16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

sübvansiyon veriyor olması, bu çiftçilere küresel pazarda ürünlerini gelişmekte olan ülkelerin üreticilerininkinden daha düşük fiyata satabilme olanağı sunmakta. Zaten çok büyük bir kısmı yoksul olan Latin Amerika ve Afrika çiftçilerinin bu fiyat savaşını kazanmasına olanak yok. Yoksulluk o derecede ki, bazı Afrika ülkelerinde tarım işçilerinde kahve çekirdeği karşılığında fıstık ile ödeme yapıldığı bilinen bir durum. Tarımda aşırı sübvansiyon devam ettiği sürece de bu vaziyet değişmeyecek gibi gözüküyor. Sübvansiyonların yanı sıra Latin Amerika ve Afrika’yı zorlayan diğer bir konu da, özellikle AB’nin tarım ürünlerine yönelik uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri… Bu koşullar altında Afrika ülkeleri, avantajlı olduğu pamuk, şekerkamışı, kahve, çay ve pirinç gibi ürünlerde hedeflediği, istediği yüksek kârı hiçbir zaman elde edemeyecek. Veya tarım ürünlerini istedikleri gibi işleyemeyecek. Örneğin, ticaret engelleri nedeniyle kakao ülkesi olan Gana’nın, teknolojisini elde etse bile, AB’ye çikolata ihraç etmesi imkânsız olacaktır. Aynı durum, Latin Amerika’dan gelen işlenmiş et ürünlerinin ABD’ye girişi için de geçerli. Doha Turu’nun sonuçlanması ve DTÖ’nün geleceği, dünya ticaretinin içindeki payı sadece yüzde 10 olmasına rağmen, tarım ürünlerine bağlı. Bush, "Yoksul milletlere yardım etmenin en iyi yolunun Doha Turu’nu tamamlamaktan geçtiğini bildiğini" söylüyor. Ancak küresel yoksullukla gerçek anlamda mücadele edilebilmesi için Amerikalı çiftçilere verilen sübvansiyon miktarı toplamından 20 milyar dolarlık kısıntıya gidilmesi gerektiği konusunda hiç yorum yapmıyor. Amerikan Kongresi’nin verdiği yetki çerçevesinde Bush, Doha Turu’nun girdiği çıkmazdan kurtulması için gereken adımları tek başına atabilecek konumda. Söz konusu yetkinin 30 Haziran 2007 itibariyle bitmesinin ardından ise Doha ile ilgili kararları almak ve değiştirmek üzere devreye Kongre girecek. Bu tarihten önce varılacak herhangi bir uzlaşmayı, Kongre sadece bütün olarak "evet" veya "hayır" diye oylayabilecek. Bush’a verilen yetkinin dolması ile birlikte Kongre’ye sunulacak her türlü teklife üyeler kısmî müdahalelerde bulunabilecek, maddelerin değiştirilmesini isteyebilecekler. Bu nedenle de, DTÖ çatısı altında bir anlaşmaya varılacaksa bunun 2007’nin ilk yarısında gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor. AB’de ise çok seslilik mevcut olduğundan, kendisinden beklenen ödünü vermesinin çok daha güç olduğunu görüyoruz. Her ne kadar AB’nin şimdiki Ticaret Komiseri Mandelson, sübvansiyonların azaltılması ve gümrük tarifelerinin indirilmesi gerektiğini savunuyor; Lamy, AB’nin balıkçılara verdiği cömert desteğin denizlerin C S TRATEJİ Desteklemeden ödün vermemek için gösteri yapan Fransız çiftçiler... 19 ihtiyaç duyacağını ve bunun için üye ülkelerin hazırlık yapması gerektiğini, Boel sıklıkla tekrar ediyordu. Bu tartışma da gösteriyor ki, tarım sübvansiyonları, AB içerisinde çözümü çok sancılı gerçekleşecek sorunlar listesinin üst sıralarında yer alıyor. Bu bağlamda, Fransız çiftçilerin sesinin ileriki günlerde daha kuvvetli çıkması beklenmelidir. Anayasa referandumunda "hayır" diyen grubun önemli ölçüde çiftçilerden oluştuğu bir gerçekken, şimdi bir de Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup olan Hıristiyan Demokratlar’ın yeni başkanı olarak eski bir çiftçi olan Fransız Joseph Daul seçildi. MADAYONUN ÖTEKİ YÜZÜ AB ve ABD, bu şekilde kendilerinden beklenen ödünlerin ne kadarını vereceklerini tartışırken aynı zamanda Latin Amerika ve Afrika ülkelerine yönelik isteklerini de sıralıyorlar. Buna göre, özellikle Brezilya’nın, Amerika ve Avrupa kökenli sanayi mallarına ve hizmetlere yüksek gümrük tarifeleri ve vergiler uygulamasının önüne geçilmeden Doha Turu’nun kesinlikle başarı ile tamamlanmayacağı vurgulanıyor. Ayrıca Afrika ülkeleri de kendilerine yapılan doğrudan yardımları adil ve etkin bir şekilde kullanmamaktan dolayı eleştiriliyorlar. Bu ülkelerin, "yardım arsızı" olduklarını ifade eden ve dünya kamuoyunun desteğini de alarak sınırsız isteklerde bulunduklarını düşünen çevreler de mevcut. Bu da "mağdur" tarafın güvenilirliğini kimi zaman zedeliyor. Bu güven bunalımının mutlaka karşılıklı olarak aşılması gerekiyor. Uzmanlara göre Bush, "Zenginlik ve fırsatın açık, makul ve adil ticaret yolu ile dağıtılmasının cesaretlendirileceğini" söylediğinde ne zaman inandırıcı olursa, Brezilya veya Hindistan’ın da o zaman küresel ticaret oyununun kurallarına daha fazla uyduğu gözlemlenecek. Bush, ABD’li çiftçiler açısından 20 milyar dolarlık bir kaybı göze alamıyor. AB içinde ise tarım sübvansiyonlarını sürdürmekten yana keskin tavır takınan ülke Fransa. Bu ülkeler kendileri dışında herkese sübvansiyonları indirmelerini öneriyorlar. yağmalanmasına neden olduğunu söylüyorsa da, üye ülkeleri bu konuda ikna etmek hiç kolay değil. Ödün verilmemesi gerektiğini savunan cephenin en kuvvetli savı, tarımın aynı zamanda bir çevre koruma ve iyileştirme mekanizması olduğu ve bu nedenle de desteklenmeye devam edilmesi yönünde. Buna ek olarak, bir de Fransa’nın inatçı muhalefeti var. Paris, Doha’da tarım ürünleri ile ilgili olarak uzlaşmaya gidilmesine, "kendi çiftçilerini yoksullaştıracağı" gerekçesi ile karşı çıkıyor. Fransa Tarım Bakanı Dominique Bussereau, geçen hafta içerisinde AB’nin Tarım Komiseri Fischer Boel’e gönderdiği mektupta, sübvansiyonlarda Doha’ya uygun yapılacak herhangi yeni bir ayarlamanın "Avrupa vatandaşlarının gerçek anlamda ve yasal olarak bağlı oldukları sosyal modeli aşağılayan bir girişim" olacağını belirtti. Verdiği yanıtta, "Sübvansiyonların bugünkü seviyesinde kalmayacağını söylemek hiçbir şekilde aşağılamak değildir. Asıl bu durum için hazırlık yapmamak sorumsuzluktur" diyen Boel ise Fransa’ya sert çıktı. Bütçe parametrelerinin yenileneceği 2013 yılında, AB’nin tarım sübvansiyonlarında kesinlikle kesintiye gidileceğini, çiftçilerin gelecekte ek gelire ‘BIÇAK SIRTI’ GÖRÜŞMELER Bu karmaşa ve anlaşmazlık ortamına bakıldığında, Bush ve Barroso’nun veya ABD Ticaret Temsilcisi Susan Schwab ve Mandelson’un, el sıkışarak verdikleri sözleri tutacaklarını düşünmek çok gerçekçi değil gibi gözüküyor. Üstelik iki taraf da ilk adımı karşıdan beklediğini ifade ediyor. Barroso, "Uzlaşmanın anahtarının ABD’nin elinde" olduğunu söylerken, masaya önce karşı tarafın "gerçekçi" bir teklif ile gelmesini beklediğini ifade ediyor. Yine de küresel yoksullukla mücadele edilmesi yönünde uluslararası toplumun yaptığı çağrılara kimsenin kulak tıkaması artık kolay değil. Bu nedenle de, Ocak ayının sonunda AB ve ABD, Mandelson’un deyimiyle "bıçak sırtı" görüşmelere yeniden başlayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle