27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 ARALIK 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Vanhanen, komisyonun Türkiye önerisinin ‘iyi bir temel’ olduğunu söyledi Finlandiya: Koşulsuz ama yetersiz Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Finlandiya’nın Başbakanı Matti Vanhanen, Türkiye’nin liman açma önerisinin koşulsuz olduğunu, ancak bunun birliğe olan yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından yeterli olmadığını söyledi. AB’nin uydu kanalı EBS’de Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Vanhanen, “Türkiye’nin bizi bilgilendirmesinden anladığımız, bunu koşulsuz olarak yapacakları yönünde. Ancak bu Ankara Protokolü’nün bütünüyle uygulandığı anlamına gelmiyor” dedi. Vanhanen önerilerin “yeterli” olmadığını söyleyerek AB’nin Türkiye’nin müzakere sürecine yönelik karar vereceğini ifade etti. Türkiye’nin önerilerini “AB için olumlu bir sinyal” olarak niteleyen Vanhanen, komisyonun Türkiye’ye yönelik kısmi askıya alma önerisi üzerinde uzlaşı konusunda olumlu gelişme sağlayacağını söyledi. AB içinde Türkiye konusunda büyük görüş ayrılıkları yaşandığını söyleyen Vanhanen, komisyonun önerisinin “uzlaşı noktasına çok yakın” olduğunu söyledi. Türkiye’ye limanlarını açmasına yönelik takvim verilmesine yönelik olarak Vanhanen, komisyon önerisinde herhangi bir takvimin öngörülmediğini ifade etti. Vanhanen 11 Aralık’ta AB dışişleri bakanlarını Türkiye’nin önerisi konusunda bilgilendireceklerini söyledi. C AKP’nin Ampulü Sönerken yeAB ilişkileri çıkmazda: Türkiye ne verirse versin, AB tatmin olmuyor ve Türkiye’nin “Tam üyelik” perspektifini kabulde zorlanıyor. Artık karşımızda AB yerine, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumları’nın yer aldığı, Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen öteki AB ülkelerinin de onlara destek verdikleri ortaya çıktı. ??? Türkiye’nin ekonomisini mengene ile denetime almış olan IMF reçeteleri yoksulluğa ve adaletsizliğe yenik düştü. Yoksulluk artıyor, gelir ve servet adaletsizliği toplumsal barışı tehdit eden boyutlara ulaştı. ??? İç dinamik öğeleri ise bir başka fiyaskoyu işaret ediyor: AKP, iktidara gelirken milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracağını, yolsuzlukları, yağmayı önleyeceğini ve sorumluları yargılayacağını belirtmiş, yoksulluğu ortadan kaldıracağını söylemişti. Dokunulmazlıkları kaldırmadı. Yağmacıları yargılamadı; yağmayı kendi politikası yaptı. Yolsuzluklar ise, sadece merkezi yönetimi değil, yerel yönetimleri de kapsayan bir biçimde genişledi ve derinleşti. Bütün bunlara ek olarak, bir yandan laik ve demokratik düzenin ekseni dine doğru kaydırılırken, öte yandan eğitim ve siyaset yoluyla, ülke ikiye bölündü, uzlaşmaz bir toplumsal çatışmanın filizleri iyice boy verdi. Etnik bölücü terör azalmadı, tehdidini, uluslararası desteklerini de arttırarak sürdürüyor. ??? Beni korkutan nokta, bu gidişi gören AKP’nin, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini ve genel seçimleri etkilemek için umutsuz ve “cahil cesur olur” örneğine uygun çıkışlar yaparak ülkeyi ciddi bunalımlara sürüklemesidir. 5 TÜRKİYE RAHATLADI! Türkiye’nin önerilerinin temel bir sorun üzerinde “bir uzlaşı önerisi” olmadığını söyleyen Vanhanen, “Bu adım Türkiye’nin Ankara Protokolü’nü uygulamada rahatladığını gösteren olumlu bir işaret” şeklinde konuştu. Türkiye’nin önerilerinin AB içinde komisyonun önerisinin kabul edilmesi için “iyi bir hava” yaratacağını söyleyen Fin Başbakan, Türk önerisinin konseyde bu konuda verilecek kararı kolaylaştırmasını umduklarını kaydetti. Vanhanen, AB içinde Türkiye’ye yönelik karar konusunda komisyonun önerisinin “iyi bir temel” oluşturduğunu ifade etti. AB’nin KKTC’nin izolasyonunun kaldırılmasına yönelik yükümlülüklerini yerine getirmediğini söyleyen Vanhanen, Türkiye’nin de AB’ye olan yükümlülüklerini yerine getirmediği için “bugün bu durumda” olduklarını söyledi. AB’nin Türkiye’nin müzakere sürecine ilişkin karar vereceğini söyleyen Vanhanen, sürecin sürdürülmesi yönünde bir karar çıkmasını umduğunu belirtti. Kendi sözlerini yerine getirmeyen AB’nin Türkiye’den sözlerini yerine getirmesini beklemesinin “adil” olup olmadığı yönündeki bir soruyu Vanhanen, “Bu eski bir sorun. Ancak gerçek şu ki Türkiye ek protokolü uygulamadı. Bu konuda karar vermemiz gerekiyor” diye yanıtladı. Vanhanen, Türkiye’nin müzakere sürecinde yeni başlıkları açmak istediklerini de sözlerine ekledi. Sedat Simavi Ödülleri dağıtıldı ürkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Sedat Simavi Ödülleri, Kadir Has Üniversitesi’ndeki törenle sahiplerini buldu. TGC Başkanı Orhan Erinç, Sedat Simavi ödüllerinin 30. kez verildiğini belirterek “Türkiye’nin ‘en saygın ödülleri’ olarak nitelendirilen Sedat Simavi Ödülleri’nin bu niteliğini kazanmasında en büyük katkı, seçici kuruldan geliyor” dedi. Gecede, Nebil Özgentürk’ün TGC’nin 60’ıncı kuruluş yıldönümü nedeniyle hazırladığı belgeselin gösteriminin ardından ödül törenine geçildi. Törende, “Gazetecilik Ödülü’’, “Başbakan ve Yan Gelip Ya T tanlar’’ başlıklı karikatürüyle Milliyet çizeri Ercan Akyol’a verildi. Radyo Ödülü’ne NTV Radyo’daki programıyla değer görülen Halit Kıvanç’a ödülü Simavi ailesinden Belma Simavi tarafından verildi. Gecede Televizyon Ödülü’nü NTV’de yayımlanan “Ortadoğu’da Savaş’’ adlı program ile gazeteci Mete Çubukçu ve kameraman İlker Taş aldı. Edebiyat Ödülü “Hepsi Hikâye’’ adlı öykü kitabıyla Tarık Dursun K.’ya verilirken Sosyal Bilimler Ödülü’ne “Osmanlı’da Neft ve Petrol’’ adlı çalışmasıyla Doç. Volkan Ş. Ediger değer görüldü. Gecede, Fen Bilimleri Ödülü’nü “Kontakt Ameliyat Şemaları Üzerine Bir Not’’ çalışmasıyla Doç. Dr. Burak Özbağcı, Sağlık Bilimleri Ödülü’nü, “Sağlıklı ve Alerjik Bireylerdeki İmmun Yanıt Farklılığı AllerjenSpesifik T Regülatör 1 ve T Yardımcı 2 Tip Hücreler Arasındaki İnce Denge Karakterizedir’’ başlıklı çalışmasıyla Doç. Dr. Mübeccel Akdiş’e verildi. Görsel Sanatlar Ödülü’nü “Aralıkta Gidip Gelmeler’’ sergisiyle değer görülen Ömer Uluç mazereti nedeniyle geceye katılmazken, Spor Ödülü’nü Dünya Gençler Grekoromen Güreş Şampiyonu İsmail Güzel aldı. edya ne denli cilalarsa cilalasın, iktidarın her konudaki başarısızlığını ve dış güçlere boyun eğişini “Ters köşeden gol”, “Altın gol” diye örtbas etmeye çalışırsa çalışsın, AKP’nin ampulü sönüyor. Bu sönüşün hem iç hem dış nedenleri var. Bir yandan dünyanın öte yandan Türkiye’nin değişen koşulları ve gerçekleri AKP’yi eritiyor, iktidarı kaçınılmaz sona doğru yaklaştırıyor. ??? AKP’yi iktidara getiren dış konjonktür, genel çerçevesi “Küreselleşme” ile çizilen “Yeni Dünya Düzeni” ve ABD’nin bu düzene uygun olarak Irak’a yaptığı müdahale idi. Şimdi Yeni Dünya Düzeni çöktü. Küreselleşmenin hayal dönemi bitti, karabasan dönemi başladı. Ne dünya barışı, ne neoliberalizmin kurtarıcı ve düzenleyici ideolojisi... Artık yerküremize egemen olan esas olgu terör ve savaş... Küreselleşmenin ve Yeni Dünya Düzeni’nin lideri, Irak müdahalesi için AKP’yi iktidara taşıyan ABD, Irak’ta batağa saplandı... Çıkış yolu arıyor ama bulamıyor... TürkAmerikan ilişkileri, ünlü tezkerenin reddinden ve çuval olayından sonra bir türlü düzelemedi. ABD, AKP iktidarına karşı güvenini yitirdi. Bu arada Türk kamuoyundaki Amerikan düşmanlığı dünyadaki en yüksek düzeye ulaştı. ??? Küresel Yeni Dünya Düzeni’nin bir başka projesi Avrupa Birliği idi. AKP iktidarı, yalnız ABD’nin desteğiyle değil, AB’ye de tam teslimiyet ile oluştu. Şimdi hem AB kendi içinde sorunlar yaşıyor hem de Türki M ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org TRT için son aday Bengi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT Genel Müdürlüğü için bugüne kadar Çankaya Köşkü’ne gönderdiği üç kararname, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından geri çevrilen Bakanlar Kurulu, Sezer’e bu kez de Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Hilmi Bengi’yi önerdi. TRT Genel Müdürlüğü’ne, Bengi’nin atanmasına ilişkin kararname imzaları tamamlanarak Cumhurbaşkanlığı’na gönderildi. Sezer, daha önce Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şahin’in adaylığını iki kez veto etmiş, RTÜK bunun üzerine Dr. Hilmi Bengi, Tahsin Aktı ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ruhi Özbilgiç’i aday göstermişti. Bakanlar Kurulu ise Özbilgiç’i Sezer’in onayına sunmuş. Ancak Sezer, adı “şeyh mektubu” olayıyla gündeme gelen Özbilgiç’in kararnamesini de geri çevirmişti. Dr. Bengi, 1959’da Karaman’da doğdu. Ankara Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksekokulu’ndan mezun olan Bengi, AÜ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde doktora yaptı. Milli Güvenlik Akademisi’nden mezun olan Bengi, Kamu Diplomasisi Kursu ve Londra’da yabancı dil kursu gördü. Bengi, Yankı dergisinde Yazıişleri Müdürlüğü, Tercüman gazetesinde Ankara Temsilciliği ve köşe yazarlığı yaptı. AA’da Genel Müdür Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Danışmanlığı görevlerini yürüten Bengi, 2003’te AA Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlük görevine getirildi. Evli ve 2 çocuk babası olan Bengi’nin, “Gazeteci, Siyasetçi ve Fikir Adamı Olarak Hüseyin Cahit Yalçın’’ adlı kitabı ve mesleki konularda yazıları bulunuyor. Merkel’in tavrının altında Erdoğan’dan aldığı söz yatıyor ‘AB’ye namusumuzla girelim, yoksa tavizlerin sonu gelmeyecek’ Dr. Hilmi Bengi. ükümetin Avrupa Birliği ile Kıbrıs konusunda sürdürdüğü gizli diplomasinin yol açtığı çalkalanma, siyasi hayatımızdaki krizin derinliğini yeniden anımsattı bize. Bu kriz bazen uykuya yatıyor. Erdoğan sözde ılımlı, çatışma aramayan, işbirliği isteyen bir Başbakan görünümüne bürünüyor. Ancak hiç de öyle olmadığını kısa sürede yeniden gösteriyor. Türkiye bir çatışmalar ülkesi oldu... Ülkeyi 50 yılı aşkın bir süredir yöneten “merkez sağ” ve son iki askeri darbe, ülkeyi adım adım, dinci ideolojiye dayanan siyasete götürdü teslim etti. Erbakan’ın başarısızlıkları, dinci iktidara bir süre ara vermişse de, merkez sağ partilerin ondan daha büyük başarısızlıkları, bu defa Erdoğan’ın muhafazakâr görünümlü ama özünde dinci partisine iktidar yolu açtı. Erdoğan ve arkadaşları, Erbakancılıkla muhafazakâr bir parti oluşumu arasında gidip geliyor. Sıkıştıkça muhafazakâr, gevşedikçe dinciler! Özal’ın 141142 ve şeriat ve dinci siyasete engel olan 163. maddeleri kaldırması, pratikte, solculuğu iyice eritirken esas amacına hizmet etti ve dinci siyaseti yükseltti! ??? Neden dinciler yükseldi? • Birincisi, parlamenter (sistem içi) ciddi bir sol alternatif çıkamadı, çıkması siyasi, askeri ve hukuksal olarak engellendi; H CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Çatışma Ülkesi anlamda bir Dava Partisi görünümündedir. Dolayısıyla kurmak istediği ideolojikdinci devlet ve toplum düzeni (bu aşamada ılımlı İslam), merkez sağdan (ve dolayısıyla merkez sağın politikalarıyla esasta bir sorunu olmayan askerlerden) farklıdır. Bu farklılık en somut olarak Cumhuriyetin laiklik ilkesinde ortaya çıkıyor. Çatışma burada odaklanmış durumda... Liberaleski solcu aydın ve yazar takımımın bunu görememesi, geçmiş serüvenleri (İran gibi) okuyamaması, ve bugünkü çatışmayı (parlamenter) demokrasiOrdu ikilemi olarak algılaması, çok ilginçtir! Dolayısıyla, bu ekip, bu çatışmada, Ordu’ya karşı AKP’yi (demokrasiyi!?!) tutuyor!!! Zaten, birçok tanıdık da bu (yanlış) algılamanın içinde; Orhan Pamuk’un, tarihi ve bugünü siyasi olarak değerlendirirken içine düştüğü büyük yanılgı da burada. Star, Yeni Şafak, Zaman gazeteleri ve diğer gazetelerdeki bazı köşeler, bu “müthiş ittifak”ın ürünleri olarak • İkincisi, sağcı iktidarlar, ülkenin düşünseleğitimsel ortalamasını, ideolojik olarak, her türlü sağcı ve dinci akımların hızla boy gösterebileceği bir “verimlilikte” tuttular. Eğitim yılı olarak, Türkiye’de insan başına ortalama 3.5 yıl düşüyordu, 8 yıllık eğitimden sonra ancak 4 yıla çıkabildi! • İlkokulu bile bitirmesine olanak verilmeyen bir seçmen kitlesi, merkez sağ partilerin durmadan çatırdamaları; ve sosyal demokratların kısa süreli iktidarlarında da hiçbir başarı gösterememeleri ve tam tersine sağcıların politikalarına ortak olmaları sonucu, kime ve neye yönelecekti ki? • Bu açılardan, Erdoğan ve partisi, öncelikle merkez sağcı partilerin, sonra askeri darbelerin, sonra da sosyal demokrat başarısızlıkların ürünü olarak, bugün başımızdadır! ??? Dinci siyaset, şüphesiz ideolojik kökleri bakımından merkez sağ partilerden farklıdır. Tarih içinde kendi kökleri, uzantıları, referansları üzerinde yürüyor. Bu ??? Bu algılamadeğerlendirme yanlışlığının nedenleri üzerinde yazmak ayrı bir yazı konusu. Sadece şimdilik şu kadarını belirtelim: Ülkemizde bilimsel araştırmanın, bilimsel kültürün zayıflığı; bilimsel düşünme ve yaratma henüz belirli bir aşamaya gelmeden ve kendini kanıtlayamadan, post modernizm tarafından kuşatılması... Söz konusu ekibin bilim insanı kısmının, uluslararası bilimsel gücünü görmezsiniz. Dolayısıyla sağlam bir bilimsel düşünce yoksunluğu, post modernist düşüncenin at koşturması için elverişli ortam yarattı. Sosyal bilimlerimizde doğa bilimleri bakış ve düşünüşünün büyük eksikliği, post modernizme teslimiyetin kapılarını açtı. Şimdi bu “entelektüel” ekip, AKP’nin safında, merkez sağ ile Ordu’ya karşı saf tutuyor. AKP de biraz onlardan da aldığı güçle, “KemalistAtatürkçü gibi görünen”, aslında merkez sağın devlet iktidarına karşı savaşıyor! Ne adına? Görünüşte “demokrasi”! Aslında ılımlı İslam devleti, toplumu ve ülkesi adına! Kolay gelsin diyemeyeceğim! Çünkü Türkiye büyük çatışmaların içine düşebilir! ortaya çıktı! Faruk Şen uyardı. Osman ÇUTSAY FRANKFURT – Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 2005’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan Güney Kıbrıs’ı tanıma sözü aldığı bir kez daha vurgulandı. Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, Merkel’in, Erdoğan’ın kendisine söz verdiğini söylediğine dikkat çekerek “Bu koşullarda Merkel’den bir yardım beklemek güç. Olmayacak duaya amin demeyelim. Bu tavizlerin sonu gelmeyecek” dedi. 8 Kasım’da Berlin’de Alman İç Politika Enstitüsü’ndeki bir toplantıda Merkel’le görüştüğünü belirten Şen, Merkel’in Erdoğan’ın sözünü tutmamasını sürekli öne çıkardığını belirtti. Şen, Cumhuriyet’e şu açıklamada bulundu: “O toplantıda Merkel, Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini söyledi. Merkel, imtiyazlı ortaklıktan yana olmasına rağmen önceki hükümetin verdiği sözü sürdürdüğünü belirterek kendisinin dönem başkanlığında müzakerelere soğuk bakacağını kaydetti. Görüşmemizde, Rum tarafının ödüllendirilip BM’den yana çıkan Türk tarafının cezalandırıldığını hatırlattım. O zaman Merkel, Erdoğan’ın 2005’te bir imza atarak Kıbrıs’ı tanıma sözü verdiğini vurguladı. Hatta ‘Erkek adamın ağzından laf bir kere çıkar’ anlamında bir deyim kullandı ve bu sözlerin devletler için bağlayıcı olduğunu hatırlattı.” 2014’TEN SONRASı GEÇ Merkel’in baskı altında olduğunu da anımsatan Şen, şöyle konuştu: “Merkel, Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık dışında bir şey sunmak istemiyor. Türkiye’nin sonraki ilk ‘hatasında’ yine önünü kesecektir. Türkiye’ye destek veren liderler artık yok. Biz AB’ye namusumuzla girelim, yoksa bu tavizlerin sonu gelmeyecek. Kaldı ki 2014’te giremediğimiz bir AB’nin de bize hiçbir getirisi olmaz.” obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle