Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 ÖRGÜTLENMİŞ KALABALIK MADIMAK’A DOĞRU İLERLERKEN OZAN VE KANGAL FİGÜRLERİNDEN OLUŞAN HEYKEL SALDIRGANLARA C dizi TEMMUZ CUMA Ozan heykeliyle halk kışkırtıldı SHP’li Ercan Karakaş: 4. MADIMAK OTELİ ÖNÜ errin Taşpınar (Mustafa Z Ekmekçi’ye anlatımı): ‘‘Ben Karayollarında kalıyordum. Külebi ve Sami Karaören’le birlikte. Üçümüz çıktık. Buruciye Medresesi’nde imza vardı, fakat oraya gitmedik. Sivas Kongresi’nin yapıldığı binaya gittik, orayı gezdik. Orada epeyce oyalandık, çünkü Külebi’nin okuduğu okulmuş orası. Ali Balkız, Asım Bezirci, bir iki kişi daha vardı, onları pek iyi bilemiyorum. Külebi, Sami Karaören, ben, hepimiz otele döndük. Otele girdik. Otelin önünde sivil polisler var, karşıda da bir iki kişi bakıyor otele doğru. Telsizi dinledik. Bizim kaygımız, Kültür Merkezi’nde ne olup bittiği. Girdiler mi, saldırdılar mı? Bunun haberini almaya çalışıyoruz. Otelde bir süre kaldık. Külebi ile Karaören ‘‘Çıkalım’’ dediler. Beni de aldılar, hep birlikte çıktık. Alana geldiğimizde kalabalığın valiliğe doğru yürüdüğünü gördüm. İzin istedim. ‘‘Siz Karayolları’na gidin, ben arkadaşlarımın yanına dönmek istiyorum.’’ Ben geri döndüm, ama koşar adım döndüm. Kalabalık o kadar yakın ki, ensemde sesleri.. öyle döndüm. Otelin lobisine geldiğim zaman telefonlar ediliyordu. Arif Sağ’ın gürültülü sesini duydum. Arif Sağ, birileriyle telefonda konuşuyor.’’ Karamollaoğlu ‘Gazanız mübarek olsun’ dedi B ontrollü bir şekilde cuma namazı sonrası kışkırtılan kalabalık büyüyerek otele doğru yürüyordu. İlk önce, Madımak’ın önünde heykel yakıldı. Ardından otel taşlanmaya başladı. Güvenlik güçleri ise olayları sadece izliyordu. K Madımak önündeki kalabalık, oteli ilk önce taş ve kiremit yağmuruna tuttu; ardından da tekbirler eşliğinde oteli ateşe verdi. OTELİN ÖNÜNDE GİTGİDE BÜYÜYEN KALABALIĞA NE POLİS NE DE ASKER MÜDAHALEDE BULUNUYORDU Göz göre göre insanları yaktılar Sivas Dramı Allah Allah dost diyerek Koştuk Sivas ellerinde Halk türküsü söyleyerek Coştuk Sivas ellerinde Dışarda tekbir sesliler İçerde kara yaslılar Tüm Sivas’ın suçu yoktur Ama yaktı Sivaslılar Madımak’ta şimşek çaktı Alevler göklere çıktı Kimi kısdı, kimi yaktı Şaştık Sivas ellerinde. Alev kapladı yanımız Hakk’a ulaştı canımız Ateşle yandı tenimiz Taştık Sivas ellerinde. Dışarda tekbir sesliler Eli kanlı iffetsizler İnsan kıyar mı insana Yazık yaktı Sivaslılar Devlet Baba, devlet baba Ne kötülük ettik sana Döne döne yana yana Piştik Sivas ellerinde. Mahzuni, tekbir sesliler İçerde yanıyor canlar Şariatın içtiği kanlar Bileniyor tüm insanlar Tüm Sivas’ın suçu yoktur Ama yaktı Sivaslılar. Mahzuni Şerif odalarına çıkması söylenildi, fakat o arada taşlar odaların camlarını da aşağıya yıkmaya Cevat Geray: Cuma başlayınca kimse odalara namazından çıkan gruplar önce giremedi. (Meclis Araştırma Kültür Sarayı’nın orada Komisyonu Tutanağı, Ek: 2, s. toplanmışlardı. Biz o ara 3839.) oteldeydik. Önümüzden büyük Cafer Aydın: Belediye bir grup geçti bağıra çağıra. başkanının konuşmasına tanık Polisin önlem alabileceğini olduk. ‘‘Sizlere söz veriyorum’’ düşündük. Kültür Sarayı’na taşla diyordu. ‘‘Etkinlikler sopayla saldırmışlar. Sonra otelin yasaklanacak, bir daha da önüne geldiler. yapılmayacak. İşte heykeli de Aziz Nesin’in otelde olduğu getirtiyorum. 12 Eylül sonrasını biliniyordu. İlk sloganları ‘‘Vali biliyorsunuz, içlerinizde istifa’’ idi. Sonra ‘‘Şeytan Aziz’’, yargılanan, işkence görenler ‘‘Sivas Aziz’e mezar olacak’’ oldu, burada da sloganları öyle olabilir, atılmaya tel taşlanmaya dağılın’’ filan başlandı. Biz yollu sözler hâlâ oteldeyiz. başladığı sırada ediyordu. Bize Püskürtüldüler, içeri giren sivil polis aldırdığı yoktu. sonra tekrar “Neden koruyorsun Ya da biz öyle toplandılar. Biz anlamıştık... Bu o ara oteli terk bunları? Yansın, edebilsek gebersin, ölsünler” diy arada Kültür Sarayı bunlar ordu... önündeki olmayacaktı. Ozanlar Anıtı Kalabalık yerinden giderek büyüyordu. Valiyle görüştüm. Bu, sökülmüş, belediyeye ait bir arabayla meydana getiriliyormuş. ona karşı da bir hareketti. ‘‘Aziz Bir ara Zerrin Taşpınar; ‘‘Yahu Bey’le bizi buradan tahliye edin, sokaktan çocuk sesleri geliyor, güvenliği sağlayın, ne olacağı bu da nesi?’’ diyor... Meğer belli değil’’ dedik. Bu sırada Kuran kursu öğrencileri, takviye camlar kırılmaya başladı. kuvvet olarak meydana Canımızı kurtarmak için getirilmiş, ola ki katliamdan barikatlar kurduk. İlk savunma kurtulanlara karşı kullanılsın olarak yaptık bunları. diye... (Ateşte Semaha Durmak, Yapacağımız bir şey yoktu. s. 11.) ‘‘Yangın söndürücüleri kullanırız’’ Ali Rıza Koçyiğit: Anıtı nihayet dedik. (Cumhuriyet, 4 Temmuz otelin önüne getirdiler. Tam 1993, s. 12.) önüne koydular. Anıtı ateşe Arif Sağ: Saat 14.30 sularında verdiler. Sonra Arif Sağ ile falan otelin önüne biriktiler. Bir Ali Çağın’ın arabalarını. İki ara bir adam geldi, sizi arabayı yaktıkları an, polisler otobüslere götürelim diye bir fiilen devre dışı kalmış oldu. Yani insan geldi, ama biz adamı yangın var, saldırganlar buraya tanımıyoruz, kim olduğunu hücum etmiş durumda. Bu arada bilmiyoruz, sonra öğrendik ki, içeri girenler oldu. Barikatın Turizm Müdür Yardımcısı önüne kadar geldiler. Erdal ve olduğunu söylediler, ben kendi diğerlerimiz vurduk adamlara. yanımdaki arkadaşımdan bile Oradaki Komiser Mehmet de şüpheleniyorum, o anda vurdu. Erdal’ın ayağına bir taş insanlara güvenecek durumda geldi. Ayağı kanadı. değiliz. O arada ben Cevdet O arada Aziz Nesin’in koruma Selvi’ye telefon açtım. İşte o polisi, ticcani kılıklı herif kaçtı arada tam ben telefonu gitti. Üç tane falan polis de geldi kapatırken dışardan bir taş geldi, içeriye. Onlardan biri barikatın ben o sırada lobide dibinde oradaki komiserle konuşuyordum, lobinin camı konuşuyordu. ‘‘Neden aşağıya indi. Taşlanma devam koruyorsun bunları. Yansın, etmeye başladığı anda da biz gebersinler, ölsünler’’ diye lobiyi boşalttık, yukarıya çıktık. küfrediyordu, sivil polis. Komiser Birinci kata çıktık, bu arada iki Mehmet, ‘‘Saldırganlar, lobiye, tane koruma polisi vardı. Birisinin merdivenlere kadar koşup elinde silah vardı, birisi de geliyorlar, burada otelde panik tabancalı idi. Bu kahvaltı var, içeriye kuvvet gönderin’’ diye salonundaki sandalyeleri dizerek çağrıda bulununca, yanımıza bir barikat yaptılar. İnsanların 5. MADIMAK OTELİ İÇİ merkezine ulaşıldı, Aziz Nesin dışardan üç tane, kasklı, çevik bizzat Sayın İnönü ile telefonda kuvvete mensup polis geldi. görüştü, yardım istendi. Her Hemen arkalarından da bir yardım talebine gelen yanıt; yüzbaşı rütbeli subay geldi. O da ‘‘Merak etmeyin, gerekli tedbirleri bize, burada ne yapmakta aldık, kurtulacaksınız’’ şeklinde olduğumuzu, kaç kişi olduğumuzu sordu, saldırıların en idi. Hava kararırken bir yüzbaşı geldi. İçerde güvenlik görevlisi yoğun olduğu bir anda, o üç olup olmadığını sordu. Daha polisi de alarak götürdü. (Ateşte önce gelen polisleri de aldı Semaha Durmak, s. 161162.) götürdü. Başka polis var mı Cevat Geray: Rica ettik, burada diye de sormadı yüzbaşı, yanımızda iyi niyetli bir polis oradaki emniyet güçlerini alıp vardı, başka polisler de vardı. Bir götürdü. Oteli bir anlamda bizim polis geldi, ‘‘Bu orospu için temizlediler. çocuklarını koruyorsunuz’’ diye Lütfi Kaleli: Aziz Nesin ile küçük aldı diğer polisleri götürdü. Sonra odada kıvranıyoruz. İçerdeki bir sakallı polis vardı, elinde oksijen iyice azalıyor. Soluğum Kalaşnikof, olayların sonuna daralıyor. Kapıyı yokluyorum. doğru kayboldu gitti. Önümüzde Isınmış. Cam, sıcaktan şekil bir tane telsizli komiser, isminin değiştiriyor. Alevin kızıllığını Mehmet olduğunu anımsıyorum, seçiyorum koridorda. o vatandaş kalmıştı, anonsları Birden yan odaya geçmek dinliyordum zaman zaman, ona düşüncesi parlıyor belleğimde. rica ettim, dedim ki: ‘‘Sayın El ele tutuşuyoruz. Yanmamak ve Komiserim, lütfen bir anons edin, boğulmamak için hırkamı başıma tam karşımızdaki binanın doluyorum. Kapıyı açıyorum. balkonundan bize atılan taşlar Korkunç bir duman ve sıcaklık kesilirse, biz çatıya çıkar hücum ediyor üzerimize. kurtuluruz.’’ (Meclis Araştırma El yordamıyla yan odaya geçip Komisyonu Tutanağı, Ek: 2, s. pencereye ulaşıyoruz. 33, 34.) Ve avazım çıktığı kadar Hidayet Karakuş: Bir ara Asaf bağırıyorum: İmdaaat! Durmadan Koçak, o devekuşu imdat istiyorum. Nihayet beni karikatürlerinin yaratıcısı genç fark ediyorlar. Merdiven arkadaş, ağız mızıkasıyla bir bulunduğumuz şeyler çalmayı pencereye denedi. Hava yanaşınca, öylesine ağırdı ziz Nesin’i itfaiye önce Aziz ki sürdürmedi, merdiveninde Nesin’i sonra da sürdüremedi. gören Belediye Meclisi kendimi Gülüp eğlenen merdivene gençlerin neşesi Üyesi Cafer Erçakmak atıyorum. ‘‘Çok kısa sürdü. Saat “Kurtarmayın onu! şükür 19.30’u Esas ölecek adam o!” kurtulduk’’ gösterirken derken Aziz elektrikler diye bağırıyordu. Nesin’i tanıyan kesildi. sakallı birisi, Aşağıdan gaz sonradan adının kokuları Cafer Erçakmak olduğunu gelmeye başladı. Barut öğrendiğim Belediye Meclisi kokusuna benzer bir kokuydu ilk Üyesi bağırıyor: ‘‘Kurtarmayın burnuma çalan. Sonra yanık onu! Esas ölecek adam o!’’ kokuları sardı ortalığı. Zerrin İtfaiyenin kancasını alıyor, Aziz Taşpınar; ‘‘Yakıyorlar bizi!’’ dedi. Nesin’in beynini parçalamak için Bir ses, ‘‘Aşağıya yürüyün, ön hazırlanıyor. Maiyetindeki kapıdan çıkalım!’’ dedi. görevliler de ondan geri kalmıyor. Hepimiz ayaklanmış, merdivene Birisi, Aziz Nesin’i bileğinden saldırmıştık. Karanlık merdivenler tuttuğu gibi aşağı fırlatıyor. düzgün yürümeyi engelliyordu. Aşağıda Aziz Nesin’i parçalamak Aşağı inerken yüzümüze büyük için kapmak istiyorlar. Ancak Aziz bir sıcaklık çarptı. ‘‘Yukarı çıkın!’’ Nesin, merdiven dedi bir başka ses. Bu kez basamaklarından birini yakalıyor, kalabalık yukarıya yöneldi. (Sivas bedeni aşağı sarkarken asılı Katliamı ve Şeriat, s. 180188.) kalıyor. O haliyle vuruyorlar; kan Ali Balkız: Biz otelde tam 7 saat içinde kalıyor Aziz Nesin. (Sivas kaldık. Bu 7 saat boyunca Kitabı, s. 147149.) valiyle görüşüldü, basın organlarıyla görüşüldü, telefon S Ü R E C E K bağlantılarımız oldu, SHP O A eytullah Mehmet Gazioğlu (İçişleri Bakanı Bursa): Şenlikler nedeniyle merkez bahçesine dikilen ve bir âşık (ozan) ve kangal köpeği figürlerinden oluşan heykelin sökülmesi için ortaya konulan ısrarlı baskı sonucunda, Valilik izniyle çok özellikle belirtiyorum, Valilik izniyle heykel yerinden sökülmüş, bununla yetinmeyen kalabalık heykeli sürükleyerek yakmıştır. (TBMM Tutanak Dergisi, 6.7.1993, s.51.) Ercan Karakaş (SHP Grubu Adına İstanbul): Pir Sultan Abdal Anıtı’nı söken, Belediye Başkanı’dır. Kendisi, önce, ‘‘İçişleri Bakanı’nın talimat verdiğini’’ söylemiştir; ama şimdi Sayın Bakan’ın da söylediği gibi, durum böyle değildir. Elimizde bir teyp kaydı vardır, sayın belediye başkanı telsizden ‘‘Ankara ile görüştüğünü ve bu heykelin sökülmesinin Ankara tarafından istendiğini’’ söylemektedir. Aynı belediye başkanı topluluğa hitap ederken ‘‘Gazanız mübarek olsun. Biz gereken tepkiyi koyduk. Şimdi dağılın’’ demiştir. (TBMM Tutanak Dergisi, 6.7.1993 s.58.) Abdüllatif Şener (RP Grubu Adına Sivas): Sivas’ı temsil eden bir ozan ve köpek heykelinin sökülmesiyle ilgili olarak Sayın; Valinin basın toplantısında açıkladığı gibiemir ve talimatı Sayın Vali vermiştir. (TBMM Tutanak Dergisi, 6.7.1993, s.74.) Yılmaz Ergun (Emniyet Genel Müdürü): Sayın Bakanın (İçişleri Bakanı Gazioğlu’nun) telefonla kendilerine ateş edilmemesi için, mümkün olduğu kadar halka sert muamele yapılmaması konusunda talimatları oldu ve bir de Sayın Bakan’ın bir tavsiyesi oldu. Sayın Vali de bunun kaldırılması şeklinde talimat verdi. (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 1, s.56.) Temel Karamollaoğlu (Belediye Başkanı): ... Halktan gelen, bu heykelin kaldırılması talebini Emniyet Müdürü de zaten getirmişti. (Vali Bey) ben diktirmediğim için ben bir şey söyleyemem dedi. (...) Emniyet Müdürümüz geldi ve dedi ki: ‘‘Heykelin kaldırılmasına Vali Bey kesin talimat verdi. Siz kaldıracaksınız.’’ Ben biraz tereddüt ettim, çünkü Vali Bey çok kesin konuştu burada, yani doğru mu diye? Ondan sonra da ben Sayın İçişleri Bakanı’nı aradım ve kendisine durumu söyledim. ... Bakanın o anda ben gerekli talimatları verdim demesi, bana sanki heykelin kaldırılması talimatını Bakan Bey de vermiş gibi geldi. Esas itibarıyla bu haberi getiren Emniyet Müdürümüzdü. Emniyet Müdürü de Vali Bey kesin talimat verdi diye, onun üzerine bir konuşma yaptık. (...) Ben buradan kalabalıkla, vasıtalarla gittim. Heykel götürülmüş. Ben heykeli tunç zannediyordum, halbuki değilmiş, kolay kaldırıldı. (...) Heykel gitti, halka bunun belirtilmesi lazım. (...) Ama heykelin buraya (otelin önüne) gelmesi istendi, yani halk bunu görsün meydanda, hemen buradan götürülsün, kalabalık da böylece dağılsın diye. (...) Gitmiş olan heykel geri getirilmiş, üzerine birkaç kişi çıkmış, maalesef şöyle takriben beş yüz metre kadar aşağıda 50’nci Yıl Sitesi denilen yerde araçtan aşağıya atılmış, ondan sonra da sürüklenerek tekrar meydana getirilmiş. (Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 6, s.2022.) Mehmet Yıldız (Asayiş Şube Müdürü): ... O arada topluluk slogan atıyor ve ‘‘Heykeli isteriz’’’ diyordu. Hatta ‘‘Heykel söküldü, belediye garajına götürüldü’’ diye anons yapıldı. Bu defa da ‘‘Buraya isteriz’’ diye tempo tuttular. Sonra bir baktık o heykel getirildi, topluluğun önüne atıldı. Atılınca, gerçekten insanlar artık çok çılgınca hareket ediyorlardı, dişleriyle dahi ısıranları gördük, kafasını vuranları gördük. Onu parçaladılar, ‘‘Yak yak’’ diye tempo tutuldu, yaktılar. Oradaki arabaları otelin önüne yığdılar üst üste, arabaları kaldırıp attılar; sanki kâğıt parçası gibi. Barikatı yardılar, heykelin gelmesiyle bizim çember yarıldı ve geri adım atarak tekrar bir çember oluşturduk; ama o zaman da bir baktık, poşetle benzin getirdi birisi, o benzini alıp döktük, uzaklaştırdık. Sonra bir baktık, bir başkası getirdi.. dökerken birisi çaktı, kendisi ateş aldı, üzerimize benzin falan geldi, kaçıştık. O yanan kişiyi söndürdük. Bu sefer bidonla getirildi. Otelin tümünün camları taşlarla kırılmıştı, sürekli taşlanıyordu. Taş atıldığı zaman cama değince, ses çıkardığı zaman alkışlanıyordu. Orada belediye kaldırım yapıyor. Önünde de karşısında da vardı. O taşları kırıp atıyorlardı. Sonra otelin karşı apartmanının tepesinde, tabii biz onları göremiyorduk. Oradan bacayı söküp taşları atıyorlardı. Arabaların üstüne falan düşüyordu. (TBMM Sivas Olaylarını Araştırma Komisyonu Tutanağı, 12/124; 15/127.)