02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye’de tarım küresel zincirlere dolandı ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI BURSA ŞUBESİ ürkiye tarımının 2000’de başlayan IMF ile serüveni beş yılını doldurdu ve Mayıs 2005’te yeni bir standby anlaşması imzalandı. Geride kalan beş yılın bilânçosunu çıkarmak gerekirse, ortada duran tablonun tam bir tahribat olduğunu söylememiz gerek. ABD, AB gibi merkezlerin, Türkiye tarımını denetim altında tutmak ve kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek amacıyla IMF ve Dünya Bankası gibi örgütleri aracılığıyla dayattıkları Tarım Reformu Projesi (ARIP), 2000 yılından beri uygulanmaktadır. Geçen beş yılda varılan nokta tam anlamıyla "tarımın devlet eliyle çökertilmesi" olmuştur. Son beş yıldır ülkede tarımı çökertmek için yapılan uygulamalar şöyle özetlenebilir: • IMF/Dünya Bankası dayatmalı yapısal uyum programlarının uygulandığı 1980 sonrası dönemde, tarımdaki üretim artışı nüfus artış hızının çok gerisinde kalmıştır. 1980–2003 arasında nüfus yılda ortalama yüzde 2 dolayında artarken, tarımdaki üretim artışı yüzde 1’de kalmıştır. Tarım sektöründeki yıllık katma değer artış hızı 1980–1989 yılarını kapsayan dönemde yüzde 0,7 iken, 1990–99 döneminde yüzde 1,6 olarak gerçekleşmiştir. IMF programının uygulandığı 2000–04 döneminde ise yüzde 0,8’de kalmıştır. Büyümedeki bu olumsuz gelişme sonucunda tarımın gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYİH) katkısında büyük bir gerileme görülmüş; 1980–99 arasında ortalama yüzde 18 dolayında olan bu katkı, 2000–04 döneminde yüzde 13 düzeyine inmiştir. • "Ülke çiftçiye yapılan destekler nedeniyle batıyor" denilerek üreticiye kredi verilmemeye, azaltılmaya başlandı. Ziraat Bankası tarımdan kopartıldı, Tarişbank’a el konulup başka bir bankaya devredildi. Tarımsal kredi faiz oranlarında uygulanan sübvansiyon Mart 2000, kimyasal gübre desteği Ekim 2001, tohum ve tarımsal ilaç destekleri ise Aralık 2001 sonundan itibaren kaldırıldı. Son 10 yıllık (1994–2003) ortalamalara göre kamuya ait gübre fabrikalarının gübre üretimindeki payı yüzde 42 idi. 2004–05 döneminde bu tesislerin tümü özelleştirilerek ka T mu gübre üretim ve dağıtımından çekildi. Sonuç, Başbakanın da vurguladığı gibi gübre fiyatlarının yalnızca 2004 yılında yüzde 40 artması oldu. 1999 yılında 5,6 milyon ton olan kimyasal gübre tüketimi, 2004 yılında yüzde 7 dolayında bir gerileme ile 5,2 milyon tona düştü. Öte yandan 1990–99 döneminde tüketimin ortalama yüzde 24,8’i ithalat yoluyla karşılanırken, IMF politikalarının uygulandığı 2000–04 döneminde yüzde 43,9’u ithalatla karşılanır hale geldi. • 1990’lı yılların başında nüfus 56, 2004 yılında ise 71 milyon, yani 13 yılda yüzde 25 oranında artmıştır. Oysa tarım ve hayvancılık üretimi ya yerinde saymakta ya da gerilemektedir. IMF patentli reform projesi bu gerilemeye ivme kazandırmıştır. 1990 yılında yaklaşık 27,3 milyon hektar olan tarım alanı, günümüzde 26 milyon hektara düşmüştür. 1994’te 9,8 milyon hektar olan buğday ekim alanı 2003 yılında 9,3 milyon hektara gerilemiştir. Üretim miktarı ise son 10 yıllık dönemde 19 milyon tonda sabitlenmiş gözükmektedir. 2000–04 döneminde şekerpancarı üretimi 18,8 milyondan 13,5 milyon tona, ayçiçeği üretimi 950 binden 900 bin tona, tütün üretimi 251 bin tondan 157 bin tona inmiştir. • Hayvan varlığındaki erime de devam etmiş; 1999–2003 yıllarını kapsayan dönemde koyun sayısı 30,3 milyon baştan 25,4 milyon başa, sığır sayısı 11 milyon baştan 9,8 milyon başa gerilemiştir. Süt üretimi değişmemiş, denetim altındaki mezbaha ve kombinalarda kesilen hayvan sayısı 10,4 milyondan 5,8 milyon başa, üretilen et miktarı ise yüzde 28’lik bir gerilemeyle 511 bin tondan 367 bin tona düşmüştür. • Tarımdaki büyüme hızının yavaşlaması ve GSYİH’deki payının düşmesi tarımda çalışanların yoksullaşması anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak kırsal alanlardan kentlere göç hızlanmakta ve tarımdaki istihdam düzeyi gerilemektedir. Nitekim 1980–99 döneminde ülkedeki istihdamın yüzde 48’i tarımda iken, 2000–04 döneminde bu oran yüzde 35’e düşmüştür. • 2000 yılında 18,8 milyon ton olan şekerpancarı üretimi, IMF’ye verilen ekim alanlarının daraltılması taahhüdü ve 4 Nisan 2001’de çıkarılan 4364 sayılı Şeker Kanunu hükümleri doğrultusunda 2004 yılında 13,5 milyon tona gerilemiştir. Şeker kanunu ile şeker fabrikalarının özelleştirilmesi öngörülmüş, şeker üretimi kısıtlanarak suni tatlandırıcılara geniş kota konulması gündeme gelmiştir. Öte yandan şekerpancarı ekim alanlarının daraltılması, 450 bin üretici aile ve şekerpancarı tarımında çalışan 100 bini aşkın işçinin gelir olanaklarını kısıtlamakta ve yaşamını zorlaştırmaktadır. • 9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4733 sayılı Tütün Kanunu ile tütünde destekleme alımları kaldırılarak sözleşmeli üretim sistemine geçilmiştir. 1999 yılında 251 bin ton olan tütün üretimi 2003 yılında 148 bin tona; 578 bin olan ekici sayısı ise 334 bin kişiye düşmüştür. Aynı şekilde TEKEL ’in destekleme alımlarının toplam üretimdeki payı 1999’da yüzde 72 iken, 2004’te sözleşmeli alımdaki payı yüzde 28’e inmiştir. • 1999 yılında sigara piyasasının yüzde 70’ini elinde tutan TEKEL, 5 Şubat 2001 tarihli ÖYK kararıyla ÖİB’ye devredilmiştir. ÖİB’ye geçtikten sonra yatırımları tümüyle durdurulan TEKEL, hızlı bir erime sürecine girmiş, sigara piyasasındaki payı 2004’te yüzde 48’e düşmüştür. • Türkiye’nin üretimi azaldıkça bundan ithalat ve ihracatı da etkilenmektedir. Tarım ürünleri dış ticaret dengesi 1980–89 döneminde yıllık ortalama 1,5 milyar dolar fazla verirken, 1990–99 döneminde bu fazla 866 milyon dolara düşmüştür. IMF politikalarının izlendiği 2000 sonrası dönemde yalnızca 227 milyon dolar olmuştur. 1990–99 döneminde tarım ürünleri ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 12,8 iken, 2000–04 döneminde yüzde 6’ya gerilemiştir. • 2000–04 döneminde tarımsal ürün fiyatları sürekli olarak enflasyonun altında tutulmuştur. 2000–04 ortalaması olarak TEFE’deki değişmenin yüzde 40 olmasına karşın; aynı dönemde tarımsal ürün ortalama alım fiyatları artışı yüzde 28 düzeyinde tutulmuştur. • Destekleme alımları karşılığı olarak üreticilere yapılan ödemelerin tarımsal katma değer içindeki payı sürekli olarak geriletilmiştir. Destekleme alımlarının yarım sektörünün toplam katma değerine oranı 1990–99 dönemi ortalaması olarak yüzde 9,7 iken, 2000–04 döneminde yüzde 7,1’e, 2004 yılına gelindiğinde ise yüzde 5,4’e düşmüştür. • Tarımsal sanayiin kurulmasına ve tarım ürünleri ihracatının geliştirilmesine öncülük etmiş olan Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri’nin (TSKB) "devletle birliklerin ilişkisini kesmek" amacıyla 1 Haziran 2000'de 4572 sayılı Kanun çıkarılarak, birliklere destek yapılması yasa hükmüyle yasaklanmıştır. • 2000–05 yılları tarımda özelleştirme saldırısının ivme kazandığı bir dönem oldu. Tarımsal KİT’ler ya kapatıldı, ya işlevsiz hale getirildi ya da özelleştirildi. EBK, ORÜS, TZDK ve TÜGSAŞ’a ait işletmelerin özelleştirilmesine devam edildi. TİGEM’e ait işletmelerin ortaklık yöntemiyle özel sektöre kiralanmasına başlandı. Sigara, şeker fabrikaları özelleştirme kapsamına alındı. Böylelikle yerli ya da yabancı tekellere yeni vurgun olanakları sağlandı. • Tarımdaki tüm girdi, kredi fiyat ve desteklerinin kaldırılarak dünyanın hiçbir ülkesinde tek başına uygulanmayan doğrudan gelir desteğine (DGD) geçilmesi; gerek çiftçiler gerekse bölgeler arasındaki gelir eşitsizliklerinin daha da artmasına yol açmıştır. DGD ödemelerinin dağılımına bakıldığında, aslan payının az sayıda büyük çiftçilere aktarıldığı görülmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2003 yılında 2,8 milyon çiftçi kayıt altına alınarak 2,6 katrilyon TL DGD ödemesi planlanmıştır. Toplam çiftçinin yüzde 5’i DGD ödemelerinin yüzde 25’ini alırken, çiftçilerin yüzde 65’i bu ödemelerin yine yüzde 25’ini alabilmektedir. • 2000’de milli gelirden yüzde 16 oranında pay alan tarım üreticilerinin payı, kriz yılı olan 2001’de milli gelirin yüzde 13’üne gerilemiştir. Bu düşüş 2002’de de sürmüş ve milli gelirin yüzde 12’sine inmiştir. Tarımda ekim alanları daralıyor, üretim düşüyor, ihracat geriliyor, ithalat artıyor ve çiftçi yoksullaşıyor. Beş yıldan beri IMF/Dünya Bankası’nın dayatmalarıyla kararlı bir şekilde uygulanan sözde tarım reformunun getirdikleri bunlar. Türkiye tarımının girdiği bu sarmaldan kurtulabilmesi için uluslararası tarımgıda tekellerinin çıkarlarını esas alan, onların gereksinim ve yönelimlerine göre hazırlanan sözde reform programlarını terkedip, kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül iklim ve toprak koşullarına göre oluşturulacak üretim odaklı bir tarım programı hayata geçirilmelidir. 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle