27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 ARALIK 2006 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR Sosyal isyancı bir kültür Zeybeklik Erdoğan AYDIN Türkiye’de toplumsal tarih, önemli oranda eksik ve sorunlarla dolu bir alan oluşturuyor. Bir yandan İslamcı ve Türkçü öznelliklerle çarpıtılırken, bir diğer yandan da kendi gerçekliğiyle bilinmekten yoksun bırakılmıştır. Özellikle egemenlik ilişkileriyle çatışmalı alanlar ya yok sayılmaya ve yok edilmeye çalışılmış ya da sosyalsiyasal gerçekliğinden soyutlanarak folklorik bir alana hapsedilmiştir. Bu kapsamdaki kültür ve tarihsel gerçekler, dışlanıp çarpıtıldığı için zaman içinde ciddi bir erozyona uğramıştır. Oysa toplumsal tarih alanında doğru ve kapsayıcı bir bilinç oluşturamayan toplumların hem kendi gerçekleriyle yüzleşmeleri hem de hak ve özgürlük alanlarını geliştirip Fotoğraf, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı tarafından bastırılan “İzmir Kartpostalları 1900” adlı kitaptan alınmıştır. kurumsallaştırabilmeleri mümkün olamayacaktır. Bu anlamıyla toplumsal dünyayı görür / Zenginden alır da fakire verir / kullandığı “seyyid” ünvanını kullanışıyla tarih ve halkbiliminin aynı zamanda siyasal olan Sen misin fukara babası Çöllo” örnekler çoğaltılabilir. gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bu durum ise “Haydi aman da aman / Kerimoğlu çeker gelir “Zeybek ve Seymenlerin yaygın olarak onların egemenlerce niçin unutturulmaya küreği / Geliyor da Kerimoğlu / tıp tıp eder bağlama çalması, Pir Sultan Abdal’ın, Abdal çalışıldığı sorusunun yanıtını verirken, demokrasi zenginlerin yüreği” Musa’nın, Yunus Emre’nin, Hatayi’nin ve diğer mücadelesi açısından da sorunun önemini Aynı motifleri Köroğlu deyişlerinde de AleviBektaşi şairlerinin deyişlerini çalıp arttırmaktadır. görürüz: söylemesi, Alevi erenlerini ulu ve kendilerine Resmi tarih yazımlarının aksine, Anadolu’nun “Bezirgân malından türlü kumaşlar / At sürüp koruyucu bilmesi bu yakınlığın bir başka son 9 yüzyıllık tarihi (sadece devlet kurma ve de almamıza ne kaldı / Bağdat Kervanından Hint boyutudur. Yine Seymen ve efe ve zeybeklik yayılma tarihi değil) aynı zamanda egemenlerin libasını / Kargı ile bölmemize ne kaldı” törenleriyle Alevi toplumunun cem törenleri halkı ezme ve buna karşı direnişler tarihidir. Bu sosyal isyancılar, müsadere ettikleri ilginç benzerlikler taşır. Zeybek oyunları ile Geride bıraktığımız bu yüzyıllarda muktedirler, mallardan kendilerine hiçbir şey ayırmazlar. Bu Alevi semahları, özellikle Kırklar ve Turnalar halkı yerleşik, denetlenebilir ve kendine artı davranışı ahlaklarına aykırı görürler. Köstüklü Semahı önemli benzerlikler göstermektedir” üreten bir tebaa ve kullar toplumu haline Osman Efe’nin, müsadere ettiği malları bir (Zeybeklik ve Zeybekler). getirmeye çalışırken, halk da özgüven kayanın dibine yığıp tüfeğini de ölçü aleti olarak gösterebildiği her durumda bu dayatmaları kullanarak tüm kumaşları muhtaçlar arasında OSMANLI’NIN BASKILARINDAN reddetmiştir. Halkın bu direnişler içinde paylaştırması bu davranışın doğal örneklerinden KUVAYI MİLLİYE RUHUNA şekillenen otantik kültürleri ile karşı karşıyayız birini oluşturur; ki bu gibi örnekler Zeybeklik ki, onları bilmek tarihimizi bilmenin de olmazsa kültürünün idealist karakterini gösterir. (Geniş olmaz parçasıdır. Bu kapsamda baskılanmaya Mutlak yetkilerle donanmış ve savaştaki bilgi için A. Haydar Avcı’nın, “Zeybeklik ve uğramış ve yeteri kadar aydınlatılmamış becerisi yanı sıra adil karar verme ve sürece Zeybekler” kitabı) konulardan biri de, Batı Anadolu’da bir değer müdahale yeteneğiyle belirlenen ‘Efe’, yardımcısı olarak karşımıza çıkan “Zeybeklik”tir. ‘Baş Kızan’ ve kızanlardan oluşan zeybek ZEYBEKLİKTE ALİ KÜLTÜ VE Egemenlik ilişkileri karşısında başına buyruk topluluğunun katı hiyerarşik yapısını, onun ALEVİLİK ve haksızlıklara karşı direnişin beslenme Ankara civarındaki izdüşümü Seymenlerde ve alanlarından biri olan Zeybeklik, Türkiye’nin tabii Yunanlı paralelleri Kleptlerde görüyoruz. tarihsel, kültürel ve toplumsal bütünlüğünün Bu bağlamda göçebe sosyoekonomik ilişkilerce Zeybekliğin bir başka önemli yanı, anlaşılmasında önemli alanlardan biridir. belirlenen zeybeklik, Batı Anadolu’da Rum Anadolu’nun dışlanan kültürü Alevilikle olan sosyal isyancılarla etkileşim içinde oluşmuş, dolaylı bağıdır. Bu bağ, öncelikle “tüm inançlara ALİMDEN KORKMAYAN GELENEK Gaziyanı Rum (Anadolu gazileri) ile sürmüş bir karşı tutuculuktan uzak, hoşgörülü ve rahat” gelenek örneğidir. kimliklerinde yansır. Sazın, deyişin öneminde, Bu gelenek dağdaki silahlı varlığıyla realize kadının toplumsal yaşama doğrudan katılımında Türküleriyle çokça tanışık olmamıza rağmen olmakla birlikte kırsal nüfusun kopmaz bir görülen bu özellik, özel olarak Seymen Zeybeklik, gerçekte kendisine yabancı parçası olan, gerilim nedenlerinin ortadan Gülbanklarında Alevi kültürle özdeşleşir. Çerağ olduğumuz/bırakıldığımız bir alt kültür örneği kalktığı koşullarda “yüze inen”, yani köyde Gülbanklarından bir örnekte şöyle denir: oluşturuyor. Bunun böyle olması, onun Anadolu yaşayan (ama tebaalaşma ve kullaşma kültürünü “Çerağı uyandırdık ol hüdanın aşkına / direniş geleneğinin önemli bir kolu olmasından, kabullenmediğinden de bir ayağı hep dağlarda Muhammed Mustafa Şahı Merdan aşkına / Şah bunun ise egemenlerin çıkarlarıyla olan) bir gelenektir. Öyle ki zeybeklik, Osmanlı Hasan, Şah Hüseyni Kerbela’nın aşkına / Zâhir çatışmasından, hakim kılmaya çalıştıkları kimliğe İmparatorluğu döneminin süreğen adaletsizliği bâtın gerçek erenlerin aşkına / Piri Horasan ters düşmesinden kaynaklanmaktadır. nedeniyle bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Yani Hünkâr Hacı Bektaş aşkına / Erenlerin, erlerin Osmanlıya göre “demleri heder, vücutları gayrkonjonktürle sınırlı olmayan bu kültür, adaletsiz himmeti üstümüzde hazır ve nazır ola / ı münker”, kendilerine göre ise “zalimden egemenlik sürecine tepki ve kendini ona karşı Duvarımızdan taş, gözümüzden yaş düşmeye / korkmama”yı düstur edinmiş insanların koruma temelinde oluşmuştur. Bozatlı Hızır dar günde erişe, ulaşa, saklaya, kültürüdür Zeybeklik. Zeybeklerin Osmanlı düzenine tepkileri gibi bekleye, gözcümüz ve bekçimiz ola / Bu çerağ Gerek savaş koşullarında oluşan bir kültür Osmanlının da Zeybekler karşısındaki tepkisi sonsuza dek yana yakıla onların aşkına” oluşu gerekse de göçebe yaşamla örtüşmesi aynı süreğenliktedir. Nitekim Osmanlı, bir bütün Bu kültürde her kurumsallaşmanın bir piri çerçevesinde zeybekliğin katı bir hiyerarşi içinde olarak Aleviler gibi Zeybekleri de, değiştirilmesi olması geleneği çerçevesinde Zeybekler de Ali ’yi biçimlendiğini görüyoruz. Buna karşılık diğer veya ezilmesi gereken düşman beller. Onların kendilerinin piri beller. Bu bağlamda Ali Kültü, kültürlere ve kendi içinde yaşam biçimi tebaalaşmayı, kullaşmayı, yani Osmanlı düzenini Anadolu Aleviliğinde olduğu gibi Zeybek farklılıklarına karşı hoşgörülüdür. Asıl önemlisi, kabullenmemeleri, göçebe Türkmen geleneği ve kültüründe de temel bir misyon yüklenir. yoksulu gözeten, adaleti esas alan, merkezi heteredoks dinsel kültürleri içinde yerli yerine Nitekim Yörük Ali Efe’ye yakılan türküde: despotizm yanında yerel beylere karşı da oturur. Osmanlı fermanlarında onlar “eşkıya “Aydın dağını oydular / İçine martin koydular / direnişçi, sömürücünün malını müsadere etme ve taifesi”, “kafasız ve akılsız köpekler”dirler ve Yörük Ali’nin adını / Hazreti Ali koydular / Hey dağıtmayı meşru gören bir kültürel ve sosyal “erazil kıyafetleriyle gezmek adeti gidinin efesi Efelerin efesi” deyişi buna örnektir. örgütlenmeyle karşı karşıyayız. müstemirreleri olmağla (...) men’nedildikleri ve Örnekler çoğaltılabilir. Nitekim Çöllo Bu bağlamda bir sosyal isyancılık olarak bu kıyafetle gezenlerin haklarından gelinmesi” destanında: Zeybeklik, “çakal” veya “çalıkakıcı” olarak emredilerek, kendilerine “İslam ülkelerindeki “İsmini duyanlar kara giyerler / Kimi yavan nitelenen çapulculardan kategorik olarak ayrılır. gibi giyinmeleri” dayatılır. (Zeybeklik ve kimi yağlıyı yerler / Bazısı Hazreti Ali derler / Halka karşı saygılı ve gözetici davranışı zorunlu Zeybekler). Sen misin Tanrı’nın Aslanı Çöllo” denirken, kılan bir etiğe sahiptir ve kendi içinde bunu katı “Ahlaka ve dine mugayyir” kısa don giymeleri Gizik Duran ağıdında: kurallarla korumaya çalışır. Bu katı kuralların İmparatorluk otoritesine başkaldırı olarak “Benim gönlüm deli gibi / Derelerin seli gibi / denetlenmesi ise zeybek başı olan efelere düşer. nitelenir. Bu “kulluğa da yaramaz” nitelikli Duran beyim harp ediyor / Hazreti Ali gibi” denir. En belirgin özellikleri sömürücüden alıp yoksula “zeybek makulesi ve haşaratı”nın “hizaya” Yine Çakırcalı Mehmet Efe ’nin; “ben Hazreti vermek olan bu sosyal isyancılık kültürü, efelere sokulmaları için üzerlerine asker yollanır. Ali soyundanım” ifadesi, keza Atçalı Kel yakılmış destanlarda kendini gösterir: Özellikle 1800’lü yıllarda Edremit, Bergama, Mehmet Efe’nin, Bektaşi baba ve halifelerinin “Atına biner de dört nala yürür / Aynalı martini Aydın, Bayındır ve çevresinde Zeybeklere yönelik büyük kıyımlar gerçekleştirilir; ancak “her şeye rağmen zeybeklerin inadı kırılamaz”. Daha sonra Yunan işgali başladığında bu kısa donlular “Zeybek, toplumsal kahramanlık destanları yazarken, onları “ahlaka düzenin koşulların ve dine mugayir” görerek ezmeye çalışan Hilafet olumsuzluklarını tarihe rejimi ise emperyalizmin işbirlikçisi olacaktır. görmezden gelmediği, sistemin temsilcilerine gömülmesi sonrasında misyonlarını Bu kültür her türden haksızlığa karşı çıkmak boyun eğmediği, diğer bir deyimle düzenle tamamlayarak ortadan kalkmıştır. Günümüzde temelinde biçimlendiğinden, Osmanlıya karşı uyuşmadığı ve kendine çizilen sınırlar içinde kalan ise, yalnızca giyimleri, dans ve türküleri, tavrını Yunan İşgalcilerine karşı da ikircimsiz kalamadığı için başkaldırır. (...) Zeybeklik E. yani folklorik anlamlarıdır. gösterir. Nitekim gerek Zeybekler gerek Reclus’un ifadesiyle, ‘leurs propres princes’ Ancak adaletsizliğin azalacağına yaygınlaştığı Seymenler, Kurtuluş Savaşına daha ilk günden, (kendi kendilerinin efendisi)” eşitlikçi bir bu modern koşullarda, onun bir kültür olarak merkezi örgütlenme ve karar sürecini gelecek toplumunun, tarihteki nüvelerinden unutturulmaması özel bir önem taşır. İçini beklemeden, aktif ve kendiliğinden katılım biridir. boşaltanlara karşı Zeybeklik kültürünü gerçek gösterecektir. Rahatlıkla iddia edilebileceği gibi, Bununla birlikte Zeybeklik, tarihteki diğer anlamıyla yaşatmak, adalet duygusunu yeni eğer Yunan devletinin işgal ettiği alanlarda ilkel eşitlikçiler gibi tarihsel koşullarla bağlıdır. sosyo ekonomik koşullarda da sürdürmek, Zeybek kültürü yerine Padişahın kontrolünde, Bu nedenle hem toplumu ileriye taşıma şansına dolayısıyla çocuklarımıza daha adil bir yaşam tebaalaştırılmış/kullaştırılmış bir kültür egemen sahip değildir hem de koşulların değişimine ve sunmak anlamına gelmektedir. Bu nedenle olmuş olsaydı, tüm Ege Bölgesi’nde işgalcileri kapitalistleşmeye bağlı olarak, bir kurum olarak adalet peşinde koşan günümüz iktidarsızlaştıran bir direniş söz konusu tarih sahnesinden silinecektir. Nitekim öyle toplumcularının, bu kültürü kendi geçmiş olamayacak, dolayısıyla Kurtuluş Savaşı ya farklı olmuştur. Özetlemek gerekirse, sosyal eşkıyalık beslenme kaynaklarından biri olarak bir mecraya girecek ya da zafere çok daha uzun olarak Zeybeklik, onları ortaya çıkaran yaşatmaları büyük bir önem taşımaktadır. ve kanlı bir süreçte varılacaktı. C Bir AB Masalı 13 süreci yazarın dilinde AB tüy bırakmıyor. Yılan hikayesine dönmüş bir sevdanın sancılı anlarını yaşıyoruz. “Hiç sancısız olmadı ki” diyeceksiniz. Doğru. Türkiye’nin AB ile ilişkisi olsa olsa “kara sevda” şeklinde tanımlanabilir. Türkiye’nin müzakereleri “ha askıya alındı ha alınacak” derken AB Dışişleri Bakanları’nın 11 aralıktaki kararı tartışmalara son noktayı koydu. Bu toplantıdan dört gün önce Ankara Hükümeti’nin Güney Kıbrıs’a bir liman açacağı yönündeki önerisi de cabası. AB, Ankara’nın önerisine kulak asmadan kendi bildiği yolda Türkiye’nin 8 başlığını askıya alıverdi. ??? Bu karar süpriz oldu mu? Hayır. AKP’nin cengaverce getirdiği öneri AB üyelerinin kafalarını bir ya da iki gün kadar bulandırsa da askı kararı gecikmedi. AKP’nin evdeki hesabı çarşıya uymadı. AB bu önerileri “somut ve resmi” olmadığı gerekçesiyle görüşmeme yönünde tutum belirledi. Temelde önerinin yazılı veya sözlü, resmi ya da gayri resmi, siyah ya da beyaz olmasının bir anlamı hiç bir zaman olmadı. En fazla doruk sonuç bildirgesine “Türkiye’nin limanlar konusundaki olumlu çabalarına” yönelik cici bir ifade girerdi. Ankara Hükümeti’nin kendi önerilerinin dorukta kıyan kıyana bir mücadeleyle tartışılması hayalleri de suya düşmüş oldu. AB, AKP’nin “bir liman açayım bari” sözüne güvenerek kararını erteleme yoluna gitmedi. AB yine de insaflı çıktı. Kısmi askıya alma kararının yanısıra Ankara’ya “aç da görelim” deseydi, Türk hükümeti acaba hangi deliğe kaçacaktı? ??? AKP’nin Kıbrıs konusunda bu hızlı dönüşü AB sevdasındaki çaresizliğini de ortaya koydu. Yumurta kapıya sıkışınca siyaset yapmaya çalışan bir yönetime AB içinde oluşan bakış nasıldır dersiniz? Kendi politikasını sonuna kadar savunan, ayak direyen, hakkını bulacağına inanan ve bunun sağlam gerekçelerini ortaya koyan bir ülke mi? Yoksa son dakikada yaptırımdan kaçmak için “yalvaran” bir ülke mi? O beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz Güney Kıbrıs Yönetimi bile AB içinde haklarını kullanarak kendi davasını çok daha iyi savundu. AB’ye üye olarak yasal tüm haklarını bu davaya adayan Rumlar, büyük ülkelerin de pışpışlamasıyla Türkiye’yi Kıbrıs konusunda köşeye sıkıştırdı. AB içinde herkes “Askıya alma kararı konusunda Türkiye acaba bize kızar da gider mi?” diye korkarken karşılarında diz çökmüş bir ülke buldular. Bu öneriyle AB’ye Kıbrıs konusunda her açıdan ödün vermeye hazır olduğumuz açık açık ortaya konmuş oldu. ??? Kimilerine göre Ankara’nın bu önerisi sayesinde AB Komisyonu’nun Türkiye ile müzakereleri 8 başlıkta askıya alma önerisi dışişleri bakanları toplantısında daha da sertleştirmedi. “Bardağın dolu tarafını göreceğim” diye bardağın kendisini görmeyenleri bu teşhisleri nedeniyle içtenlikle kutlarım. Ancak bu tür bir iyimserlik ve saflıkla AB süreci devam edebilir zaten. AB Türkiye ile müzakereleri kısmi olarak askıya aldı. Gerçek budur. Ve 3 Ekim 2005’te müzakerelere başlayan bir ülkenin 14 ay sonra böyle bir kararla karşılaması hiçbirimize şaşırtıcı gelmiyorsa kendimize soracağımız çok soru var demektir. ??? AKP bu konuda B ve C planları olduğunu açıklamıştı. B planı liman önerisiyse C planı bunu eyleme geçirmek olsa gerek. Alfabede daha çok harf olduğu unutulmamalı. Y ve Z planları da bu süreçte takdim edilebilir. AB sürecinin Türkiye’nin “Batılılaşma” hedefi için uygun bir zemin sağlaması gerekiyor. Türk halkını uyutacak sahte bir AB masalı değil! elcpoy?yahoo.fr AB yeterli bulmadı Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL AB Dönem Başkanı Finlandiya, Türkiye’nin büyük bir limanını Kıbrıs Rum Kesimi’ne açmaya hazır olduğunu bildirdiğini açıkladı. Finlandiya’nın Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja yaptığı yazılı açıklamada Türkiye’nin Güney Kıbrıs’tan gelen gemilere büyük bir deniz limanını geçici bir süre için açmaya hazır olduğunu kendilerine bildirdiklerini söyledi. Ankara’nın önerisini Türkiye’nin “uygulama yönünde harekete geçtiğinin olumlu bir göstergesi’’ olarak nitelendiren Tuomioja, ancak bu adımın müzakerelerin rayına oturması için yeterli olmadığını söyledi. Ankara’nın önerisinde açıklığa kavuşturulması gereken belirsizlikler bulunduğunu kaydeden Tuomioja, Türkiye’nin teklifinin pazartesi günü Brüksel’de başlayacak COREPER görüşmelerine biraz daha olumlu bir hava katacağını da sözlerine ekledi. Bu arada Ankara’nın önerisinin Brüksel’de kafa karışıklığına neden olduğunu ileten AB kaynakları, Türkiye’nin yaptığı öneriden Güney Kıbrıs’a bir limanını bir yıl süresince “koşulsuz” olarak açmaya hazırlandığı yönünde izlenim edindiklerine dikkat çekti. AB Dönem Başkanı Finlandiya’nın AB Daimi Temsilcileri Komitesi (COREPER) toplantısında üye ülkelere sözlü olarak Ankara’nın önerisini sunduğunu ileten kaynaklar, öneride yer alan Ercan Havaalanı’nın uluslararası trafiğe ve Magosa Limanı’nın ticarete açılması gibi unsurların açık ve net bir biçimde koşul olarak getirilmediğini savunuyorlar. AB kaynakları ayrıca Ankara’nın önerisi içinde BM çatısı altında Kıbrıs sorununun çözülmesine yönelik girişimlerin başlatılması yönünde ifadelerin yer aldığını bildirdiler. AB içinde bazı ülkelerin Türkiye’nin tek bir limanını açmasını kabul etmeyeceklerini ifade eden kaynaklar, ek protokolün bütünüyle uygulanmasının tüm hava ve deniz limanlarının tüm üyelere açılması anlamına geldiğini ifade ettiler. AB kaynakları ayrıca Ankara’nın bu önerisi sonucu AB Komisyonu’nun kısmi askıya alma önerisinin değişmeyeceği yönünde görüş bildirdiler. Türkiye’nin limanların açılmasına yönelik önerisini AB üyelerine sunan dönem başkanı Finlandiya, bu konudaki görüşmelerin bugün yapılması yönünde görüş bildirdi. Doruk sonuç bildirgesinde yer alan genişleme ve Türkiye paragraflarını şekillendirmeye çalışan AB büyükelçilerinin AB Komisyonu’nun kısmi askıya alma önerisine ilişkin herhangi bir karara varmadıkları öğrenildi. Bu öneri üzerinde Finlandiya ve AB başkentleri arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşandığını ileten kaynaklar, Ankara’nın önerisine yönelik bir kararın büyükelçiler düzeyinde alınmasının zor olduğuna işaret ettiler. Türkiye’nin önerisine olumlu yaklaşan AB Komisyonu “Kesinleşmesi halinde Ankara’nın yaptığı önerinin müzakere sürecindeki sorunun aşılması için olumlu bir adım olacağı” yönünde açıklama yaptı. Genişleme Komiseri Olli Rehn’in sözcüsü Krisztina Nagy, AB Dönem Başkanı Finlandiya ile komisyonun temaslarını sürdürdüğünü, Ankara’dan gelen önerinin dikkatli bir biçimde incelendiğini ifade etti. Nagy, Rehn’in 11 Aralık’ta AB Dışişleri Bakanları’nı bilgilendireceğini söyledi. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ise girişimin içeriğinin açık bir biçimde ortaya konmasını umduklarını ifade etti. Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin önerisi üzerine yaptığı ilk kısa açıklamada, Ercan Havaalanı’nın açılmasını “asla” kabul etmeyeceğini açıkladı. Reuters’a konuşan hükümet sözcüsü Christodoulos Pashiardis, “Ercan Havaalanı’nı açmayı kabul etme gibi bir olasılık söz konusu değil. Böyle bir şey asla olamaz. Çünkü böyle bir şey sözde devleti dolaylı yoldan tanıma anlamına gelir” dedi. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yorgo Kumuçakos, Türkiye’nin bir liman ya da havaalanını açması halinde ek protokolü uygulamış sayılıp sayılmayacağına ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı: “AB’nin Gümrük Birliği Ek Protokolüne ilişkin metni, aday ülkenin tüm limanlarını açmasını öngörüyor. Bu bizim değerlendirmemiz değil, AB’nin ilgili metninin değerlendirmesidir.” AP’nin verdiği habere göre Alman Dışişleri Bakanı FrankWalter Steinmeier konuyla ilgili olarak “Türkiye AB ile müzakerelerde taviz vermeye ‘dikkatli bir şekilde hazırlanıyor’ gibi gözüküyor” dedi. Z Tarihsel dönüşüm ve miras
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle