Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çiftçinin gücü ve güçsüzlüğü... İbrahim YETKİN (Türkiye Ziraatçiler Derneği Genel Başkan) armara Bölgesi, gerek coğrafi, gerekse iklim koşulları açısından ülkemizin tarıma en müsait bölgesi. Verimli ovaları, geniş su kaynakları var. Ürün yelpazesi son derece geniş. Ulaşım açısından olağanüstü bir konuma sahip. Çiftçi kesimi ülkemizin en bilinçli üretici kesimlerinden biri. Bütün bu imkanlara bakıldığında zannedilir ki, Marmara çiftçisi, şanslı bir çiftçidir. Tam tersine... Ülkemizde yıllardır izlenen yanlış politikalar, tüm bu olanakları kullanma imkanını tüketmiştir, tüketmektedir. M *** Nedir, bu politikalar?.. En başta, Marmara bölgesindeki tarım toprakları, amaç dışı kullanım nedeniyle, günden güne tükenmektedir. Geçmişte İzmit ovasında Sakarya Ovasında, Bursa Ovasında yaşananları hepimiz biliyoruz. Kocaeli ovasında üzerine organize sanayi bölgeleri kurulan 300 hektarlık alanın yarıdan fazlası verimli tarım arazisi... En son, Bursa Ovasının en verimli topraklarında uluslararası bir firma tarafından kurulmuş fabrikanın, yasal yönden alınmış tüm kararlara rağmen faaliyetini sürdürmesi için özel yasa bile çıkarttık. Bursa'nın ünlü Nilüfer Çayı bugün kokudan yanına yaklaşılamayacak bir atık su kanalıdır. Istranca dağlarından kopup gelen sular, zehir akıtmaktadır. Apolyont gölü bitme noktasına gelmiştir. İznik gölü, sanayi işletmelerinin çok yönlü baskısı altında tükenmektedir. Yanlış politikalar, yalnızca toprak ve su kaynaklarını tehdit etmekle kalmıyor. Doğaya salınan zehirli atıklar çiftçinin ürününe geçip toplumun sağlığını tehlikeye atıyor, üreticinin emeğini ve alın terini gasp ediyor. Bunun en son örneğini geçtiğimiz günlerde Greenpeace tarafından yayınlanan "zehirli yumurta raporu" ile yaşadık. Rapora göre, bölgede üretilen yumurtalarda tehlikeli oranda dioksin vardı. Tarım Bakanlığı'nın bölgedeki bir yetkilisi, iddialara, "İzmit yöresi, petrol ve yakma tesisleri nedeniyle dioksin kirlenmesi yönünden riskli bölge" sözleriyle yanıt verdi. İzmitli üreticiler, ürettikleri tavuk ve yumurtadan ötürü adeta suçlu duruma düştüler. Aslında suçlananlar kurban durumundaydı. Ne diyordu İzmitli üreticiler: "Bu tesis (İZAYDAŞ) kurulmadan önce ürettiğimiz ürünlerimizi her yerde satabiliyorduk. Tesis faaliyete geçince hem verim düştü, hem ürünü satamaz hale geldik. Bu sorunun yetkililer tarafından bir an önce çözülmesini istiyoruz'' İzmit Ziraat Odası Başkanı Şinasi Turoğlu, bölgede bulunan 6 köy muhtarının katılımıyla gerçekleştirdiği basın toplantısında, İzaydaş çevresindeki köylerde üretilen ürünlerin artık satılmadığı söylüyor ve üreticinin içine düştüğü acı durumu şu sözlerle dile getiriyordu: "İspat edilemeyen iddialar nedeniyle, işletmeler ve fabrikalar köylülerden alımı durdurdu. Üretici bir anda terkedilmemeli. Bu bölgedeki üreticiler, iki gündür sütlerini satamıyor. Pazara sebze götüren köylülerin ürününü kimse almıyor. Ürünlerin nereden getirildiği soruluyor. Köylülerimiz pazara götürdüğü ürünleri satamadan geri dönüyor. *** Olumsuzluklar bunlarla da sınırlı değil... Bakıyoruz, ülkemizin bu en şanslı olması gereken çiftçisi hâlâ, dolunun donun kurbanı oluyor. İzmit'in Eşme ilçesinde son günlerde yağan bir dolunun üreticiye maliyeti 20 trilyon lirayı buluyor. Birer birer kesilen desteklerden arda akalan Doğrudan Gelir Desteğini zamanında alamıyor. Mazotu, gübreyi, ilacı, tohumu dünyanın en pahalı fiyatlarından kullanmak zorunda kalıyor. *** Hep söylediğimiz bir şey var: Çiftçimizin kaderi ülkenin hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, hep aynı... Bir felaket boyutuna ulaşan olumsuzlukların nedenleri aynı... Çiftçinin başına gelen felaketlerin en büyüğü, gücünü bir araya getirmekte ve hakkını aramakta yetersiz kalması... Çiftçi kuruluşları, tarımla ilgili sivil toplum kuruluşları, üreticilerin oluşturduğu çeşitli kooperatif ve birlikler, bu soruna en kısa zamanda bir çözüm bulmak zorunda. Marmara çiftçisi bile yukarıda kısaca özetlediğimiz koşullar içinde yaşamak zorunda kalıyorsa, bu çözümü bulmanın vakti gelmiş de geçiyor demektir. 18