Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Desteklemeler tarımın olmazsa olmazıdır” Şinasi TUROĞLU (İzmit Ziraat Odası Başkanı) T arım sektörü, Cumhuriyetin ilk dönemlerinden başlayarak günümüze kadar ülkemizin gıda ve tarım ürünü ihtiyaçlarını karşılamak, ihraç edilen ürünler yoluyla döviz geliri sağlamak, tarıma dayalı sanayinin ihtiyaçlarını gidermek ve nüfusumuzun büyük bir bölümüne iş ve gelir imkanı yaratmak suretiyle ülkemizin kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir. Ayrıca, kaynak transferi yoluyla ülkemizin sanayileşmesinde çok önemli katkılar sağlayan tarım sektörü, aynı zamanda günümüzde bile bu sektörde 8 milyon kişiye iş imkanı yaratarak işsizlik sigortası gibi çalışmakta ve bu bakımdan adeta "sosyal sigorta" görevini yerine getiren, sosyal krizleri önleyen bir sektör durumunda bulunmaktadır. Mevcut sıkıntılara ve zor koşullara rağmen bugün de bu katkıları sağlamak için çiftçilerimiz büyük bir gayretle çalışmaktadırlar. Ancak, gayretlerin daha verimli olması için, rekabetin giderek şiddetlendiği günümüzde, devletin daha fazla desteğine ihtiyaç bulunduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Bilindiği gibi, AB yetkililerince Komisyon Raporu’nda belirtildiği üzere, AB’ye uyum ve Ortak Tarım Politikası’nın uygulanabilmesi için tarım sektörümüzde 11.3 milyar Avro desteğe ihtiyaç bulunmaktadır. Çiftçilerimiz, doğru bir politikası belirlenmesini ve bu politikaların uygulanmasını, tarımda yeni ve güçlü bir hamleyi sabırsızlıkla beklemektedirler. Tarım üreticileri, diğer sektörlere göre ekonomik açıdan zayıftır. Üreticilerin, önce yaşayabilmeleri sonra dış koşullar ve başka sektörlere karşı kendi yararlarını savunabilmeleri için desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Üretim, büyük oranda doğal koşullara bağlı olduğundan risk fazladır. Üretim yıldan yıla gerçekleştiği için , üretim ayarlaması ancak bir yıl sonra yapılabilmektedir. Doğrudan halkın beslenmesiyle ilgili olduğundan, her ülkenin kendine yeter gıda üretimi yapabilir durumda olması şarttır. Ayrıca gıda güvenliği de doğrudan bu sektöre bağlıdır. İşte bütün bu şartlardan dolayı, tarım sektörünü desteklemek zorunluluğu vardır. Bir bakıma desteklemeler tarımın olmazsa olmazı durumundadır. Aynı zamanda desteklemeler konusu tarımın vazgeçilmez tartışma konularındandır. Türkiye’nin yılda 3 milyar dolarlık tarım kesimine sağladığı desteği çok iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. Tarım kesiminin toplam nüfusa oranının yüzde 10’un altına çekilmesi gerekliliği bazı ekonomist ve demograflar tarafından ifade edilmektedir. Kırsal kesimde yaşayan nüfusu azaltmak bir anda olabilecek olay değildir. Kente götürdüğünüz her bireye iş vereceksiniz, aş vereceksiniz, ev vereceksiniz, sosyal tesisler vereceksiniz. Yani köyde 5 liraya razı olan ve adı çilekeş köylü olan vatandaşımı kente götürdüğünde adı gecekonducuya dönüşecek ve 25 liraya mutlu edemeyeceksiniz. Bu neyi ifade ediyor ? Sürekli başımıza kakılıp durulan 3 milyar dolar destekleme rakamı var ya bunun aslında önemli bir kısmı sosyal destek rakamıdır. "Ben kırsalda yaşıyorum, ancak tarımla iştigal etmiyorum" diyen vatandaşıma devlet ya "Kente gel yerin, işin şurasıdır" diyecek, ya da tıpkı kentteki insanın sahip olduğu kadar sosyal statü tanıyarak tarım dışında farklı istihdam alanları yaratacaktır. Kente belediyecilik, istihdam vb. alanlarda sağlanan devasa destekler görülmemekte, bu ülke insanını her türlü zorluklar içerisinde doyurmaya çalışan çiftçilere keyifleri geldiği zaman verilen destekleme çok görülmektedir. Bu son derece üzüntü verici bir tablodur. Bu bağlamda Türkiye şu ayrımı yapma zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Kırsalda yaşayan nüfusun tıpkı kentli insanlar gibi sosyal ihtiyaçları olduğu kabul edilerek sosyal desteklemeler ayrı bir şekilde ele alınmalı, tarımsal desteklemeler ise gerçekten üreticiye gidecek bir yapıya dönüştürülmelidir. Ülkemizde tarımsal desteklemede en büyük payı alan doğrudan gelir desteğinin eleştirilecek pek çok yanları vardır. Kimi tarım ekonomistleri tarafından da nihai ürüne destek verilmesi en sağlıklı destekleme ola caktır. Nihai ürüne desteklemeler en net sonuç alınan, ticari olarak büyük çaplı tarımsal ürün üretmeyi teşvik eden, profesyonel çiftçiliği getiren bir destekleme yöntemidir. Oldukça iyi bir yöntemdir. Ancak tarımsal sorunlarını aşmış, küçük çiftçi sayısı oldukça az, çiftçilerin yeterli sermaye büyüklüğüne sahip olduğu ülkeler için idealdir. Oysa Türkiye nüfusunun yüzde 35’i kırsalda yaşayan, 4 milyon aile işletmesine sahip, ortalama işletme büyüklüğü 5,5 ha., işletmelerin çoğu geçimlik, öz tüketime yönelik üretimde bulunan tarımsal devası sorunları olan bir ülkedir. Bu şartlarda nihai üretime destekleme verilirse, çoğunluğu küçük çiftçi olan üreticimizin ürüne ulaşarak desteklemeyi alması imkansız hale gelecektir. Mazotu olmadığı için tarlasını süremeyen, parası olmadığı için kaliteli tohum kullanamayan, gübresi olmadığı için tarlasına atamayan küçük çiftçinin elide sınırlı olan üretkenlik gücü de tamamen alınmış olacaktır. Bu nedenle üreticimizin mutlaka ekim öncesinde ve ürününe göre bakım döneminde desteklenmesi gerekmektedir. Tüm bunların yanı sıra ülkemizde miras hukuku ve arazi bölünmüşlüğü sorunu vardır. Bunlar ortadan kaldırılmadığı sürece tarımdaki sorunlar aşılamaz. Gelişmiş ülkeler düzeyindeki gibi tarımsal arazi araziyi kullanana verilmeli toprak bütünlüğü sağlanmalıdır. Kaynakları zengin olmasına rağmen tarımını gözden çıkaran bir ülkenin gelişmesi mümkün değildir. Tarım ve sanayii sektörleri birlikte ekonominin ve gelişmenin dinamikleridir. Avrupa’da bir takım elbisenin içindeki pamuğu üreten işçi, elbisenin dikilmesinden satışına kadar her aşamada değer üretmektedir. Bizde ise tarladaki pamuk, tarlanın dışında daha fazla değerlenmekte dolayısıyla çiftçinin ürettiği değer karşılığını bulamamaktadır. Bütün tarımsal ürünlerimiz için bu durum geçerlidir. Oysa gelişmiş ülkelerde olduğu gibi doğru bir tarım politikası ile ülkemizde de çiftçi yarattığı değerin karşılığını alabilecektir. AB’de toplam nüfus içinde, tarımın payının yüzde 5 olmasına rağmen, 100 milyar Avro’luk bütçenin yarısından fazlası sektöre ayrılırken, nüfusun yüzde 35’i tarım ile geçinen Türkiye’de ise, sektöre düşen pay 3 milyar dolar civarında kalmaktadır. Bu tablo karşısında Türkiye’nin AB ve diğer ekonomik pazarlarda rekabet gücünün olması düşünülemeyeceği gibi ülkenin kendi tarımsal gereksinimlerini karşılaması bile mümkün olmayacaktır. Temel sorun; ülkemizde ulusal bir tarım politikasının ve üretim planlamasının olmamasıdır. Türkiye’de bütünlüklü bir planlamaya dayalı, ülke nüfusunun gereksinimlerini karşılayabilecek bir tarım politikasının oluşturulması ve bunun gereklerinin yaşama geçirilmesi sektörün sorunlarının çözümünü de getirecektir. ‘AB standartlarına harfiyen uymak ülkeye fayda getirmez’ BURSA,(Cumhuriyet) Bursa Ticaret Borsası Başkanı Rıza Aydın,"Tarımda AB standartlarına harfiyen uymak toplumsal açıdan fayda getirmeyeceği" görüşünde. Bursa gibi çok özel kentlerin özel yasalarla korunması gerektiğini söyleyen Aydın, önlem alınmazsa, ekonomik sıkıntıları bastıracak sosyal sıkıntılarla karşılaşılabileceğini de savunuyor.Ticaret Borsası Başkanı Aydın, AB, görüşmelerinin çok uzun süreceğini,tarım konusundaki görüşmelerde çok dikkatli olunması gerektiğini de vurguluyor ve şunları söylüyor : "Türkiye’de nüfus yoğunluğunun tarım kesiminde olduğunu dikkate alarak bu alanda AB standartlarına harfiyen uymak da toplumsal açıdanfayda getirmez. Tarım da modernizasyona gidilebilir,verimliliği arttırıcı yollar denenebilir. Ancak tarımda kaliteyi ve insanımızın bilinç seviyesini arttırmadan birtakım şeyler beklemek Türk tarımını yok etmekle eşdeğer. Özelliği olan tarım sektörümüz çok kritiz yaşamsal öneme haiz. Dolayısıyla bu kesim, ülkenin öncelikleri gözönüne alınarak düzenlenmeli. ABD standartlarına ulaşıldığında söz konusu standartlara uymak kolay. Ancak standartlarda Ab, yaşamda Türkiye standartları olmaz. Bu ikisi bağdaşmıyor. Tarımda kendimize has politikalarımız olmalı. Öncelikle sektöre kaynak aktarımı yapılmalı. Çünkü bu kesime verilecek kaynak, ülke ekonomisinin sağlam kaynağıdır, heba olmaz." 21