26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Terör hayvancılığı da vurdu Adnan SERPEN Veteriner Hekim İZMİR Veteriner Hekimler Odası Onur Kurulu Üyesi E t, milletlerarası ticarette çok eskiden beri rol oynamaktadır. Eski yunanlılar ve Romalılar Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden canlı hayvan ve tütsülenmiş, tuzlanmış kuru et ithal ediyorlardı. Ortaçağda et ticareti daha önem kazandı ve sonlarına doğru Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkelerinden Batı Avrupa ülkelerine kasaplık hayvan sürüleri sevk ediliyor, nakliye masrafı fazla, gümrük harçları yüksek olmasına rağmen bu işle uğraşan ülkeler önemli miktarlarda kâr sağlıyorlardı.Otuz sene savaşları ve diğer iç ayaklanmalar ve dış ülkelerle savaşlar nedeniyle XVI yüzyılda Avrupa’da büyük et kıtlığı yaşandı. XVII yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan sanayileşme sonucunda halkın gelir seviyesi yükseldi ve eskiden lüks sayılan et, süt v.s gıda maddelerini rahatlıkla satın alıp tüketme imkânını buldular. Sanayileşme ile beraber taze et taşıma olanakları gelişince yapılan tesisler sayesinde et ticareti yıldan yıla arttı. 1929 yılında dünyada yaşanan ekonomik kriz sonucunda halkın satın alma gücünün azalması sonucunda yılda iki milyon ton olan et ticareti 1935 yılında 1.6 milyon tona kadar düşmüştür. 1935 yılından sonra tekrar artmaya başlamış ve 1965 yılından itibaren Hollanda, Danimarka, İrlanda ve Fransa et ihracatçısı konumuna geldiler. Dünyanın her tarafında et üretimi artsa da üretimin artış nispeti bütün ülkelerin nüfus artışı ile aynı olmadığı için üretimden nüfus başına düşen miktar, ülkeden ülkeye değişmekte ve bu fark gittikçe büyümektedir. Türkiye’nin de dahil olduğu ekonomik yönden geri kalmış ülkeler, bu günde görüldüğü üzere çiftçilikle geçimini temin eden köylüler, kırsal kesimde yaşayanlar tarımla kombine ettikleri hayvancılıktan elde ettikleri et, süt, yumurta gibi hayvansal gıda maddelerinin büyük bir kısmını giyim ve benzeri ihtiyaçları için gerekli parayı temin etmek amacıyla kasaba ve şehir pazarlarında satıp, ancak çok az bir kısmını kendi beslenmesine ayırabiliyorlar. Fakat dünyada sanayileşmeye bağlı olarak gelişmiş ülkeler hayvancılık faaliyetini tarımın alt sektörü olarak değil tek başına sektör olarak ele almış ve sanayiye paralel olarak geliştirmişlerdir. Bugün hayvancılık batı ekonomilerinde "Endüstrie Animale" ile ifadesini bulan, sanayinin bizzat kendisi ve kırsal kalkınmanın lokomotifi bir sektördür. Hayvancılık sektörü sürekli hızla gelişen ve değişen 21.yüzyıl günümüz dünyasında tarımsal ve hayvansal besin maddeleri gelişmiş ülkelerin tekelinde daha da stratejik bir konuma ulaşmış bulunmaktadır. Çünkü tarihe baktığımızda gıda maddesi üretimi yönünden yetersiz olan toplumlar silahla kazandıkları savaşları açlıkla terbiye edilmeleri sonucunda kaybetmek zorunda kalmışlardır. O nedenle özellikle hayvansal kökenli gıda maddesi üretimi daima ülkeler için çok stratejik bir çalışma olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Türkiye’de hayvancılık Osmanlı Devletinden bu yana ulusal bir sorun olarak ele alınmış fakat ulusal çıkarlarımızın doğrultusunda gerçek yerini bulamamıştır. Ulaşım zorlukları ve yem yetersizliği, savaşlar ve ayaklanmalar, salgınlar, bunların da önünde kaçakçılık ve aracılar hayvancılığımızı yüzyıllardır kemirip durmuşlardır. Ulu önder Atatürk’ün dönemi hariç, o zamandan bu zamana kadar geçen süre zarfında bir ulusal politikanın oluşturulduğunu söylemek biraz fazla iyimserlik olur. Oysa hayvancılığın gelişmesi Türkiye’de gelir seviyesinin yükselmesi bakımından olduğu kadar halkımızın beslenmesi, sağlığı açısından da büyük önem taşımaktadır. Bugün halkımız et, süt, peynir, yumurta gibi hayvansal ürünleri tüketemediği için büyük sağlık sorunları yaşamaktadır. Üretim tüketimi karşılayamamakta aradaki fark değişik şekillerde kayıt dışı olarak karşılanmakta olup yıllık maliyeti 6 milyar dolaylarındadır. Kırsal alandan kentlere göç olmakla beraber halkımızın büyük bir kısmı kırsal alanda yaşamaya devam etmektedir. Türkiye genelinde yüksek orandaki işsizlik, gelir dağılımı dengesizliği tehlikeli boyutlardadır. İşsizlik, gelir seviyesinin düşüklüğü, geçim sıkıntısına rağmen halkımızın büyük bir kısmı kırsal alanda yaşamaya devam etmektedir. Hayvancılık Kırsal Kalkınmanın ve Kırsal Sanayinin can damarıdır. Çünkü dünyanın hiç bir ülkesinde, hayvancılık geliştirilmeden kırsal ekonomik kalkınmayı başarmak mümkün olmamıştır. Hayvan yetiştiriciliğinde gelirin en önemli unsuru olan et hayvancılık gelirine en fazla etkili olan faktörlerin başında gelir. İkincisi gelire etki eden önemli unsur Süt’dür. Yine hayvancılık üretiminde işgücü, maliyetin yaklaşık olarak % 12.3’ünü oluşturur. Bu nedenledir ki hayvancılık az iş gücü ile çok gelir sağladığından bizatihi entansif bir maliyet karakteri taşır ve bu vasfından dolayı tarımın en prodüktif kesimi olmaktadır. Hayvancılık, tarımı ve ülke ekonomisini geliştiren, en düşük yatırımla en yüksek katma değeri yaratan ve en düşük maliyetle istihdam imkânı sağlayan sektördür. Hayvancılık sektörüne istihdam yönünden bakıldığında, 2006 rakamlarıyla 1 milyon kişinin sanayide istihdamı için 99.3 milyar dolar, 10 milyon işsiz için 993 milyar dolar gerekirken, geçtiğimiz yıllarda TUBİTAKVeteriner ve Hayvancılık Araştırma Grubu tarafından yapılan bir çalışmada AB sürecindeki Türkiye’de hayvanlarımızın verimlerinin arttırılabilmesi amacıyla yapılacak ıslah çalışmaları için 40 milyon dolarlık bir harcama ile 11 milyon insanımıza istihdam olanağı sağlanmasının mümkün olduğu saptanmıştır. Sosyolojik yönden incelediğimizde geçim kaynağı açısından toplumsal boyutuna bakıldığında; toprağa bağlı olarak yapılması nedeniyle göçün ve göçün neden olduğu tüm ulusal harcamaların azalmasını, geçimin yerinde sağlanmasını, yerel ve doğal imkanlardan azami ölçüde yararlanılmasını sağlar.Yaşam bi çimi olarak sağladığı yararlara bakıldığında; kentlere göçün engellenmesini, gecekondulaşma ve konut talebinin azalmasına, göç edilen yerlerde atıl kalan okul, sağlık ocağı v.s gibi kamu tesislerinin değerlendirilmesine, kentlerdeki yeni yerleşim alanlarına yapılacak altyapı harcamalarının azalmasına, yeterli et üretimi ve sağlıklı et üretiminin sağlanmasına ve döviz kaybının önlenmesinde katkıda bulunur. Günümüz dünyasında soğuk savaş bitmiş olmakla beraber soğuk savaşın yerini küreselleşme adı altında ekonomik savaş almıştır. Ekonomik savaşta gerekli başarıyı gösteremediğiniz taktirde ülkenizdeki sosyal barış kademe kademe farkına varmadan bozulmaya başlar ve bir anda Hayvancılığın gelişmesinde ve bölgenin kalkınmasında çok önemli role sahip SEK ve EBK’na ait tesislerin özelleştirilmesi, bölgenin sosyal ve ekonomik dokusunu bozdu dünyada giderek etkisini gösteren terörün kucağına düşersiniz. Türkiye ekonomik yönden her ne kadar kağıt üzerinde sürekli büyüme gösteriyor ise de artan nüfusuna paralel yeterli üretim yapamaması, gelir dağılımındaki dengesizliklerin aradan geçen uzun süreye rağmen düzeltilememesi, istihdam alanı yaratmaktaki başarısızlıklar ve artan işsizlik nedeniyle terör unsurlarının arayıp da bulamadığı bir ortam haline gelmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizle ilgili olarak A.Ü.Veteriner Fakültesi Öğretim üyelerinden, merhum Sayın Prof.Dr.Selâhattin Batu tarafından yıllar önce yapılan bir çalışmada GAP’ta dahil olmak üzere bu bölgelerimizin kalkınması ve aynı zamanda ülkemiz insanının beslenmesi için ihtiyaç duyulan etin üretilebilmesi açısından hayvancılığın önemine değinmesine rağmen ne yazık ki bu bölgelerimize ve hayvancılığa yönelik ciddi bir çalışma olmamıştır. Bilakis hayvancılığın gelişmesinde ve bölgenin kalkınmasında çok önemli role sahip SEK ve EBK’na ait tesisler piyasa ekonomisi adı altında özelleştirilmiş adeta bölgenin sosyal ve ekonomik dokusunu bozacak şekilde teröre zemin hazırlanmıştır. Mangalda kül bırakmayan özel sektörümüz bu tesislerin özelleştirilmesinden sonra bu bölgelerimizde yatırım yapmaya gitmemiş, yetiştirilen hayvanları satmakta zorlanan yetiştiricinin hayvanı para etmez hale gelmiş ve her geçen gün işsizliğe ve açlığa terk edilmişlerdir. İşsizlik tıpkı patlamaya hazır bir bomba gibi her gün artan oranlarda bugünlere gelinmiştir. Oysa devleti yöneten siyasi otoriteler bugüne kadar bu bölgelerimizde coğrafi, sosyal ve ekonomik yapıyı da göz önünde bulundurarak, özelleştirme yapmayıp, hayvancılığın geliştirilmesi için özel bir çalışma yapmış olsa idi bugün A.B.D’nin Oregon bölgesiyle ayni özelliklere sahip olması nedeniyle eşdeğerde hayvancılık faaliyetinde bulunan, gelir ve yaşam seviyesi yüksek bölge haline gelmesi kaçınılmazdır. Ortaya atılan 24 Ocak kararları ile biz tarım ve hayvancılık ülkesi olmayacağız, sanayi ülkesi olacağız felsefesi bizleri bugünkü şartlara sürükledi. Sanayi ülkelerinden İngiltere ve A.B.D’leri yıllar önce tarım ve hayvancılık gibi kırsal alanı yakından ilgilendiren sektörleri sanayi ile bütünleştirecek şekilde prodüktiviteyi etkileyen araç ve gereçleri hizmete sokarak sanayinin büyük kentlerde yığılmasını önlemişler, tarımdaki fazla insan gücünün bulunduğu alanlara kaydırarak bugünkü sanayileşmeyi gerçekleştirmişlerdir. Bugün 1 A.B.D çiftçisi tarımsal sanayide 6 kişiye istihdam sağlamaktadır. Bunu başaramayan Türkiye, çarpık sanayileşme, gelir dağılımındaki dengesizlik ve adaletsizlik sonucunda büyük kentlerin varoşlarında ve kırsal alanda açlığa ve işsizliğe terk edilmiş, her an terör örgütlerinin kucağına düşmeye hazır insan yetiştirmekte, bunun sonucunda bugüne kadar binlerce insanımız terörden hayatını kaybettiği gibi halen de hayatını kaybetmektedir. Türkiye’nin terörde bugün geldiği nokta, tüm dünyada olduğu gibi ülkenin sorunlarına çözüm üretmekten uzak, zaman zaman kendi siyasi ideolojileri uğruna cumhuriyetin temel ilkeleriyle ve kurumlarıyla çatışan, bunu siyaset ve maharet sayan, iş becerisinden ziyade şu veya bu şekilde seçilip meclise seçilip girmiş politikacılarımızın beceriksizliklerinin bir sonucu ve ürünüdür. 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle