16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Başkan Yardımcısı ve Irak’ta bir Amerikalılarca aranan bombalı saldırı İzzet İbrahim El Dürri sonrası... başkanlığında devam etmektedir. Suriye’de kurulan, yine Suriye ve Irak’ta darbelerle iktidara gelen ve çeşitli Arap ülkelerinde taraftar kazanarak güç kazanmış olan BAAS Partisi uzun bir tarihsel sürecin ürünüydü. 1920’lerin sonunda Marksist fikirlerle tanışan Mişel Eflak, eğitim gördüğü Fransa’da önceleri yakınlık duymuş olduğu Fransız Komünist Partisi’nden, partinin ve Stalin’in yanlışları yüzünden uzaklaşmıştı. Kurucuları olan Salah El Din Bitar ve Mişel Eflak Sovyetler Birliği’nin enternasyonal karakterden uzaklaşıp ulusal bir çizgiye geçmesi üzerine 1952’den sonra Arap Sosyalist BAAS Partisi ismini alarak, temelde Arap toplumunun çeşitli ve geniş kesimlerine hitap eden bir hareket oluşturdular. İdeolojileri, PanArabizm’in (Arap Birliği) sosyalist yaklaşımla ve temelde Arap Burjuvazisi’nin işçi sınıfı ile bir çatışması olmadığı fikriyatıyla geniş kitleleri kucaklaması şeklindeydi. Parti, bu bağlamda ve süreç içinde yol almaya başladığı ülkelerde milli burjuvazinin uluslararası emperyalizmle mücadelesini hedeflerken Mısır’da da Cemal Abdül Nasır ile Arap Milliyetçiliği güç kazanmaya başlamıştı. Ancak farklı ülkelerde süreç içinde iktidara gelen değişik eğilimli kişilerin fikri yapısı BAAS Partisi’nin ideolojisinde sapmalar oluşturdu. 1963’de parti Suriye’de bir süre sola iyice saparak, "sosyalist planlama" ve "işçi sınıfının üretimde demokratik denetimi" gibi konuları ön plana aldı. Buna karşı, Irak’ta yönetimi ele geçirmiş olan subaylar ise sağa doğru bir yaklaşım sergileyerek, Suriye’deki solculardan etkilenen Irak’lı solcuları ülkeden kaçmaya zorladılar. İşte Irak’ın son BAAS’çı devlet başkanı Saddam Hüseyin’in sahneye çıkması ve yükselişi de Irak BAAS Partisi’nin 1963’deki geçirdiği bu değişimle başladı. C S TRATEJİ 5 olarak Saddam yönetimi ve BAAS Partisi bu dönemde halka dayanan burjuva milliyetçisi görünümünde, geniş kitleleri memnun etme önceliğiyle ve bölgenin sosyal patlamaya yatkın gerçeklerini de göz önüne alarak iki küresel güç arasında denge gözeten bir politika izlemiştir. SADDAM’IN UYGULAMALARI Yine bu bağlamda ve BAAS Partisi’nin sosyal ağırlıklı programı çerçevesinde, toprak reformuna ağırlık verilip, büyük toprak mülkiyetlerine sınırlamalar getirilmiş, kamulaştırmalar yapılmıştır. Halk kitlelerini memnun etme ve toplumsal refahı arttırma gayretleri çerçevesinde eğitim ve sağlık alanında önemli iyileştirmeler gerçekleştirilmiş, kadınlara toplum içinde göreceli olarak eşit haklar tanınmış, sübvansiyonlarla halka ucuz ekmek sağlanmıştır. Ayrıca işçiler ve emeklilere sosyal güvenlik sigortası ve malullük maaşı uygulamaları da yürürlüğe konmuş ve toplumun bu kesiminin memnuniyeti gözetilmiştir. Bu sosyal reformların yürütülmesi için gerekli finansmanın sağlanması ve devlet tarafından kontrol edilen petrol işletmelerinin geliştirilmesi amacıyla önce Sovyetler Birliği’nden alınan borç ile devlet eliyle petrol üretimi arttırılırken, batı ülkelerinin buna tepki göstermesi üzerine 1972 yılında Irak Petrol Şirketi tamamen devletleştirilmiştir. Böylelikle Irak, batı kontrolündeki petrol işletmeciliğini millileştiren ilk Arap ülkesi olma hüviyetini kazanırken, muhtemelen de dünyanın üçüncü büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi olarak Batılılara karşı, Batılı emperyalistlerin affetmeyecekleri ve ülkeyi süreç içinde parçalamaya götürecekleri bir adımı da atmıştır. Batı, unutamadığı, affetmediği bu olayı süreç içinde, Saddam Hüseyin’in önce dirisini şimdi de ölüsünü kullanarak Irak halkına ödetmektedir. Irak’ın zenginliği olan petrol bugün bu ülke için ateşten bir gömlek olmuştur. Petrolü millileştiren Saddam, petrol ödemelerinde dolardan avroya geçme teşebbüsüyle de kendi idam fermanını imzalamış, "Halkım sizi yüz üstü bırakmadık, tüm felaketlerde lider yine partimdir" diyerek çevresine olan bireysel anlamdaki bütün güvensizliğine karşın, partisine olan duygusal ve içten yakınlığını darağacı yolunda da dile getirmiştir. Partisine olan bağlılığını son anlarında bile dile getiren Saddam Hüseyin’in BAAS Partisi ise liderinin intikamını almaya niyetli gibi gözüküyor. Bu çizgide, işgal kuvvetlerine karşı direnişin birlikten geçeceğine inanan BAAS’çılar önce liderlerinin intikamının alınacağını ilan etmişler ve muhalif dini ve askeri liderler ile Ulusal İslamcı Milli Cephe gibi çeşitli örgütlerin birlik halinde işgalcilere karşı direnişine katılmışlardır. Ancak yanan ateşin üzerine, yanlış Amerikan politikalarıyla sürekli benzin dökülen Irak’ta gelecekte yeniden üniter bir yapı ve bu yapıyı yönlendirecek etkin bir BAAS hareketi tekrar oluşabilecek mi? Bu husus ve yanıtı şimdilik çok büyük bir belirsizlik göstermektedir. Ortadoğu’da yanan ateşin üzerine ABD sürekli benzin döküyor. Parçalanmış bir Irak’tan ve Ortadoğu’dan yeni bir Arap milliyetçiliği yaklaşımı çıkıp çıkmayacağını zaman gösterecek. ve Devlet Güvenliği ile Propaganda Bakanlıkları görevini yürüttü, sonra Başkan Yardımcısı oldu. 1972 yılında tekelci Batılı petrol şirketlerini devletleştirdi. Petrolden elde edilen geliri bir yandan güçlü bir ordu kurmak için harcarken öte yandan geniş halk kitlelerinin refah düzeyini arttırıcı çalışmalarda bulundu. Haziran 1973’de İhtilal Konseyi’nce Irak Silahlı Kuvvetleri’nde Korgeneral rütbesine getirildi. Sonradan kendini Mareşal ilan etti. 1979’da Devlet Başkanı Ahmet Hasan El Bekir, Saddam’ı BAAS Partisi Başkanı ve veliahdı ilan etti ve böylelikle BAAS Partisi Genel Sekreteri oldu. 16 Temmuz 1979’da Devlet ve Hükümet Başkanlığı görevlerini de üstlendi. İlk işi kendi taraftarı olmayan parti üyelerini pasifize ve hatta idam ettirip parti içinde tam kontrol sağlamak oldu. 1950’li yıllardan 1979’lu yıllara dek Irak’ta süregelen darbelere karşı çevresini kesin bir şekilde güven altına alma deneyimini gösteren Saddam, bu tarihten itibaren önündeki ufak engelleri de aştı ve Irak’ta mutlak bir diktatörlük rejimi oluşturdu. Kendini "El Kaid El Daruri" (yeri doldurulamayacak lider) ve Babil İmparatoru Nabukadnezar’ın varisi ilan etti. Darbeler ülkesi Irak’ta uzun bir süre kendi içerisinde istikrarlı bir şekilde yöneten Saddam Hüseyin’in en büyük başarısı, bu yönetimini, BAAS Partisi’nin ve ordunun önemli noktalarındaki çoğu Tikrit’li hemşerilerini kendi safına çekmek oldu. BAAS Partisi’nin Şii kökenli mensuplarının, Sünnilerin etkinlik kazanmasından sonra partiden ayrılıp, Salih El Sadi tarafından kurulan sol eğilimli, Devrimci İşçi Partisi’ne geçmeleri, Saddam döneminde BAAS Partisi’nin genelde Sünni ağırlıklı bir görünüm kazanmasına neden oldu. Saddam’ın içerde polis devleti anlayışındaki yönetimine karşın BAAS Rejimi’nin dış politika bağlamında salt bir reaksiyoner hükümet olduğunu söylemek zordur. Özellikle Soğuk Savaş döneminin koşullarına uygun SADDAM HÜSEYİN VE BAAS 1956’da BAAS Partisi’ne katılmış olan Saddam Hüseyin 1957’de Irak Kralı II. Faysal’a karşı başarısız bir darbe hareketine karıştı. Sonraları 1958’de General Kasım tarafından yapılan ikinci ve bu defa başarılı bir darbeye katıldı. 1959’da Başbakan Kasım’a karşı girişilen başarısız darbe sonucu Suriye üzerinden Mısır’a kaçmak zorunda kaldı. Mısır’da hukuk okuduğu ve bu öğrenimini tamamlayıp tamamlamadığı tartışmalı olan Saddam, 8 Kasım 1963’de BAAS Partisi’nce Başbakan Kasım’a karşı gerçekleştirilen ve temelde BAAS Partisi’ni Irak’ta sağ bir çizgiye çeken darbe üzerine memleketine geri döndü. Bir süre partinin Genel Sekreterlik görevini yürüttü. 1964’de ordu ve BAAS Partisi’nin işbirliği ile gerçekleştirilen ve Devlet Başkanı Arif ’in düşürüldüğü darbeyi destekledi. Ahmet Hasan El Bekir’in Devlet Başkanı olarak görev aldığı yeni yönetimde önce İhtilal Konseyi Genel Sekreter Vekili
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle