14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ Yeditepe Ü. İİBF Kamu Yö. Bölümü Geçen yılın ve 2007’nin Telaviv açısından değerlendirmesi… C S TRATEJİ değerlendirilebilir. Öte yandan, İsrail açısından, Lübnan’daki çatışma bitmiş de değil. Zira, İsrail, kurulduğu 1948 yılından beri, Süveyş Krizi hariç, ilk kez bir savaştan galip olarak çıkamadı. İsrail, İran’la ilgili tehdidi, kuzeyden hissetmeye devam ediyor. İsrail, İran’ın diplomatik, askeri ve ekonomik açıdan abluka altına alınmasını destekliyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, İran’a nükleer faaliyetlerine karşı yaptırım kararları, buna örnektir.(2) Son zamanlarda, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini, silah yapma bahanesiyle vuracağı söylentileri yayılıyor. Bu çerçevede İsrail’in 2007 gündeminde İran ve İran’la bağlantılı konuların ön planda olduğu gözüküyor. Bununla birlikte, İsrail’in en temel konusu hiç kuşkusuz Filistin sorunudur. 2006 Ocak genel seçimlerinde Filistin’de Hamas’ın iktidara gelmesiyle, İsrail’in Ağustos 2005’te uygulamaya başladığı, Filistin’le müzakere etmeden, kendi başına sınır çizme operasyonu yani ‘tek taraflı barış süreci’ meşrulaşmaya başladı. Hamas’ın İsrail’i tanımaması, İsrail’e muhatapsız sınır belirleme şansı verdi. 2006’nın sonlarından itibaren, Filistin’deki siyasal mekanizma zedelenmeye başladı, El Fetih’in ve devlet başkanı Abbas’ın muhalefeti belirginleşmeye, diğer bir yandan El FetihHamas arasında sokak çatışmaları yaygınlaşmaya başladı. 06 yılında, Ortadoğu boyutunda, sadece Irak’la meşgul olmadık. Özellikle, İsrailHizbullah arasında yaşanan, çoğu Lübnan topraklarında ve bir bölümü İsrail’de yaşanan çatışmalar, gündemimizin önemli bir kısmında yer aldı. 12 Temmuz14 Ağustos 2006’da, İsrail’in saldırılarıyla başlayan çatışmalar, Hizbullah’ın verdiği karşılıklarla şiddetlendi. Ne yazık ki, ağırlıklı olarak, sivil can kayıpları gerçekleşti. Söz konusu çatışmanın, ülkemizi ilgilendiren en önemli boyutu da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 14 Ağustos 2006 tarihinde yürürlüğe giren 1701 sayılı ateşkes kararı oldu. Anılan kararla, İsrailHizbullah çatışması sona ererken, 5 Eylül 2006’da TBMM’nin aldığı kararla, Türkiye, Lübnan’da Mavi Hat olarak nitelendirilen, Litani nehrinden, İsrail sınırına kadar olan bölgede görev yapan çok uluslu askeri güce katkı verdi. Yaklaşık bin kişilik askeri gücün, 700 kişilik bölümü Akdeniz’de deniz gücü olarak, 275 civarındaki birlikte, istihkam göreviyle Mavi Hat’a yerleşti. Kamuoyunda çok tartışmalı olan asker gönderme kararı, ateşkesin uzun soluklu olmasının önündeki riskler, Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi görevler nedeniyle, endişe uyandırdı. Lübnan, altı çizilen çatışmalarda, adeta bir ‘tatbikat alanı’ olarak kullanıldı. Lübnan’ın heterojen yapısında, Hizbullah, militan bir güç olmasının yanı sıra, son istifalar öncesinde, hükümette de yer alan, halen parlamentoda muhalefet görevi yapan, siyasal bir partidir. Hizbullah, İranIrak savaşı sürecinde, İran ve Suriye’den oluşan ve bugün de süren ittifakının bir sonucu olarak bizzat, İran tarafından kurduruldu, özellikle İsrail’in 1982 Lübnan işgalindeki psikolojik ortamdan yararlanarak, kendisine taban yarattı. Askeri, mali ve ideolojik açıdan, İran tarafından desteklenen Hizbullah, Lübnan’ın Şii kesiminde sempatiyle karşılanan bir örgüt konumuna geldi. İsrail’in, Hizbullah’a olan tepkisinin önemli ağırlık noktası, Hizbullah’ın güney Lübnan topraklarında, İsrail aleyhinde faaliyet göstermesi, kuzey sınırının zafiyete uğraması, en önemlisi de arkasında İran olmasıdır. İsrail, Filistin’de iktidar olan Hamas’ın da İran’la ilişkilerinden rahatsızlık duyuyor. Bir de İran’ın nükleer çalışmalarının yarattığı psikolojik ortam da hesaba katılırsa, İsrail açısından temel odak noktası İran olarak gündeme geliyor. Lübnan çatışması 2006’da, İsrail ve İran açısından, deyim yerindeyse prova niteliğinde oldu. 20 Geçtiğimiz yıl Lübnan’da Hizbullah aracılığıyla İran ile hesaplaşmaya çalışan İsrail, bu yılda da aynı sorunla karşı karşıya. İsrail, Filistin’de Hamas’ın yöntemleri nedeniyle ‘tek yanlı barışı’ FİLİSTİN İSRAİL’İ uygulamakta zorlanmıyor. RAHATLATIYOR Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas’ın İSRAİLİRAN GERGİNLİĞİ 2006 yılı sonlarında erken seçim çağrısı yapması, İsrail açısından, Ortadoğu gündeminde, İran’ın giderek ön plana çıkması, bölgesel açıdan da gerginlik dozunun artabileceğine işaret ediyor. Lübnan savaşı sırasında, İsrail Başbakanı Olmert’in Suudi yetkililerle, kamuoyundan gizli görüşmeler yapması ve ilişkilerinin sürmesi, Ortadoğu denkleminde akıllara hemen gelmeyecek birtakım işbirliklerini de gözler önüne seriyor.(1) İran’ın, Irak’lı Şii Araplar, Lübnan’lı Şii Araplar, Suudi Arabistan’ın Irak sınırında yoğunlaşan ve ülke nüfusunun yüzde 25’ini oluşturduğu iddia edilen Suudi Şiiler üzerinde etkisinin arttığı yorumları yapılıyor. Basra’dan, Akdeniz’e ve Körfez ülkelerine uzanan Şii hilaline karşı, ABD destekli Sünni bloğu girişimleri, Türkiye gibi laikdemokratik rejimlerin, ulusal kimyasını zedeleyecek etkinlikler olarak göze çarpıyor. İsrail’in, ABD eksenli Sünni bloğuyla, gizli diplomasi çerçevesinde işbirliği girişimleri, eş zamanlı olarak, küreselleştirilen alt kimlik mücadelelerini de akla getiriyor. İran’ın, Sünni ağırlıklı rejimler tarafından izole edilmesi, İsrail’in İran’a yönelik hedeflerini kolaylaştırıcı bir yaklaşım olarak İsrail İran’a odaklandı Olmert ve Abbas... Filistin’de artan gerginliğin nedeni olarak gösterildi. Oysa, Hamas’ın, Filistin’deki birtakım siyasal grupları da dışlayan, İran’a gün geçtikçe tek yanlı daha çok yaklaşan, İsrail’i devlet olarak tanımayan tutumu, bir yandan, İsrail’e muhatabiyetsizlik olanağı verir biçimde rahatlatıyor, öte yandan Filistin’de iç politik gerginliği tırmandırıyor. Siyasette radikalizm tutkusunun, mantık sınırlarını zorlayan yansımaları, Hamas açısından da sıkıntı verici duruma geldi. Hamas’ın tek bir siyasal önderliğinin olmaması, Suriye’de yaşayan Halid Meşal’in silahlı militanlar üzerinde daha etkili olması, Hamas iktidarının başbakanı İsmail Haniye’nin, siyasal açılım gösterme konusunda, zaman zaman yetkisiz duruma düşmesi, Filistin’in resmi kolluk kuvvetlerinin yanı sıra Hamas ve El Fetih’in ayrı paramiliter güçlere sahip olmaları, Filistin’de devlet görüntüsü verir bir durumu ortaya koymuyor. Üstelik paramiliter grupların, birbirleriyle silahlı çatışmalara girmeleri, devlet başkanı ve hükümet arasında siyasal çatışmaların yoğunlaşması, söz konusu manzarayı pekiştiriyor. İsrail’in, Filistin’de sadece siyasal açıdan değil, sosyal ve kültürel açıdan da yaşanan bölünmeyi, kendi çıkarları açısından değerlendirdiği 2007’de daha net bir şekilde görülmesi bekleniyor. Kuzey sınırı, çok uluslu güçle, en azından şimdilik rahatlatılan İsrail, Filistin konusunda ise, iç çatışmaların ortaya koyduğu kaos ortamından, dünyaya vereceği mesajı çıkartıyor. Filistinlilerin devlet kurma ve yaşatma konusunda, henüz gereken olgunluğa kavuşmadıklarının propagandasını yapacak olan İsrail, Hamas sayesinde belki de Filistin konusunda, diplomatik açıdan en rahat günlerini yaşıyor. Türkiye’de mevcut siyasal iktidarın, Hamas konusundaki duygusal tavrı, Filistin sorununa daha geniş perspektiften bakmasını engelliyor, rasyonel açılımların ortaya konmasının önü tıkıyor. Ülkemizde iktidarın, Filistin’deki siyasal grupların yalnız birine yakın görüntü vermesi, Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını ve saygınlığını zedeliyor. Hamas’a yakın görüntü verilmesinin yanı sıra, İsrail’le de ilişkilerini sürdürüyorlar. Oysa, Türkiye hem İsrail’le, hem Filistin’le eş zamanlı ilişki kuran bir diplomatik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle