Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEMMUZ CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK ANIT KABİR’DE: DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA Çılgınlık Bölgeye Egemen Olurken klın baştan uçtuğu, çılgınlığın kolektif histeriye dönüştüğü ortamlarda, sonuç vermeyecek her türlü budalalık mümkün hale gelir. Şu anda Ortadoğu’da yaşanmakta olan da işte budur. İsrail ile Filistin veya başka bir deyişle İsrail ile Hamas arasındaki çatışma, genişlemiş, devreye Lübnan’da bulunan Hizbullah’ın da girmesiyle birlikte savaşın alanı daha da büyümüştür. Olayı irdelemeye çalışırken, neresinden başlamak gerektiğine karar vermek bile çok güç. Çatışmaların temelinde, İsrail’in bir türlü Filistin halkının oylarıyla seçilmiş olan Hamas’ı içine sindirememesi, ne koşulla olursa olsun onu tasfiye etmeye karar vermesi olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama bu saptama da sorunu çözmez ve karşı sav olarak, Hamas’ın da bir türlü İsrail’in varlığını kabule yanaşmadığının ileri sürülmesine yol açabilir. Gerçi Hamas El Fetih anlaşması, İsrail’in zımnen tanınması anlamını taşıdığını, Olmert’in bu fırsatı yakalayıp hemen barış yönünde yeni bir açılımda bulunması gerektiğini söyleyebilirsiniz. Ama unutmayalım ki, böyle bir girişim için elverişli olan ortam, hemen Hamas’ın fanatik kanadı tarafından İsrailli Gilad Şalit’in kaçırılmasıyla bozulmuştur. ??? Bir İsrailli askere karşı, bu ülkenin hapishanelerinde bulunan bütün tutukluların salıverilmesini isteyen, başlarında Meşal’in bulunduğu, Hamas’ın sertlik yanlıları, hem Filistin Devlet Başkanı, El Fetih kökenli Mahmud Abbas’ı, hem Hamas’ın görece ılımlı kanadından gelen Başbakan İsmail Haniye’yi güç durumda bırakmıştır. Buna karşılık İsrail’in Gazze şeridinde başlattığı askeri saldırı ise açıklanan amacı olan Şalit’in kurtarılmasının boyutlarını aşmış, zaten çok güç koşullar altında yaşayan Filistinli sivilleri hedef almış, aynı zamanda bu bölgede yaşamı olanaksız kılacak, Gazze’nin gereksiniminin yarısını karşılayan elektrik santralını yıkan bombalamalar Haaretz tarafından bile eleştirilmiş ve ‘‘Olmert’in amacı Şalit’i kurtarmak değil, Hamas’ı tasfiye etmektir’’ mealinde yorumlar yayımlanmasına neden olmuştur. Arabulucuların devreye girmesi, İsrail kamuoyunun çoğunluğunun görüşmeler yoluyla barışa ulaşılmasını istediğinin ortaya çıkması üzerine, durumun belirli bir yumuşamaya doğru seyredeceği beklenirken, başka bir fanatik grubun, Hizbullah’ın İsrail topraklarına saldırması ve yeniden İsrailli askerleri kaçırmasıyla birlikte düğüm daha da çözülmez hale gelmiştir. Çılgınlık bölgeyi kaplamakta, Ürdün’den sonra şimdilik sessizliğini korumakta olan Suriye de, hatta kimilerine göre yalnızca İsrail’i kınamanın dışında henüz hiçbir şey yapmayan İran da, gerginliğin sıçrayacağı odaklar haline gelmektedir. ??? Tarafların tutumlarının arkasında makul gerekçe aramak gereksizdir. Hamas gibi, Hizbullah da İsrail’i askeri alanda yenemeyeceklerini, girişimlerinin sonucunda, kendi sivillerinin zarar göreceğini bilmek durumundadır. Hele hele Hizbullah’ın devreye girmesi, İsrail’deki sertlik yanlılarını güçlendirmiştir. Olayların sorumluluğunu yalnızca Hamas ve Hizbullah fanatiklerine yüklemenin de bir anlamı yok. İsrail’in iki buçuk hafta önceki, bir askerin kurtarılmasının boyutlarını aşan askeri operasyonu da Filistin’de fanatiklerin durumunun güçlenmesine, Filistinlilerin umutsuzluğunun artmasına, güç yaşam koşullarının daha da koyulaşarak, nefretin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Unutmamak gerekir ki, dar Gazze şeridinde yaşayan, yüzde 85’i 8 kampa dağılmış olan göçmenlerden oluşan nüfusun yüzde 70’i yoksulluk sınırının altındadır. Gazze’deki yaşam koşulları umutsuzluğu, nefreti körüklemektedir. Böyle bir ortamda sağduyunun egemen olmasını beklemenin abesliğini vurgulamaya gerek var mı? Ortadoğu’da sonunun nereye varacağını şimdiden kestirmenin olanaksız olduğu bir çılgınlık egemen. Uluslararası camia da, bu gidişe ‘‘dur’’ diyebilecek etkili bir güç de görünmüyor. Yıl Önce Kara Harp Okulu A K POLİTİKACILAR NELER YAZMIŞLAR, NELER YAPIYORLAR?.. ‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÖDÜLÜ’ SAHİPLERİNİ BULDU TGC’den Kart ve Kabaali’ye ödül İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) ‘‘2006 Basın Özgürlüğü Ödülü’’ sahipleri belirlendi. TGC’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Büyük Seçici Kurul, Kişi dalındaki ödülü gazetemiz çizeri Musa Kart ile Eskişehir 3. Asliye Hukuk Hâkimi Mithat Ali Kabaali arasında paylaştırırken Kuruluş dalındaki ödülü Türk Ceza Hukuku Derneği’ne verdi. Büyük Seçici Kurul, Kişi dalındaki ödülün, ‘‘yargı sürecini de dikkate alarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ipliğe dolanmış kedi gibi gösteren karikatürüyle başlayan hukuk savaşımı nedeniyle tüm karikatürcüler adına’’ Musa Kart ve karikatürün kişilik haklarına saldırı oluşturmadığına ilişkin ilk kararı veren Eskişehir 3. Asliye Hukuk Hâkimi Mithat Ali Kabaali arasında paylaştırılmasını oybirliğiyle kararlaştırdı. Büyük Seçici Kurul, Kuruluş dalındaki ödül için de Türk Ceza Hukuku Derneği’nin Türk Ceza Yasası, Basın Yasası ve Terörle Mücadele Yasası’nın hem taslak, hem tasarı, hem de yasalaşma aşamalarında, ‘‘ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaları bilimsel bir yaklaşımla ele alarak paneller, forumlar düzenlemiş olmasını, bilimsel yayınlar yapmasını, bu çalışmaları barolar ve gazetecilerle birlikte sürdürmeye özen göstermesini, bu nedenle halkın bilgilenme haklarına ve basın özgürlüğüne dikkati çeken yaklaşımını’’ gerekçe gösterdi. TGC, halkın bilgilendirme hakkı olan basın özgürlüğünü vurgulamak amacıyla 1989 yılından bu yana her yıl birer kişi ve kurumu ödüllendiriyor. Ödüller, 1908 yılında ikinci meşrutiyetin ilanıyla birlikte basın sansürüne gazeteciler tarafından ilk kez son verilişinin yıldönümü ve basın özgürlüğü için mücadele günü olarak anılan 24 Temmuz’da sahiplerini buluyor. Bu yıl da 24 Temmuz 2006 Pazartesi günü saat 19.30’da Dolmabahçe Sarayı Hasbahçe’de verilecek resepsiyonda ödüller sahiplerini bulacak. Aynı gece, Sürekli Basın Kartı taşımaya hak kazanan 79 TGC üyesine de anı plaketleri sunulacak. Musa Kart ilan renkli ara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha Taşkesen’in istifasından sonra ilk aklıma gelen ne oldu biliyor musunuz? Hemen arşive telefon edip, 1995 yılında çıkan bazı yazılarımı Mahmut Gündüz’e buldurup okumak oldu... 15 Ekim 1995 sayı: 19... Strateji Grubu’nın Gündem dergisi... Gündem dergisi ilginç bir haber yayımlamıştı 11 yıl önce... Haber aynen şöyleydi: ‘‘Son dönemde ordunun darbe hazırlığı içinde olduğunu açıklayan Fethullah Gülen’in, Kara Harp Okulu’nda faaliyet gösteren çok sayıda ‘müridinin’ gördükleri ‘üst düzey’ himaye nedeniyle haklarında bir şey yapılmadığı ortaya çıktı. Gündem’in elde ettiği bilgilere göre bazı öğrencilerin ‘ekonomik durumlarındaki olağanüstü iyileşme’’ ve izinli oldukları hafta sonları evlere kapanmaları ‘Kara Harp Okulu Disiplin Kurulu’nun dikkatini çekti. Yapılan araştırmalarda, bu öğrencilerin ‘vakıf’ adı verilen hocalar liderliğinde toplu olarak Fethullah Gülen’in konuşmalarını içeren video bantları izledikleri ve Risalei Nur üzerinde çalıştıkları saptandı. Disiplin kurulu, sayıları 200’ü bulan ve ‘kendini belli etmeden mezun olup ordunun kilit noktalarına yerleşmeyi’ hedef olarak belirleyen Fethullah Gülen müritlerine yönelik bir ‘arındırma’ operasyonu başlattı. İlk olarak lider kadrolardan Aydın Altınayar, daha sonra Turhan Yılkıcı, Yücel Yalçın ve Bülent Daşkın ile birlikte 9 öğrencinin ilişkileri kesildi. Operasyonu genişleten okul yönetimi, temmuz ayında, büyük bir bölümü Fethullah Gülen’in denetimindeki Akyazılılar Vakfı yurt ve dershanelerinde eğitim görmüş diğer müritleri de okuldan atma hazırlıkları yaparken haklarında istihbarat çalışması yapılan öğrencilerin adlarının bulunduğu isim listesi, ‘bilinmeyen kişiler’ tarafından öğrencilerin dolaplarına bırakıldı.’’ Demek ki o tarihte Kara Harp Okulu’nda Fethullahçı bir köstebek vardı!.. ??? O tarihte Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller ve Milli Savunma Bakanı Vefa Tanır, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Kara Kuvvetleri Komutanı ise Orgeneral Hikmet Bayar’dı... Peki Kara Harp Okulu Komutanı kimdi? Tuğgeneral Yaşar Büyükanıt... 1995 yılında patlak veren ‘‘Kara Harp Okulu’’ndaki ‘‘Fethullahçı örgütlenme’’ sıradan bir olay değildi... Gazeteler Kara Harp Okulu’nda 90 Fethullahçı öğrencinin adlarını yayımlıyor, Başbakan Tansu Çiller’in ‘‘Askeri öğrenciler okuldan atılmasın’’ diye Büyükanıt Paşa’yı telefonla arayıp ‘‘ricada bulunduğunu’’ haber veriyordu... Kara Harp Okulu’ndaki 90 öğrenci ‘‘Fethullah Hoca’nın talebeleri’’ sıfatıyla şimdi TSK’de mi değil mi bilmiyorum... Bildiğim, o tarihte bir subay, iki astsubay, sekizi Kara Harp Okulu, 16’sı astsubay okulu öğrencisi, 300 de uzman çavuşun TSK’den atıldığı... Daha önce Fethullah Gülen Ankara’da üç gazeteciye bazı açıklamalar yapmıştı... Ne demişti, Kara Harp Okulu’nda Fethullahçı örgütlenme haberleri çıktığı günlerde anımsayalım: ‘‘Orduda bazı subaylar muhtıra hazırlığında...’’ Emekli bir vaiz, nereden alıyordu bu haberleri? Hep bunlar 11 yıl önce üst üste geldi... Pazar akşamı Avrasya TV’de Emin Çölaşan ve Mustafa Balbay’ı izlerken şu soruyu sordum kendi kendime: ‘‘On bir yıl sonra da bazı olaylar üst üste gelmiyor muydu?’’ ??? Önce Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın... Şemdinli olayları... Cumhuriyet gazetesine atılan el bombası... Danıştay’a yönelik kanlı eylem... Bunlar birer rastlantı mıydı? Bir jandarma astsubayının Yücel Aşkın hakkında hazırladığı raporu hangi gazete yayımladı? Fethullahçı Zaman!.. Kendileri aleyhinde konuşan, yazan gazetecileri, Fethullahçı örgütlenmeye para vermeyen işadamlarını, politikacıları, bilim insanlarını, askerleri, polisleri sıkı izlemeye alan, haklarında bilgi toplayanlar kim? Fethullahçılar!.. Doğu Silâhçıoğlu Paşa için, ‘‘Kışlada cami yıkıyor’’ haberlerini yapan kim? Zaman gazetesi!.. Devletin bir istihbarat örgütü bugün ‘‘Fethullahçıların elindedir’’ diyen kamu görevlileri, politikacılar, askerler, polisler neden çıkıp açıklama yapmıyor? Tümgeneral Taşkesen’i tanımam, bilmem... Hiç karşılaşmadım, konuşmadım... Duyduğum şu: ‘‘Çağdaş, Atatürkçü, laik, demokrat, yurtsever bir askerdir...’’ Taşkesen olayı aydınlanmalıdır... Bu işi bence Fehmi Koru çözebilir... 1958 yılından önce, benim Manisa Lisesi’nden alıp, Mersin Lisesi’ne gittiğim tasdiknamemi, 1980 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden aldığım sağlık raporunu 12 yıl önce (1994) televizyon ekranından göstermişti... O tasdikname ve sağlık raporu bende bile yoktu... Nasıl geçmişti Fehmi Koru’nun eline? Hangi polisler gütürmüştü iki belgeyi Zaman gazetesine? Fehmi’nin Zaman’la yolları ayrıldı. Ama o Fethullahçıları çok iyi tanır. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 asirmen?cumhuriyet.com.tr