28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı TEMMUZ CUMA ‘El Kadı ABD’ye giremez’ Baştarafı 1. Sayfada destek vermesi mümkün değil. Türkiye’yi seven ve burada yatırımları olan bir insan. Hayırsever olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan bir insan.’’ açıklamasını yapmıştı. Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki de, BM terör örgütlerine destek sağlayanlar listesinin mahkeme kararına dayanmadığını ve aksi gerçekleşene kadar Erdoğan’ın El Kadı ile ilgili görüşlerinin değişmeyeceğini bildirmişti. Bu arada Türkiye’ye sadece mayıs ayında kaynağı belirlenemeyen 1 milyar dolar girdiğini belirten Washington Times gazetesi, paranın El Kadı kaynaklı olabileceğini kastetti. Haberde, ABD’nin Erdoğan hükümetine güvenip güvenemeyeceği konusunda iyi düşünmesi gerektiği değerlendirmesi yapıldı. Gazete, Türkiye’nin İsrail ve Lübnan arasındaki tansiyonu düşürmek ve saldırıları azaltmak için önemli bir rol oynayabileceği değerlendirmesinde bulundu. Gazete, burada asıl sorunun, Başbakan Erdoğan’ın büyük resmi nasıl gördüğü sorunu olduğunu belirtti. Gazetede yayımlanan bir köşe yazısında, ‘‘Bush yönetimindeki bazı kişilerin İslamcılara ulaşmaları gerektiğini düşündükleri ve Türk ordusu ülkenin laik rejimini korurken, İslamcıların bu ülkede bir tehdit olmadığına inandıkları’’ belirtildi. Yazıda, kimsenin AKP’nin kozmetik detaylarla rejimi değiştirmeye çalıştığını söyleyemeyeceği ancak Erdoğan’ın dökülen kanları durdurmak için kendi gücünü kullanabileceği bir müttefik olarak görülmesi halinde bazı konuların bilinmesi gerektiği ifade edildi. ‘10 MİLYAR DOLARA ULAŞTI’ Amerikalı düşünce kuruluşu American Enterprise Institude’da Türkiye uzmanı olan Michael Rubin’e göre sadece 2006 yılı Mayıs ayı içinde Türk ekonomisine kaynağı belli olmayan 1 milyar dolar girdiği iddia edilen yazıda, Rubin’in ‘‘Bu para ekonomiye girdi ve kimse nereden geldiğini bilmiyor. AKP iktidara geldiğinden bu yana kaynağı belirsiz paranın miktarı 10 milyar dolara çıktı. Parti (AKP) iktidara gelmeden bir yıl önce ödemeler dengesinin hata ve noksan kalemi sadece 110 milyon dolardı’’ dediği öne sürüldü. Bu paranın Avrupa Birliği üyesi ülkelerden ya da ABD’den gelmesi halinde bunun bir sorun yaratmadığı ifade edilen yazıda ancak Erdoğan’ın El Kadı’yı tanıdığını ve Kadı’nın çok yardımsever olduğunu söylediği hatırlatıldı. Yazıda Rubin’in bu konu ile ilgili olarak da ‘‘Birleşmiş Milletler El Kadı’yı terör finansörü olarak nitelendirdi ve mal varlığını dondurdu. El Kadı, yüzlerce sivilin öldürülmesi için finansman sağlamaya yardım etti’’ dediği aktarıldı. ‘ABD İYİ DÜŞÜNMELİ’ ABD’nin Ortadoğu sorunundan askeri olarak uzak durması gerektiği aktarılan yazıda, Washington yönetiminin ayrıca Tayyip Erdoğan hükümetine güvenip güvenemeyeceği konusunda da iyi düşünmesi gerektiği yorumu yapıldı. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Dış Gebelik! H ükümet PKK terörünü sona erdirmek için askersel ve diplomatik müthiş tedbirler almaya karar vermiş. Önlemlerin hayret uyandıran tarafı, bayat olmaları. Yok, yok; itiraf edelim. Bu hükümet ülkeyi heyecanlandırmayı, yapamayacaklarını yapacakmış gibi kamuoyuna yutturmayı pekâlâ biliyor. Bir başbakan gibi konuşan RTE; iki günde şehit sayısı 15’i bulunca, ‘‘Bunlar çekilir şey değil’’ diye başlamış. Bir gün sonra (önceki gün) toplanacak olan Bakanlar Kurulu’nun ‘‘çok şeylere gebe’’ olduğunu söylemişti. ??? Hükümet askersel ve diplomatik bütün önlemlerin alınmasına karar verdi. Adını vermeyen bir bakan, ‘‘hükümetin aldığı kararlarla siyasetin gereğini yaptığını ve... Sonrasının diplomasi ile askerin konusu olduğunu’’ söyledi. Yemin etsek başımız ağrımaz. Dünyada bizimki kadar komik bir hükümet yoktur. Tek başına iktidar, ülke yönetiminde tek söz sahibi. Aldığı kararları bir güzel övüyor, bundan sonrası beni ilgilendirmez; emrimdeki askerle diplomatların sorumluluğundadır, deyip bir köşeye çekiliyor. Bakana göre hükümet daha ne yapsın? Siyasi karar mı istiyorsunuz? Hükümet siyasi iradesini göstermiş, devlet politikasını çizmiş. Eee sonra? ‘‘İlgili kurumlar (TSK ile Dışişleri) gereği neyse onu yapacaktır’’. ??? Bu derin anlamlı açıklamalardan sonra gel de bu hükümet ama, nasıl hükümet diye sorma! Sızdırılan önlemlere gelince: Kuzey Irak’taki hedeflere göre ne kadar askeri kuvvete gereksinildiği belirlenecek; harekâtın karadan, havadan ya da kara hava birlikte yapılacağı saptanacakmış. Bre insaf! Genelkurmay’da 1984’ten beri günün, mevsimin askersel ve siyasal değişen koşullarına göre sınır ötesi bir harekâtın havadan mı karadan mı, hava ile kara birlikte mi yapılacağına ilişkin, siz deyin yüz, ben diyeyim beş yüz adet plan zaten yapıldı. Bu planların uygulanabilmesi için tek eksik olan nedir? Siyasi iradenin, yani bu hükümetin, yani RTE’nin; bir iki gün önce, ‘‘Yetti be’’ diye Kasımpaşalı bir tavırla hiddet beyan buyurmasından sonra, TSK’ye sınır dışı operasyon için yeşil ışık yakması ve Dışişleri’ne de operasyon kararının uluslararası kurallara göre alındığını yedi düvele anlatmasıydı, değil mi efendim? Hayır değildi, efendim. Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar hesabı; halk önünde kükrer, Ankara’ya geldi mi taaa Washington’dan da değil, buradaki elçisi Mr. Wilson’un ‘‘Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde tek başına hareket etmemesi gerektiğini’’ söylemesiyle yelkenleri suya indiriverir. Oysa gerçek nedir? Onon beş gün önce Talabani, Irak ile Türkiye arasında sınır ötesi operasyonlarla ilgili daha önceki anlaşmaların geçersiz olduğunu açıkladı; bu hükümet sessiz kaldı. Diyebilirler ki, o anlaşmalar Saddam dönemine ait. Pekâlâ! Ama, BM Anlaşması’nın, BM üyesi bir ülke başka bir ülkeden silahlı saldırıya hedef olması halinde o ülkeye meşru müdafaa hakkı tanıyan 51. maddesine göre gereğini neden yerine getiremiyor? ABD korkusundan, AB yalakalığından! İyi ama Başkan Bush, topraklarına dışarıdan saldırıldığını öne sürerek İsrail’in savunma hakkı olduğunu ilan etmedi mi? AB de bu görüşü onaylamadı mı? Bize geldi mi, hayır. Üçlü görüşmeler sürmeli! ??? Hükümetin çizdiği devlet politikasına göre, olası operasyondan önce askersel riskler neymiş, peşmerge, ABD güçleriyle çatışma söz konusu olur muymuş, saptanacakmış. Ya siyasal riskler? Özellikle AB’den gelecek olan tepkilere karşı ne gibi politikalar izleneceği, ABD ile ilişkilerin ne ölçüde zedeleneceği incelenecekmiş. Bir kez daha insaf: Askersel, siyasal riskler bugün mü ortaya çıktı? Operasyonun tarihi de açıklandı. 30 Ağustos? KK Komutanı Orgeneral Büyükanıt Genelkurmay Başkanlığı’na gelince!.. Sınır ötesi operasyonun veya sıcak takibin tarihini yapılmadan önce açıklama onuru bu hükümete ait. Açıklanan önlemlere bakılırsa ‘‘çok şeye gebe’’ olduğunu söyleyen hükümetin gerçek durumu; olsa olsa ‘‘dış gebelik!’’ ABD’nin Bölge Haritası : H Arap Dünyası! Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan yeni Ortadoğu ABD haritasının Irak ve güneyine ilişkin bölümünün özeti şu: Artık Arap yok; Şii var, Sünni var, mezhepler var, azınlıklar var... Haritanın yorumcusu Ralph Peters, yazısının Irak paragrafında aynen şöyle diyor: ‘‘...Birbirine uymayan parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu ucube devlet derhal üçe bölünmeliydi...’’ Belki derhal değil ama, usul usul bunu yapmaya çalışıyorlar. Irak’ın Devlet Başkanı Celal Talabani, Irak’ın kuzeyindeki hükümetin başında Barzani var. Son alınan kararla, Araplar Kuzey Irak’a girerken bir çeşit vize almak zorunda kalacak. Gül’le Rice’ın ABD’de açıkladıkları stratejik ortak vizyon belgesinin Irak tümcesi şöyle: ‘‘Birleşik Irak’ta istikrarın, demokrasinin ve refahın teşvik edilmesi...’’ Bugünkü haritaya bakarsak, Irak zaten birleşik! Anlaşılan ABD, önce bölünmeyi kafalara yerleştirecek, sonra birleşme için çaba harcayacak. Parçalı Irak haritasının Gül ABD’de iken kamuoyuna yansıması; stratejik ortaklığın, affedersiniz kaderin cilvesi olsa gerek! Ülkeleri ayırarak birleş demek şu olsa gerek: Bir leş! ??? Irak’ı Kürt devletinden sonra, ŞiiSünni diye ayrıca ikiye bölenler şunu ikinci plana itiyor: Iraklıların yüzde 75’i birinci kimlik olarak bağlı olduğu aşireti görüyor. Öyle aşiretler var ki, bir bölümü Şii, bir bölümü Sünni... Bu durumda ne olacak? Gelecekteki yeni iç gerginliklerin tohumu hazırlanmış olacak. Gerektiğinde ayrılıklar için özel olarak hazırlanmış verimli topraklara serpilecek! Iraklı Şiilere bir iyilik daha yapmışlar, Suudi Arabistan ve İran topraklarından bölümler vermişler. Böylece İran ve Suudi Arabistan’ın Basra Körfezi kıyısındaki toprakları çok büyük ölçüde azalmış. Bu durumda İran herhalde şöyle düşünecek: Kürtlere bir miktar toprak verdik, şimdi Şiilere vermezsek gönül koyarlar. Basra kıyılarımızın bir bölümü onlara feda olsun! Kara mizah bir yana böyle olmayacağına göre; Basra’nın etrafında da yeni ateş çemberleri hazırlanıyor, demektir. Suudi Arabistan’ın güneydeki topraklarının bir bölümünün Yemen’e verilmesi, Mekke ve Medine’de de Kutsal İslam Devleti’nin kurulmasının öngörülmesi şöyle özetlenebilir: ABD, Suudi Arabistan’ı gözden çıkarmış! Faysal ailesine ‘‘fay sal’’mış, bu fay hatlarında usul usul enerji biriktirmeye başlamış! ??? ABD’nin Arap dünyasıyla bu kadar rahat oynamasının bir nedeni şu: Bugünkü yöneticilerinin çoğunu kendisi seçti, kendisi yetiştirdi, kendisi destekliyor! Buna dayalı olarak da istediği an düşürebileceğini düşünüyor. Suudi Arabistan ve onun etrafındaki küçük ülkeleri yöneten aileler çocuklarını küçük yaşta ABD ya da İngiltere’ye gönderiyorlar. Orada bir güzel eğitiliyorlar, yoğruluyorlar; 30’lu yaşlara gelince de yönetmek üzere ülkelerine dönüyorlar! Dünyayı daha çok kendi içindeki yarıştan ibaret sayan Arap ülkelerini hiç de tatlı olmayan bir gelecek bekliyor. Sovyetler Birliği döneminde ABD’nin işine gelen; Arap milliyetçiliğiydi... Şimdi bunun bütünleştirici olduğunu düşünüyor ve mezheplere, ailelere bölüyor... Arap dünyası bu gidişe uyanıp ortak bir bakış sergileyebilirse, ne âlâ... Sergileyemezse? Harap dünyasına hoş geldiniz! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘Teröre kefil olan terörle savaşamaz’ Başkanvekili Ali Topuz ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, Erdoğan’ın ardından Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’nin de El Kadı ile ilgili açıklama yaptığını anımsattı. Beki’nin haberlerle ilgili basını suçladığına işaret eden Kılıçdaroğlu, tüm yazılanların belgeye dayalı olduğunu söyledi. Beki’nin El Kadı’yı savunmak için yaptığı, ‘‘Suudi Arabistan Krallığı’nın da Yasin el Kadı’nın masum olduğu gerekçesiyle listeden çıkarılması için BM nezdinde gerekli girişimlerde bulunduğu bilinmektedir’’ açıklamasını anımsatan Kılıçdaroğlu, ‘‘Türkiye’de El Kadı’yı savunmak için ne zamandan beri Suudi Arabistan Krallığı’nın girişimleri örnek gösteriyor’’ dedi. BELGELERLE YANIT VERDİ Başbakanlık açıklamasında ‘‘İlgili birimlerimizde de El Kadı’ya yöneltilen şüpheyi doğrulayacak hiçbir bilgi ve belge bulunmamaktadır’’ dendiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, bu konuda Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü’ne gelen 3 talep yazısını örnek gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun örnek gösterdiği yazılar arasında Yasin el Kadı ile ilgili 24 Haziran 2003 tarihli ‘‘Kanada makamlarının talebi’’, 27 Haziran 2003 tarihli ‘‘ABD makamlarının talebi’’ ve 13 Ocak 2004 tarihli ‘‘Terörizmle bağlantılı hesaplar hakkında ABD ve Kanada makamlarının yazılı talepleri’’ bulunuyor. Hedef Beyrut’ta bir kukla hükümet Dış Haberler Servisi İsrail’in Lübnan’a saldırmasıyla sonuçlanan Hizbullah eyleminin ardından ABD, İngiltere, Kanada ve başka Batılı ülkeler Washington tarafından ‘‘şer ekseninin’’ resmi üyesi ilan edilen İran ile ‘‘şer ekseninin’’ gayrıresmi üyesi Suriye’yi hedef tahtasına oturttu. Hizbullah’ın eyleminden doğrudan Lübnan hükümetini sorumlu tutan İsrail bile işin ucunun Tahran ve Şam’a uzandığını bildiriyor. Çok sayıda siyasi gözlemci, Hizbullah’ın 2 İsrail askerini kaçırmasının doğrudan Suriye’nin talimatıyla gerçekleştiğine katılmıyor. Şam ve Tahran’dan gelen ‘‘sivri’’ açıklamalara karşın, aslında Suriye’nin de, İran’ın da, bütün bölgeyi ateşe atacak bir savaşın içine çekilmek istemediği görüşü hâkim. İsrail’in ise daha ilk günden Hizbullah eyleminden doğrudan Lübnan hükümetini sorumlu tutması ve Lübnan’ı kolektif olarak cezalandırmayı seçmesi ise ‘‘İsrail’in gerçek amacı ne’’ sorusunu akla getiriyor. İsrailli barış eylemcisi ve gazeteci Uri Avneri’ye göre, asıl amaç Lübnan’da rejimi değiştirerek bir kukla hükümet kurmak. Avneri, Ariel Şaron’un 1982’deki Lübnan işgalinde bu hedefe ulaşamadığını ancak, tıpkı 1982’de olduğu gibi şimdi de planlı ve ABD’yle koordineli bir operasyonun söz konusu olduğunu söylüyor. 1982’deki işgal öncesinde ABD’li yetkililer Şaron’a ‘‘açık bir provokasyon’’ gerektiğini söylemişlerdi. Bu sefer de, Hizbullah’ın iki İsrail askerini kaçırması gerçek bir provokasyon oldu. Aslında, aylar öncesinden planlanan ve dünya kamuoyuna kurtarma operasyonu diye pazarlanan bu operasyona karşın herkes biliyor ki, bir tutsak değişimi olmadan İsrail askerlerinin kurtarılabilmesi mümkün değil. Resmi olarak İsrail, Lübnan hükümetinden Hizbullah’ı silahsızlandırmasını ve sınırından uzak tutmasını istiyor. Oysa, Beyrut’taki, ülkedeki hassas dengeler üstüne kurulu rejimin bunu sağlayabilmesi mümkün değil. Askeri mantığın hesabı şu: İsrail yeterince acı çektirirse, halk Hizbullah’a kızacak ve hükümetinden İsrail’in taleplerini karşılamasını isteyecek. Şimdiki hükümet bunu yapamayacağından İsrail’i destekleyen bir diktatörlük kurulacak. Oysa, Lübnanlıların işgalciye öfke ve nefretle yaklaşacağını düşünmek mümkün. OlmertPeretz hükümeti, kurulalı 3 ay bile olmadan İsrail’i iki cephede sonuçları öngörülemeyen bir savaşa sürükledi. Gazze ve Lübnan’daki saldırılar ordu tarafından planlandı. İsrail’de kararları Genelkurmay Başkanı Dan Halutz alıyor. Lübnan’dan bir kaçışın öyküsü Baştarafı 1. Sayfada çalışmaya başlamıştı. Lübnan’a 27 Haziran’da giden Ali, yanında hepsi Kanada vatandaşı olan 4 çocuğu, karısı, annesinin yanı sıra büyükannesi, büyükbabası ve bir başka akrabasıyla birlikte Aytarun köyünde sıkıştı. Montreal’de aileye ait bakkal dükkânında çalışan Velid el Ahras, Ali ve ailesinin ölümünün ardından ‘‘Herkes yıkıldı’’ dedi. Ali ve ailesinin İsrail’in Lübnan’a saldırmasının ardından büyükelçilikle irtibat kurmaya çalıştığını söyleyen Velid şöyle devam etti: ‘‘Kendisinden bir çözüm bulunana kadar sabırlı olması istenmiş, daha sonra ise hiç haber çıkmamış.’’ Aile üyeleri acı haberi, pazar günü Montreal’de İsrail’in Lübnan’a saldırılarını protesto ederken aldı. Pazartesi günü basın açıklaması yapan Ali’nin kız kardeşi Maysun el Ahras, kardeşinin Lübnan’a geri dönmeyi ümit ettiğini, çünkü ülkede bir süredir barış ortamının olduğunu söyledi. Maysun, ‘‘Annebabasının 35 yıl önce kaçtığı bombalar bugün onları katletti’’ dedi. Başbakan’ın algılama sorunu var İSTANBUL/ANKARA (ANKA) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın zorunlu din dersi nedeniyle AİHM’de dava açılmasını eleştirerek ‘‘Türkiye’de zorunlu din dersi diye bir şey yok. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi var. Zorunlu olmasına AKP olarak taraftar değiliz’’ şeklinde konuşmasına Alevi derneklerinden tepki geldi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı avukat Kazım Genç, Erdoğan’ın sözleri üzerine ‘‘O zaman anayasayı değiştirsinler’’ derken, ilköğretimde okumayazma, matematik ve bunun gibi dersler anayasa ile güvence altına alınmamışken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin anayasa ile zorunlu tutulmasını eleştirdi. Genç, Erdoğan’ın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu tarafından hazırlanan müfredat programını uzmanlara inceletmesini istedi. Genç, ‘‘Bu incelemeyle Başbakan Erdoğan, kitaplarda hangi dinler hakkında genel kültür veriliyor, alsın baksın. Başbakan’a bilmeden konuşmak yakışmıyor’’ dedi. EVRENSEL HUKUK NORMLARI Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Fevzi Gümüş ise Başbakan Erdoğan’ın, mitinglerde ‘‘açız’’ diye bağıran çiftçiye ‘‘ananı da al git’’ dediğini anımsatarak ‘‘Başbakan, Birleşmiş Milletler’in terörist saydığı Yasin El Kadı’ya kefil olduğunu söylüyor. Fiskobirlik’e çatıyor. Bu Başbakan’ın algılama sorunu olduğunu gösterir’’ diye konuştu. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez de Başbakan Erdoğan’ın bu sözleriyle ‘takıyye’ yaptığını söyledi. Bu konuda örgüt olarak imza kampanyası başlattıklarını kaydeden Geçmez, Türkiye’nin sorunlarının çözülmesinden yana olduklarını ifade etti. Erdoğan’ın ‘‘Türkiye’de zorunlu din dersi yoktur’’ açıklamasıyla ilgili olarak da Geçmez, Erdoğan’ın okullardaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarını okumasını önerdi. Geçmez, bu kitaplarda sadece Sünni İslam’a ilişkin bilgilerin verildiğini vurgulayarak şunları söyledi: ‘‘Türkiye’de yurttaşlar ahlaksız mıdır ki devlet onlara ahlak dersi veriyor. Yıllardır demokrasiden, hukuksuzluktan sıkıntı çeken Başbakan’ın takıyye yapması üzücüdür. Aleviler net ve açıklar, şunu söylüyorlar: Türkiye evrensel hukuk normlarına kavuşmalı. Geçmişteki eşit yurttaşlık tekrar bu topraklarda yeşermelidir. Bunlar geldikten sonra sıkıntı kalmayacaktır.’’ Mike Hammer’ın yaratıcısı öldü CHARLESTON (AA) Tüm dünyada milyonlarca okuyucusu bulunan ünlü dedektif karakteri Mike Hammer romanlarının yaratıcısı Mickey Spillane (88) öldü. İlk Dedektif Mike Hammer romanı, ‘‘I, the Jury’’ yi (Tek Jüri Benim) 1946 yılında yazan Spillane’in daha sonra yazdığı 12 Mike Hammer romanı 100 milyon satarak zirveye oturmuştu. Pek çok romanı film haline getirilen Spillane’in Mike Hammer öyküleri de televizyon dizilerine uyarlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle