02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA müzik YORUMLAR TÜRKÜ FORMUNDAKİ BESTELERİ İÇİNDEKİ ACIYLA OKUYARAK YENİ BİR TARZ YARATTI C Eksik Sayfa Ulusal onuru sadece sosyalist siyasetin savunabileceği, dolayısıyla saldırganları da düşünmeye, ancak saldırılan ülkedeki kamucuƒ eşitlikçi, plancı ve bağımsızlıkçı bir iktidar seçeneğinin iteceği söylenebilir. Yıkılan sosyalist ülkeler bir yana, ama Yugoslavya’yı bombalarla bitirenler, Irak’ı yalanlar eşliğinde kanlı bir işgale maruz bırakanlar, Lübnan’ı ABD’nin açık, AB’nin de utangaç desteğiyle yerle bir edenler, parçalanmaya hazır bir Türkiye’nin önünde neden dursunlar? Dinci AKP iktidarıyla omurgası kırılan ve iyice yumuşatılan bir ülkeyi, örneğin BakuTiflisCeyhan petrol hattı veya kurulması planlanan Nabucco doğalgaz hattı gerekçeleriyle törpülemek ve hatta işgal etmek çok mu zor? Değil. Türkiye’yi paralize etmek için yeterince gerekçe üretmiş görünüyorlar. Önemli olan ‘‘Türk yönetenlerinin’’ zokayı yutmasıydı. Yutulan zoka sayısı şaşırtıcı ölçülerdedir. ??? Demek, son 40 yıldır, binlerce siyasal cinayet eşliğinde ‘‘Kanlı Pazar’’ ve ‘‘Kanlı 1 Mayıslar’’dan bu yana, Türk ilericiliğini o topraklardan kazımak isteyenlerin esas amacı, Türkiye’yi ortadan kaldırmaktı. Buna yeminli oldukları ortaya çıkıyor. Şimdi de Türkiye’yi işin içine katarak ABD için bir İran cephesi açmaya çalıştıklarını görüyoruz. AB’den acil ve sınırsız demokrasi bekleyenlerin, Yugoslavya, Irak ve Lübnan olaylarından sonra gerçeği göreceğini umamayız. Bunun bir önemi de yok. Önemli olan, bir denklemden bizim çıkaracağımız sonuçtur: Eğer Türkiye’deki ilerici damarı, yani aydınlanmanın temel kazanımlarını taşıyan sosyalist bir çıkışı yok ederek bu amaçlarına ulaşacaklarını düşünenler varsa, o zaman bu damarı yeniden işlevselleştirecek bir tepki de var demektir. Yani, yıkmaya yeminli olan varsa, kurmaya yeminli olan da var. İslam dünyasında ise eksik olan aydınlanma sayfasıdır ve biz, Türk ilericiliğinin Doğu’daki asıl rolünü tam da bu noktada aramak zorundayız. cutsay?gmx.net 7 Sazı yüreklere dokunuyor ıkıntılı, aç, susuz geçen günleri, müziğine taşıyan Kıvırcık Ali, iki yılda hazırladığı ‘‘Geriye Dönün Seneler’’ albümünde, 14 kendi eserinin yanı sıra Seyit Nesimi’nin şiirinden Âşık Emekçi’nin bestelediği ‘‘Yar Ali Yar’’ı okuyor. Albümde bağlamaları Kıvırcık Ali’nin yanı sıra Erdal Erzincan ve Erol Parlak çalmış. Yaylı grubu, elektrogitar, piyano, klarnet, ut, cümbüş, kaval kullanılmış. HATİCE TUNCER Yoksul bir köy çocuğunun İstanbul’da ünlü bir türkücü olma hikâyelerinin gerçek kahramanlarından biri Kıvırcık Ali. Gerçek adı Ali Özütemiz olan Kıvırcık Ali, içinde büyüdüğü Alevi kültürünün etkisinde, ama yanık ve yüksek tondan yorumuyla türküleri arabeskleştirdiği eleştirileri alıyor. Türkü formundaki bestelerini içindeki acıyı yansıtarak kendi tarzıyla okuduğunu söyleyen Kıvırcık Ali, halk müziği ve arabesk arasında gidip gelen müziğiyle onbinlerce dinleyicisinin yüreğine dokunabiliyor. İber Müzik etiketiyle dördüncü solo albümü ‘‘Geriye Dönün Seneler’’in yayımlanması nedeniyle stüdyosunda buluştuğumuz Kıvırcık Ali, sohbetimiz sırasında içten ve sıcak bir köy çocuğu halindeydi. Hikâyeye 1968’de Tokat’ın Turhal ilçesinin Erenli Köyü’nde doğuşundan başlayalım. Bir traktör kazasında ölen ve yerel bir ozan olan babası Âşık Ali’nin 40 ekmeğinin verildiği gün doğar Ali. Dokuz kardeşin en küçüğü olan bebeğe babasının adı verilerek teselli bulunur. Kıvırcık Ali, koyun güderek, tarlalarda ırgatlık yaparak büyür ama aklı hep türkülerdedir. Ağaç tepeleri, kaya diplerinde boynunda ağabeyinin getirdiği teyple sürekli türkü dinler, söyler. Köyde her perşembe günü cemlerin yapıldığı odanın kapısında, içerde okunan beyitleri, duaları büyük bir ilgiyle dinler. Annesi Gülbahar Hanım’ın merakını fark edip emanet ettiği babasının sazının kırılması Kıvırcık Ali’yi çok üzer. Bunun üzerine aileye babalık eden eniştesi, Turhal’dan bir saz alır. Yerel ozan Mahmut Kaya, köyün dedelerinden Sadık Körpeci ve ilkokul öğretmeni Fevzi Küpeli, Ali’ye bağlama çalmasını, akort yapmasını öğretirler. Artık çevre köylerden tanınan Ali düğünlere, toplantılara çağrılmaya başlanır: ‘‘Bana mavi bir takım elbise aldılar. Yeni giydiğim ilk elbise odur. 13 yaşıma kadar annem şeker çuvallarını yıkayıp gömlek, don dikerdi. Komşular da giysilerini gönderirdi. Her geçirdiğim, her yaşadığım sıkıntı benim bugünkü duruşumun temel taşıdır. Yokluğu gördük, varlık çok umurumda değil. O yokluklar, paylaştıkça güzelleşiyordu.’’ PAVYONLAR 1983’te İstanbul’a gelen Kıvırcık Ali, Kasımpaşa’da Güngör Sazevi ve Yapım Atölyesi’nde çalışmaya başlar. Bir süre sonra da Beyoğlu’ndaki çeşitli mekânlarda şarkıcıların arkasında çalmaya başlar: ‘‘Akşam çıkıyordum, sabaha kadar 10 pavyon gezerdik. Kimseye OSMAN ÇUTSAY S G E L E Ş T İ R İ L E R E YA N I T I Sohbetimizin sonuna doğru Kıvırcık Ali’ye kendisine yöneltilen ‘‘Alevi kültürünü arabeskleştiriyor’’, ‘‘Türküleri bozuyor’’ gibi eleştirileri anımsattık: ‘‘Kültürümüzü bugünlere taşıyan çok yiğit ozanlarımız, duayenlerimiz, ustalarımız var. Geleneksel türkülerden derlediklerini ortaya koymuşlar. Ben kendi bestelerimi okuyorum, benim bir tarzım var. Ben gerçekten suyumu Anadolu’dan alıyorum, hamurumu Alevi kültüründe yoğurmuşum. Ama ortaya kendi tarzımı koymuşum. Ustalarıma bir gün ‘Niye zalımlık ediyorsunuz. Sizin gibi okuduktan sonra bana ne hacet’ dedim. Geleneksel okumuyorum ki bozayım, kendi türkülerimi, daha doğrusu kızarlar şimdi, türkü formunda bestelerimi okuyorum. Neyi arabesk? Yani türküler bağrılarak söylenemez mi? Hissettiğim gibi, yaşadığım gibi okuyorum, bağırarak söylemek daha hoşuma gidiyor, sesim de var. Benim acılı okumam, uzun seslerle okumama arabesk diyorlarsa onların düşüncesi. Acılı okuyorum, çünkü sesimde acı, hançeremde ateş var. Gözlerimin içine çok iyi baktığında acıyı görebilirsin.’’ muhtaç olmayacak kadar para kazanıyorduk. Kasımpaşa’da bir bekâr evinde kalıyordum. Unkapanı’nda Bahar Plak’ın açtığı yarışmaya ‘âşıklama’ dalında girip birinci olmuştum. Yarışmadan sonra şirketin müzisyeni oldum. Düğün salonlarına geçtim, gece âleminden kurtardım kendimi.’’ Askerlik görevini tamamladıktan sonra kendi bestelerini okumaya başlayan Kıvırcık Ali, ‘‘artık bir albümü olsun’’ istemektedir. Hazırladığı 4 albümü Unkapanı’nda yayımlayacak firma bulamaz: ‘‘Kimse sıcak bakmadı, albümüm yayımlanmadı. Arkamızda emmimiz dayımız yoktu ama başımız dimdik yetiştirdi annem bizi. Bir gün başıma kakarlar korkusuyla kimseden destek almadım. Ama Musa Eroğlu, Edip Akbayram, Güler Duman’ın manevi destekleri çok önemlidir. Hâlâ prodüktörüm olan İbrahim Yılmaz da 1983’ten bu yana maddi manevi desteklerini esirgemedi.’’ GRUP TURNALAR 19941995 arasında müzisyen Mustafa Yılmaz ve İbrahim Akkaya ile Grup Turnalar’ı kurarlar. Grup Turnalar, 1996’da ‘‘Türkülerden Türkülere Yol Eyledik’’ ve 1998’de ‘‘Türküler Kimliğimiz’’ albümlerini çıkardı. Kıvırcık Ali artık bu dönemde isim yapmaya başlar, ‘‘Turnalar’’ eseri büyük ilgi görür. Çiğdem Çiftçi, Mesut Çiftçi, Binali İlgün’ün de katıldığı grup, bu yıl ‘‘Türkülerle Döndük’’ adında bir albüm daha yaptı. SAÇLAR GİTTİ ADI KALDI Kıvırcık Ali, ilk solo albümü ‘‘Gül Tükendi Ben Tükendim’’i 1999’da çıkardı: ‘‘Albümden önce İstanbul genelinde Kıvırcık Ali adı duyulmuştu. Programa çıktığım barlar tamamen doluyordu. O dönem saçlarım kıvır kıvırdı, bonus gibiydi, ‘kıvırcık’ diye seslenirlerdi. Pek geniş de düşünemiyordum o zamanlar. Herkes beni Kıvırcık Ali biliyor diye albümümü bu adla çıkardım. Sonra saçlar gitti, adı kaldı.’’ İlk albümünde 9 eserini seslendiren Kıvırcık Ali’nin ikinci albümü ‘‘Isırgan Otu’’nda 13 eseri yer aldı: ‘‘İlk albüm iyi satmıştı, Isırgan Otu’yla daha geniş kitle tarafında benimsendi. Her inançtan, her düşünceden dinleyiciye ulaştım. Sanatçı Arzu Hanım’la da düet bir albüm yaptık. Üçüncü albüm Gurbet de 3.5 yıl sonra sonra çıktı.’’ GERİYE DÖNÜN SENELER Kıvırcık Ali’nin iki yılda hazırladığı ‘‘Geriye Dönün Seneler’’ albümünde, 14 kendi eserinin yanı sıra Seyit Nesimi’nin şiirinden Âşık Emekçi’nin bestelediği ‘‘Yar Ali Yar’’ı okuyor. Pir Sultan Abdal’ın ‘‘Görmeye Geldim’’, Amasyalı Fedai Baba’nın ‘‘Ayrılık’’, Maksut Koca’nın (Feryadi) ‘‘Gününe Düştüm’’ eserlerini bestelemiş. Diğer eserlerin sözlerinde Yusuf Hayaloğlu, Mahmut Erdal, Dursun Ali Akınet, İlyas Keçeci, Güleser Yorulmaz ve ortak Süreyya Okçu’nun imzaları var. Bağlamaları Kıvırcık Ali’nin yanı sıra Erdal Erzincan ve Erol Parlak çalmış. Yaylı grubu, elektrogitar, piyano, klarnet, ut, cümbüş, kaval kullanılmış: ‘‘Dördüncü solo albümümde de isyan, ayrılık ve aşk var. Sazı elime aldığım 1979’dan bu yana yaşadığım günler o türküde var. O kadar sıkıntılı, aç susuz geçirdiğimiz dönemleri şimdi gülerek, gülümseyerek anlatıyoruz. Bunun için ‘Geriye Dönün Seneler’ dedim.’’ ünter Verheugen, 1999 yazı başlarında, Yugoslavya h?l? bombalanırken, AB Komiserliği görevine atanmadan biriki gün önce Essen kentinde Türkiye ve AB konulu bir toplantıya katılmıştı. Cumhuriyet için yaptığımız ve yayımladığımız bir görüşmede, ‘‘İleride bir gün benzer gerekçelerle Türkiye’ye de böyle askeri müdahalelerin olup olmayacağını’’ sormuştuk. Bu soruya sert tepki göstermiş, diplomatik ölçüler içinde bile sinirlendiğini hissettirme gereği duymuştu. Ona göre, ‘‘arada kesinlikle bir benzerlik yoktu’’... Türkiye’nin, bir etnik veya dini gruba yönelik baskılar gerekçe alınarak bombalanması ve paramparça edilmesi, bu liberal sosyal demokrata göre, ‘‘insanın aklına bile gelmemeliydi’’. Galiba ertesi gün haberi yayımladık ve Verheugen’in de Brüksel’e ‘‘uygun görüldüğü’’ açıklandı. ??? Yugoslavya bombalandı, paramparça edildi. BM gözetiminde bölgelere ayrıldı. Etkisi h?l? süren bir yıkımdı bu. Şimdilerde Kosova’nın ‘‘bağımsız devlet olmadan’’ AB üyeliğine alınmasıyla ilgili formaliteler üzerinde çalışılıyor. O da olur... Ama 15 yıllık bir süre içinde Türkiye’nin kuzey ve güney komşularının Yugoslavya’dan pek farkı kalmadığına tanık olduk. Demek büyük birimleri parçalara ayırarak tehlikesizleştirme ve büyük merkezlerin yönlendirmesine açma operasyonları (‘‘Lübnanlaştırma’’), son aşamasında. Şimdi de Lübnan, tüm altyapısıyla çoluk çocuk demeden yerle bir ediliyor... Ne oluyor? Arap dünyası, dinselliğinin ve dinci politikalara esaretinin faturasını mı ödüyor? Aydınlanma düşüncesinden uzaklık, bütün bu kanlı saldırıların gerçek şifresi ve garantisi mi oluyor? Anlaşılan, ciddi herhangi bir sosyalist iktidar seçeneğinin olmadığını bilen ‘‘Bushistler’’, hangi ülke, din ve renkte olursa olsun, o ülkeyi veya bölgeyi yerle bir etme kararı alabiliyor. Belki de bundan, ‘‘sosyalist yönelimli ilerici bir iktidar alternatifinin olmadığı yerde, mutlaka kan, gözyaşı ve ulusal utanç var’’ sonucunu çıkarmamız gerekiyor. Kıvırcık Ali 1979’da eline aldığı sazıyla 1983’te İstanbul’a geldi. Geçirdiği sıkıntılı günlerin ardından “Turnalar” eserinin gördüğü ilgi onun bugünlere gelmesinde önemli bir kilometre taşı. Erzincan’da 3 yıldır yapılan Alevi Festivali’nin son günü Mertekli köyü cemevinin açılışı gerçekleştiril di. Cemevinin açılış töreni nedeniyle köy meydanında bir konser düzenlendi. O rtadoğu’da Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail’in ölçüsüz saldırıları yüzünden oluşan kan gölü büyüyor. Görevleri, bu kan gölünü kurutmak; kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan sivillerin de yaşamını yitirmesini engellemek olan politikacılar ise kan gölünde kulaç atmayı yeğliyorlar. ??? Pek de uzun olmayan bir süre sonra Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yok ettiği talihsiz insanları anacağız. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği günlerde dünya bir daha böylesine büyük acılar veren süreçten geçmesin diye oluşturulan Birleşmiş Milletler örgütü de doğal olarak gündeme gelecek. Birleşmiş Milletler’in, çeşitli uzmanlık alanlarına göre görevlendirilmiş çok sayıdaki yüksek komiserlerinin ne yaptıkları bir kez daha sorgulanacak. Sorgulananların başında gelecek olan da Güvenlik Konseyi. İkinci Dünya Savaşı galiplerinin Almanya ile kimi Orta Avrupa ülkelerini paylaşırken oluşturdukları görüntü GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Kan Gölünü Kulaçlayanlar rıyı hak olarak gördüğünü açıkladı. ??? Saldırının, yarattığı tepkiler ve göze kestirilen ülkeler nedeniyle yeni bir Ortadoğu Savaşı’na dönüşme tehlikesi her gün biraz daha büyüyor. Yerli yersiz kullanıla kullanıla anlam sapmasına uğramış olan ‘‘tehlike’’ sözcüğü gerçek anlamının içerdiği ‘‘öldürücüyok edici’’ kavramına doğru hızla ilerliyor. ??? Çünkü topun ağzına yerleştirilmek istenilen iki ülke daha var: İran ve Suriye. Ne büyük rastlantıdır ki, iki ülke de çeşitli nedenlerle Amerika Birleşik Devletleri’nin kızmakta olduğu ülkeler. Cumhuriyet’in kısa bir süre önce gündeme getirdiği yeni Ortadoğu ha nün izleri, paylaşmanın sona ermesine karşın Güvenlik Konseyi’nde sürüyor. Bugün dünyada en çok kullanılan sözcük olan ‘‘demokratikleşme’’, Güvenlik Konseyi’nin kapısından giremiyor. Veto hakları bulunan ülkeler, Birleşmiş Milletler’in ilkelerini yaşama geçirmeyi amaçlayan kararları tek başlarına geçersiz kılabiliyor. Son örneğini geçen gün yaşadık. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in Filistin ve Lübnan’a yönelik orantısız güç kullanımının kınanmasını öngören karar tasarısını veto ediverdi. Türkiye’nin kendisini korumak için Irak’ın kuzeyinde operasyon yapmasına karşı çıkan stratejik müttefikimiz (?) İsrail’in Lübnan’a yönelttiği saldı ritası anımsanınca, insanın aklına, İsrail’in bu amaçla taşeron olarak kullanılmakta olduğu kuşkusu da düşüyor. Özellikle, İsrail’in terk etmiş olduğu Lübnan topraklarına yeniden girmesine Amerika Birleşik Devletleri’nin arka çıkmakta olduğunu da görünce. ??? Terör örgütü niteliğinden çıkmamakta ısrar eden Hamas ve Hizbullah’ın kaos ve saldırı ortamının yaratılmasındaki paylarını da unutmamak gerek. Bu nedenle yalnızca İsrail’den bir şeyler istemenin yetersiz kalmakta olduğu da ortada. Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında yaşanan ve ‘‘medeniyetler çatışması’’ diye nitelendirilen anlaşmazlıklara Musevilerin de katılıyor olması, sorunun daha kapsamlı duruma dönüşmesine yol açacağa benziyor. Hem dinlerden söz edilmesi, hem de ölümün kol geziyor olması yaman bir çelişki oluşturuyor. Sağduyuya olan gereksinim her gün biraz daha artıyor. Alevi kültür festivali Yurt Haberleri Servisi Erzincan’da 3 yıldan beri gerçekleştirilen Alevi Kültür Festivali 1417 Temmuz tarihleri arasında yapıldı. Festival, 14 Temmuz Cuma akşamı Hacıbektaş Cemevi’nde düzenlenen Cem ile başladı. 15 Temmuz akşamı şehir stadyumunda düzenlenen konsere 4 bin kişi katıldı. Konserde sanatçılar Erdal Erzincan, Mercan Erzincan, Oğuz Aksaç, Devrim Kaya, ZeynelKenan kardeşler, Berrin Sulari ve Taner Özdemir Alevi deyiş ve nefeslerini seslendirirken Hacıbektaş Veli Vakfı Erzincan Şubesi Semah Ekibi de semah döndü. Konseri izlemeye Erzincan Valisi Ali Güngör, Erzincan Belediye Başkanı Mehmet Buyruk, SHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kul, eski Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız, SHP Genel Saymanı Mehmut Yula, Ulalar, Geçit, Çağlayan ve Pülümür belediye başkanları ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı da katıldı. Festival kapsamında Erzincan Cemevi’nde ‘‘Laiklik, Diyanet ve Alevilik’’ konulu panel yapıldı. Panele sendikacılar Vicdan Baykara ve Yaşar Seyman ile gazeteci Miyase İlknur katıldı. oerinc?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle