26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kişi başına su tüketimi 93 litreye ulaştı NKARA (Cumhuriyet Bürosu) – Türkiye’de, kişi başına damacana ve paketlenmiş su tüketimi 93 litreye ulaştı. Bunun 74 litresinin damacanadan, 19 litresinin ise paketlenmiş su kategorisinden geldiği belirlendi. Doğal Kaynak ve Madensuyu Üreticileri Derneği tarafından hazırlanan bir raporda, Türkiye’deki toplam su sektörünün iç piyasa olarak parasal büyüklüğünü tüketici fiyatları ile 1 milyar dolar civarında olduğu kaydedildi. Üretimden satışta, KDV hariç yılda 350 milyon dolar dolayında olduğu aktarılan raporda, pazarın geri kalan kısmının nakliye, dağıtım gibi alanları içerdiği belirtildi. Su sektöründe yaklaşık 210 dolayında firmanın ruhsatlı ve faal durumda olduğuna değinilen raporda, ana başlıklarla şu konulara değinildi: A timinde dolduruluyorsa "faydalı ihtiyacı aşan" kabul edildiği için Özel İdare tarafından kira tahakkuku yapılmaktadır. KULLANILAN SUYUN BEDELİ İster yüzde 99’u zaten su olan meşrubat, ister ambalajlanmış su olsun bu farklı uygulamaların hiçbir mantığı yoktur. Veya her ikisi de yer altı suyu kullanan bir tekstil boyahane firmasının bir yer altı suyu dolum firmasından tamamen çok farklı uygulamalara tabi tutulmasının dahi bir mantığı yoktur. Sonuçta, her iki işletme de kâr amacı güden ve su kullanmak zorunda olan işletmelerdir. Üstelik, bu ikisinden yer altı suyu dolum işletmesi toplum sağlığı açısından katkı sağladığı halde sırtına büyük yükler konmakta iken, diğer tekstil boyahane işletmesi DSİ’den aldıkları kuyu izinleriyle veya kaçak olarak özgürce, istediği miktarda suyu, kullanım miktarları ile ilgili uygulamada denetim yapılmadığı için, bedava kullanmakta ve en kötüsü bu firmaların bir kısmı, kullandığı suyu kimyasal atıklarıyla birlikte doğaya bırakmaktadır. 22 Kasım 2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanu azalmaktadır. Diğer taraftan, tarlalarda su tüketimlerinde yaklaşık 7 katı tasarruf sağlayan ve ürün verimliliğinde de büyük artış sağlayan damlatma sistemi genelde hiç kullanılmamaktadır. Ayrıca, bu değerli sular bir depo veya gölette stoklanmadığı için sulamanın yapılmadığı zamanlarda sürekli boşa yani derelere akmaktadır. SUDAKİ POTANSİYEL 75 milyonluk nüfusumuzun her gün en az içmek için 1 litre su ihtiyacı olduğunu varsaysak bu yılda 27 milyar litre su satışı demektir. Gelişmiş batılı ülkelerde kişi başına tüketimleri 150160 litrelere kadar varmaktadır. Eğer bu gelişmiş batılı ülkelerin rakamları baz alınırsa Türkiye’nin kişi başına su tüketiminin de varolan 93 litreye oranla iki misli bir potansiyele sahip olduğunu varsayabiliriz. Doğal Kaynak Suları’na Türkiye’nin hemen her yöresinde rastlamak mümkün, ancak bunlardan pek çoğu tüketim merkezlerine uzaklıklarından dolayı henüz tam ekonomik olmamasından dolayı işletilmemektedir. SUDA SAĞLIK Türkiye’de artık ambalajlı su tüketimi çok uzun zamandan beri bir lüks olmaktan çıkmıştır. Şebeke sularına olan güvensizlikten dolayı, vatandaş, gelir durumu ne olursa olsun, ambalajlı suları yoğun biçimde tüketmektedir. Su sektörü, özellikle şebeke su altyapısının genelde sağlıksız olduğu ve deprem, sel gibi doğal afetlerin sık sık yaşandığı Türkiye’de büyük salgın hastalıkların ortaya çıkmamasında temel bir rol oynamaktadır. Ancak, yine de ambalajlı su tüketim alışkanlığı nispeten zayıf olan bölgelerde sık sık ishal salgınları yaşanmaktadır. AMBALAJLI SU PAZARININ GELİŞİMİ Türkiye, 1990’lı yılların başından itibaren özellikle büyük şehirlerde temelde altyapı eksikliklerinin neden olduğu önemli bir su sorunu ile karşı karşıya gelmeye başladı. Su sorunu şebekeden yeterli suyun gelmemesi veya şebekeden gelen suyun sağlıksız olması şeklinde ortaya çıktı. İstanbul başta olmak üzere özellikle nüfus yoğunluğu olan büyükşehirlerde, altyapı yetersizliklerinden dolayı şebeke borularında yüzde 60’a varan oranlarda su kaçağının olması ve yakın bölgelerdeki su havzalarından su getirilmesi için gerekli olan yatırımlarda geç kalınması neticesinde belediyeler halkın su ihtiyacını karşılayamaz duruma düştüler. Türkiye’de özellikle son 34 yılda ambalajlı su tüketimi büyük bir artış göstermiştir. Bunda en büyük pay sahibi, 18 Nisan 1998 tarihinde su istasyonlarından açık su satımının Sağlık Bakanlığı’nca kesin olarak yasaklanmasından sonra açık suya alternatif olarak ortaya çıkan ve artık pek çok ofis veya evde kullanılan 19 lt. polycarbonat damacana (tüp su) ambalajıdır. Yine de bütün su ve meşrubat şişeleri dahil her türlü ambalaj malzemesinin çevre için de en azından görüntü kirlenmesine yol açtığı bir gerçektir. BELEDİYE YASASI BÜYÜK KÜLFET GETİRİYOR Su kiraya verme yetkisinin, Milli Emlak’tan İl Özel İdareleri’ne geçmesi pratikte eskiden beri süregelen sorunların çözümüne önemli bir katkı yapmamıştır. Halen şu sorunlar devam etmektedir : Ambalajlı Su Sanayicileri’nin özel idareye ödedikleri litre/saniye bazındaki yıllık kiralarda doğru, mantıklı ve adaletli bir düzenleme getirilememiştir. Firmalar arasında litre/saniye bazındaki yıllık su kira bedellerinde aşırı farklılıklar oluşmuştur. Yeni hazırlanan "İl Özel İdareleri ve Belediye Gelirleri Kanunu Tasarısı Taslağı"nda yer alan "Kaynak Suyu ve İşlenmiş Su Vergisi" halkımızın sağlığı için en temel şart olan Sağlıklı ve Temiz İçme Suyu İhtiyacına ağır bir yük getirmektedir. Ölçüsüz ve adaletsiz vergi tarifesi ise, ambalajlı su sektörünü derinden yaralayacak niteliktedir. Bu haliyle kanunlaşırsa, haksız rekabet ortamında kalacak pek çok su firmasının kapanmasına ve binlerce kişinin işsiz kalmasına yol açacaktır. AB’NİN GETİRECEĞİ ZORLUKLAR nu’nun 756. maddesinin 3. fıkrası "Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz" hükmündedir. Ancak, pratikte yer altı sularının kamu yararına ait olduğu hususu Ambalajlı Su Sanayicileri’nin ilgili yer altı suyunu ambalajlayıp satması söz konusu olduğu zaman Özel İdare tarafından işletilmektedir. Yer altı sularını, ortalama bir su dolum işletmesiyle kıyaslandığında 3 5 katı daha fazla kullanan ve hatta kullandıkları suyu kirletip doğaya bırakan tekstil, gıda gibi pek çok sanayi işletmesinin özgürce ve bedava kullandığı suların "faydalı ihtiyaç" kapsamında değerlendirilmesi sosyal ve ekonomik eşitlik kavramına ve kamu yararına tamamen aykırı bir durumdur. Özetle, her işletme kullandığı yer altı suyun bedelini kullandığı miktar kadar devletimize mutlaka ödemelidir. Sağlık Bakanlığı’nın AB direktiflerine uyum çerçevesinde 2003 ve 2004 yıllarında yürürlüğe soktuğu "Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmelik" ile "İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik"ler tam uygulamaya başladığında, su sektöründe önemli bir değişim yaşanacaktır. Bakanlık bu yönetmeliklerin hazırlanmasında tamamen AB direktiflerini temel almıştır. Yeni çıkan söz konusu yönetmelikler gerek su sektörü ve gerekse biz su üreticileri için büyük çaplı bir dönüşüm anlamını taşımaktadır. Bazı firmalar için bu dönüşüm bir tehdit olarak algılanabilecekken bazı firmalar için ise yeni fırsatlar ortaya çıkacaktır. "Doğal Mineralli Sular" adıyla kendi başına bir yönetmelik ve tanım getirilmektedir. Bu, sözkonusu kategoriye girmek isteyen firmalar için çok üst seviyede bir hijyen standardı ve yüksek maliyet anlamını taşıyacak, giremeyenler için ise pazarlama dezavantajı yaratacaktır. Artık yeni yönetmeliklerle, suların kendiliğinden yeryüzüne çıkması ya da sondaj yöntemi ile çıkartılması suları ayrıştıran ve sonuçta farklı tanımlara yerleştiren bir özellik olmayacaktır. Suları farklılaştıran temel özellikler, suyun bakteriyolojik, kimyasal bazı parametrik özellikleri, evsafının değişip değişmediği ya da değiştirilip değiştirilmediği hususlarına odaklanmıştır. Bu durumda, örneğin sondaj yöntemi ile su çıkaran firmalar eğer diğer kriterleri de sağlarlarsa "Doğal Mineralli Sular" kategorisinde dahi yer alabilecektir. Mevcut "İşlenmiş İçme Suları" suyun evsafı değiştirildiği için sadece "İçme Suyu" tanımı içinde yer bulacaktır. SUDA ‘FAYDALI İHTİYAÇ’ KARMAŞASI Türkiye’de kullanılan yer altı suları, yukarıda da bahsi geçen, halen 45 sene öncesinde çıkartılan, 16 Aralık 1960 tarihli ve 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 4. maddesinin 3. fıkrasındaki "Kuyu açan kimse, bulunan suyun ancak kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmaya yetkilidir" ifadesi sonucu, buradaki "faydalı ihtiyaç" gibi muğlak bir kavramla yönetilmektedir. Bu fıkraya 3 Temmuz 2003 tarih ve 4916 sayılı kanunun 22. maddesi ile ilave edilen "Bu miktarı aşan sular ile sulama, kullanma ve işlenerek veya doğal haliyle içme suyu olarak satılmak üzere çıkarılan yeraltı suları, Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdeki kaynak suları, 2886 sayılı Kanun hükümlerine uyularak il özel idarelerince kiraya verilir" ibaresiyle yeni bir düzenleme getirilmeye çalışılmış, ancak kavram karmaşası daha da büyümüştür. Çünkü neyin "faydalı ihtiyaç" neyin "faydalı ihtiyaç miktarını aştığı" konusu çok tartışmalı bir konu haline gelmiştir. Örneğin, bugünkü uygulamada bir meşrubat firmasının sondajla çıkardığı su eğer meşrubat üretiminde dolduruluyorsa "faydalı ihtiyaç" kabul edilmekte; eğer ilgili su, su üre TARIMDAKİ YANLIŞLIKLAR Diğer taraftan, tarımsal nüfusun özellikle tarla sulama pratiklerinde çok değerli temiz su kaynaklarının değerlenmesi anlamında büyük israflar söz konusudur. Çoğu kez karşılaşılan yöntem, bir boru dahi kullanılmadan toprak kazılarak kanal oluşturulması ve bu kanaldan tarlalara su salınması yöntemidir. Bu yöntemde suyun çoğu toprakta kaybolduğu için tarlaya ulaşan su miktarı çok 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle