27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı 15 ARALIK 2006 CUMA CÜNEYT ARCAYÜREK FransaAlmanya ekseni Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL AB’nin Türkiye’nin müzakerelerinin kısmen askıya alınmasına yönelik kararını ağırlıklı olarak Fransa ve Almanya’nın Türkiye konusundaki tutumu şekillendirdi. AB’nin Türkiye’ye yönelik olarak aldığı kararda 21 Eylül 2005 tarihli karşı deklarasyonunda yer alan unsurların ayrıntılı bir biçimde dikkate alınmasını sağlayan FransaAlmanya ikilisinin, Ankara’ya üstü kapalı bir takvim verilmesi yönündeki ortak tutumu da AB üye ülkeleri tarafından önceki günkü kararla benimsenmiş oldu. AB Dışişleri Bakanları Konsey Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde yer alan, Türkiye’ye yönelik kararla süreç, Kıbrıs Rum Kesimi’nin tutumuna bırakılmış oldu. AB yetkilileri, Rumların bundan sonraki süreçte yeni başlıklara kıstas getirme ve veto hakkını saklı tuttuklarına dikkat çekiyorlar. AB Komisyonu’nun 29 Kasım’da yaptığı önerilerin doğrultusunda alınan önceki günkü kararda dikkat edilmesi gereken unsurlar şöyle: ? Başlık sayısı: AB’nin 21 Eylül 2005 tarihli karşı deklarasyonunda Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda “ilgili” başlıkların açılmayacağı yönünde bir ifade bulunuyor. Hangi başlıkların ek protokolle ilgili olduğu AB içinde geçen haftalarda bölünmelere neden olmuştu. Fransa, Almanya, Hollanda, Yunanistan ve Avusturya bu konudaki tüm görüşmelerde 810 başlığın askıya alınması yönünde görüş bildirdiler. En fazla üç başlığın askıya alınması gerektiğini söyleyen İngiltere, İtalya, İspanya ve İsveç’in tutumları ise benimsenmedi. ? Diğer başlıkların kapanmaması: AB’nin karşı deklarasyonunda Türkiye’nin “yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmede başarısızlığa uğraması durumunda müzakerelerin gelişimi bütün olarak bundan etkilenecektir” yönündeki ifadeyi öne süren Fransa, diğer başlıkların kapanmaması yönündeki karara büyük destek verdi. İngiltere, İtalya ve İsveç ifadeyi değiştirme yönünde başarılı olamadılar. Almanya’nın AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Wilhelm Schönfelder, geçen hafta yaptığı bir basın toplantısında, bunun müzakerelerin tümünün donması anlamına geleceğini söylemişti. ? Üstü kapalı takvim: AB’nin karşı deklarasyonunda bulunmayan takvim unsuru AB Dışişleri Bakanları’nın kararına üstü kapalı bir biçimde eklendi. Konsey’in “karşı deklarasyonda yer alan unsurları izleyeceği ve gözden geçireceğine” yönelik bir ifadeye yer verilen paragrafta, ayrıca Komisyon’dan “özellikle ve uygun olduğu şekilde 2007, 2008 ve 2009 yıllarında” değerlendirme yapması isteniyor. Bu karar Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın 5 Aralık’ta Türkiye’de 2007’deki seçimlerle 2009 yılında Avrupa Parlamentosu seçimleri arasındaki dönemde komisyonun bir değerlendirme yapması yönündeki ortak tutumuyla paralellik oluşturuyor. ? Başlıkların açılması: AB’nin Türkiye ile müzakerelerin sürdüğüne yönelik siyasi bir sinyal verilmesi çabalarına karşın, yeni başlıkların açılması bütünüyle Kıbrıs Rum Kesimi’nin kararına bı GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Değişen Bir Şey Yok: Dün Söylediklerini Bugün Yinelediler Kasım’da AB Komisyonu’nun dışişleri bakanlarıyla liderler zirvesine tavsiye ettiği kararın açıklanmasından bu yana ne değişti? Komisyon, Dışişleri Bakanı Gül’ün imzaladığı ek protokol gereği hava ve deniz limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açmadığı sürece üyelik müzakerelerinde 8 başlığın askıya alınmasını istedi. Bu, bir. İki: Diğer başlıkları içeren konularda müzakereler yapılacaktı ama, kapanmayacaktı. Sonuç: 29 Kasım’daki komisyon kararı ile 11 Aralık’ta toplanan AB dışişleri bakanlarının açıkladığı karar arasında bir milim fark yok!. Hükümetin bir deniz bir hava limanı açmaya hazır olduğunu içeren, üstelik iki limanı açmanın bütün limanları açmak anlamına geleceği yorumlarına yol açan “sözlü önerisi” bir işe yaradı mı? Hayır. ??? Üstüne üstlük AB, sözlü önerinin anlaşılmaz yanları olduğunu, yazılı olarak gönderilirse değerlendirebileceklerini hükümete duyurdu. Bizimkilerin yanıtı: Finlandiya Kıbrıs’la ilgili önerilerini yazılı yapmadı, bizden de yazılı metin beklemeyin! Her hareketiyle, konuşmasındaki üslupla “Benden büyük yok” diyen, neredeyse parti içindeki tek adamlığını partilere, devlet kurumlarına kabul ettirme sevdasında olan RTE’nin... ...Meclis’ten, Cumhurbaşkanlığı’ndan, muhalefet partilerinden, Genelkurmay’dan, hatta kendi bakanlarından veeee halktan da gizlediği sözlü öneriye... ... AB dışişleri bakanları konuşulacak, değerlendirilecek bir girişim gözüyle bakmadı. Bizimkilerin AB’yi allak bullak edecek diye süsleyip püsleyip, gizleyip ilettikleri öneriyi ciddiye almadılar. O kadar ki; Ankara hükümetinin önerisini değerli bulup, “not ettiklerini” bile açıklamadılar. ??? Kazanç gibi görünen gelişme, AB’nin KKTC’ye ambargoların kaldırılması, doğrudan ticaretin açılması için 2004’te açıkladığı bir kararı anımsaması... Ne var ki, ek protokol ile ambargoların aynı kefeye konulamayacağı, ikisinin birbirinden “bağımsız” konular olduğunun altını çizerek... Sözlü önerinin AB’nin önünü kesmeyeceği anlaşıldı. Dışişleri’nden sızdırılan haberlere göre AB’ye tepki gösterilecek, ama siyasi bir karar olduğu için içeriğini hükümet belirleyecekmiş! Bu arada bakanlık belki de hükümete ışık tutacağı hesabıyla görüşünü de yansıtıyor. Dışişleri bakanlarının kararını 14 Aralık’ta toplanacak olan liderler zirvesi de onaylarsa, AB’nin Türkiye’nin stratejik önemini bir kenara bırakarak Rumların elinde tutsak haline geldiğini ilan etmiş olacakmış... Buna tepkisiz kalınamazmış! Oysa, adamlar kırmadan dökmeden bildiklerini okuyorlar. RTE değil ki AB, dünden bugüne 180 derece değişim göstersin. AB’de değişiklik yok; dün ne söyledilerse bugün de onu yineliyorlar. Arabanın önündeki ata uzatılan havuç gibi; durup durup gördünüz mü, Avrupa Birliği içinde Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan yok. AB koşullarını yerine getirdiğimizde artık hangi yıl nasip olursa üye olacağımızı söylüyorlar. Umut dağın ardında... . Başlıkların açılmasıyla ilgili maddeyle Güney Kıbrıs yeni başlıklarda limanların açılması ya da ilişkilerin normalleştirilmesi konularında kıstas getirebilir. Güney Kıbrıs’ın ayrıca üye ülke olarak müzakere sürecinde veto hakkı bulunuyor. rakılıyor. Kararda yer alan “Yeni başlıklar Çerçeve Belgesi’nde belirlenmiş prosedürlere göre açılacaktır” ifadesi müzakerelerin devamını garanti etmiyor. Çerçeve Belgesi’nin 21. paragrafında “İlgili olduğu yerlerde Ortaklık Anlaşması ve özellikle ABTürkiye arasındaki gümrük birliğine yönelik yükümlülüklere ilişkin kıstaslar getirilebilir” deniliyor. Bu maddeyle Güney Kıbrıs yeni başlıklarda limanların açılması ya da ilişkilerin normalleştirilmesi konularında kıstas getirebilir. Güney Kıbrıs’ın ayrıca üye ülke olarak müzakere sü 29 recinde veto hakkı bulunuyor. ? İzleme üye ülkelerde: AB Komisyonu’nun 29 Kasım tarihli önerisinde başlıkların kapanması ve ek protokolün uygulanmasına yönelik izlemeyi Komisyon’un yapacağı belirtiliyordu. Fransa’nın talebi sonucu AB Dışişleri Bakanları’nın kararında Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği ve başlıkların kapanmasına yönelik izlemenin ve son kararın üye ülkeler tarafından alınacağına yönelik ifadeler yer aldı. ? BM’ye atıf yok: AB Komisyonu’nun Türkiye’ye yönelik kararında yer alan Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik görüşmelerin BM çatısı altında başlamasına ilişkin ifadeler AB Dışişleri Bakanları’nın kararında yer almadı. Bunun yerine AB Dönem Başkanı Finlandiya, bu konuda ayrı bir belge ile tek taraflı bir açıklama yapma yoluna gitti. AB’nin Türkiye kararında ayrıca KKTC’nin izolasyonunun kaldırılmasına yönelik herhangi bir atıf bulunmuyor. Dönem Başkanı bu konuda “siyasi bir uzlaşıya” vardıkları ve buna yönelik görüşmelerin Ocak 2007’de yapılacağı yönünde bir açıklama yaptı. AB Yerine Birbirimize Girerken! vrupa Birliği’ne ilişkin gelişmelerde sık sık şu tanımı yapmak durumunda kalıyoruz: Aman AB’ye girelim derken, birbirimize girmeyelim! AKP hükümetinin tutumu gösteriyor ki, önümüzdeki dönemde AB’ye girmekten çok, birbirimize girmeyi tartışacağız. AB’nin bütün mekanizmalarına saygı duyan, bütün kurallarına uymak için her şeyi yapan, AB’yle doğrudan ya da dolaylı her kesimi bilgilendirmeyi görev sayan ErdoğanGül, Ankara’daki devlet kurumlarını yok sayıyor. Bize göre konunun özü dün vurguladığımız gibi hem içe hem dışa 2007’ye ilişkin mesajlardı. Bu mesajların yerine ulaşıp ulaşmaması ayrı konu; 2007’nin çok gergin geçeceği artık gün gibi ortada. Yakın tarihimize baktığımızda rejimi etkileyen krizlerin hemen tümünün çıkış noktasının şu olduğunu görürüz: Siyasi iktidar! Kendisini çok güçlü hisseden iktidarlar bunun başlıca göstergesi olarak medya desteğini gösterirler. Çok satışlı gazetelerin hemen tümü onu desteklediğine, yaptığı her şeyi doğru ilan ettiğine göre, demek ki en güçlü kendisi! Hemen vurgulayalım; bu tür ‘katı’ destekler, esneklik gücünden yoksun olduğu için usul usul değil, ciddi bir kırılmayla tuzbuz olur. Bu gerçeği AKP içinde de bilenlerin olduğunu sanıyoruz. ??? AB dışişleri bakanlarının dünkü toplantısında ana gündem, beklendiği gibi Türkiye idi. Dışişleri bakanları ağırlıklı olarak Türkiye’ye nelerin söyleneceğini liderlerin saptaması gerektiği görüşünü ortaya koydular. Kimi kökten AB’cilere göre, ErdoğanGül’ün son sözlü atağı AB’nin daha ağır karar almasını engelledi. Bu değerlendirmenin Türkçesi şu: “Artık diyebileceğimiz bir şey yok. Durumdan ne olursa olsun iyimserlik çıkarmaya çalışıyoruz.” Son yıllarda, özellikle AKP iktidarı döneminde yılda ortalama 2 kez AB’ye girdik! Bazı yıllar 3 kez girdik. Her seferinde son virajın dönüldüğü anlatıldı. Her son viraj dönüşünde karşımıza daha ciddi engeller çıktı. Sanırız bu kez AB’ye girdiğimizi anlatmak öncekilerden daha zor olacak. Ama ben yine de arkadaşlardan bir anlatım mucizesi bekliyorum... SEVGİLİ GÜRHAN UÇKAN... A Kıbrıs artık ilk koşul Mahmut GÜRER ANKARA AB tarafından Türkiye konusunda alınan karar, müzakere sürecine derin bir yara açacak. Birlik 2007’de başlamak üzere 3 yıl boyunca ilerleme raporlarında, Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs bayraklı gemi ve uçaklara açmadığı gerekçesiyle askıya aldığı başlıklara ayrı bir bölümde yer verecek. 2009 sonunda herhangi bir gelişme sağlanmazsa Müzakere Çerçeve Belgesi gereği süreci tamamen askıya alabilecek. AB’nin Türkiye hakkında aldığı karar, Ankara’nın 3 Ekim’de uzun süren müzakerelerin ardından büyük bir sevinçle onayladığı “Müzakere Çerçeve Belgesi”ne dayanıyor. Kararın son paragrafında sürecin çerçeve belgeye göre yürütüleceği anlatılıyor. Ankara’nın 3 yıl içerisinde Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerini “normalleştirmesi” gerekiyor. AB 2007, 2008, 2009 yıllarında yayımlayacağı Türkiye için İlerleme Raporu’na “Ek Protokol ve askıya alınan başlıklar” ile ilgili ayrı bir bölüm koyacak. Bu durum 3 Ekim’de onaylanan Müzakere Çerçeve Belgesi’nin ilk paragrafında şöyle anlatılıyor: “Müzakereler Türkiye’nin kendine özgü nitelikleri temelinde olacak ve hızı Türkiye’nin üyelik şartlarını karşılama yönünde kaydedeceği ilerlemeye bağlı olacaktır. Birlik, kendi açısından müzakerelerin sonuçlanmasına ilişkin şartların yerine getirilip getirilmediğini en kısa zamanda kararlaştıracak olup bu Komisyon’dan alınan ve Türkiye’nin 6. maddede belirtilen şartları yerine getirdiğini teyit eden raporun temelinde yapılacaktır.” Belgenin 6. paragrafında ise müzakerelerin ilerleyişini, ekonomik, sosyal uyum ve ilerlemelerin yönlendireceği belirtiliyor. AB Dışişleri Bakanları toplantısı kararında “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin birliğin bir üyesi olduğuna da dikkat çekilerek, sorunun Türkiye’nin katılım anlaşmasından doğan yükümlülüklerini unutmaması da isteniyor. Müzakere Çerçeve Belgesi’nin. 7. paragrafında Türkiye’den 2009’a kadar yapması istenenler arasında Ankara’nın Rum Kesimi’nin uluslararası örgütlere üyeliğini veto etmemesi de bulunuyor. TAMAMEN ASKIYA ALINABİLİR AB Dışişleri Bakanları toplantısının sonuç bildirgesinde ayrıca Komisyon’un ve Konsey’in Ankara’nın adımlarını yakından izleyeceği vurgulanıyor. Müzakere Çerçeve Belgesi’nin ilgili paragrafında ise bu durum şöyle anlatılıyor: “Birliğin temelini oluşturan, özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin Türkiye’de ciddi ve devamlı bir biçimde ihlal edilmesi halinde, Komisyon, kendi inisiyatifi veya üye devletlerin üçte birinin talebi üzerine, müzakerelerin askıya alınmasını tavsiye edecek ve ileriki bir dönemde tekrar başlatılması için şartlar önerecektir. Konsey, böyle bir tavsiye üzerine, Türkiye’yi dinledikten sonra, müzakerelerin askıya alınıp alınmayacağını ve tekrar başlatılmasına ilişkin şartları nitelikli çoğunlukla kararlaştıracaktır. Üye devletler hükümetlerarası konferansta, oybirliği genel kuralına halel getirmeksizin, Konsey kararına uygun hareket edeceklerdir. Avrupa Parlamentosu bilgilendirilecektir.” Diktatör Pinochet öldü Haber Merkezi Şili’nin meşru sosyalist lideri Salvador Allende hükümetini 1973’te Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde askeri darbeyle devirerek ülkeyi 1990 yılına kadar yöneten ve yaklaşık 3 bin muhalifi öldüren diktatör Augusto Pinochet dün (91) yaşında öldü. Pinochet, Şili Genelkurmay Başkanı olduğu 1973 yılında, ABD’nin destek verdiği darbeyle sosyalist Devlet Başkanı Salvador Allende yönetimini devirdi ve ülke kontrolünü ele geçirdi. Pinochet, Allende’nin öldürüldüğü darbeyi izleyen 17 yıllık iktidarı sırasında siyasete dayalı şiddet, 3 bin kişinin ölümüne, on binlerce kişinin işkence görmesine ve yaklaşık 200 bin kişinin sürgün hayatı yaşamasına neden oldu. Diktatörün öldürdüğü muhaliflerden sadece yüzde 10’unun cesetleri bulunabilirken, cesetlerin büyük bir bölümünün helikopterlerle Pasifik Okyanusu’na atıldığı yıllar sonra yapılan soruşturmalarda hava kuvvetlerinde görevli teknisyenler tarafından itiraf edildi. Pinochet ile birlikte 19701980 döneminde Güney Amerikalı diktatörler, muhalifleri yok etmek için, Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde düzenlediği askeri darbeyle sosyalist lider Salvador Allende’yi (sağda) devirerek Şili’de iktidarı ele geçiren Augusto Pinochet (solda) insan haklarını hiçe sayan yönetimiyle büyük tepki çekti. Pinochet’nin düzenlediği darbe sırasında Allende de öldürüldü. (Fotoğraf: AP) “Condor Operasyonu’’ yürütmüştü. Şili hükümeti 1995 yılında işkence ve infaza kurban gidenlerin yakınlarına tazminat ödemeyi kabul etmişti. 1988’de yapılan referandumda halkın desteğini alamayan Pinochet, devlet başkanlığı görevini 1990’da bıraktı, ancak genelkurmay başkanlığına devam etti. Pinochet, anayasaya yeni bir madde ekleterek, kendisine “hayat boyu senatör” olma hakkını tanıdı. 1998 yılında, İspanya’da bir hâkim, Pinochet’nin yönetimi sırasında öldürülenler arasında İspanyolların da bulunduğunu gerekçe göstererek, Şilili diktatörün yargılanmasını istedi. Bu sırada İngiltere’de bulunan Pinochet, 17 ay göz hapsinde tutuldu ve daha sonra sağlığının kötüye gitmesi üzerine Şili’ye gönderildi. Şili’de birçok kez ev hapsine alınan Pinochet, ülkesinde de yakınlarının gizli servis çalışanları tarafından öldürüldüğünü iddia edenler tarafından mahkemeye verildi. Diktatör Pinochet, 91. yaşgününde bir bildiri yayımlayarak, yönetimde olduğu sırada işlenen suçların “siyasi sorumluluğunu” üstlendi, buna kılıf olarak da, “ulusal çıkarları koruma ve ülkesini yüceltme arzusunu’’ gösterdi. Küresel ısınma tehdit ediyor Dış Haberler Servisi ABD’li bilim insanları küresel ısınmanın bu hızla devam etmesi durumunda 2040 yılına gelindiğinde Kuzey Buz Denizi’ndeki buz kütlesinin yılın belli dönemlerinde tamamen ortadan kalkacağını belirtiyorlar. Amerikan Jeofizik Birliği’nin Sonbahar Toplantısı’nda sunulan verilere göre, normalde yıl boyunca buzla kaplı olan Kuzey Buz Denizi’nde 2040’tan itibaren yılın bazı dönemlerinde hiç buz olmayacak. Bu yılın eylül ayında 5.9 milyon kilometrekare olarak hesaplanan deniz buzu yüzeyinin şu anki verilere göre her yıl 60 bin 421 kilometrekare küçüldüğü belirtiliyor. Colorado Üniversitesi’nden araştırmacı Marika Holland, buzun kalkmasıyla ortaya çıkacak deniz yüzeyinin dünyanın ısınmasına neden olacağına dikkat çekti. Buzulların erimesinin bölgenin ve dünyanın ekosistemini değiştireceğini kaydeden araştırmacılar, yalnızca Kuzey Kutbu bölgesinde yaşayan kutup ayılarının da soyunun tükenebileceğini düşünüyorlar. Denktaş: Erdoğan kumar oynadı ama tutmadı Bahadır Selim DİLEK ANKARA KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, AB kararını değerlendirirken, AKP hükümetinin Finlandiya aracılığı ile getirdiği önerilerle kumar oynadığını ama bu kumarın tutmadığının ortaya çıktığını söyledi. Cumhuriyet’e konuşan Denktaş, şunları kaydetti: “Biz devamlı surette izolasyonların ve ambargoların yasadışı olduğunu, AB’nin ve BM’nin bunların kaldırılması için Rumlara baskı yapması gerektiğini ve bizim bu yönde çalışmamız gerektiğini söyledik. Karşılığında Türkiye’den istenen ek protokoldeki yükümlülüğünü yerine getirmesidir. Bu da kim ne derse desin, eli kanlı suçlu terörist bir idareyi 1960 Anlaşmaları’na karşın Türkiye’nin ve bizim tanımamız anlamına gelmektedir.” Denktaş, bunun KKTC’nin yıkımı anlamına geleceğini vurguladı ve şöyle devam etti: “Şimdi Türkiye’ye diyorlar ki, ‘sen yükümlülüklerini yerine getirmedin. Sekiz konuyu askıya alıyoruz’. Türk basını yine halkı oyalamak için ‘KKTC’ye yönelik izolasyonlar kalkacak’ diyor. Halbuki, ‘izolasyonların kaldırılması 2007 Ocak’ta görüşülecek’ diyor.” demiştir. Papadopulos’un direnişi karşısında Türkiye’ye baskılar artacaktır” görüşünü dile getirdi. Denktaş, AKP hükümetinin getirdiği öneriler ile Kıbrıs üzerinde kumar oynadığını vurguladı ve “Onun beyanatını yaptık diye Sayın Başbakan’ı kızdırdık anlaşılıyor. 15 gün önce ‘Türkiye gereğini yapmıştır. Bizden bir şey istemesinler’ derken birden bire bu açılımı yapmak ve ‘iki limanı bir yıllığına açarız’ demek... Kime açıyorsunuz limanı, AB’nin meşru hükümet dediği Rum’a açıyorsunuz. Esas Kıbrıs meselesi bu kardeşim. Adamlar Kıbrıs’ın tümünü Rum’a mal etmek istiyorlar. Biz bunu anlamamışız gibi hâlâ böyle bir dengesiz pazarlık içinde bocalayıp duruyoruz” diyerek tepki gösterdi. DENGESİZ PAZARLIK Denktaş “Birden bire yapılan o açılım var ya, AB ne demiştir, ‘Azdır, daha ver. Yeterli değildir’ Kocatepe Camisi’nden bir dostu daha son yolculuğuna uğurladık. Sevgili Gürhan Uçkan’ı... Cumhuriyet’in Stockholm Temsilcisi, yazar, şair, çevirmen, fotoğraf sanatçısı Gürhan Uçkan tam adı ve soyadı gibi insandı. Sakin görünüşünün altında üretkenlik dendi mi, ‘gür’ bir ‘han’... Sevecen yapısının arkasında, Türkiye aleyhine haksız bir çıkış dendi mi ‘uç’ bir ‘kan’... Yıllardır uzak diyarlarda olmasına karşın, Türkiye’den hiç kopmadı. İsveç basınında Türkiye’yi haksız yere eleştiren bir haber, yorum çıktığında ‘bu alçak herifler’ diye başlar, sanki doğrudan kendisi aleyhine bir şey yapılmış gibi sorumluluk hissederdi. O gazeteye yanıt gönderir, çıkmazsa hesabını sorardı. Cumhuriyet okurları onu daha çok pazar yazılarıyla tanıdılar. Bize o soğuk kuzey ülkesinden sıcak, içinden kalp geçen yazılar gönderirdi. En heyecanlı olduğu dönem Nobel ödüllerinin açıklanacağı günlerdi. Ne yazık ki, onun kaleminden en çok okumak istediğimiz Nobel’e ramak kala kaybettik. Kuzey dillerini çok iyi bilmesine, yaşamını orada sürdürmesine karşın hiçbir zaman Türkiye’den kopmadı. Onların yurttaşı olmayı da düşünmedi. Dost bir insandı. 1999 muydu neydi, Stockholm’e bir konferans için aracı olmuştu. Gittiğimde sanki başlıca sorumlu kendisiymiş gibi ilgilenmişti. Güzel şehir turları atmıştık. Adalar deposu anlamına gelen Stockholm’ün bir kıyısındaki gemi restoranında meslekten yaşama her şeyi konuşmuştuk. Uğur Mumcu’nun güzel bir sözü vardır: “Bir köşe yazarı en az gazetesinde okunur!” Gürhan Uçkan aynı zamanda çok iyi Cumhuriyet okuruydu. Yayın çizgisiyle ilgili milimsel değişiklikler dikkatini çeker, ne oluyor diye sorardı. Ben de iyi bir okurumu yitirdim. Artık bana İsveç dolaylarından şu tür elektronik postalar gelmeyecek: “İlahi Balbay, yine güldürdün beni bu sabah...” “Mustafa şart mıydı Ankara’nın sonbaharını böyle dokunaklı anlatmak?.. Sana Anadolu’da öksüzü okşama ağlatırsın diye bir söz vardır, demediler mi!” Ahh Sevgili Uçkan, şart mıydı aramızdan ansızın çekilivermek... ankcum?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle