23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C B irkaç gündür bulunduğum Washington’da sürekli birileriyle konuşuyorum. Bush yönetiminin ve muhalefet gruplarının Türkiye’yle ilişkileri ve bölgemizdeki durumu nasıl değerlendirdiklerini anlamaya çalışıyorum. Ortaya çıkan gerçek çok çarpıcı. Açıkça dillenmemesine karşın Türkiye, Washington’ın gözünde verdiği sözleri tutmayan, çifte standartlı davranan, davranışları tutarsız bir ülke. Bu izlenimlerimi abartılı bulabilirsiniz. Ancak, örneğin ABD Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Partili üyelerinden, üstelik de Kongre’deki Türk lobisinin önde gelen isimlerinden Robert Wexler’in sözleri ve düşünceleri çok açık. Bir kere Türkiye’nin de ABD’nin de birbirlerinden son üç yıl içinde yanlış beklentileri olduğunu, bunun da çok ciddi yanılgılara yol açtığını anlatıyor. Ankara’yı Hamas’la görüşürken, ABD tarafını PKK’yle temas halinde olduğunu iddia etmesi nedeniyle eleştiriyor. ‘‘ABD terörle mücadele konusunda her zaman tutarlı olmuştur’’ diyor. Bir de çok ilginç bir görüş ortaya atıyor: ‘‘Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması; Türkiye, bölge ve Irak için felaket olur. ABD’nin çıkarlarını da ciddi biçimde zora sokar.’’ “İKİ TARAFIN BEKLENTİLERİ DÜRÜST VE GERÇEKÇI” Türkiye ve ABD Dışişleri bakanları Gül ve Rice’ın vizyon belgesini imzalamalarından sonra TürkiyeABD ilişkilerinin gidişini nasıl değerlendiriyorsunuz? ROBERT WEXLER ABDTürkiye ilişkilerinin iyi bir noktada olduğunu düşünüyorum. Daha da önemlisi bu ilişkiler dürüst bir noktada bulunuyor. Yani iki tarafın beklentileri dürüst ve gerçekçi hale geldi. Bunun da ABDTürkiye ilişkilerinin geleceği açısından iyi olduğunu düşünüyorum. Şu noktaya da dikkat çekmek istiyorum. Geçmişte ABDTürkiye ilişkileri yanlış umutlar üzerine bina edilmişti. Daha da açmak gerekirse her iki taraf da karşısındakinin yerine getireceğine inandığı birtakım şeylerin beklentisi içindeydi. Ama her iki taraf da karşısındakinin bu beklentilerini yerine getirme durumunda değildi. Sanıyorum son ikiüç yıldır bu ilişkilerin inişli çıkışlı seyri üzerine iki taraf da kendi açılarından bu ilişkilerde nasıl başarılı olacaklarını yeniden gözden geçirme zorunluluğunu hissettiler. Böylece karşılıklı çıkarlar gözetilmiş olacaktı. Ayrıca da birbirlerinin fikir ayrılıklarına, daha da önemlisi perspektif farklılıklarına da saygı göstermiş olacaklardı. Yanlış umutlar derken neyi kastediyorsunuz? Tabii ki Irak savaşıyla ilgili yanlış umutlardan. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerinden yanlış beklentiler içindeydi. ABD, Türkiye’nin bölgedeki her türlü askeri harekâtını destekleyeceğini sanıyordu. Öte yandan Türkiye de ABD’nin hiçbir zaman savaşa girmeyeceğine inanıyordu. ABD, Türkiye’nin Irak’taki savaşta kendisini destekleyeceği gibi yanlış bir beklenti içindeyken Türkiye ise ABD’nin bu harekâtını veto edeceğini sanıyordu. Bu yanlış umut ve beklentiler tabii ki yerle bir oldu. Ortaya bir gerçek çıktı. Türkiye’nin bölgesel kaygıları vardı ve zaman zaman da ABD’nin çıkarlarına ters düşmeyecek, ama ABD’nin pozisyonuyla da pek de örtüşmeyecek bir biçimde bölgesel bir rol oynamak istiyordu. Dolayısıyla becerikli diplomatların bu ilişkileri her iki tarafın da kazançlı çıkabileceği biçimde yönlendirmenin ve aradaki farklılıkları en aza indirmenin yollarını bulmaları gerekiyor. ‘RUSYA KONUSUNDA ÇIKARLARIMIZ FARKLI’ Peki, Cumhurbaşkanı Sezer ve Rusya Federasyonu Başkanı Putin’in stratejik ortaklık anlaşması imzalamasını nasıl karşıladınız? Bu da ABD ve Türkiye’nin başka ülkelerle ilişkilerinin farklı beklentiler temeline dayandığını gösteriyor. Rusya’yla ticari ilişkilerini geliştirmesi Türkiye için olumlu. Bunu yapmaması için hiçbir neden de yok. Öte yandan Başkan Yardımcısı Cheney son Avrupa gezisinde Sayın Putin’in Rusya’yı yönetiminde, insan hakları, demokrasinin gelişimi, basın özgürlüğünün eksikliği nedeniyle eleştirdi. Siz belki Cheney’nin bu konuda biraz sınırlarını aştığını düşünebilirsiniz. Öte yandan ABD’nin Rusya politikası ise açık biçimde daha geniş uluslararası konulara odaklanmıştır. Örneğin Rusya’nın, ABD’nin müttefiki olarak nükleer programını geliştirme peşinde olan İran’a karşı çıkmasını, Kuzey Kore’nin kitle imha silahlarını geliştirme programının caydırılmasında ABD’nin yanında durmasını beklerken Rusya’da söyleşi TEMMUZ CUMA ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Yanık Fındık ‘ABD Türkiye’nin bölgedeki her türlü askeri harekâtı destekleyeceğini sanıyordu’. ‘ABD açısından söylemem gerekirse “Kurtlar Vadisi” sorumsuzca yapılmış’. F SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU ABD KONGRESİ’NDE TÜRKİYE LOBİSİNİN ÖNDE GELEN İSİMLERİNDEN WEXLER’LE KONUŞTUK ‘Beklentiler farklıydı’ demokrasiye zarar verilmemesini hedeflemektedir. Türkiye’nin siyaseti ise Rusya’yla ilişkilerini nasıl daha fazla geliştirebileceği yönündedir. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde Rusya’yı etkilemeye çalıştığını düşünmüyorum. Farklı çıkarlarımız var. “BU SİYASETE KARŞIYIM” Türkiye kamuoyunda özellikle Irak savaşının patlak vermesiyle ABD aleyhtarlığının yükseldiği kamuoyu yoklamalarında ortaya çıktı. Öte yandan Türkiye’de yapılan Kurtlar VadisiIrak adlı filmin de ABD kamuoyunda kötü bir etki yarattığı medya haberlerinde yer aldı. Karşılıklı böylesine tatsız duygular varken Türkiye ve ABD olarak nereye varabiliriz? Bir kere böyle karşılıklı tatsız duygular beslediğimizi bilmiyordum. Açıkça söylemem gerekirse ABD kamuoyunun yüzde birinden bile azı Kurtlar Vadisi filminden haberdar. Ben filmi görmedim, ama kimi bölümler bana anlatıldı. ABD açısından söylemem gerekirse bu film fazlasıyla sorumsuzca yapılmış. Öte yandan ben Türk kamuoyunun ABD’ye karşı duygularının derecesini tespit edebilecek durumda değilim. Ama açıkça anlaşılıyor ki Türk kamuoyunda ABD’ye karşı belli hasmane duygular bulunuyor. Buna saygı duyarım. Tabii ki demokrasiye, insanların seçimlerine, inançlarına saygılıyım. Türk kamuoyunun Irak savaşıyla ilgili ABD siyasetine karşı çıkmasını da anlıyorum. Hatta ben de bu siyasete karşıyım. Öte yandan eleştirinin haklı olması gerektiğini de düşünüyorum. Dostlar tabii ki birbirini eleştirmeli. Ama eleştiri hakça ve sorumluca yapılmalı. Ben Türk kamuoyunun böyle davranmasını beklerim. Ama duyduğum, Türk tarafından duyduklarım ABD’nin yaptıklarına karşı dehşetli sorumsuzca ve akıl almaz derecede de uygunsuz. Bu durumda uzun yıllardır devam eden ABDTürkiye ittifakının Türk kamuoyunun bazı üyelerinin hafıza kaybıyla yaralandığını düşünüyorum. Nasıl? Artık Türkiye’den Öcalan’ın yakalanması için gerekli istihbarat ve başka kolaylıkları sağladığımız için hiçbir prim almıyoruz. Oysa Öcalan Türkiye’de bir numaralı düşmandı. Ama bugün ABD’yi eleştirenler o zamanki bir numaralı düşman gördükleri topluluklar ve siyasi aktörlere Türkiye’nin en güç zamanlarında yardımına gelen ABD’den sanki daha sıcak yaklaşıyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin en gereksinim duyduğu zamanlarda yanında bulunanın unutulmasını anlamak da doğrusu güç. Türk kamuoyu Irak savaşı konusunda ABD’den tamamıyla farklı düşünebilir. Ama öyle şeyler okudum ki hayretler içinde kaldım. Örneğin okuduklarımdan birisi ABD’nin askeri gücünü Müslümanların çıkarları aleyhine kullandığı yolundaydı. ABD’nin Irak savaşındaki rolüne karşı çıkarsınız. Bu hakçadır, anlarım. Ama işin içinde dini bir unsur olduğunu ileri sürerseniz bu kabul edilemez. Biz Kosova’da çoğunluğu Müslüman olan insanları kurtarırken ne oluyordu? Herhalde önde giden Avrupa değildi. Türkiye de bunda öncülük yapmadı, sadece askeri harekâta katıldı. O harekâtı götüren ABD’ydi. Birinci Irak savaşında da Kuveyt’i kurtarmak için yardımına koştuk. Hiç kimsenin sesi çıkmadı. Başka örnekler de var. Şunu da söyleyeyim: Türkiye’nin AB üyeliği yolunda Türkiye’ye başka hangi ülke bu kadar destek çıktı? Herhalde Avrupalılar değil. Kıbrıs’ı ele alalım. Müslüman ülkelerin hiçbiri Kuzey Kıbrıs’ı tanımıyor. Ekonomik ambargonun kaldırılması için hiç kimse parmağını oynatmadı. Ama ABD Kıbrıs konusunda her zaman Türkiye’nin yanında oldu. Niye Suudi Arabistan, Kuveyt, öbür Müslüman ülkeler Kıbrıslı Türklerin davalarına destek vermediler? Türk halkına büyük saygım var. Ama bize de haksızlık ediliyor. Arka arkaya gelen bu eleştiriler biraz fazla. Üstelik Türkiye’nin ve dünyadaki öbür aktörlerin sorumluluğu hiç tartışılmıyor. Ben, ‘‘Biz yüzde yüz iyiyiz’’ demiyorum. Ama yüzde yüz de kötü değiliz. Teraziye vurursanız iyi yanlarımızın da öbür uluslararası aktörlerinkine kıyasla çok ağırlıklı olduğunu görürsünüz. Ama anlaşılan Türkiye’de kimileri benimle aynı fikirde değil. “ANKARA TUTARLI OLSUN” Sizin dünyada terörle mücadeleye baş koyduğunuzu biliyorum. Türkiye olarak PKK diye çok ciddi bir terör sorunumuz var. Birkaç ay önce Başbakan Erdoğan’ın iki danışmanı olan Cüneyd Zapsu ve Şaban Dişli ABD’de bir düşünce kuruluşundaki bir toplantıya katılmışlar ve ABD tarafını terör örgütü PKK’yle temas kurmakla suçlamışlardı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Böyle bir şey oldu mu? Bu konuyu tartışmak beni çok memnun eder. Ama Türk meslektaşlarım bu tartışmayı açarken Türk hükümeti yetkililerinin gidip Hamas’ın, üstelik tanınmış bir cani olan Suriye’deki örgütünün başıyla görüşmeleri kendilerinin inandırıcılığını yok eder. Pozisyonunuzun tutarlı olması gerekir. ABD’nin pozisyonu tutarlıdır. Yani biz teröristlerle görüşmeyiz. Hatta ABD yönetimi PKK’ye bağlı çeşitli grupların da her anlamda ve kesin olarak önünü kesmiştir. Hiç PKK liderinin Dışişleri Bakanı Rice tarafından görüşmeye davet edilebileceğini düşünebilir misiniz? Şunun iyi anlaşılması lazım. Anlaşılması gereken ABD’nin PKK terörünü vurmak için neler yaptığıdır. Ama Türkiye, bağlı olduğunu söylediği ilkelerden tam anlamıyla saparken ABD’nin sıkı sıkıya bağlı olduğunu dile getirdiği ilkelerin aksine hareket ettiğini söyleyemez. Bu PKK terörü konusunda meşru bir noktadır. Ben Ankara’dayken Türk hükümetinin kimi yetkilileri bu konuyu gayet sorumlu bir davranış içinde, kimileri de gayet sorumsuzca gündeme getirdiler. Bana göre ABD’nin, Irak’ın bütünlüğünü güvence altına almak gibi bir zorunluluğu var. ındık konusunda son günlerde yaşananlar, bir ekonomi politikası iflasının en somut göstergesidir. İflas eden Türkiye’yi yönetenlerin, ekonomiyi tamamıyla iç ve dış piyasa koşullarına bırakan anlayışıdır. Dünya fındık üretiminde Türkiye’nin yeri, yıllara göre değişmekle birlikte, yüzde 6070 dolayındadır. Eğer etkin ekonomi politikası izlenirse dünya fındık piyasasını Türkiye belirler. Ancak yıllardır böyle bir politika izlenmiyor; fındık da diğer tarım ürünleri gibi tamamıyla piyasa koşullarına bırakılmış bulunuyor. Bu hükümet zamanında ise piyasacılığın en aşırı ve acımasız biçimlerinin, göz kırpmadan uygulanması, diğer tarım ürünleriyle birlikte, fındığı da ayrıca kırıp buduyor. ??? İkinci Dünya Savaşı sonrasında, gelişmişlikazgelişmişlik sorunlarının ekonomi yazının ilk kez gündeme geldiği yıllarda, başta ABD ve Dünya Bankası olmak üzere, sanayileşmiş kapitalist ülkeler ve onların uluslararası sözcüleri, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere, tarım ve hafif sanayi üretiminde uzmanlaşmalarını; ağır sanayinin kendilerinin işi olduğunu vurguluyordu. Küreselleşme ile birlikte bu önerme de sona erdi; gelişmiş ülkeler, Dünya Ticaret Örgütü’nün tarım ile ilgili görüşmelerinin bir kez daha kanıtladığı gibi, kendi tarım üretimlerini ve üreticilerini, tüm güçleriyle, sonuna dek savunuyor; daha doğrusu dış rekabete karşı koruyorlar. Ayrıca, tarım ürünlerinin küresel pazarda rekabetini sağlamak üzere, çok yüksek oranda destek sağlıyorlar. Türkiye’yi yönetenler, IMF önerilerine uyarak, nüfusun üçte birinin doğrudan geçim kaynağı olan tarımsal üretimi, önce, fiyat desteği vermekten vazgeçerek; ürün miktarına sınırlama getirerek ve özellikle de üretici örgütlerini hiçe sayarak perişan ettiler, sonra da, piyasa koşullarının acımasızlığına bıraktılar. Türkiye tarımının hükümet tarafından terk edilmişliğinin en yıkıcı örneği fındıkta yaşanıyor. ??? Hükümetin ‘‘piyasacı’’ yaklaşımı, hiçbir seçimle işbaşına gelen sorumlu yönetimin benimseyeceği türden değildir. Daha önce, batan bankalara para yatıranlara ve Avrupa’da bin bir güçlükle kazandırdıkları paralarını İslamcı holdinglere kaptıranlara, yatırırken ya da verirken ‘‘Bana mı sordunuz’’ diyen Başbakan, aynı yaklaşımla, fındık üreticilerine de FİSKOBİRLİK’in Fındık Tarım Satış Kooperatifleri’nin kapısını gösteriyor. Geçmişte, ailemin yıllık 56 yüz kilo üretimiyle, yani, bir ‘‘çok küçük üretici’’ olarak üyesi olduğum FİSKOBİRLİK’in, günümüzde, bağımsız, demokratik bir yönetime ve işleyişe sahip olması hiç kuşkusuz çok önemlidir. Bu konu bir yana, geçen yıl yeni ürün ‘‘öncesinde’’ fındığın kilosu 6.57 YTL’ydi. Başbakan, FİSKOBİRLİK yönetimine kendi yandaşlarının seçilmemesinin karşılığı olarak fındık üreticisini cezalandırıyor. ‘‘Kendisinden olmayan’’ kurumların yöneticilerini yok etmek için her şeyi göze alıyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi tam bir bölücülük anlayışıyla yeni bir örgüt kurma girişiminin işaretlerini veriyor. Başbakan’ın sorumluluktan kaçan sözleri üzerine, fındığın ‘‘piyasa fiyatı’’, yüzde 58.1 bir azalışla, 4.3 YTL’den 2.5 YTL’ye düşüyor. Aynı azalış iç fındığın dışsatım fiyatında da yaşanıyor. Eğer geçen yıldan kalan stok 50 bin ton göz önüne alınırsa, kilo başına 1.8 YTL’den toplam kayıp 90 milyon YTL, yani 90 trilyon liradır. Başbakan, bu kaybın ‘‘doğrudan’’ sorumlusudur. Ve daha da yıkıcı olan, bugünlerde yeni bir ürün dönemi başlarken fındık üreticisinin yaşadığı bu fiyat azalmasının yarattığı ‘‘belirsizlik’’ ortamından kaynaklanan bunalımdır. Fındığın dışsatım geliri 2 milyar dolara yakındır ve ithal girdi kullanılmadığı için de ekonomiye döviz yükü getirmemekte; daha doğrusu ‘‘net’’ döviz girdisi özelliği taşımaktadır. Fındık olayı bir kez daha kanıtlıyor ki, hükümetin piyasacılığı, ülke tarımını yıkıma sürüklüyor. Fındık gibi dünya üretiminin üçte ikisini üreten bir ülkenin, üretici, tüccar ve hükümet işbirliğiyle, bu üründe, küresel düzlemde etkinlik elde etmesi hiç de güç değildir. Bu konuda asıl görev ve sorumluluk hükümetindir. yakupkepenek06@hotmail.com “ABDTürkiye ilişkilerinin iyi bir noktada olduğunu düşünüyorum. Daha da önemlisi bu ilişkiler dürüst bir noktada bulunuyor. Yani iki tarafın beklentileri dürüst ve gerçekçi hale geldi. Bunun da ABDTürkiye ilişkilerinin geleceği açısından iyi olduğunu düşünüyorum”. ROBERT WEXLER New York, Queens doğumlu. Çocukken ailesi Florida eyaletine göç etti. Yükseköğrenimini Florida Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü’nde yaptıktan sonra George Washington Üniversitesi’nde hukuk dalında lisans üstü derecesini aldı. ABD Temsilciler Meclisi’nde Demokrat Parti’den beş dönemdir temsilci olarak görev yapıyor. Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi’nin önde gelen bir üyesi. Terorizmle Mücadele Alt Komitesi’nde yaptığı çalışmalarla tanınıyor. NATO Parlamenterler Asamblesi’nin Amerikalı üyelerinden. ABDTürkiye ilişkileri parlamentolar arası grubun kurucu üyesi. Kürt devleti felaket olur Ya Kuzey Irak’ta kurulması planlanan Kürt devleti? ABD bunu desteklemiyor mu? Kesinlikle hayır. ABD, sonunda bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına yol açacak Kürt hareketine tamamıyla karşıdır. Bu Türkiye, bölge ve Irak için felaket olur. ABD’nin çıkarlarını da büyük ölçüde zora sokar. ‘‘Siz Amerikalılar on yıl boyunca Kürtleri Saddam Hüseyin’in hışmından korumak için uçuşa yasak bölgede uçaklarınızı uçurdunuz’’ gibi bir tartışma gündeme getirilebilir. Doğru, bunu yaptık. Ama o insanları kurtardık. Belki yeterince de yardımcı olmadık. Ama biz bunu bir Türk üssü olan İncirlik’ten yaptık. Hiç kimse de sesini çıkarmadı. ABD ve Türkiye elli küsur yıldır müttefik. ABD ve Türk hükümetlerinde görev yapan insanlar bu ittifakın değerini bilirler ve anlarlar. Bu ittifak hem Türkiye, hem ABD’nin çıkarlarına hizmet eder. Washington’da konuştuğum kimileri ABD Dışişleri ve Savunma bakanlıkları arasında Türkiye konusunda farklı eğilimler olduğunu söylüyorlar. Örneğin Dışişleri Türkiye’yi stratejik ortak olarak görürken Savunma Bakanlığı böyle bir görüşte değil, deniyor. Bu ne kadar doğru? Bush yönetiminde geçmişte Dışişleri ve Savunma bakanlıkları arasında strateji ve siyaset konularında görüş farklılıkları vardı. Ama bunun Türkiye’yle ilgisi yoktu. Bu genelde ABD’nin siyaset ve stratejisiyle ilgiliydi. Bugün TürkiyeABD ilişkilerinde öne çıkan Dışişleri politikası aslında ABD yönetiminin politikasıdır. Savunma Bakanlığı’yla Dışişleri’nin bu politika konusunda görüş farklılığı içinde olduğunu bilmiyorum. Varsa bile bunun çok önemli olduğunu ve siyasetimize yansıyabileceğini düşünmüyorum. Dışişleri Bakanımız Condoleeza Rice, Başkan Bush ve yönetimle eşgüdümlü olarak dış siyaseti götürüyor. Ben de buna inanıyorum ve güveniyorum. ABD ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasında hâlâ tatsız duygular olduğunu söylemek çok abartılı olur. Her iki tarafta da sorumlu aktörlerin geçmişte yaşananları aşmış olduklarını düşünüyorum. Ama geçmişte yaşananların önemini de azımsamak istemiyorum. Son üç yıl içinde çok ciddi zorluklar yaşandı. Ama ABD tarafının Türkiye’yle olan hasmane durumu sürdürmek istediğini de hiç sanmıyorum. Çünkü bu türlü sürtüşmelerle hiçbir yere varamayacağımızı çok iyi biliyoruz. Karşılıklı hasmane davranışlar ne ABD, ne de Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eder.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle