14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S enerji üzerinden yürütüyor Rusya'yı güvenilir ve sürekli bir ortak olup olmadığını tartışmaya açmasının yarattığı tutarlı ve etraflı bir politika geliştirme zorunluluğu karşı tarafta yer alan Rusya'yı da sadece AB'ye bağımlı bir politik/ekonomik stratejik yaklaşımın dışına çıkmaya zorladı. TRATEJİ 13 egemenlik arayışı Gaz basıncının düşmesi küresel politikaları doğrudan etkiliyor... GÜNEY VE DOĞU HATLARI Güney hattında bu yazıda ayrıntısına girilmeyecek olan Türkiye ile BTC bağlamında gergin ve sorunlu ilişkiler bir kenara bırakılarak Mavi Akım merkezli, yeni ve alternatif hatlarla Ortadoğu ve İsrail pazarına girmeyi hedefleyen çok boyutlu ortaklık projesi uygulamaya konuldu. Doğuya doğru büyüyen ve umut vadeden pazarlar olarak Hindistan, Çin ve Japonya tanımlandı. Çin'le hızla işbirliğine gidilerek 30 milyon ton kapasiteli yeni bir boru hattı inşa edilmesi anlaşması imzalandı. Bu hattın 2030'da 700 milyon ton petrol taşıyabilecek bir kapasiteye ulaştırılması hedeflendi. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün öneminin artması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Eş zamanlı olarak 2003 başından itibaren Japonlarla da işbirliği görüşmelerine başlandı. Ocak 2003 RusJapon Eylem Planı’nın merkezine de enerji merkezli işbirliği oturtularak bir boru hattı inşası, gerekirse Çin hattının büyütülerek genişletilmesi gündeme alındı. Güney Kore ve Moğolistan ile işbirliğine girişilmesi ve buna bir de Amerikan pazarına ulaşılması bağlamında Moskova ile Washington arasında yeni bir enerji diyaloguna girişilmesi eklendiğinde yeni Rus politikasında merkezine enerjinin oturtulduğu çok boyutluluk görülüyor. Moskova, enerji kaynaklarını, batı, güney ve doğuya pazarlıyor. Avrupa, eski Sovyet cumhuriyetlerinin Rusya ile yaşadığı sıkıntılar nedeniyle her kış korkulu rüyalar görüyor. yenilenmesi ve üretim ile tüketimin sürdürebilirliğinin sağlanması açısından bir zorunluluk gibi görülse de doğrudan sonuçları bir anda bağımsızlıklarını sağlamlaştırarak Rusya'dan uzaklaşmaya ve Batı dünyasıyla yeni ilişkiler kurmaya çalışan eski Sovyet ülkelerine yansıyıverdi. Yeni strateji çerçevesinde bu ülkelere sağlanan petrol ve gazın fiyatları aşamalı olarak uluslararası seviyeye çekildi ve kıyamet bundan sonra koptu. Rusya ile sorunlu ilişkilere sahip eski Sovyet cumhuriyetlerince bu durum uluslararası arenaya Rusya'nın eski düzeni korumak adına bu kaynakları bir dış politika aracı olarak kullanmaya başladığı şeklinde yansıtıldı. Uyarı ise 'bizim üzerimizden oynanan bu oyuna son vermeseniz sıra size de gelecek' şeklindeydi. Gerçekten de Rusya'nın eski Sovyet coğrafyasında enerji kaynaklarını uzun soluklu bir silah olarak kullanmaya başladığı görülüyor. Bununla karşılaşan ilk ülke Belarus'tur. Belarus'la iki devletli özel bir birlik kurulması hedefi çerçevesinde petrol ve doğalgaz önemli iki silah olarak kullanıldı. BelarusRusya arasında geçtiğimiz yılın son günlerinde yaşanan ve son anda aşılan doğalgaz krizine bu ayın başında eklenen petrol krizi Rusya'nın enerji kaynaklarını nasıl gördüğü ve kullandığının en somut yansıması olarak değerlendirilebilir. Almanya, Polonya, Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti'ni bir anda stratejik petrol rezervlerine başvurmak durumuyla karşı karşıya bırakan bu durum gerek Rusya'nın gerekse eski Sovyet coğrafyasının gelecekte Avrupalılara enerji dar boğazları yaratabileceği korkusunu yeniden akıllara getiriverdi. Sorun her ne kadar bir iki gün içerisinde çözülse de Rusya'nın Gürcistan'da takındığı tavır korkuları yeniden canlandırdı. Geçtiğimiz yıllarda yaşananlarla Gürcistan'ın yanı sıra Ukrayna örnek olay olarak incelenmelidir. Bu bağlamda Rusya’nın takındığı tavır ticari olarak mantıklı ve doğru gözükse de sürecin işletilmesine bakıldığında Rusya’nın bu tarzını dış politik kararlarıyla eşgüdümlü yürüttüğü ve en azından diş geçirebildiği ülkelere enerjiyi bir silah olarak kullanarak yaklaştığı görülmektedir. Azerbaycan ve Gürcistan’a karşılık Ermenistan’a tanınan ayrıcalıklar bunun Kafkasya’daki yansıması ya da kanıtı olarak görülebilir. ENERJİ MERKEZLE MÜCADELE Bu noktada söylenmesi gereken Türkiye'de Rusya ile özel yakınlaşma olarak görülen sürecin aslında Rusya'nın bilinçli bir tercihle dört bir tarafında yer alan komşularıyla geliştirmeye çalıştığı merkezinde enerji ve ticaretin yer aldığı planlı ve eşgüdümlü yeni bir dış politik tercihin yansıması olduğudur. Bu çerçevede enerji kaynakları işbirliğini sağlayan ortak kaynak olmaktan çıkıp adım adım bir dış politika aracına dönüşüyor. Bu anlamda en önemli araçlar olarak devletin kontrolünün yüksek düzeyde olduğu doğalgaz ve elektrik öne çıkıyor. Gerek eski Sovyet cumhuriyetlerinin bu kaynaklara olan bağımlılıkları, gerekse Avrupalı ülkelerin artan petrol ve doğalgaz talepleriyle Hindistan, Çin ve Japonya gibi yeni talipler bu kaynakların birer dış politika aracı ya da silahına dönüşmesine yol açan unsurlardır. Rusya'nın da bu durumda yeni ticari/politik tercihler geliştirerek günümüze kadar siyasal etkinlik amacıyla ve Sovyet döneminin politik mirasının gereği olarak uyguladığı fiyatlama politikasını revize etmesi enerji kaynaklarının Rusya'nın yeni dış politika silahları olduğu tartışmasını yarattı. Bilindiği üzere Rusya gerek iç tüketimde gerekse eski Sovyet coğrafyasında insani gereklilik ve siyasal etkinlik çerçevesinde doğalgaz ve petrolü piyasada oluşan fiyatlardan bağımsız bir biçimde büyük oranda sübvanse ederek sağlamaktaydı. Doğalgaz ve petrol talebinin artması, sağladığı ekonomik gelir ve oluşan yeni siyasi hedefler Rusya'yı farklı bir yöne itiverdi. Hem kendi iç pazarını koruyarak ucuza arzı sağlamak hem de liberal ekonomik dünyanın bir parçası olmak amacıyla gelirlerini artırmak adına Rusya yeni bir fiyatlama politikasına gidiverdi. Amaç 2011'de BDT petrol ve gaz fiyatlarını Avrupa'ya satılanla eşitlemekti. Bu türde bir fiyatlama mali/teknik olarak altyapının GELECEKTEKİ KORKU Diğer yandan Rusya doğalgazı ihraç etmenin ötesinde ister doğrudan Gazprom eliyle isterse Gazprom'un arkasında bulunduğu şirketler eliyle ve özelleştirmeler aracılığıyla BDT ülkelerinden Avrupa'nın tamamına yerel dağıtım şirketlerini ele geçirmeye çalışıyor. Bu durum Rusya'nın gazın dağıtımında son noktaya kadar ulaşarak gaz fiyatlarını kontrolü altında tutmaya çalışmasının bir yansımasıdır. Böylece Orta Asya ya da benzeri alternatif kaynakları kısıtlama, hem alıcı, hem satıcı hem de dağıtıcı olarak piyasaya hâkim olma çabası sürdürülüyor. Rusya'nın Türkmenistan gibi diğer potansiyel sağlayıcıların ürettiği gazı ve diğer kaynakları alarak kendi sistemine sokup yeniden fiyatlandırarak satma politikası bunun doğrudan yansımasıdır. Bu kaynak ülkelerin Rusya dışında ilişkiler ve alternatif sözleşmeler yapmasının önüne geçilmesi çabaları da bunun yansımasıdır. Bu ise enerji merkezli bir dış politika oluşturulması ve yürütülmesine yol açıyor. Bu gelecekte artan bağımlılıkla Rusya’yı daha etkin kılabilir. Son olarak Rusya'nın 2020 enerji Stratejisinde öngörülen petrol ve gaz üretimi hedeflerine bakıldığında durumun hassasiyeti daha dikkat çekici hal alıyor. Rusya önümüzdeki 30 yıl içinde petrol üretimini 490–520 milyon ton olarak öngörüyor. Bunun 200215'i iç tüketime gidecektir. 100105'i ise AsyaPasifik bölgesi için planlanıyor. Geriye yaklaşık olarak 200 milyon petrol kalıyor. Bunun 3035'inin BDT ülkelerine ayrılan kaynak olduğu düşünülürse geriye kalan 150–160 milyon tonun 2001'de Avrupa'ya satılan 181 milyon tondan daha az olduğu görülüyor. Bu farkın ya da artan ihtiyacın nasıl ve nereden sağlanacağı sorusu petrol ve gazın Rus dış politikasının geleceğini nasıl belirleyebileceği ile ilgili ciddi soruları akla getiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle