Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AĞUSTOS CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN G SARAY YÜKLÜ BONSERVİS ÜCRETİ ÖDEYİP ALDIĞI YABANCILARI ÜSTE PARA VERİP GÖNDERİYOR C Suskun Diyalog 19 İşte borç katlama formülü! Ribery Pinto Revivo F. de Boer Lukunku Bratu Tamas Heinz ARİF KIZILYALIN Türkiye Süper Ligi’nin borç şampiyonu Galatasaray, hatalı yabancı oyuncu transferi nedeniyle yine zarara uğradı. Geçen sezon transferin son günlerinde Mönchengladbach’tan 2.2 milyon Avro’luk bonservis bedeliyle transfer edilen ve şampiyonluk primi dahil 1 milyon Avro da ödeme yapılan Çek futbolcu Marek Heinz’ı elden çıkartmaya çalışan Sarı Kırmızılı kulüp, eğer alıcı bulamazsa, oyuncusunu göndermek için ‘‘tazminat’’ ödemek zorunda kalacak. Ligde, kupada ve Avrupa’da fazlaca forma giyemeyen Heinz’ın Galatasaray’a açtığı zarar ise masraflar ve komisyonlar göz önünde bulundurulduğunda 8 milyon YTL’yi (eski para brimi ile 8 trilyon) aşacak. Belçikalı teknik direktör Eric Gerets’in pek sıcak bakmadığı ve ilk 18’e bile yönetimdeki isimlerin ricasıyla aldığı Heinz’ın, nasıl transfer edildiği sorusu Sarı Kırmızılı kulüpte yanıtını bulmazken, hatalı transferlerin son 6 yıl içinde Galatasaray’ı en az 50 milyon dolar zarara uğrattığı ortaya çıktı. UEFA Kupası’nın kazanıldığı 2000 yılı sonrası Lucescu, Fatih Terim, Hagi ve Gerets’li süreçte en az 30’a yakın yabancı oyuncunun gelip gittiği Galatasaray Kulübü, sattığı hiçbir futbolcudan doğru dürüst kâr edemedi. Bonservis bedeli ödenerek transfer edilen futbolcular için ayrıca menajerlere de yüklü miktarda para kaptıran Sarı Kırmızılıların çoğunluğu yabancı şirketlere ödediği rakam 4 milyon Dolara yaklaştı. İlk büyük zararını 2001 yılı sonunda Brezilyalı golcü Mario Jardel’le yaşayan ve bir kalemde neredeyse 30 milyon doları batıran Galatasaray, sırf bu oyuncudan kurtulabilme adına Çek Horvarth, Sphear ve M’penza gibi oyuncuları kadrosuna kattı ve oynatmadan tazminat ödeyerek ülkesine yolladı. 3.3 milyon dolara alınan Brezilyalı Felipe de, tazminat ödenerek gönderildi. Ayrıca ödenmeyen çekler nedeniyle kulüp bu futbolcu için FIFA’ya 1.5 milyon dolar ceza yatırdı. Sarı Kırmızılıların Heinz’ın yanı sıra son yıllarda zarar ettisği en belirgin isim Fransız yıldız Ribery oldu. Parası zamanında yatırılmayan Fransız yıldız, bedelsiz olarak Marsilya’nın yolunu tutarken, kulübün kasasından 2.2 milyon Avro bonservis gitmiş oldu. Ribery konusunda asıl zarar ise, ‘‘olası’’ kâr konusunda yaşandı. Ulusal takıma çağrılan genç yıldız, bugün 20 22 milyon Avroluk bonservis bedeli ile Avrupa’nın en aranan ismi oldu. HATALI TRANSFERLER Galatasaray’ın son 6 yılda transfer edip zararına gönderdiği futbolcuların listesi şöyle: Mario Jardel, Robert Sphear, Pavel Horvath, Mbo M’penza, Victoria, Niculescu, Almaquer, Petre, Sarr, Felipe, Pinto, Revivo, Tamas, De Boer, Bratu, Conceicao, Daniel Tözer, Cristian, Xavier, Ali Lukunku, Prates. Bu isimlerden sadece Bratu, Victoria ve Petre az miktarda bonservis ücreti getirdi. M MUSTAFA DENİZLİ: Türk futbolu kendini toparlamalı CİHAN ÖZCAN T ürkiye’de futbol denilince akla gelen ilk isimlerden biridir Mustafa Denizli. Her zaman kendine has duruşu ve tavırlarıyla dikkat çeker. Söyledikleriyle kimilerinin tepkisini alsa da doğru bildiğini söylemekten asla çekinmez. ‘‘Her zaman toplumun sesi oldum’’ diyen Denizli’yle , İran macerasından geride bıraktığımız Dünya Kupası’na, Türk futbolundan dünya futboluna kadar pek çok konuyu paylaştık... Genel olarak İran’ı değerlendirirseniz neler söyleyebilirsiniz? Engin bir hoşgörü kültürünün varlığından söz edebiliriz. Bizim ağzımızda olan hoşgörü, onların günlük hayatında var. Rejim olarak zorlukları olan bir ülke. İnsanlar bütün olanaklarıyla bunu aşmaya çalışıyorlar. Değişimi sağlayacak en önemli faktör iletişim. Televizyon, cep telefonu ve benzer kitle iletişim araçlarının kullanımı yasağının kalkması son derece önemli. Otoyol olarak inanılmaz bir alt yapıları var. Aynı zamanda şehir planlamasını da oturtmuşlar. Bir tane gecekondu göremezsiniz. Türkiye’de geçen sezonu nasıl buldunuz? Yarışma heyecanı olarak iyi bir sezon olsa da futbol beklentilerin altındaydı. Hiç kimse Galatasaray’la Fenerbahçe’nin dört maçta gerçek anlamda futbol oynadığını ve yurt dışı maçları için de ümit verdiğini söyleyemez. Sadece medyanın da itmesiyle bir heyecan söz konusu oldu. Futbol dışında komplo teorilerinin had safhada olması, gündemi meşgul edecek abuk sabuk konuşmalar söz konusuydu. Kulüpler, hakemler, federasyon üzerinde komplo teorileri var. Teoriler üzerine kurulmuş bir ligden pek fazla keyif almak mümkün olmuyor. Futbolu şu anda yönetenler, futbolu idare eden kurumlar değil. Türkiye’de futbolun plan ve programı naklen yayınlara göre belirleniyor. Dünya’da da durum böyle. Bu kadar yatırım yapıyorlar, onun karşılığında bu yatrımları devam ettirecek bir görüntü isterler. Bu görüntü şu anda yok. Türkiye ligleri kendini toparlamazsa futbol adına, futbol kültürü adına birtakım şeyler ortaya koyamazsa bir kaç yıl sonra bu paraları bulamaz. Dünya Kupası’ndan keyif aldınız mı? Futbolun keyif alınacak iki tane unsuru var. Biri oynanma şekli, diğeri seyredenlerin katılımı. Almanya’da iki büyük handikap vardı. Mantalite kaybetmeme üzerine kuruluydu. Ve tribünlerin katılımı sınırlıydı.Tribünlerin çok önemli bir bölümü taraf olanlara değil, sadece orada olmak isteyenlere verilmişti. Sponsorların kupa üzerindeki etkisi buydu. 70 bin kişilik bir maçta, aşağı yukarı 40 bin bilet sponsorlara veriliyorsa, sponsorların bu biletleri ulaştırdığı kesimler sadece futbol izleme merakı olan insanlar. Dünya üzerindeki çalışanlarına ulaştırdığı biletlerle tarafsız bir bölge yaratıyorlar. Futbolda tarafsız bir bölge futbola keyif veren bir unsur değildir. Futbolda mutlaka taraf tutulur. Bunun ötesinde takımlarını perişan eden, oyuncularını yok eden teknik adam uygulamalarına şahit olduk. Arjantin, İngiltere,Brezilya ellerindeki büyük potansiyeli kullanamayan takımlar oldular. İtalya, Fransa final oynayacak, oynasa da kazanacak takımlar mıydı? Brezilya’yı saymıyorum bile. Bana göre tam taş devri düşüncelerinin uygulandığı bir takım oldu. Bu turnuva yıldız oyuncular,yıldız futbolcular çıkarmadı. Hatırlanacak değil,hatırlanmayacak turnuva oldu. Dünya futbolunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya futbolunu şu anda yönetenler büyük yatırım yapıyorlar. Şu anda dünyada yıllık futbolda dönen miktar 300 milyar doların üzerinde. Futbolu artık sadece oynayanlar ve oynatanlar olarak görmeyeceksin. Medya futbol sektörünün üzerine kurulu. Reklam üzerine çalışan sektörlerin çoğu futbol üzerine kurulu. Son dönemde belki dünyada yapılan en önemli reklamların yüzde 70’i futbol üzerine. İran futbolu için neler söylemek istersiniz? Futbolda çıkış arayan ülkelerin yaşadığı heyecanı onlar da yaşıyor. 45 yıllık bir profesyonellik geçmişi var. Beni çok sevmelerinin, gündemde tutmalarının birinci ne deni değişen futbol anlayışını oraya götürmem. Bazen aşırı tepkisel hareketler olabiliyor. Ama bizdeki boyutlara ulaşmıyor. Yılda en az 10 tane maç 100 bin kişinin üzerinde oynanıyor. Ulusal maçlar da 100 binin altına düşmez. Dünya Kupası’na katılmayı hak ettikleri gün, özellikle Tahran caddelerinde sabaha kadar 56 milyon insan her türlü çılgınlığı yaparak eğlendi. Dünya Kupası’nda İran’ı nasıl buldunuz? Türkiye’ye dönmeden önce yaptığım basın toplantısında da söyledim. Bir puanla dönerlerse onları havaalanında karşılayın demiştim. Yanlış anlamışlar, takımı uçaktan otobüsle kaçırmışlar. O teknik adam mantığıyla, o oyun şekliyle o oyuncu tercihiyle yüzde 50’yi sahaya yansıtamadılar. İran ulusal takımını çalıştıracak mısınız? Orada olabilecek adaylardan birisi benim. Ancak, İran’da her şey bir saat içinde değişebilir. Ulusal takım teknik direktörlüğü benim kafamdaki çalışmalardan bir tanesi. Şartlar uygun olursa giderim. Daum’un ‘Ligde son altı hafta incelensin’ demecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunları gittikten sonra söylemeyeceksin.Altı hafta diyorsun, sondan bir hafta önce de biliyordu demek. O zaman niye söylemedi. Denizli maçı berabere bitmese söylemeyebilirdi de. Yabancı teknik adamların Türk futboluna katkısı ne olur? Her şeyde olduğu gibi futbolda da bir rekabet ortamı vardır. Mutlaka olumlu şeyleri gözükecektir. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir teknik adam “Ben çalıştığım ülke futboluna nasıl katkıda bulurunum” diye düşünmez. Kişisel başarısını düşünür. Ülke de ona karşılık veriyorsa kendi futbolunu ve düşüncelerini monte eder. Hiçbiri kendi gelip de “Ben kulübün başına geçeyim” demiyor. Sen gidip adamı ülkesinden alıp buraya getiriyorsun,iki ay sonra da kötü olduğuna karar verip gönderiyorsun. Bu o kadar da kolay değil. edyadaki açıklamalar her geçen gün daha derinlere dalıyor. Şike iddiaları, telefon konuşmaları artık sayfalardan taşıyor. Bu yazılar gerçi daha önceki dönemlere ait olsa da cezasız kalan suçlar olarak kamu vicdanını rahatsız ediyor. Bütün gelişmeler içinde Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un ‘‘Şike yok’’ demekteki ısrarını anlamak olası değil. Pazar gecesi Star TV’deki canlı yayında konuşan Haluk Bey’in şike tahkik komisyonu konusundaki görüşleri ‘‘Kuralım bakalım ne çıkacak. Biz bugüne kadar neler gördük, bundan da bir şey çıkmaz’’ gibi bir hava içinde olması dikkatlerden kaçmadı. Ancak Sayın Ulusoy’un amacı artık açık seçik belli olmuştur. Çünkü futbolun başı olarak tahkik komisyonundan bir şey çıkmayacağını her fırsatta imalı bir şekilde anlatmıştır. Üstelik bu komisyonun başına getirdiği Yılmaz Tokatlı paşanın karınca ezmez bir yapıya sahip olduğunu herkesten daha iyi bilir. Açıkçası Başbakan Yardımcısı ve spordan sorumlu Bakan Sayın M. Ali Şahin’in olaya müdahalesini beklemektedir. Oysa Sayın Şahin de bir siyasetçi olarak federasyonun işine karışmayacağını açık açık söylemektedir. Görünen o ki gerek sayın bakan, gerek Sayın Ulusoy görünmeyen bir diyaloğu sürdürüyor. Ama eninde sonunda Haluk Bey tahkik komisyonunun sudan raporunu görünce hiç kuşkusuz raporu yargıya teslim etmek zorunda kalacaktır. İtalya örneği isteniyorsa İtalya Futbol Federasyonu’nun yaptığı da budur. Yani işe siyasileri bulaştırmadan, FIFA’yı da bela etmeden çıkılacak tek yol budur. TEŞVİK PRİMİ MASUM MU? Şikenin yıllardır yapıldığı bu ülkede eğer İtalya örneği ortaya çıkmasaydı, belki bir 50 yıl daha şakur şukur paralar oradan oraya gidecekti. Hatta şike, ister hatır şikesi, isterse hayır şikesi adı altında olsun, eğer iki yarışandan birisinin yanında isen paranın lafı bile geçmese de bunun mazur görülecek bir yanı asla olamaz. Kısaca şikenin hatır gönül kapsamına girmesi düşünülemez, en azından etik kurallara aykırıdır. Yazımızın esas konusu teşvik primidir ve teşvik priminin şikeden çok daha yaygın olduğunu herkes biliyor. Hatta futbol yaşamında teşvik primi almadım diyenin pek olduğunu da sanmıyorum. Ancak teşvik primini bir kulübün, futbolcularını kazanmaya motive etmek için para vaat etmesi ve maçtan sonra bunu dağıtması suç değildir. Teşvik primini Gençlerbirliği Başkanı Sayın İlhan Cavcav’ın savunması ise çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Bir sponsor firmanın kendi sporcusuna kazanılan bir maçtan sonra prim vermesi neyse bir kulüp yandaşının kazanılan bir maçtan sonra soyunma odasına çanta dolusu para göndermesi de aynı paralelde bir uygulamadır. Hatta dünya üçüncüsü olan Ulusal Futbol Takımımızın, Futbol Federasyonu’ndan aldığı primler dışında sponsorların dağıttığı primler teşvik primleri değil de nedir? Hangi yoldan gidersek gidelim, hangi örneği verirsek verelim teşvik primi suçtur. Bugün yasalarımızda bırakın teşvik primini, şikenin bile yeri yok diyenlere katılmıyorum, çünkü kanun koyucu şike ve teşvik primine de yasada yer ayırmıştır. Teşvik primi nedir? Teşvik primi bir takıma rakibi yenmesi için verilen paradır. Bir anlamda kendisinin yapamadığını bir başkasına yaptırmaktır. Bunun yasadaki adı azmettirmektir. Azmettirmek ille de para karşılığı adam öldürmek ya da para karşılığı ahlak dışı işler yaptırmak değildir. Teşvik primini, azmettirmek maddesine koymak pekâlâ olasıdır. Ancak dolambaçlı yollardan geçerek, yasayı didiklemek yerine şike ve teşvik primlerinin suç olduğunu TBMM’den tek celsede çıkarmak en akılcı yoldur. ayucelman?yahoo.com G .azetelerin ön sayfaları başka, arka sayfaları da başka âlem... Politikada olsun, sporda olsun bir sürü dengesizlikler, asparagas haberler, yalakalıklar... Okuyucular ne yazık ki bunları okumaya mâhkum... Okuyucular mı böyle bir basını yarattı, yoksa basın mı bu okuyucuları yarattı?.. Bu, bir tartışma konusu. Hangisi olursa olsun, bu durum Türkiye’nin bir türlü gelişemediğinin göstergesi. Şu spor sayfalarının haline bir bakın, tüyler ürpertici... Saçma sapan yazılar. Her gün yabancı antrenörlerin boy boy resimleri ve de saçma konuşmaları. Başkanların resimleri, demeçleri bunlar kadar basında yer almıyor. Adamlar Türkiye’ye gelir gelmez sanki çenelerinin bağı kopuyor. Ağustos böceğine dönüyorlar. Halit Kıvanç gibi kanarya suyu mu içiyorlar, bilemiyoruz. Şimdiye dek ülkemize gelen antrenörlerin ilk ve son günkü demeçlerini bir araya getirip okuyun. Hiçbiri birbirinden farklı değildir. Fark bizim değer GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Kürdanmani! ortalamada biraz yanılmış. Bu ortalamayı biraz daha yüksek tutması gerekirdi. Gelen kandırıyor, giden kandırıyor bizi... Kandırıla kandırıla başımız döndü adeta. Bir türlü kandırıldığımızın bilincine varamıyoruz. Önceki gün Almanya’da yapılan Beşiktaş Galatasaray derbisini SiyahBeyazlılar kazandı. İki takımın antrenörü daha önceleri takımlarına kupayı kazanma emri vermişti. Bu ne biçim şey bilemiyorum. Futbol emirle mi oynanıyor. Sanki antrenörler birer kurmay başkanı. Beşiktaş’ın antrenörü Tigana, fiziği ve de ağzındaki kürdan ile tam bir çirkinlik numunesi... Böyle bir durumu ilk kez görüyorum. Geldiği günden beri yargılarımızda. Onların her konuşmasını sanki bir vecize gibi sütunlarımıza geçiriyoruz. ‘‘Önce disiplin isterim, kimsenin gözünün yaşına bakmam. Kimseden emir almam’’ diyorlar; giderken de ‘‘Ne yapayım iyi transfer yapılmadı, işime müdahale ettiler’’ diyorlar. Tam bir maskaralık. Ne oluyorsa uçup giden trilyonlara oluyor. Ve kulüpler de borç batağına giriyor. Ve biz de bir türlü bunun ayırdına varamıyoruz. Böyle olaylarda ister istemez rahmetli Aziz Nesin geliyor aklıma... Türk insanının yüzde 65’inin aptal olduğunu yazmıştı da acaba içinde biz de var mıyız diye kuşkulanmıştık. Yaşanan olaylar gösteriyor ki Aziz Nesin bu ağzında kürdan. 50 bin kişinin içinde boy gösteriyor. Ağızda kürdan taşımanın ülkemizde ayıp sayıldığını ona söyleyen kimse de yok. Tigana’nın bu davranışına ‘tik’ diyorlar. Kabul ama bu ne biçim tik!.. Olsa olsa Tigana’ya has başka türlü bir tik... Gözünü kaşını oynatan, ağzındaki sigarayı süratle bir sağa bir sola dans ettiren, hatta ağzında çiklet çiğneyen, köpek gibi havlayan tiklileri bile gördük. Ama Tigana’nınkini bir türlü anlayamıyoruz. Psikologlar daha iyi bilecek. Futbol tarihini okuyanlar bilirler. Özellikle bizim kuşak... Şükrü ve Kemal isminde iki futbolcu vardı. İkisi de Türk futbol tarihinde büyük bir yere sahip. İkisine de rahmet olsun. Bunlar iyi futbolcu oldukları kadar büyük espri yapan da kimselerdi. Bugün olsaydılar acaba Tigana’nın bu orijinalite yaratmak için ağzında taşıdığı kürdana nasıl bir senaryo yazarlardı merak ediyorum. hderingor?hotmail.com vrupalı atletlerin en önemli buluşması, 6 Ağustos 2006 Pazar akşamı Edwards tarafından yönetilen açılış töreniyle resmen başlayacak. Bu yıl 19.’su düzenlenen Avrupa Atletizm Şampiyonası, 713 Ağustos’ta birçok yıldız atleti biraraya getiriyor. 49 ülkeden bin 500’e yakın atlet, 7 gün boyunca Avrupa’nın en iyisi olmak için ter dökecek. Şampiyonada beklentisi en yüksek ülkelerden biri şüphesiz Türkiye. Şampiyona tarihindeki başarısı 1950’de üçadım atlamada Ruhi Sarıalp’in bronz, 2002’de Süreyya Ayhan’ın 1500 metrede altın madalyası ile sınırlı olan ülkemiz, İsveç’te birden fazla branşta madalya arayacak. 5000 metre eski Dünya rekortmenimiz Elvan Abeylegesse, bu branşta tüm Avrupalı rakiplerini geride bırakabilecek formda. Nisan ayında Antalya’da Avrupa 10000 Metre Kupası’nda dünyada yılın en iyi derecesini koşarak ilk sırayı alan atletimiz, Göteborg’daki 10000 metre finalini de kazanarak çifte altın madalyaya ulaşmayı hedefliyor. Olimpiyat üçüncüsü çekiçcimiz Eşref Apak, bu sezon çok formdaki Polonyalı Szymon Ziolkowski, Macar Krisztin Pars ve Beyaz Rus atletler Vadim Devyatovskiy ile Valeriy Sviatokha’nın arasından sıyrılarak kariyerine bir de Avrupa Şampiyonası madalyası ekleyebilir. 100 metre engellide piste iki atletimiz birden çıkıyor. Haziran ayında Selanik’te koştuğu 12.90’lık Avrupa’nın en iyi beşinci derecesiyle Türkiye rekorunu elinde bulunduran Nevin Yanıt, rekoru devraldığı antrenman arkadaşı Esen Kızıldağ ile birlikte önce final, sonra sürpriz arayacak. 2005 yılını 3000 metre engellide Avrupa 23 Yaşaltı Şampiyonası’nda gümüş, Dünya Üniversite Oyunları’nda bronz madalya alarak geride bırakan Türkan Erişmiş, İsveç’te final koşması beklenen bir diğer atletimiz. Haydi Türkiye A Halil Akkaş TÜRK ULUSAL TAKIMI Gözler Halil’de BAYANLAR Elvan Abeylegesse : 5000m1000m Türkan Erişmiş : 3000m engelli Nevin Yanıt : 100m engelli4x100 Esen Kızıldağ : 100m engelli4x100 Saliha Özyurt : 100m engelli4x100 Özge Gürler : 400m engelli Filiz Kadoğan : Gülle atma Gülay Kılıç : 4x100 ERKEKLER Eşref Apak : Çekiç atma Fatih Eryıldırım : Çekiç atma Halil Akkaş : 5000m Selahattin Çobanoğlu : 800m İsmail Aslan : 100m Tuncay Örs : 400m engelli Recep Çelik : 20 km yürüyüş