23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA spor NEYMİŞ ŞİKE SKANDALININ BENZERLERİ ÜLKEMİZDE SADECE KONUŞULDUĞU İLE KALDI C 19 Türkiye’de laf çok icraat yok ARİF KIZILYALIN Futbol dünyası, İtalyan mahkemesinin Juventus başta olmak üzere Milan, Lazio ve Fiorentina’ya verdiği tarihi cezaları konuşurken, Türkiye’nin söz konusu suçlara yaklaşımı yine sınıfta kaldı. Juventus Genel Menajeri Moggi’nin, sadece hakem komite başkanından ‘‘uğurlu hakem’’ istemesiyle patlak veren skandal ne yazık ki Türkiye’de ‘‘olağan” kabul ediliyor. Bakan ve Federasyon başkanlarının ‘‘Suçlular cezalandırılacak’’ söylemleri ise pek inandırıcı gelmediği gibi bu tür suçlar ya görmezden geliniyor ya da ceza kurulları göstermelik yaptırımlarla konuyu kapatıyor. Juventus’un adının karıştığı ‘‘uğurlu hakem’’ dosyasının bir benzeri geçen yıl Levent Bıçakcı Federasyonu döneminde yaşanmıştı. Şampiyonluğa oynayan kulüplerden birinin ‘‘saygın’’ başkanı, o dönemin MHK Başkanı’nı telefonla arayarak, ‘‘Derbi maçımıza hangi hakemi atayacaksınız. Bize ters gelen biri olmasın’’ sözlerini sarf etmiş, bu konu federasyona ulaştığı halde soruşturma açılmamıştı. Oysa, istendiği anda telefon kayıtlarından da ortaya çıkarılabilecek bu gelişmenin bir benzeri nedeniyle İtalya’da Juventus’un cezası katlanarak arttırıldı. Türk futbolunun son 5 yılda en çok yara aldığı bir başka konu ise teşvik primiydi. Suç olarak kabul edilen bu yöntemin bir G. SarayA.Gücü maçı sonrası gerçekleştiği, o dönem A.Gücü’nde oynayan ulusal futbolcu Cafer Aydın tarafından TV’lere açıklandı. Medyaya yansıyan bu açıklamalara göre o dönem şampiyon olan bir takımın önde gelenleri, A.Gücü’ne teşvik primi göndermiş ve başkent ekibi de G.Saray’ı yenip şampiyonluktan etmişti. Bu açıklamaların ardından Cafer, formasından olurken, söz konusu kulüpler için herhangibir dosya açılmadı. ÇANTALI ADAMLARI SORAMADILAR Türkiye Süper Ligi’nin 20052006 sezonu da İtalya’daki olayları kıskandıracak iddialara sahne oldu. Özellikle küme düşme hattındaki RizesporDenizlispor maçının konuk ekip tarafından kazanılacağı duyumları spor gazeteleri başta olmak üzere birçok yayın organında yer aldığı halde Haluk Ulusoy federasyonu, bu maçlara ‘‘özel gözlemci’’ göndermedi. Ancak bu maç konuk ekibin 21’lik üstünlüğü ile sona erdiğinde kameralara ilginç bir görüntü takıldı. Bu karede Rizeli Bashir, takımı gol attığında sevineceğine üzülüyordu. Yine Denizlispor Başkanı Ali İpek, son 3 haftaya girilirken, hem yazılı, hem görsel medyaya, ‘‘Çantalı adamlar’’ın varlığından bahsetti. İpek, ‘‘Sezon bittiğinde açıklamalarım olacak’’ dediği halde takımı kümede kalınca ‘‘susmayı’’ yeğledi. Federasyon ise ancak küme düşen Malatya’nın itirazı üzerine bu olayı incelemeye aldı. Ancak F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’la Cristoph Daum’un, “Ligin son 6 haftası incelensin” sözü ise ancak medyanın olayları anımsatması üzerine Şike Tahkik Kurulu’nun gündemine girdi. Spordan sorumlu Devlet Bakanı M.Ali Şahin’in İtalya’daki şike cezasını değerlendirirken yaptığı açıklamalar ise spor kamuoyunda ‘‘inandırıcı’’ olarak kabul edilmedi. Şahin, ‘‘İtalya’daki cezalar örnek olmalı, dosyaların üzerine gideceğiz’’ demişti. Ancak Şahin, son 4 yıldır bakanlık koltuğunda oturduğu halde Türkiye Süper Ligi’nde yaşananları görmezden geldi. TBMM bünyesindeki Şike Tahkik Komisyonu’nun raporları (en azından zamanaşımına uğramayanları) için yasal süreci başlatmadı. Şahin, Meclis’in tatilde olduğu şu günlerde yasa değişikliğinden söz etse de futbol dünyası bu sözlere pek sıcak bakmıyor. Yeni yapılanma “söylemleri” ise futbol dünyasının içindekileri sadece düşündürüyor! ABDÜLKADİR YÜCELMAN Şikeye Göz Yumanlar Ciddi değiller 1 puanlık farkla küme düşen Malatyaspor’un eski başkanı Hikmet Tanrıverdi, İtalya’da yaşanan şike ve hakem bağlama olaylarına ciddiyetle bakıldığına işaret etti. Türkiye’de bu tip olayların olağan karşılanmasına tepki gösteren Tanrıverdi, geçen sezon Malatyaspor, küme düşmesinin ardından federasyona yaptığı başvurudan hiçbir sonuç alamadıklarını kaydetti. Tanrıverdi, ‘‘Bu zihniyetle birtakım sorunların aşılması imkânsız. Biz federasyona gereken başvuruları yapmamıza rağmen komisyon dahi kurduramadık. Bu, olaya gösterilen ciddiyetsizliği ortaya koyuyor. Türkiye’de her zaman bu tür şeylerin üstü kapatılıyor. Bizim umudumuz yok’’ dedi. Dünya Kupası ve Almanya YUSUF HACISÜLEYMAN talya’daki şike ve rüşvet skandalının ardından Roma Başsavcısı Bonetti’nin İtalya Futbol Federasyonu’nun talebi üzerine açtığı dava sonuçlanıp da İtalya futbolunun gözde takımları Juventus, Lazio ve Fiorentina küme düşürülünce bizim medya alkış tuttu. Doğrusu büyük gelişme; sanki yıllardan beri rüşvet, şike ve teşvik primleriyle dolu dolu yaşadığımız bu havayı hiç koklamamışlar gibi. Ama bütün bu kirlilikleri yazanlar, konuşanlar yok muydu, vardı elbette. Ama birkaç kişiden öteye gitmeyen sesler ve yazılar kimsenin işine gelmedi, başta da Futbol Federasyonu’nun. Çünkü işin başında Futbol Federasyonu var. Çünkü dosyaları örtbas eden Futbol Federasyonu’nun kendisi. Çünkü tahkim kurulunu da, Şike Tahkik Komisyonu’nu da oluşturan Futbol Federasyonu’nun ta kendisi. Kimi kime şikâyet edecek, olayın başında olan zaten federasyon. Evet özerk federasyon her şeyin başıdır, özerkliğin anlamı da budur. Ama bizim federasyon her şeyin, ama her şeyin başıdır. Bugün gelinen noktanın da başıdır. Futbol bir ailedir; ‘‘kol kırılır yen içinde kalır’’ geleneği hüküm sürer. Namus davası gibi futbol aile meclisi de her şeyi yönetir ve yönlendirir. Başkanın ‘‘tu kaka’’ dediği ailece aforoz edilir. Başkana yan bakanın işi bitmiş, defteri dürülmüştür. Türk futbolunda şike yapan, teşvik primi veren sadece kulüpler mi? Futbol Federasyonu da bu işlere karışıyorsa federasyonun kulüpler hakkında soru sorma, dava açma cesareti olabilir mi. İlhan Cavcav, Kulüpler Birliği toplantısında Slovakya maçındaki olayları anlatmadı mı? Macaristan Futbol Federas İ yonu’na 750 bin doların hangi yolla ve neden gittiğini federasyonda bilmeyen yok. ‘‘Konuşursam Türkiye Dünya Kupası’na gidemez’’ diyen ve hakkında soruşturma açılan Ali Fevzi Bir’in, ulusal maçta şeref kürsüsüne özel olarak alındığını neden kimse yazmadı. ‘‘Laf olsun torba dolsun’’la TV’lerdeki açık oturumlar insanların kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Ya fincancı katırlarını ürkütmekten kaçıyorlar ya da yalakalık yapmayı daha çok seviyorlar! Medya da müthiş bir denetim altında. Vatan gazetesi ‘‘Türkiye’deki şikeleri açıklayacağız’’, derken ‘‘Kimse bizi aramasın’’ demeyi de ihmal etmiyor. Çünkü yazanlara da baskı geliyor, kimileri işten kovuluyor, kimi meslektaşım da ‘‘yazsam zaten bir şey değişmeyecek yazmam daha iyi’’ diye olayı görmezden geliyor. İşin başı Futbol Federasyonu’dur. Ahbap çavuş ilişkileri olduğu müddetçe ne şike ne de teşvik priminin önü alınır. 70’li yılların ortalarıydı. Ecevit Başbakan, Yüksel Çakmur, spordan sorumlu bakan, Fikret Ünlü Beden Terbiyesi Genel Müdürü, askerden gelme Sahir Gürkan Futbol Federasyonu Başkanı’ydı. Altınordu ve İskenderunspor şike yaptıkları için küme düştüler, kimse engel olmadı, olmayı bile düşünmedi. Çünkü ilkeli bir ekipti. Bugün birisi çıkıp da şu olayların üstesinden gelmeye kalksa başkaları engel oluyor, birtakım yerlerden çatlak sesler çıkıyor. Yapılması gereken futbol ailesini bugünkü eyyamcılıktan kurtarmak, ama önce Futbol Federasyonu’nu tek kişinin hegemonyası ve keyfiliğine bırakmamak. F utbolda bir Dünya Kupası’nı daha geride bıraktık. Frankfurt’ta Main nehri üzerine, yani nehrin içine kurulmuş dev bir ekran. Bu ekrandan maçları izleyen binlerce insan çimlerin üzerine oturmuşlar, yatmışlar, birbirlerine yaslanmışlar. Stadyum zaten son koltuğuna kadar dolu. Evet, ülkeler bu tip sportif oyunlara ev sahipliği yapmak için aday olurlar, birbirleriyle yarışırlar. Bu işi ben daha iyi yaparım diye değil tabii ki, bu yarış. Bu yarış ekonomik bir mücadeledir, ülke ekonomisine getireceği katkı yarışıdır. Yalnızca maçlardan dolayı stad etrafındaki görevler için 50 bin kişiye iş sahası yaratılmış. Oteller, uçaklar, trenler, restoran ve barlar, giyim kuşam ve eğlence yerlerinin yarattığı katma değer müthiş yüksek. İşin ekonomik boyutunun yanı sıra bana göre organizasyonun iki önemli boyutu daha vardı. Birisi hoşgörü boyutu. Almanya’ya gitmek için birçok üçüncü dünya ülkesi insanları vize almak zorundadır ve malumunuz bu vize çilesi insanları bazen seyahatinden bile vazgeçtirir. Neden gidiyorsun, ne yapacaksın orada, malın mülkün tapun var mı, emekli misin, bankada hesabın var mı gibisinden birçok soruya cevap ve belge yetiştirmek zorundasın. Konsoloslukların vize bölümlerinde çalışanlar, bu evraklardan sizin gittiğiniz ülkeden geri dönüp dönmeyeceğiniz hususunda bir kanaat sahibi olurlar ve vizeyi ya alır ya alamazsınız. Bu durum Dünya Kupası organizasyonuna ev sahipliği yapan ülkeler için biraz değişir. Çünkü ev sahibidirler. Çünkü organizasyona bir atmosfer kazandırmak zorundasınızdır, renklendirmelisinizdir. İşte burada hoşgörü kapısı açılır. Gü BEŞİKTAŞ’IN TECRÜBELİ FUTBOLCUSU SAHALARA VEDA ETTİ Güle güle Tayfur Kaptan ney Amerika’dan, Afrika’dan, Asya’dan birçok taraftar vardı stadlarda, hepsi de vize alabilmişlerdi. Bu süre içersinde Almanya’ya gitmiş olanlar bu renkli ve güzel, insancıl, yaşama sevinci ile dolu manzaraları görmüşlerdir. Almanya iyi bir ev sahipliği yaptı. Türkiye kupada yoktu, ama Frankfurt’ta en işlek alışveriş sokağında bir Alman bayrağının ortasına bir ay yıldız kondurmuştu birisi, herhalde bizim gençlerden birisidir, yani Türk olup da Alman sayılanlardan. Bu bayrak tam bir aydır orada asılı duruyor, ne büyük bir hoşgörü görüntüsü. Ne birisi ay yıldızı yerinden söküyor, ne de birisi bayrağı indiriyor. Sporun getirdiği hoşgörü mü desek, yoksa nereye ait olduğunu bilemeyen bir toplumsal yapının dışavurumu mu? Ben hoşgörü tarafını görmek istiyorum. Turizm ve spor insanları ve ait oldukları kültürleri yakınlaştırıyor, turizm ve sporda bir taraf ev sahibi bir taraf ise misafir oluyor ve sınırlar kalkıyor, yakınlık ve hoşgörü siyasal ve dinsel sınırların yerine geçiyor. Bu Dünya Kupası’nın bir başka boyutu ise Alman halkının hiç bu kadar birbirine kenetlenmiş bir ulusalcılık ruhu ile görülmemiş olması. Arabalara, taksilere takılan bayraklar, evlerden mağazalardan sarkıtılan Almanya bayrakları. Müthiş bir ulusalcılık atmosferi sarmış bütün ülkeyi, milli takım sembolü altında milli değerlere bu kadar sarılmış gördüm insanları. Demek ki yalnızca ekonomik boyutu olmadı bu dünya kupasının Almanya’ya, diğer iki boyutu çok daha fazla şey kattı diye düşünüyorum, daha fazla hoşgörü ve ulusal bir birlik duygusu. Kendi turizmimizi de Brezilya’ya benzettim, oynamadan kazanılmıyor işte... yhacisuleyman@xanaduresort.com.tr CİHAN ÖZCAN Birbirinden çok farklı duyguları bir arada yaşadı İnönü... Bir yanda hüzün, bir yanda sevinç; bir tarafta geçmişe duyulan özlem, diğer tarafta geleceğe yönelen meraklı gözler. Tribünleri dolduran 10 bine yakın Siyah Beyazlı yandaş, emektar kaptan Tayfur Havutçu’yu futbol sahalarındaki son yolculuğunda yalnız bırakmayarak vefalarını sergilediler bir anlamda. 7. dakikada topa son kez vuran kaptan, arkadaşlarının omuzlarına alındığında tribünler de ayakta alkışlıyordu. 100. yıl kadrosundaki oyuncularla efsanevi isimlerin karşı karşıya geldiği maçta eski başarılı günlerin özlemini gideren yandaşlar, S.Donetsk karşılaşması başlayınca da yeni sezon kadrosuyla ilk defa buluşmanın heyecanını yaşadı. Hükümete tepki D evlet, toplum içindeki insanlar arasında olan ilişkileri düzenlemek, huzur ve sükunu sağlamak, vatandaşların haklarını korumak, güvence altına almak için birtakım prensipler ve yasalar getirir. Bu yasaların tümü de hukuk düzenimizi oluşturur. Hukukçuların bilgi alanına giriyorum. Affola... Ama onlar da çoğu zaman bilgi alanımız futbola bizden daha fazla giriyorlar. Mantıksal yönden, bu yasaları çıkaran devletin bunlara saygılı olması gerekir. Ne var ki böyle olmuyor. Kendi çıkardıkları yasaları zaman zaman kendileri tepeliyor. Anayasayı bile delen, sonra da ‘‘Ne olur, bir kez deldik’’ diyen politikacıları bile gördük! Peki, yasaları koyanlar yasaya saygı göstermiyorsa toplum bireylerinden nasıl saygı beklenir? Hukukun üstünlüğünü dilimize dilimize dolamışız... Ama gerçekten ülkemizde hukukun üstünlüğü var mı? Hangimiz buna, ‘‘evet’’ diyebiliriz. Ne yazık ki bozuk düzen, ülkemizin bir hukuk devleti olduğunu tartışılır hale getirdi... ‘‘Hukuk mu, guguk mu orman huku GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Hukuk mu Guguk mu? lan, birinci ligde kaldı ama Şampiyonlar Ligi’nden çıkarıldı. 3 takım da bu sezon Avrupa kupalarında yoklar. Bunların yanında önümüzdeki sezon için Juventus’un 30 puanı, Fiorentina’nın 12 puanı, Lazio’nun 7 puanı, Milan’ın ise 15 puanı silindi. Yöneticiler de cezalandırılacaklar. Uygulamalar, dünya çapında bir sansasyon yarattı. İşin en ilginç yönü de bu büyük takımlardaki kimi futbolcuların oynamasıyla İtalya’nın Dünya Kupası’nı kazanmış olması. Türk olarak bu olaylara bizim aklımız basmadı. Biz, yasaya aykırı olarak davranan takımlara bir maç seyircisiz oynama cezası bile verdiğimizde, spor dünyamız ayağa kalkıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tartışma konusu olabiliyor. ku’’ gibi birtakım alaycı sözcükler ne kadar anlamlı. Üzüntüyle söylemek gerekirse toplumsal hukuk güçlülerin hukuku durumuna geldi.Bir de spor dünyamıza bakalım. Geçen günlerde, İsviçre ile oynanan ulusal maçta yaşanan olaylar hâlâ tazeliğini korumakta. UEFA’nın İsviçreli Başkanı Sepp Blatter, gözümüzün yaşına bakmadan yasadaki hükümleri uyguladı. Ve sonuçta ağır cezalar aldık. Etki altında bırakmak için dünyayı ayağa kaldırdık. Bütün kozlarımızı kullandık. Ama, ceza heyetini etkileyemedik. Yeni bir olay da İtalya’da. Dünyanın en büyük takımlarına verilen cezalar... Şike yaptıkları kesinleşen Juventus, Fiorentina, Lazio gibi büyük takımlar ikinci lige düşürüldüler. Mi Siz gelin de hangi nedenle olursa olsun F.Bahçe, G.Saray, Beşiktaş gibi takımları ikinci kümeye düşürün bakalım. Var mı böyle bir babayiğit? Ülkede ihtilal çıkar. Sanırım, İtalya’daki takımlar yıl sonu itibarıyla bilançolarını İtalyan Federasyonu’na gönderiyorlar. Gelirgider açığı olduğu zaman federasyon, takımları, ‘‘Kısa bir süre içinde açığı kapat’’ diye uyarıyor. Aksi halde kulüplerin kimliğine, kişiliğine bakmadan kanunu ivazsız, tavizsiz uygulayarak o takımları ikinci lige düşürüyor. İşte hukuk anlayışı ve hukuk devleti olmak budur. Biz hâlâ şike ve teşvik primi gibi futbol ahlâkına ters düşen iki uygulamanın hangisinin hukuka aykırı olup olmadığını tartışıyoruz. Ne kadar ilginç. Özetle, Aydınlanma Çağı’ndan iki yüzyıl geçmesine karşın bir türlü biz ne hukukta, ne ekonomide, ne sosyal hayatta, ne de sporda çağdaşlaşabiliyoruz. Elimizde tespih, tekke edebiyatı yaparak günlerimizi geçiriyoruz. Sonra da AB’ye alınmıyoruz, dışlanıyoruz diye hayıflanıyoruz. hderingor?hotmail.com METE AYDIN Beşiktaş’ın emektar kaptanı Tayfur Havutçu’nun jübilesinde Siyah Beyazlı taraftarların hükümeti protestosu vardı. Deneyimli oyuncuyu tebrik etmek için telgraf geçen başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin olmak üzere kabine üyelerinin ismi telaffuz edildiğinde statta yoğun ıslıklı protesto yapıldı. Buna karşın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın mesajı okunurken alkışlarla büyük destek verildi. Stadı şehitler için 1 dakikalık saygı duruşuna çağıran Siyah Beyazlı tribünler ‘‘Kahrolsun PKK’’ sloganları atarken, İsrail aleyhine de tezahüratta bulundu. Camianın önde gelen ve muhalefetin güçlü isimlerinden Hasan Arat, Ulusal Takım eski Teknik Direktörü Şenol Güneş, Futbol Federasyonu Başkanvekili Affan Keçeci, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve onursal başkan Süleyman Seba da tribündeki yerini aldı. Siyah Beyazlı eski futbolcuların karşılaştığı maçta ise siyah takım, Nouma’nın golüyle galip geldi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle