23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 ARALIK 2006 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM lk bakışta ne JeanPaul Belmondo gibi sempatik ve çapkın, ne Alain Delon gibi yakışıklı ve havalıydı. Ama o Fransızların gönlünde en az her ikisi kadar taht kurmuş “Çirkin Kral”dı. Kendi deyişiyle, “sırtından bakıldığında dışa basarak yürüyen bir ayıyı andıran gövdesiyle”, bu 1.85 boyunda, 100 kilo ağırlığındaki “dev centilmen”, eşsiz tiyatro ve sinema oyuncusu Philippe Noiret de “Yetti gayri!”, deyip öteki dünyaya iltica etti. “Yahu bunlar dünyayı Vichyli, Nazili âleme çevirecekler. Oldu bitti, ‘Düzen düzen’, diye tutturanlardan sakınmışımdır zaten. Yaşım müsait, bilirim ne demek olduğunu!” Bu dev sanatçıya ilişkin Türk basınında o kadar az yazı ve çalışma vardı ki, baktık hakkında yazmak boynumuzun borcu. Fransızların, geçtiğimiz 23 Kasım’da 77’nci yaşını sürerken yitirdiğimiz Noiret’ye olan derin sevgisi nasıl açıklanabilir? Olsa olsa, kişiliğin büyük aktörlüğüne doğallıkla eklemlenmiş olağanüstü efendilik ve alçakgönüllülüğünün kazandırdığı insani cazibesi, istisnaî “karizması”yla... Bu toplumda, bu toplumla yaşayan herkesin, yuvasının, ailesinin bir ferdiydi o adeta. 6 ayda, senede, 2 senede bir gördüğümüz, her seferinde kucağında hediyelerle gelen sevimli, kalender, babacan bir enişte, dayı, amca... Göremediğimiz, haberini alamadığımız zaman özlediğimiz bir akraba veya aile yakını. Kızdığında çehresi şıramtrak bir ekşilikle asılan, ama ardında şurup gibi, bal gibi tatlı veya yıllanmış iyi şarap gibi art lezzet bırakan, çok ama çok iyi yürekli, sıcacık bir insanı barındırdığına inandığımız bir ağabey, bir akraba, bir dost... ??? 1930’da dünyaya geldiği ve çocukluğunu geçirdiği Lille ve Kuzey Fransa onu önemli bir yöresel özgünlük, “sükunet ve yumuşaklık”la dağlamıştı. Öteki özelliği, kendisiyle konuşana, yüzüne bakana “huzur ve rahatlık” veren çizgisini ise ömrünün neredeyse dörtte üçünü geçirdiği Güney Fransa, Akdeniz’den almıştı. Toulouse’da büyümüş ve ömrünün sonuna kadar ülkenin tarihi merkezlerinden Carcassone’a 20 kilometre mesafedeki Montreal köyündeki aile çiftliğinde yaşamıştı. Ailesi ve atlarını sadece Paris’e sahneye çıkmaya veya film çevirmeye geldiğinde bırakırdı. Kendisiyle karşılaştığımda metrolarda sigara içmek henüz yasak değildi. Ağzından hiç düşürmediği Havana purosu (günde iki tane içermiş meğerse), devamlı giydiği bol kadife pantolonu ve elinde Le Monde gazetesi, gelip perondaki bir sıraya ilişti. Uzaktan heyecanla izlemeye başladım. Gazetesini açtığında biri yanına yaklaşıp bir şeyler sordu. Sıradan bir vatandaş edası ve içten bir gülümsemeyle cevapladı. Gelen metroya binerken soru soran kişiye “İyi günler!”, deyişinden başka bir şey işitmedim. Sesini ilk ve son kez canlı duyuyordum. Pes, kalın ama sıcak mı sıcak, hep neşeli ve hicivli bir ses. İnsanı Kaşmir şal gibi saran, içini ısıtan, tek kelimeyle unutulmaz bir ses. Eskidikçe olgunlaşan, dolgunlaşan bir ses. Zaten Fransa’nın namı diğer “Bay Ses”i olması herhalde bir rastlantı değildi. O eşi benzeri olmayan ses ve sahibiyle, hatırlayabildiğim kadarıyla ilk kez 1970’te Abdullah Nefes, Ali Turan Hür, Aydın Gürpınar gibi dostların emeğiyle yürüyen Ankara Sinemateki’nin bir gösterisinde karşılaşmıştım. Yves Robert’in (oyuncu yönetmen 19202002) “Asi Kılıbık / Alexandre le Bienheureux” (1967) adlı filminde tanımadığım bir aktörü seyrediyordum: Philippe Noiret. İs Savaş, açlık ve AIDS ile boğuşan Zimbabve’de enflasyon yüzde 1200’lere fırladı, IMF alacak peşinde Kasap et, koyun can derdinde Ekonmi Servisi Kişi başına ortalama 340 dolarlık geliriyle dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Zimbabve’de yıllık enflasyon yüzde 1200’leri bulunca Uluslararası Para Fonu (IMF), Zimbabve’den tahsil edemediği alacakları konusunda ne yapacağını belirlemek üzere ülkeye bir heyet gönderdi. 13 milyon nüfusluk ülkede 4 milyondan fazla insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalırken, IMF 125 milyon dolarlık alacağı için harekete geçti. Ülkede işsizlik oranı ise yüzde 80. Zimbabve geçen yıl IMF’ye 9 milyon dolar borç ödemesi yaparak üyelikten ‘Asi Kılıbık’ Noiret’den Son İsyan C 9 Dünyanın en yoksul ülkelerinden. Nüfusun yüzde 80’i işsiz. 4 milyondan fazla insan açlık nedeniyle ölümle karşı karşıya. Yetişkin nüfusun beşte biri HIV virüsü taşıyor. Ama milyarlarca dolarlık paranın patronluğunu yapan IMF, 125 milyon dolarlık alacağını unutmuyor. atılmaktan son anda kurtulmuş ancak kurumdaki oy hakkı askıya alınmıştı. BBC’nin haberine göre IMF heyeti, 10 gün sürecek temaslarından sonra bir rapor hazırlayacak. Bu rapor, şubat ayında Washington’da, tahsil edilemeyen alacakları değerlendirmek üzere toplanacak IMF İcra Kurulu’na sunulacak. Kurul, bunun sonunda Zimbabve’yle ilgili nihaî kararını açıklayacak. Batılı kredi kurumları, Cumhurbaşkanı Robert Mugabe’ye baskı için 6 yıl önce ülkeye yardımları durdurmuştu. Batılı kurumlar, devletin ekonomideki rolünün azaltılmasını ve kur rejiminin gevşetilmesini isterken, Mugabe ise uyguladığı toprak reformu nedeniyle Batı’nın kendilerini sabote etmeye çalıştığına dikkat çekiyor. Zimbabveliler, bir ürün ya da hizmet için geçen yıla göre 13 kat daha fazla para ödüyorlar. Birleşmiş Milletler verilerine göre, 13 milyon nüfuslu ülkede 4 milyondan fazla kişi açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Zimbabve’de ortalama ömür 30 yıl iken, yetişkin nüfusun yüzde 20’si AIDS’e yol açan HIV virüsü taşıyor. Yaklaşık 5 ay önce tedavüle giren 100 bin Zimbabve Doları’nın değeri resmi kurdan 1 dolara tekabül ediyor. Ancak 100 bin Zimbabve Doları’nın serbest piyasadaki karşılığı sadece 0.30 sent. 2006’nın başında çıkarılan 50 bin Zimbabve Dolarlık banknotla, ancak bir ekmek alınabiliyor. Yaklaşık 3 milyon Zimbabveli, Güney Afrika’dan sığınma talep ederken, Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da olduğu gibi (1 ABD Doları 4 trilyon marka eşitti) Zimbabveliler, bir sepet manav alışverişi için bir çanta dolusu para taşımak zorunda kalıyor. İ Türkiye’de ilaçta dışa bağımlılık yüzde 70 arttı, harcama 9 milyar dolara ulaştı Yabancı merhemi yara dağladı AKP, SSK’nin ilaç üretimini durdurttu ve avantajlı alım modelini tasfiye ettirdi. İlaç ve eczacılık ithalatı 2005’te 3 milyar doları aştı. Harcamalar ikiye katlandı. Olcay BÜYÜKTAŞ Kamu yararından çok yandaşlarını kayırma politikasının sonucu olarak sağlıkta her geçen gün daha karamsar bir tablo oluşturan AKP, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası uygulamasındaki ısrarını ilaçta da sürdürmeye kararlı. AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana uygulanan politikalarla ilaçta son derece sağlıksız gelişmelere imza atan hükümet, yaptığı uygulamalarla bir yandan ilaç ithalatının artmasına yol açarak dışa bağımlılığı körüklerken bir yandan da ilaç harcamalarının kat kat artmasına neden oldu. Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) tarafından yapılan ilaç üretimini durduran hükümet, ayrıca yine kurumun avantajlı ilaç alım modelini de tasfiye etti. 2005 yılında ilaç ve eczacılık ithalatı 3 milyar doları aştı. Yüzde 90’ı kamuya ait ilaç harcaması yüzde yüz arttı. Tıp Kurumu verileri, ilaçta yaşanan sıkıntılara dikkat çekerken pek çok sorunun da yaşanacağının habercisi... Tıp Kurumu’nun araştırmasına göre SSK’nin kasımda yayımlanan aylık bülteninde 2006 yılında resmi olarak öngörülen ilaç harcaması 5.5 katrilyon lira, bu harcama 2004 yılındaki ilaç harcamasının iki katı. Söz konusu ani artış, hükümetin kuruma avantajlı ilaç alım modelini tasfiye ettirmesinden kaynaklanıyor. Türkiye’nin 2005’teki ilaç ve eczacılık ürünleri ithalatı 3 milyar dolara yaklaştı. İlaç ihracatının ithalatı karşılama oranı yalnız yüzde 8.5. Ulusötesi ilaç şirketleri Türk ilaç pazarının yüzde 65’ine hâkim ve bu oran her geçen gün artıyor. 2005 International Madical Statistic (IMS) verilerine göre Türkiye ilaç tüketiminde Güney Kore’den sonra geliyor. Dünyanın en büyük 13. pazarı olan Türkiye’nin, 2010 yılında ise ilk 10 ülke arasına gireceği tahmin ediliyor. Türkiye’de üretici fiyatlarıyla ilaç tüketiminin ulusal gelire oranı her yıl hızla artıyor. Bu oran 1996’da 0.93 iken 2005’te 1.93’e çıktı. Bu oran ABD’de 1.46, Japonya’da 1,29, Kanada’da 1,15, Almanya’da 0.97, İtalya’da 0,85, İngiltere’de 0.69’dur. Türkiye bu alan da dünya lideri. Türkiye ilaç pazarı 2005’te üretici fiyatlarıyla 6.6 milyar dolar, söz konusu miktara depocu, eczane kârı ve KDV eklendiğinde harcama 9 milyar dolara ulaşıyor. 2005 pazarı yüzde 55 büyüdü. SSK İstatistik Bülteni’nin kasımda yayımlanan ve 10 aylık fiili, 2 aylık da tahmini akım tablosunu gösteren son verilerine göre 2004’te 6.6 katrilyon lira olan toplam sağlık harcaması, kurumun tasfiyesinin ardından 2006 yılında 5 katrilyon liralık artışla 11.5 katrilyon liraya sıçradı. yanın hayallerimizi, hayalin de isyanlarımızı taçlandırdığı yıllardı. Henüz Paul Lafargue’ın (18421911) “Tembellik Hakkı”, aylaklığa övgüsünü bilmiyorduk. Kendimizi senaryo ve yönetmenden ziyade başoyuncunun söyledikleri ve yaptıklarıyla özdeşleştirdiğimiz günlerdi. Filmin kahramanı Alexandre, karısının ani ölümüne kadar onun baskısından kurtulamayıp, köleler gibi çalışan saf, tonton bir çiftçiydi. Karısının otoritesi kalkar kalkmaz, koşullara başkaldıran ve başkaldırtan köylü bir kılıbığı canlandıran Noiret, bu rolüyle anlaşılan yalnızca bizim değil, Fransa’nın hatta bir kesim dünyalının gönlünü fethediyordu. Sonraları Marco Ferreri’nin “Büyük Tıkınma”sı (1973), sonuna kadar yakın dostu Bertrand Tavernier ile çevirdiği 9 unutulmaz filmi ve “Postacı”, “Cennet Sineması”, “Büyük Yorgunluk”, “Mor Taksi”, “Aslolan Yaşamdır”, “Zazie Metroda” gibi filmlerle Türkiye’de de iyi tanınan, 2 Cesar ödüllü usta oyuncu aslında büyük bir tiyatrocuydu... ??? Çok sevilen, beğenilen önemli bir kısmı komedi olan popüler filmlerinden kaçı sinema başeseri sayılır, sayılamaz bilemeyiz. Fakat şu sözlerine katılmamak elde değil: “Utanacağım hiçbir çalışma yapmadım. Oynadığım filmlerde her zevke uygun eserler vardı. Ama ne pespaye ve ne bayağı bir şey çevirmedim.” Rol aldığı 125 filmden önce 1951’de sahneye çıkan, ilerleyen yıllarda sinemanın yanı sıra, 100’ün üstünde piyeste oynayıp, hayatını da sahnede noktaladı, desek yeridir. Beyaz perdeyle ilk ciddi tanışması 1956’da Agnes Varda’nın “La Pointe Courte/Kısa Uç” adlı uzun metrajlısıyla olan Noiret’nin son oynadığı film “3 Amis/Üç Arkadaş” 2007’de de gösterime girecek. Lise sonda üç defa çakacak ve lise diplomasına boş verecek kadar dalgacı, ama oynadığı sinema ve piyes metinlerini didik okuyup, rollerini eşi nadir bulunur bir titizlikle seçecek, hazırlayacak kadar disiplinli olağanüstü kişiliği, bu yıl sahnede, bir başka büyük oyuncu, Anouk Aime ile izleme mutluluğuna ermiştik. Kanserin için için kemirdiği vücuduyla, Albert R. Gurney’in “Love Letters”ini okur ve oynarken sergilediği başarı, ancak insana ve tiyatroya olan aşkıyla anlaşılır. Bütün ısrar ve parlak önerilere rağmen asla Hollywood’da film çevirmeyi kabul etmeyen aktör, son söyleşilerinden birinde, pek kimsenin tanımadığı bir boyutunu, niçin anarşist olduğunu şöyle açıklıyordu: “Anarşist kara gömlekli, kara eşarplı, eli bombalı, uzun sakallı insanlar demek değildir. Onlar nereden gelirse gelsin otoriteye en içtenlikle karşı olan, onu değiştirmek için mücadele edenlerdir. Böyle gerçek anarşistlere saygım büyüktür. Ben de hayatım boyu öyle olmaya çalıştım. Düzen kurmak adına insanlığı, dünyayı, Avrupa’yı, Fransa’yı felakete sürükleyenleri tanıdım ben. Kendimi bir taşra anarşisti görmeme rağmen, ‘Düzen, düzen’ diyenden kaçarım hep...” ??? Çok ama çok erken bir ölüm, haksız ve isyan ettirici bir kayıp Cumhuriyet Hafta ailesini de hüzne boğdu. Yüzünü görmemiş de olsak eser ve yazılarından tanıdığımız, telefon ve emektuplarından tanıştığımız dostumuz, güzel ve değerli insan, gazetemizin İsveç Temsilcisi ve Pazar Sayfası yazarlarından Gürhan Uçkan’ı yitirmenin acısını bu köşeden yazmadan edemedik. Tüm yakınları, sevenleri ve okurlarına başsağlığı diliyoruz. ugur.hukum@gmail.com İcra Direktörleri Kurulu, IMF “ek niyet mekbu”nu deGÖZ ğerlendirmek için bu çarşamba, yani 13 Aralık’ta toplanacak. Mektup onaylanırsa ki: 2007 bütçesinin bir seçim bütçesi haline dönüşmeyeceği kesinleştiğine; banka ve sigorta muameleleri ile istihdam vergilerinin düşürüleceği taahhüt edildiğine… liman meselesi de çözümlendiğine göre onaylanacak ve… 900 milyon dolarlık kredi dilimini serbest bırakacak. Böyle bakınca, 13 Aralık toplantısı sıradan bir mektup onaylama toplantısı gibi gözükse de... IMF’nin gelişini “beklenenin üstünde gelir sağlamayı” taahhüt eden bir hükümetin denetlenme toplantısı olarak görmek gerekiyor. Zira IMF ekimdeki toplantıda: GSMH’nin binde 2’si kadar harcamaların kısılması ve 1.2 milyar YTL civarındaki ödeneğin iptal edilmesi; Sosyal güvenlik sisteminin piyasalaşması için hastanın önüne sağlık ocağı barajı konulup ilaç ve tedavi masraflarının ivedilikle kısıtlanması; Elektrik ve doğalgaza sürekli zam; Özel gider indirimleri kaldırılarak en az geçim indirimine geçilmesi; UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ 2007 Bütçesi Kemer Sıktıracak! sermaye giderlerinin payı da yüzde 7.1’den yüzde 5.9’a düşürüldüğünden kamu yatırımlarının hissedilir şekilde azalacağı kesin. Oysa, 2007 Bütçesi 2006’yla karşılaştırıldığında hiç de küçülmüş bir bütçe olarak gözükmemekte: 16.7 milyar YTL olarak hedeflenen 2007 bütçe açığı 2006 hedefine göre yüzde 19.6 daha büyüktür. Faiz dışı fazla hedefi ise 2006’ya göre yüzde 16.2 daha düşüktür.. Faiz dışı fazla hedefinin GSMH’ye oranı 2006’daki gerçekleşme düzeyiyle karşılaştırıldığında ise oran yüzde 7.7’den 5.7’ye gerilemektedir. Bu durumda AKP hem büyüyen bütçe açığını daraltmak hem de enflasyon hedefini tutturabilmek için vergi ve zamlara daha fazla ağırlık verecektir. AKP’nin IMF’ye “beklenenin üstünde gelir” taahhüdünü de kattığımızda 2007’nin sıkı maliye politika Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışlarına devam edilmesi için zaten AKP’yle mutabakata varmıştı. Böylelikle, 2007 Bütçesi’nin bir yandan zamlar, diğer yandan da harcamaları kısarak faiz dışı fazla veren bir bütçe olacağı biliniyordu. 13 Aralık toplantısının önemi bu bilinenlerin ötesinde! Küresel yatırımcı için banka ve sigorta muamele vergileri ile istihdam vergisinde indirime gidileceği müjdesini de taşımakta! Zira, Ek Niyet Mektubu’nda beklenilenin üstünde gelir sağlanması halinde her iki verginin oranlarının düşürüleceği taahhüt edildi. Sözün kısası... 2007 başta küçük üretici ve de ücret ve maaş geliriyle geçinenler olmak üzere geniş bir kesim için kemer sıkma yılı olacak. Kaldı ki 2007 Bütçesi’nde: Mal ve hizmet alımlarının payı 2006 bütçe ödeneğine göre yüzde 10.2’den yüzde 7.6’ya; larının yılı olacağını söylemek yanlış olmaz. Aslında, AKP’nin yapacağı çok bir şey de yok. Özellikle de harcamalardaki reel artışın enflasyonu tetikleme riski her an gündemdeyken! Tüketici enflasyonunun kasımda beklenenin üzerine çıkmış olmasını bu nedenle uyarı olarak almakta yarar var. Zira, enflasyonun yıllık bazda 9.86’ya gerilemiş olması, hatta 2006 bu seviyede kapatılsa bile benzin ve doğalgazdaki artışlar ile kapıdaki elektrik zammı iyimser olmayı zorlaştırıyor. Eğer, bazı zamlar enflasyon hesaplama tarihinden sonraya ertelenirse tabii ki durum değişir. Ne var ki önünde seçim olan bir hükümetten bunu beklemek de zor!.. 2007 Ocak’ının yılbaşı, bayram derken ardından da yarıyıl tatilinin gelmesi tüketici harcamalarının arttığı biriki ay yaşanacağını göstermekte ki... AKP’yi, 2006’yı enflasyonda tek haneliyle kapatayım derken 2007’nin hedeflerini elden kaçırmaya zorlayabilir. Ne yaparsınız, seçim döneminin yazgısı bu. 2007 AKP için yukarı tükürse IMF, aşağı tükürse seçim yılı!. turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net Bob Geldef: Türkiye en önemli ülke Nobel Barış Ödülü adayı ünlü müzisyen Bob Geldof, Türkiye’nin de 21’inci yüzyılın en önemli ülkelerinden biri olacağını belirterek “Çünkü büyüksünüz’’ dedi. Yürekli Eğitim ve Danışmanlık tarafından düzenlenen Marka Konferansı’nda konuşan Geldof, sevdiği işin müzik olduğunu belirterek, “Kafam için siyasetle, midem için iş dünyasıyla, ruhum için müzikle, kalbim için ailemle uğraşıyorum’’ dedi. Günümüzde maalesef sadece tüketimi düşünür hale geldiklerini ifade eden Geldof, şunları kaydetti: “Bütün döviz kurları sanal. YTL, sterlinin altında bir şey var mı? 4 YTL’ye imal edilmiş bir çanta getirdim, kızlarım ‘gerçek Chanel mi’ diye soruyorlar. 35 kuruşa almışsam kullanmıyorlar, bin sterline aldıysam bayılıyorlar, taşıyorlar. Ne saçma. Para harcadıkça kendimizi adam hissediyoruz. Oysa ikisi arasında bir fark yok...’’ Bob Geldof, Arif Mardin ve Ahmet Ertegün’ün müzik dünyasında efsane kişiler olduğunu belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle