Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 ARALIK 2006 CUMA dizi İslam bilimci Massignon’a göre, tektanrılı 3 din de aynı babanın, Hz. İbrahim’in çocuklarıydı ‘Biz birbirimize benzeriz’ azıya başlarken tektanrılı üç dinin aynı kaynaktan çıktığını ve birbiriyle olan benzerliklerini işlemeye çalıştık. Bunu daha mistik ve hümanist kapsamda işleyen; birisi Hıristiyan, birisi Müslüman iki felsefeciyle devam ediyoruz. İran’daki İslam Devrimi’nin ideologlarından Ali Şeriati, din sosyolojisi alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Devrim öncesi İran’ın en önemli felsefi liderlerinden de sayılan Şeraiti, 1933’te İran, Sabvezar’da doğdu. Mevlana ve Muhammed İkbal’den etkilendi. Şeriati, Devrimci Marksizmin sınıf mücadelesi teorisini, Şia’nın “mustazaf” (ezilen) ve “müstekbir” (zalim, ezen) ayrımıyla ve bunu temsil eden “Kerbela paradigması” ile birleştirmişti. Ali Şeriati’nin 196062 arasında ünlü Fransız Katolik İslam bilimci Louis Massignon’un araştırma asistanı olduğu söylenir. 1908’de Irak’ta bir arkeolojik kazı ekibiyle çalışırken Osmanlı makamları tarafından casusluk yapmakla itham edilen Massignon 25 yaşındayken Dicle Nehri’nden geçerken mistik bir deneyim yaşadıktan sonra İslamiyete ve tasavvufa ilgi duymaya başladı. Şeriati’yi anlatan “Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi” kitabına göre Massignon’un Sami (İbrahimi) dinleri olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamın aynı ortak manevi kaynak ve temelin farklı dalları olduğuna dayanan tevhit düşüncesi, Şeriati’nin dine bakışında inkâr edilemez bir iz bırakmıştır. Massignon’a göre bu üç din de aynı C arklı kültür ve dinlere mensup insanların yüzyıllardır birlikte yaşadığı Ortadoğu ülkelerinden birisi de Suriye. Ülkemizde Antakya’da, Mardin’de bir zamanlar İstanbul ve diğer birçok yerde sergilenen birlikte yaşama sanatının canlı tutulduğu yerlerden birisi de Suriye’nin 2. büyük kenti Halep. Aylık çıkan Bilim ve Gelecek dergisinin 36. sayısında araştırmacıyazar Ergun Adaklı şöyle söylüyor: “...Halep’te bir kahveye gidip sorsanız kim Müslüman, kim Hıristiyan diye; herkes size bakar neden soruyorsunuz diye. Ayırt etmeniz imkânsızdır, hepsi bir aradadır çünkü... Burada Batılı emperyalist sömürgecilerin, Fransızların, İngilizlerin şimdi Amerikalıların ve Siyonistlerin gücü yetmemiş. Fransız sömürgeciliği Halep ve çevresine diş geçirememiştir. Orada parçala ve böl politikası tutmamış. Dolayısıyla Halep, kavimlerin en barışık şekilde yaşadığı ve birbirlerine kaynaştığı bir alan..” 11 Y F ransız Katolik İslam bilimci Massignon’un, Sami dinleri olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamın aynı ortak manevi kaynak ve temelin farklı dalları olduğuna dayanan tevhit düşüncesi, İran’daki İslam Devrimi’nin ideologlarından, din sosyolojisi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Ali Şeriati’de inkâr edilemez bir iz bırakmıştır. babanın, Hz. İbrahim’in çocuklarıydı. Bunmak için İbrahim’i öğrenmek gerekir.” Dalardan birine iman eden diğerleriyle de karha sonra 1972’de daha da ileri giderek şöydeş sayılırdı. Massignon, Sami dinlerinin bir le demiştir: “Aslında İslam, İbrahim’in geolduğu görüşünde o kadar ısrarlıytirdiği öğretidir, eğer İslamolojiye dı ki, bazı kimseler onu İslam âşığı bu açıdan bakılırsa Hıristiyanlık, olmak ve Avrupa ile Hıristiyanlığa Yahudilik ve İslamı birden kapsaihanet etmekle suçlamışlardı. maktadır... Bu sebeple İslam, farklı Mevlana’nın buna çok benzeyen görünümdeki tek bir dindir...” Bümesajından zaten etkilenmiş olan tün İbrahimi dinlerin bir olduğunu beŞeriati, İbrahimi dinler görüşünü lirten Şeriati, İbrahim’in putları kırbenimsedi. İnsanları, küçük mezhep masını, sosyoekonomik adaletsizlikfarklılıklarını aşmaya ve aralarında L. Massignon ler ve ayrımcılıkların kökünü kazıma ki daha büyük ortak paydaları araeylemi olarak izah ediyordu. maya çağırdı. İran’a döndükten sonra İbrahimi dinler görüşü yüzünden özellikle Şii AĞDAŞ DERVİŞ dindarlığının resmi muhafızlarının saldırılaMASSIGNON’ rına hedef oldu. Massignon’un fakirlerle ezilmişler için deŞeriati’nin iddiasına göre tevhidin sosyal rinden hissettiği merhametten ve temel bir ifadesi, “sınıf farklılıkları”nı ortadan kaldıdini ilke olarak adalete inancından etkilenen rarak, insanlar arasında birliğin tesis edilmeŞeriati, İbrahimi dinlerden herhangi birinin si, kurulmasıydı. Ona göre Hz. İbrahim, gerçek inananlarına sosyopolitik bir görev “adaletsizlik ve sömürüye dayalı, sınıf temelyüklüyordu. Şeriati 1971’de şöyle diyordu: li mevcut düzeni devam ettiren düzenbaz di“Bütün tevhidi dinlerin esas gayesini anlani otoriteler”e isyan etmişti. Hayatını Hıris ‘Ç tiyan ve İslam âlemi arasında samimi bir diyalog kurmaya adayan Massignon, özellikle, “Enelhak” (Ben Tanrı’yım) dediği için işkence edilerek öldürülen Hallacı Mansur, Selmanı Farisi ve Hz. Fatma ile ilgili çalışmalar yaptı. Massignon’u, “çağdaş bir derviş” olarak görenler vardır. Massignon’a göre ise İslamın üç mistik kişiliğinde Hıristiyanlığın yansımaları vardı. Hallacı Mansur’da Hz. İsa, Hz. Fatma’da Hz. Meryem ve Selmanı Farisi de kendisini görmüştü. Şeriati, İran’a döndükten sonra Massignon’un Hallacı Mansur ile ilgili makalesini değil Selman ile ilgili makalesini çevirip yayımladı. Belki de, “Ben Tanrıyım” diyen Hallacı Mansur ile ilgili makalenin İran’daki radikal Şiilerden alacağı sert tepkileri düşünmüştü. Selman makalesini çevirmek istemesinde başka güçlü nedenler de vardı: Selman, sadece “ilk Şii” ve Şiiliği İran’da ilk yayan kimse olma özelliği taşımıyordu. O, üç farklı dinin birliğini ve irfan vasıtasıyla nihai aşkınlıklarını temsil ediyordu. Selman, Zerdüştken Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Allah’ın Elçisi’nin geldiğini duyduktan sonra Muhammed’in yanına gitmek için büyük zorluklara katlanmış ve nihayet Müslüman olmuştu. Şeriati, 1977’de öldürüldü. Öldürülmesi konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılmıştır; çoğu onun SAVAK (Şah döneminde İran Gizli Servisi) ajanları tarafından öldürüldüğüne inanıyordu. Ancak, ruhban sınıfı karşıtı görüşleri nedeniyle fanatik bir Humeyni taraftarı tarafından öldürülmüş olabileceğini söyleyenler de vardı. Farklı kültürlerin buluştuğu kent: Halep F I RAK’TAKİ ŞİDDETTEN KAÇIYORLAR İstanbul’daki sığınmacılar ABD işgalinin ardından içinden çıkılamaz bir kargaşaya sürüklenen Irak’tan kaçanlar en çok Suriye, Ürdün ve Türkiye’ye gidiyorlar. Amaçları öncelikle canlarını kurtarmak sonra da güvenli bir üçüncü ülkeye gitmek. İstanbul’da bir araya geldiğimiz Iraklı Hıristiyan sığınmacılar çoğunlukla Keldanilerdi. Mezopotamya’daki geçmişleri 5 bin yıldan eskiye dayanan Keldaniler, Katolik mezhebine üyeler. Türkiye, 1951’de Cenevre Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlama koyarak imzaladı. Diğer bir deyişle, Türkiye Doğu’dan gelip de sığınma talebinde bulunanlara “mültecilik” statüsü vermiyor. Kişinin sığınma başvurusu incelendikten sonra mültecilik sıfatı taşıdığına karar verilirse üçüncü bir ülkeye gönderiliyor. Sığınmacılar, başvurularının yanıtını alana kadar Türkiye’de geçici barındırılıyorlar. İstanbul’daki sığınmacılardan bazılarıyla konuşma fırsatı bulduk. (Sığınmacıların gerçek isimlerini vermediğimiz gibi fotoğraflarını da yayımlamıyoruz.) Yusuf M. (45), 1.5 yıldır Türkiye’de. Bağdat’ta doğmuş bir Keldani. Saddam Hüseyin devrildikten sonra radikal İslami grupların baskılarının arttığını belirtiyor. “Saddam döneminde, farklı dinden insanlar bir arada yaşıyorduk. Köktendincilerin varlığını çok hissetmiyorduk. Saddam devrildikten sonra arttılar, Irak dışından da gelenler oldu” diyor. Bağdat’taki Hıristiyanların, köktendinci gruplar tarafından “işgal güçleriyle işbirliği yapmakla” suçlandığını dile getiren Yusuf M., ülkeye geri gönderilirlerse öldürülebileceklerini söylüyor. MİMARİYE YANSIMASI Adaklı’nın örnek verdiği Halep, mimarisi de dahil her yönüyle birçok kültürün ve üç tektanrılı dinin karışımını sergileyen bir kent. Yüzyıllar boyu Arap ve Avrupalı tüccarların geçiş noktası olan Halep’in mimarisinde farklı dinlerin ve kültürlerin karışımını görmek zor değil. Örneğin, 13. yy’da Haçlıları yenen Memlükler tarafından yapılan kalede bile bu etki görülebiliyor. Kentteki cami, sinagog ve kiliselerin mimarisindeki benzerlikler, dinler ve kültürler arası etkileşimin de birer örneği. Örneğin, bugün kısmen ayakta olan Büyük Sinagog’un iç mimarisi ve avlusu camiyi andırıyor. Oktay Ekinci’nin Cumhuriyet gazetesindeki cümleleriyle söylersek: “…Halep aynı zamanda ‘farklı inançlardan’ kent sakinlerine yine bizim için ‘şaşırtıcı bir saygıyı’ gösteren bir kent... Suriye’de hafta sonu tatilinin ‘cuma’ olmasına rağmen Hıristiyanların ‘çoğunlukta’ oldukları Aziziye semtinde resmi tatilin ‘pazar’ olduğunu duyduğumuzda ise bize sadece ‘susmak’ kalıyor. O kadar ki bu ‘İslam ülkesi’nin kâğıt parasında da ‘tarihsel kişilik’ olarak Arap liderler yerine bir ‘Roma İmparatoru’ resminin nasıl olabildiğini sormaktan artık çekiniyoruz.” İsrail kurulana kadar, Halep’te hatırı sayılır bir Yahudi nüfusu olduğundan söz edilir. Halep yüzyıllar boyu Yahudi yaşam tarzının merkezi oldu. Önemli hahamlar burada çalışmalar yaptılar, kent Tevrat öğrenmenin de merkeziydi. Rivayete göre Yahudilerin buradaki varlığı 3 bin yıl öncesine, Davud Peygamber’e kadar uzanır. Halep, Kitabı Mukaddes’te İsrail topraklarının uzantısı olarak geçer. Yahudi ve Müslüman inanışına göre Hz. İbrahim, doğum yeri olan Ur kentinden ayrıldıktan sonra bir süre için Halep’te yaşamıştır. Burada, ineklerini sağdığı rivayet edilir. Halep’in Arapçası olan Halab, Arapça, Aramice ve İbranice “süt” anlamına gelir. Halep’teki Büyük Sinagog’un Davut Peygamber’in Generali Joab ben Seruya tarafından kent ele geçirildikten sonra inşa edildiği sanılıyor. İsrail’in kurulmasıyla birlikte Suriye’de kalan Yahudilere ait dükkânlar ve sinagoglar saldırılara uğramış. Halep’teki Büyük Sinagog. Halep’teki Büyük Sinagog ateşe verilmiş. Kitabı Mukaddes’in bütün metinlerini kapsayan ilk el yazmaları yani Halep Kodeksi kısmen de olsa korunarak saklanmış ve 1958’de Halep’ten İsrail’e götürülmüş. İsrail’in 1948’de kurulmasından sonra, Suriye bu ülkeye gitmek isteyen Yahudilere zorluklar çıkarmış. 1980’lerde Baş Haham Avraham Hamra’nın çabalarıyla Yahudilerin kutsal eşyalarının olduğu koleksiyon Suriye dışına kaçırılmış. Koleksiyonda, Kitabı Mukaddes’in Ketarim olarak bilinen; geçmişi 700 ila 900 yıl arasında değişen 9 adet elyazması, 40 adet Torah (Tevrat) tomarı, Sefarad Torah tomarlarının saklandığı 32 dekoratif kutu varmış. Koleksiyon Türkiye üzerinden İsrail’e götürülmüş. Yahudi çevreler, söz konusu koleksiyonu yurtdışına çıkarmak için Suriye’ye yaptıkları yasal başvurular reddedilince kaçırmak zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdi. PARÇALANAN AİLELER İşgal ve iç karışıklık yüzünden birçok aile parçalanmış Irak’ta. Yusuf M.’nin de bir kardeşi ölüm tehdidi aldığı için Suriye’ye kaçmış. Annesi mülteci olarak ABD’ye gönderilmiş. Kuzenlerinden birisi boğazı kesilerek öldürülmüş. Petress S. (27) ise, 2 yıldır Türkiye’de. “Saddam döneminde ‘gerçek özgürlük’ yoktu ama, ondan sonra her şey daha da kötüye gitti. Irak’ın geleceğini hiç parlak görmüyorum” diyen Petress S.’nin hayali kendisini güvende hissedeceği bir yerde yaşamak. Sadece Petress S. değil, sığınmacıların hepsi yetkililerden Türkiye’deki yasal kalış süresinin uzatılmasını istiyor. “Çünkü kaçak olarak kaldığımızda haklarımızı savunamıyoruz. Örneğin, çalıştımız yerde işveren paramızı vermediğinde, düşük ödeme yaptığında sesimizi çıkaramıyoruz...” diyorlar. ezopotamya’nın M talihsiz mirasçıları rak’ta, yani Mezopotamya’nın kalbinin olduğu topraklarda bugün iç savaş yaşanıyor. Emperyalizmin, daha önce yan yana yaşayan farklı etnik ve dini grupları birbirine nasıl düşürdüğünü görmek açısından Irak güncel bir örnek. Farklı etnik ve dini gruplar bir yana, artık aynı aşiret içindeki farklı mezhepler arasında bile kavgalar başlamış durumda. ABD işgalinin ardından tam bir cehenneme dönen Irak’ta can güvenliğinden bahsetmek hiç mümkün değil. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), ABD’nin Irak’ı 2003 yılında işgal etmesinden bu yana 1.6 milyon kişinin ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. 2003 yılındaki nüfusu 26 milyon olan Irak’ta 1.5 milyon kişi de ülke içinde yerinden edilmiş durumda. Irak’ta nüfusun yüzde 4’ünden (bir milyondan daha az) daha az bir kesimini oluşturan Hıristiyanlar da hızla ülkeyi terk ediyor. BMMYK’nin yayımlanmamış bir raporuna göre 2006 yılının ilk çeyreğinde, Ürdün’ün başkenti Amman’da ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden bu yana 1.6 milyon kişi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. I ‘AVRUPA KAPILARINI AÇSIN’ Görüştüğümüz Iraklı sığınmacıların kendi aralarında yaptığı tahminlere göre İstanbul’da 300’den fazla Keldani sığınmacı aile var. Polis, sığınma başvuruları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından yanıtlanana kadar kalmaları için onları uydu kentlere göndermek istese de, İstanbul’da kalmayı tercih ediyorlar. Bunun nedenlerinden biri de İstanbul’da kiliselerinin olması. Vaftiz, düğün, cenaze törenlerini bu kiliselerde yapıyorlar. İş ve ev bulmaları daha kolay. İstanbul’da onlara yardımda bulunan Katolik Yardım Örgütü Caritas ve Uluslararası Katolik Muhaceret Komisyonu var. Bu kuruluşlara minnettarlar.. ancak yardımların artırılması gerektiğini söylüyorlar. Ve bir çağrıları var BMMYK’ye: “Sadece Kanada ve Avustralya değil Avrupa ülkeleri de kapılarını açsın sığınmacılara...” ki sığınmacılar arasında Irakkalmış. lı Hıristiyanlar başı çekiyor2003 yılından bu yana Mudu. BMMYK verilerine gösul’daki Hıristiyanların yarıre Irak’ın ABD tarafından işsı bu toprakları terk etmiş, gegal edildiği 2003 yılından bu ride kalanlar da ayrılmayı düyana Suriye’ye sığınan Irakşünüyorlar. lıların yüzde 44’ü Hıristiyan. Ailelerden çoğu AvustralCinayetler, adam kaçırmalar ya ve İsveç’e gitmiş, birçoğu ve ölüm tehditleri yüzünden sığınmacı konumuna düşBağdat’tan, İngilizlerin kontmüş. Hıristiyanlar için önemrolündeki Basli bir yer olan Nira’dan, Munova, Kutsal kisul’dan kaçıyor taplarda geçen Hıristiyanlar. ve “Yunus PeyIrak’ta Bağdat’taki Pisgamber’in kenişgalden bu kopos Andreos disini yutan baAbouna’nın söylığın karnından yana lediğine göre çıkarıldığına Musul’daki 2003 yılından inanılan yer.” Hıristiyanların bu yana HıristiEski Ninoyarısı ülkesini yanların yarısı va’da, Asurlulaülkeyi terk etrın tapınağı olan terk etmiş. miş. bir yapı Yunus Irak’ta birçok Peygamber adıHıristiyan, çona ithaf edilerek kuluslu güçle işbirliği yapYunus Manastırı haline getimakla ve Batı’ya destek verrilmiş. İngiltere’de yayımlamekle suçlanmış. nan The Guardian gazetesiOysa, Hıristiyan liderler ne konuşan Musul Vali YarBatı’nın kendilerine çok az dımcısı Dr. Yusuf Lalo, Hıdestek vermesinden şikâyetristiyanlar olarak Ninova’yı çi. 2004 ve 2005 yıllarında kendi bölgeleri kabul ettikbirçok kilise bombalanmış.. lerini, ABD işgalinden sonancak suçlular bulunamamış. ra Musul ve Bağdat’tan HıPaskalya ve Noel kutlamalaristiyan kökenli 3 bin 500 airına artık çok az insan katılenin gelip buraya yerleştiğilıyor. Kiliseleri korumak ise ni belirtiyor. Hıristiyanların kendilerine Saddam Hüseyin’nin Araplaştırma kampanyası yüzünden daha önce birçok aile Ninova’daki toprakları terk etmek zorunda kalmış. NCEDEN BİRLİKTE YAŞIYORDUK’ Saddam Hüseyin devrildikten sonra Irak’ta mayıs ayında kurulan ilk hükümette İnsan Hakları Bakanı olan Hıristiyan kökenli Vijdan Mikha’il ise şunları söylüyor: “Ben kendimi önce Iraklı sonra Hıristiyan olarak görüyorum. Önceden, hep birlikte yaşıyorduk, kimse sen Sünnisin, Şiisin ya da Hıristiyan diye düşünmezdi. Ama durum şimdi farklı.” Mikha’il, Irak’ı terk eden Hıristiyanlarla ilgili soruya ise şöyle yanıt veriyor: “Bu süreç savaştan önce başladı ve giderek hız kazandı. Okullarda bugün Hıristiyanlara kâfir diyor diğer çocuklar, bu da Müslümandan farklı olduğu anlamına, dolayısıyla farklı muamele görebileceği anlamına geliyor. Böyle giderse 20 yıl içinde Irak’ta hiç Hıristiyan kalmayacak.” HAFTAYA: IRAK’TA YAĞMALANAN TARİH ‘Ö Kutsal kitapların dili Aramice A ramice, İbranice ve Arapça gibi Sami dil grubundan. Ortadoğu’da bin yıldan uzun bir süre kültür dili haline gelen Aramice, kutsal kitapların bazı bölümlerinin yazılması ve çevirisinde kullanılmış. Kitabı Mukaddes’te (Eski ve Yeni Lahit) yer alan Daniel ve Ezra kitaplarının bir kısmı da Aramice alfabeyle yazılmış. Babil’e sürgün giden Yahudiler tarafından yazılan kitapların bir kısmı Aramice. M.S. 2. yüzyılda Hıristiyan Aramiler, putperest Aramilerden ayırmak için kendilerine Süryaniler, kullandıkları dile ise Süryanice demeye başladılar. Kimi kaynaklar ise Süryani isminin kökenini MÖ 14001500 arasında Antakya şehrini kuran Arami Kralı Sürrüs’e dayandırıyor. Sadece Türkiye’de değil örneğin Irak, Suriye, İran gibi ülkelerde yaşayan Asuri (Nesturi) ve Keldani (Katolik) Hıristiyanlar da bu dili konuşuyorlar. Yahudilerin bazı kutsal kitaplarının dili olan, Hz. İsa’nın da konuştuğu Aramice son yıllarda bazı tartışmaların da odak noktası oldu.