26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Suyun yasası bile yok İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı u, yaşamın temel maddelerinden biri. İnsan yaşamı içinse içme suyu en büyük ihtiyaç. Tarih boyunca, yerleşim yerlerinin su ihtiyaçlarını gidermek için o günün koşullarına göre büyük yatırımlar yapılmış. İstanbul'a su getirmek için inşa edilen dev su kemerlerinin, yağmur sularını depolamak için yeraltına kurulmuş dev sarnıçların kalıntıları günümüzde bile tüm ihtişamıyla ayakta duruyor. Evlerde su tesisatının olmadığı, kentin belli noktalarındaki çeşmelerin önünde uzun kuyrukların oluştuğu, ve suyunun nefaseti ile ünlü kaynaklardan güğümlere doldurulan suların sokak aralarında satıldığı günleri yaşı biraz ileri olan bir çok insanımız hâlâ anımsıyor. S tüketiminin aynı düzeyde devam etmesi halinde, 2025 yılına kadar, dünyanın 3'te 1'inin su kıtlığından etkileneceğini açıklıyor. Böyle olunca da, içme ve kullanma suyu kaynaklarını ele geçirmek ve işletmek yalnızca ticari değil, siyasi bir olay haline geliyor. gittikçe kötüleşmektedir. Ülkemizde barajlarda toplanan suyun ancık üçte biri kullanılabilmektedir. Sulamaların yüzde 95'i, israfa yol açan "yüzey sulama" yöntemiyle yapılmaktadır. *** Bir süre önce, 170 ülkenin temsilcilerinin katıldığı "Birleşmiş Milletler Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Konferansı" toplandı. Konferansta, ormansızlaşma ve kuraklık gibi nedenlerle her yıl 100 milyon hektar verimli alanın yitirildiği dile getiriliyor. Bu durumun bir milyar 200 milyon insanının temel besin ihtiyacını tehdit ettiği vurgulanıyor. Peki ülkemizde durum ne?.. Ülkemizde toplam ekim alanı 17 milyon 700 bin hektar. Bunun 12.5 milyon hektarı "sulanabilir" arazi; ancak, sulanan miktar 4.2 milyon hektarla sınırlı. Yine ülkemizde buğday yetiştirilen yaklaşık 9.5 milyon hektar alanın yalnızca yüzde 13'ü sulanabiliyor. Öyle ki, ülkemizin sulamaya ilk açılan bölgesi olan Çukurova bölgesinde sulanan alan miktarı, sulanamayan alandan az. Bu bölgede, 217 bin hektar alan sulanırken 310 bin hektar alan sulanamıyor. Buğday deposu olarak tanımlanan Konya Ovasında sulanabilen arazi miktarı yüzde 1520 civarında. Tarımsal üretimimizi ikiye katlayacağı düşünülen GAP Bölgesinde toplam 3.2 milyon hektarlık tarım alanının 2 milyon hektarı "sulanabilir" arazi olmasına karşın, "sulanan" arazi 350 bin hektar civarında; yani potansiyel olarak "sulanabilir" arazinin ancak altıda biri düzeyinde. Bunun da yaklaşık 10'da biri yanlış sulama nedeniyle aşırı tuzlanmış ve çölleşmiş durumda. GAP'da elektrik yatırımları planlanan çerçevede yürütülürken, tarımsal yatırımların gerçekleşme oranı yüzde 18. *** Örnek mi?.. ABD'de, Pentagon uzmanları, küresel ısınmanın yol açacağı doğuracağı siyasi sonuçlar, özellikle de Ortadoğu bölgesinde stratejik bir madde olarak suyun kazanacağı önem üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Avrupa Birliği'nin Tavsiye Raporu'nun eki olarak *** Bütün bunların geride kaldığını düşünürken, şimdi susuzluk kabusu yeniden karşımıza çıkıyor. Ankara, İstanbul, İzmir gibi metropol kentlerimizin barajlarındaki su bitti bitecek. Bir süre önce musluklarından Kızılcahamam’ın soğuk kaynaklarından gelen suların aktığı Ankara, son umudunu Kızılırmak'ın zehirli sularını musluklara yönlendirmede arıyor. Su kalitesi her yerde o kadar bozuldu ki, artık aşımızdan işimize kadar pet şişelerde pazarlanan suları kullanıyoruz. Suçlu kim?... Ortada "küresel ısınma" denen bir suçlu var! Ama susuzluğumuzun ne kadarı "küresel ısınma"dan, ne kadarı hatalı yönetim ve politikalardan soran soruşturan yok. Hoş, aslında "küresel ısınma"nın failleri de ortada yok ya!... *** Bir alanın sulamaya açılması da her zaman yeterli olmuyor. Örneğin Türkiye'de DSİ'nin sulamaya açtığı alanın yaklaşık yarısı fiilen sulanabiliyor. Bu yüzde 50'lik sulanan alanda da sulama oranı potansiyelin ancak yarısı kadar. Türkiye'de sulama yönetimi bir kaos içinde. Sulama hizmetleri DSİ, Sulama Birlikleri, Sulama Kooperatifleri ve özel kişiler tarafından yapılıyor. *** Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF tarafından hazırlanan bir raporda, şu anda dünyada bir milyardan fazla insanın içme suyundan yoksun olduğu belirtiliyor. İsveç'in Stockholm kentinde Dünya Su Haftası dolayısıyla düzenlenen konferansta bir araya gelen bilim adamlarının uyarısı da bu doğrultuda: Bu toplantıda konuşan uzmanlara göre, "2025 yılına kadar yiyecek üretmek için su bulmak en büyük sorunlardan biri haline gelecek". İçme suyu ve atıksu hizmetleri alanında dünyanın en büyük şirketleri arasında yer alan Thames Water Türkiye Ülke Direktörü'nün yaptığı bir açıklamaya göre, dünya yüzeyinde her yıl 6 milyon hektar alan çölleşiyor. Dünya nüfusunun yüzde 14'ü, yani yaklaşık 750800 milyon kişi çöl ve çöl benzeri yerlerde açlık sınırında yaşıyor. Dünya nüfusunun yüzde 40'ı su sıkıntısı içinde. Küresel ısınmanın yanı sıra, su tüketiminin nüfusa oranla üç kat fazla artıyor olması nedeniyle bu oranın 2025 yıl içinde yüzde 50'lere çıkması bekleniyor. Uluslararası Tarım Araştırmaları Danışma Grubu, su tüketiminin aynı düzeyde devam etmesi halinde, 2025 yılına kadar, dünyanın 3'te 1'inin su kıtlığından etkileneceği uyarısında bulunuyor. Uzmanlar, Afrika kıtasında temiz su bulamayan insan sayısının 20 yıldan az sürede ikiye katlanacağı ve bu rakamın 600 milyona ulaşabileceğini belirtiyorlar. Danışma Grubu, su hazırlattığı "Türkiye'nin Üyeliğinin AB'ye Etkileri" başlıklı raporda, "Su, önümüzdeki yıllarda giderek stratejik bir konu olacak... Türkiye'nin üyeliği ile su kaynaklarının, Dicle ve Fırat üzerindeki barajlar ile sulama tesislerinin uluslararası yönetimi beklenebilir ve bu AB için önemli bir konudur..." ifadesine yer veriliyor. Ne var ki, tüm bu gelişmeler yaşanırken, Ortadoğu'nun en büyük su kaynaklarının başında bulunan Türkiye'de hiç böyle bir sorun yokmuş gibi davranılıyor. *** Bu yazı çok daha uzatılabilir, ama gelin Napolyon'la ilgili bir fıkra anlatarak, konuyu kapatalım: Bir meydan savaşında Napolyon topçuya ateş emri vermiş, ama toplardan ses çıkmamış. Büyük bir öfkeyle, topçu kıtasının başındaki subayı çağıran Napolyon, topların neden ateş açmadığını sormuş. Topçu subayı, "Bir kaç sebebi var Generalim" diye açıklamaya girişmiş: "En başta barutumuz kalmadı!". Napolyon: "Yeter! demiş; diğerlerini söylemene gerek yok!". *** Burada şu gerçeği vurgulamakta yarar var: Türkiye, su zenginliği açısından bakıldığında, ortanın altında yer alan bir ülkedir. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına yıllık 10 bin metreküp su potansiyeline sahip olması gerekmektedir. Türkiye'de ise kişi başına yıllık su potansiyeli yaklaşık 3.500 metreküptür. Bu durum, su kaynaklarımızı verimli kullanma zorunluluğunu getirmektedir. Türkiye'de ise uygulanan yanlış politikalar nedeniyle durum düzelmek yerine *** Bizim de çok fazla şey söylememize gerek yok. Çünkü, ülkemizde su kullanımı ve kuraklığa karşı hiçbir stratejik plan yok. Dahası, DSİ'nin tüm sulama tesislerini devrettiği, buna karşılık yetki ve kaynak sorunlarıyla boğuşan Sulama Birliklerimizin bir yasası bile yok! 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle