27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Türkiye Hizbullahı, İran’ın devrim ihracı hedefinin bir ürünü olarak 1980’lerde örgütlenmeye başladı C dizi 15 ARALIK 2006 CUMA Hedef Kürt İslam sentezi ÖNCE ÇATIŞTILAR Abdulvahap Ekinci’ye (altta) ait Diyarbakır’daki Vahdet Kitabevi Hizbullah’ın ilk toplanma yerlerinden biri oldu. Ancak zamanla artan tartışma, birliği bozdu. Menzil Kitabevi’nin kurucusu Fidan Güngör (altta), Velioğlu’nun liderliğindeki ‘İlim Grubu’ için ‘İlim Grubu âlimsizdir’ tanımını yapıyordu. 1979 yılındaki İran İslam Devrimi sadece bu ülkeyi değil, başta öteki coğrafyalardaki Şiiler olmak üzere tüm İslam dünyasındaki iklimi değiştirdi. İran’da yaşananların Türkiye’ye yansıması da çok uzun sürmedi. Zira İran anayasasında ‘‘devrim ihracı’’ temel hedeflerden biri olarak öngörülüyor ve bunun için bütçeden para ayrılacağı, ordunun bir bölümünün salt bu konuda uzmanlaşacağı vurgulanıyordu. Hem sınır olması hem bölge halkının yaşam tarzına dinin damgasını vurması nedeniyle Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren şekillenen İran sempatisi içeren değişik akımlar ortaya çıktı. İran’ın Erzurum Konsolosluğu’nda görevli kimi diplomatların propaganda malzemeleriyle yakalanması, İran’ın Ankara Büyükelçisi’nin istenmeyen adam ilan edilmesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden bazı öğretim üyelerinin İran’a davet edilmesi bu döneme karşılık geliyor. Bu sürecin ürünü olarak ortaya çıkan örgütlerin başında Türkiye Hizbullahı geliyor. Hizbullah ‘‘Hizb’’ ve ‘‘Allah’’ sözcüklerinin yan yana getirilmesiyle oluşmuş, ‘‘Allah’ın partisi’’, ‘‘Allah’ın yolu’’, ‘‘Allah’ın saffında yer alanlar’’ anlamında kullanılan bir tanım. Örgütsel anlamda, ‘‘Allah adına İslam uğruna gruplaşma’’ olarak ifade ediliyor. Türkiye Hizbullahı’nı oluşturan grupların önemli bir bölümü Sünni ve Güneydoğu Anadolu kökenli. Örgüt, daha önce sözünü ettiğimiz ‘‘tebliğ, cemaat, cihat’’ üçlü stratejisini temel alıyor. 1980’li yılları, özünde tebliğ aşaması olarak düşündüğü için Türkiye gündemine taşınan bir eylemi ya da etkinliği olmadı. Mayıs 1991’den itibaren terör örgütü PKK ile giriştiği silahlı mücadeleyle adı öne çıktı. Hizbullah o dönemde, PKK için ‘‘imamlara şiddet uygulayan, İran yanlısı bir devrimin yapılmasının önünde engel oluşturabilecek bir örgüt’’ tanımlamasını yapıyordu. PKK ile yakınlaşma G Vahdet’ten ayrılarak ‘İlim Kitabevi’ni kuran Hüseyin Velioğlu’na (üstte) göre Mısır kökenli Müslüman Kardeşler örgütünün yapısı, eylemleri Türkiye’ye uyarlanabilirdi. KÜRTİSLAM SENTEZİ Hizbullah’ın PKK için yaptığı değerlendirme, beraberinde bu örgüte karşı silahlı mücadeleyi gerektirdi. 1990’lı yılların başında Diyarbakır’da yakalanan Hizbullah militanları, hedeflerini ana hatlarıyla şöyle açıkladılar: Amacımız bütün Türkiye’de şeriat hükümlerine dayalı bir devlet yapısı oluşturmaktı. İran’daki gibi toplumun büyük kesimlerini etkileyebileceğimizi ve devlete karşı harekete geçirebileceğimizi düşündük. Ancak bunun ilk aşamada olmayabileceğini değerlendirdik ve öncelikli olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde böyle bir hedefi gerçekleştirmeyi planladık. Kürtler arasında daha hızlı yayılıyorduk. Bu durum böyle bir yöntem geliştirmemizde etkin oldu. Nihai hedefimizi de değiştirmedik, Güneydoğu’da böyle bir devlet kurduktan sonra bunu tüm Türkiye’ye yaymayı da amaç edindik. Tebliğ aşamasından cemaate geçtiğimizi düşündüğümüz sırada karşımıza PKK çıktı. Bunun cihat dönemi olduğuna karar verdik. Cihat aşamasına geçip geçmeme konusunda örgüt içinde ciddi tartışmalar yaşandı. Militanların verdiği bilgiler, örgütün bölgede tartışılan Kürt kimliğini de kullandığını, bunun ana hedefe, yani İslam devletine giden yolu kolaylaştıracağını düşündüğünü ortaya koyuyor. Bir anlamda ‘‘Kürtİslam sentezi’’ diye özetlenebilecek bir ideolojik yapılanmanın oluştuğu dikkati çekiyor. Bu konudaki bir rapordan bölümler aktaralım: ‘‘Hizbullah’a göre, İslamda inananlar ümmettir. Yani bir bütündür. Renk, din, kavim farklılıkları önemli değildir. Önemli olan takvadır, inançtır. Milliyetçilik hareketleri ümmeti bölerek İslama zarar vermektedir. İslam ümmetinin günümüzde paramparça olmasının nedeni, ümmetin başına örülen kavmiyetçilik belasıdır. Örgüt bir yandan bu görüşleri ortaya atarken Şeyh Sait’in Kürt olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere özel baskı uyguladığı propagandasını yapmaktadır. Kürtlerin PKK tipi mücadeley le değil, İslamla rahata kavuşacaklarını iddia etmektedir. Hizbullah’a göre, İslamiyet Türklerin elinde özünü yitirmiştir, Türkler İslamiyeti bir milli ideoloji haline getirmiştir. Tarikatlar, İslami ekol ve mezhepler Türklerin şovenizmine hizmet eden birer araç haline gelmişlerdir.’’ İZBULLAH İKİYE AYRILIYOR: İLİM VE MENZİL GRUBU 12 Eylül öncesinden sonrasına hep sıkıyönetimolağanüstü halle yaşayan Diyarbakır, tanım olarak ‘‘olağan hal’’le ancak 2000’li yılların başında tanışabildi. Bu ortamda kentte bir terör örgütüne eleman sağlayabilecek toplanma yeri bulmak çok güçtü. İlk aşamada fazla dikkat çekmeyecek bir yöntem bulundu: Kitabevi! Diyarbakır’daki Vahdet Kitabevi, Hizbullah’ın ilk toplanma yerlerinden biri oldu. Abdulvahap Ekinci’ye ait kitabevine, adını daha sonra değişik şekillerde duyuracak olan Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu da katıldı. Kitabevi giderek büyüdü... Büyüme, tartışmaları da büyüttü ve ilk olarak Fidan Güngör buradan ayrılarak Menzil Kitabevi’ni kurdu. Ardından Hüseyin Velioğlu da ayrıldı, İlim Kitabevi’ni kurdu. H Bu iki kitabevi aynı zamanda Hizbullah içindeki iki akımın da adını oluşturuyordu: İlim Grubu ve Menzil Grubu... İki grup ayrılmış olmasına karşın bir süre ‘‘dayanışma içinde’’ büyüdüler. Vahdet Grubu ise geride kaldı. Bu grup, 1992’de imam hatip lisesi önünde İlim Grubu’yla girdiği satırlı kavga dışında başka bir terör eylemine karışmamaya özen gösterdi. Velioğlu’na göre Mısır kökenli Müslüman Kardeşler örgütünün yapısı, eylemleri Türkiye’ye uyarlanabilirdi. Oysa, Vahdet’in sahibi Ekinci, Müslüman Kardeşler’in bir dönem liderliğini yapan Seyyid Kutub’un yazdığı ‘‘Fi Zilali’l Kuran’’ kitabına ‘‘saygısızlık’’ ediyordu. İlim ve Menzil Grubu’nun dayanışması çok uzun sürmedi. Hareketler büyüdükçe ortaya şu sorun çıktı: Liderlik... Kim ilk sırada olacaktı? Fidan Güngör, İlim Grubu için şu tanımı yapıyordu: ‘‘İlim Grubu âlimsizdir...’’ Güngör bu tanımıyla, Velioğlu’nun dini bakımdan yetersizlikleri olduğunu iddia ediyordu. Velioğlu, tartışmaları bu zemine çekmek yerine ‘‘cihat’’ aşamasına gelindiğini iddia edip PKK ile mücadeleyi öne çıkardı. üneydoğu’da 1990’lı yılların ilk yarısında şiddetlenen HizbullahPKK çatışmasıyla ilgili farklı yorumlar yapıldı. Bazılarına göre, güvenlik güçleri PKK ile mücadelede Hizbullah’ı kullandılar ve bölge halkını birbiriyle uğraştırdılar. Bazılarına göre her iki taraf da kullanıldı. Hizbullah’la ilgili güvenlik raporlarında bu, şöyle özetleniyor: ‘‘İlim Grubu, özellikle bölgede halka yönelik şiddet eylemini yaygınlaştıran PKK terör örgütünü hedef almak suretiyle, bu örgüt mensuplarına gerçekleştirecekleri eylemlerle aynı zamanda bölge insanını yanlarına çekip bu insanlardan destek almayı ve tabanını genişletmeyi hesap etmiştir. İlim Grubu, tebliğ konusunu farklı şekilde yorumlamış ve silahlı eylemlerle PKK terör örgütüne karşı mücadele edebilmek ve bu mücadeleyi diğer gruplara da benimsetebilmek için pasif olarak gördüğü kültürel faaliyetleri bir kenara bırakarak eyleme yönelik aktif bir tebliğ metodu geliştirmeye başlamıştır. Bu nedenle geçmişte uygulamaya koyduğu kitabevlerindeki dergi satışını yasaklamıştır. Velioğlu’nun bu görüşleri karşısında Menzil Grubu, henüz tebliğ aşamasının tamamlanmadığını, silahlı faaliyet yürütecek altyapıya sahip olmadıklarını, taban çalışmasının olgunlaşmadığını ileri sürmüştür. Menzil Grubu, İlim Grubu’nun bu faaliyetinin Türkiye Cumhuriyeti’ne yarayacağı fikrini savunmuştur. Bunun üzerine İlim Grubu da Menzil’i PKK ile işbirliği içinde olmakla suçlamıştır.’’ Nasıl ki Hizbullah grupları, PKK için ‘‘genişlememize tehdit’’ değerlendirmesini yapıyorsa aynı şey PKK için de geçerliydi. Sözünü ettiğimiz raporların PKK ile ilgili bölümünden bir kesit aktaralım: ‘‘PKK terör örgütünün örgütlenme merkezlerinden biri olan Silvan ilçesinde, eylemlerin artık topluluk halindeki Hizbullahi kesimlere yönelmeye başladığı görülmüştür. 25 Haziran 1992 tarihinde Hizbullah’ın etkin olduğu bilinen Silvan’ın Yalvaç köyündeki cami basılmış, köyün imamı ile köy halkından bir grup, cami dışına çıkarılıp elleri arkadan bağlanarak yere yatırılmış ve uzun namlulu silahlarla taranmıştır. Bu olay Hizbullahi grupların eylemleri artırmalarında büyük ölçüde etkili olmuştur. Özellikle bu eylemlerin dinine düşkün bölge insanlarını hayli etkilediği ve PKK terör örgütüne duyulan nefreti kamçıladığı söylenebilir. PKK terör örgütü lideri Öcalan’ın yakalanmasından sonra Hizbullah’la PKK arasında bir yakınlaşma olduğu görülmektedir. Bu yakınlaşmanın temel nedeni ise zayıflayan örgütlerin, Türkiye’ye karşı ortak güçle karşı çıkmak istemeleridir. Ayrıca her iki örgüt üzerinde büyük etkisi ve kontrolü bulunan İran da PKKHizbullah ilişkisini ve işbirliğini istemiştir.’’ İRAN’IN DEVRİM İHRAÇ GÜCÜ: Örgütün ‘mezar evleri’ ortaya çıktığında Türkiye eylem biçimindeki vahşetle sarsıldı Kudüs kuvvetleri N apolyon’un bir sözü var: ‘‘Coğrafya ülkelerin kaderini belirler.’’ Bu sözün söylemek istediklerini en çok yaşayan ülkelerden biri Türkiye olsa gerek. Gerçekleştirdiği devrimi ihraç etmek isteyen İran, bunu hangi ülkeler için düşünmüş olabilir? Elbette ilk aşamada çevresindekiler için. Türkiye de bunların başında yer alıyor. Sözümüz Hizbullah ve benzeri terör örgütlerinden dışarı; güvenlik birimlerinin İran’ın silahlı kuvvetleri konusundaki raporlarından bir aktarım yapalım. İran, toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığının korunmasını ordusuna bırakırken İran İslam Devrimi’nin korunmasını Devrim Muhafazları’na (Pasdaran) emanet etti. Pasdaran 350 bin kişilik kara, 20 bin kişilik deniz ve hava gücüne sahip. Bu gücün 50 bin kişilik bölümü doğrudan İran içindeki gelişmeler karşı İç Güvenlik Birimi’ne bağlı. Pasdaran’ın bir başka bölümü de Kudüs Kuvvetleri. Bu güç, doğrudan dini Lider’e bağlı olarak görev yapıyor. Kudüs Kuvvetleri’nin görevleri şunlar: 1 İran Devrimi’ni ihraç etmek. 2 İran rejimine karşı olan ülkelerde her türlü faaliyeti yürütmek ve ona göre teşkilatlanmak. 3 Yurtdışındaki İran yanlısı hareketlere ve örgütlere parasal yardım dahil her türlü desteği sağlamak. 4 Yabancı dinci grupları eğitmek, bu gruplara danışmanlık hizmeti vermek. Kudüs Kuvvetleri’nin bu görevlerinin yanı sıra askeri eğitim verme, istihbarat toplama, propaganda faaliyetlerini yapma ve yönlendirme gibi görevleri de var. Kudüs Kuvvetleri ülke dışında 8 bölgede kendisini sorumlu hissediyor: Irak, Afganistan, Lübnan, Körfez ve Arap ülkeleri, Afrika, Balkanlar/Bosna, Asya, Kafkaslar/Türkiye. İran yönetimi son yıllarda ABD ile karşı karşıya. Bu durum, elbet öteki alanlardaki faaliyetlerini etkilemektedir. Bazıları rafa kaldırılmış, bazı hedefler ikincilleştirilmiş olabilir. Burada aktardığımız bilgiler İran’ın 1980 sonrası geleneksel politikasının belgelere dayalı yansımasını içeriyor. Hizbullah’ın örgütlenme şeması ürkiye Hizbullahı’nın Lübnan merkezli Hizbullah’la doğrudan bağlantısı olup olmadığı devletin güvenlik raporlarında net olarak ortaya konmuyor. Ancak örgütün eylemlerde kullandığı taktiklerin profesyonelliği öteki İslam ülkelerindeki terörist gruplarla ilişkileri akla getiriyor. Kaldı ki Hizbullah içindeki çekişmelerden biri Mısır kökenli terör örgütü Müslüman Kardeşler’le kurulacak ilişkilerin düzeyi idi. Hizbullah’ın eylem taktikleri şunlar: 1 Eylemler hedefe yakın mesafeden gerçekleştiriliyor. 2 Hedefin baş bölgesine ateş ediliyor. 3 Her eylemde ayrı silah kullanılıyor. 4 Eylemler üstlenilmiyor. 5 Eylemler tek kişiye yönelik olarak yapılıyor. 6 Eylem için 1518 yaş arasındaki gençler hazırlanıyor. Bu taktiklere ek olarak; Hizbullah’ın Güneydoğu Anadolu’da eyleme yaptığı, güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmemeye büyük özen gösterdiği vurgulanabilir. Diyarbakır, Mardin, Bin T göl, Batman, Van, Silvan, Ceylanpınar, Nusaybin, Kızıltepe, Cizre ve Gaziantep’te etkili olan örgüt, daha sonra ‘‘hicret’’ adını verdiği bir yeni atılıma geçti. İstanbul ve Bursa’da etkin olmaya başladı. 2000 yılında ortaya çıkarılan ‘‘mezar evler’’ Hizbullah’ın kendi iç hesaplaşmasının da ne kadar ‘‘vahşi’’ olduğunu ortaya koydu. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, örgütün ‘‘iç infazları’’ videoya da kaydettiğini açıklamış, gazetelerin Ankara temsilcilerini bakanlığa davet ederek bu çekimlerden bazılarını göstermişti. Bu brifing sırasında verilen bilgilere göre, örgüt içinde infaz edilmesi gereken kişinin kanı akıtılmadan öldürülmesi gerekiyordu. Eğer kanı akıtılırsa ‘‘şehit’’ sayılabilirdi. Bu yüzden ‘‘boğma’’ yöntemi benimseniyordu. Bu yöntem için uzunca bir zaman da gerekiyordu. Boğma işlemi hızlı yapılırsa kan akabilirdi. İnfaz edilecek kişi bağlandıktan sonra yavaş yavaş can vermesi için ipler de ona göre yavaş sıkıştırılıyordu. İzlediğimiz görüntüler tek sözcükle vahşiydi! S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle