22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zoonoz hastalıklar yayılıyor Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ (Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı) onunda olan oldu.Yıllardır yaptığımız uyarılara rağmen geliyorum diyen tehlike artık kapımızda. Hayvancılığa yalnızca parasal destek yapmanın yeterli olmadığını, aynı zamanda kurumsal yönden önemli düzenlemelerin yapılması gerektiğini defalarca söyledik. Ülkemizde deli dana vardı yoktu derken önce Tokat’ta 2001 yılında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi denen zoonoz hastalık patladı. Çok hafif atlatılan ve o yıl can kaybı yaşanmadan atlatılan hastalık daha sonraki yıllarda hem çevre illere sıçradı hem de can kaybına neden olmaya başladı. Hastalık Karadeniz illerinin neredeyse hepsine yayıldı ve en son Kastamonu’da görüldü. Az gelişmiş veya hiç gelişmemiş ülkelerde görülen bu hastalığın Ankara’ya varmasına az kaldı. Yetkililer kenelerden uzak durmamızı öğütlüyor. Sağ olsunlar biz kenelerden uzak durmasına dururuz da, keneler bizden uzak duracak mı onu bilmiyoruz. Bu arada 2 yıl önce İzmir’de trişinden 500’e yakın kişi zehirlendi. Çiğ köftede olduğu söylenen ve domuzlardan insanlara geçen bu hastalığın çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede görülmesi ise gerçekten çok ilginçti. Daha sonra aslında bir çok ruhsatsız domuz çiftliğinin olduğu ve Türkiye’de tüketilebileceğinden çok domuz eti üretildiği ortaya çıktı. İhracat da yapamadığımıza göre bu etleri kimlerin yediği bir türlü anlaşılamadı. Brusella ise zaten her yıl gerekli zararı veriyordu. Yetkililer sokak sütçülerinden süt almamamızı söylüyordu ama bir türlü gözlerinin önünde olan sokak sütçülerini engelleyebilecek bir düzenleme yapmıyordu. Bunları artık kanıksamaya başladık ki birden bire şarbon başımıza bela olmaya başladı. Bingöl’ün Çukurca Köyü'nde hasta hayvanların kesilmesi ve etlerinin dağıtılması sonucu meydana gelen şarbon vakasında hastanelere başvuranların sayısı her geçen saat değişiyor. Hastanelere başvuranlarda deri şarbonu tespit edilirken, Bingöl Doğum ve Çocuk Hastanesi'nde S ilk tedavileri yapıldıktan sonra Elazığ Fırat Tıp Merkezi'ne sevk edilen iki kişiye de ağızboğaz şarbonu teşhisi konulmuş. Olay patlak verdikten sonra kasap ve marketlerde satılan etleri kontrol eden Tarım İl müdürlüğü yetkilileri ise bu tür kontrollerin zaman zaman yapılacağından söz etmiş. Demek ki şimdiye kadar denetim yapmadıklarını itiraf ediyorlar. Bu ülkenin başkentinde bile ruhsatsız mezbahalar dururken herhalde Bingöl’de ruhsatlı mezbaha aramak yersiz olur. Hayvanlar ruhsatlı mezbahada veteriner hekim kontrolünde kesilirse şarbon gibi her veteriner hekimin gözü kapalı tanıyabileceği bir hastalığın gözden kaç Ortadoğu’daki sorun ve savaşlar, hayvan hastalıklarıyla mücadele programının tam anlamıyla yaşama geçirilmesine engel oldu. ması mümkün olmaz. Belli ki sokak ortasında veya ruhsatsız bir mezbahada kesilen hayvanlar, yine veteriner hekim bulunmayan ve resmi denetimden yoksun kasap ve marketlerde satılmış. Bilindiği gibi ülkemizin Doğu ve Güneydoğu sınırları terör nedeniyle yeterince kontrol altına alınamamış ve bu bölge diğer bölgelere nazaran, hayvan hastalıklarının sık görüldüğü ve buna bağlı olarak ekonomik kayıpların oluştuğu bir bölge olmuştur. Özellikle Orta Doğu Bölgesi’nde ortaya çıkan sorunlar ve savaşlar, hayvan hastalıklarıyla mücadele programının etkin bir şekilde yaşama geçirilmesine engel olmuştur. Bu bölgede hayvan hastalıklarıyla yeterli düzeyde mücadele edilememesinde, mera hayvancılığının kontrol edilememesi ve AB’den gelen uzmanların da ısrarla üzerinde durduğu gibi veteriner hekimlerin sayısal yetersizliği ya da mesleki faaliyetlerini etkinlikle sergileyebilecekleri koşulların henüz yeterince geliştirilememiş olmasında yatmaktadır. Ancak bu hastalıklar diğer bölgelere de yayılmaya başlamış ve artık tüm yurdu etkilemeye başlamışsa önlem almanın zamanı geldi de geçiyor demektir. Ülkemizin hayvan hastalıklarıyla etkin bir şekilde mücadele edebilmesi öncelikle veteriner teşkilatının AB ülkelerinde olduğu gibi il ve ilçe bazında yeniden örgütlenmesi ile mümkündür. Personel ve ekipman eksikliği nedeniyle temel görevi hekimlik olan veteriner hekimin görevini yapamadığı bilinmektedir. Veteriner hekim, kulak küpesi takılması ve sığırların veri tabanına girilmesi ile meşgul olduğunda temel görevi olan çiftliklerin denetlenmesi, hayvan hastalık kontrol ve korunma önlemleri ve gözetim görevlerini yerine getirememektedir. Bu nedenle sistem yeniden organize edilmeli ve etkinliği arttırılmalıdır. Hastalıkları yok etmek için ülkesel proje ve programların kar zarar hesabına göre değil insan sağlığı ön planda tutularak hazırlanması ve etkin aşı programlarının düzenlenmesi gereklidir. Ayrıca 3285 sayılı hayvan sağlığı ve zabıtası yasasına göre zoonoz hastalıkların bazılarına ancak hastalık yerinde belirlenir, laboratuar analizleriyle kesinleşir ve bu yüzden hayvan itlaf edilirse tazminat verilmektedir. Bunun yanında hastalık kesim sırasında teşhis edilirse hiçbir tazminat ödemesi yapılmamaktadır. Bu durum bildirimin yapılmasını engellediğinden hastalıklı etlerin de piyasaya çıkmasına neden olmaktadır. Tazminat şemasının genişletilmesi ve maaşını işverenden değil devletten alan bir resmi veteriner hekimin mezbahalarda bulunması, bu tür hastalıkların yayılmasını engelleyecektir. Ama bu iktidar en fazla dikkat edilmesi gereken hayvansal ürünlerin kontrolünü bile AB mevzuatına uyumlu diye çıkartmış olduğu 5179 sayılı Gıda Yasasına eklemeyi unutmuşken mantıklı bir karar almasını beklemek hayalden öteye geçemeyecektir. TEMA Toprak Yasası’nı değerlendirdi: ‘Yasa var, teşkilat ve para yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TEMA Vakfı, yeni Toprak Yasası'nın uygulanması için özel bir kuruluş ve finansal kaynağın gerekli olduğunu belirtti. TEMA tarafından yapılan yeni Toprak Yasası'na ilişkin değerlendirmede, "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu" takdir edilirken, "toprağa özel uygulama yapabilecek bir teşkilat"ın ve teşkilat için "yeterli finansal kaynağın" şart olduğu ifade edildi. TBMM'nin yaptığı yeni düzenleme, "toprağımızın, devlet ve toplumca sahiplenilmesi ve hukukuna kavuşturulması" açısından önemli bir adım olarak nitelendirilirken, bu konuda, özerk anlayışla yönetilen ve uzman nitelikli bir kamu kurumunun zorunlu olduğu bildirildi. Geçmişte toprak kaynaklarıyla ilgili önemli işlevleri olan Topraksu Genel Müdürlüğü'nün deneyimlerinden yararlanılması ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde bir kurumun oluşturulması gerektiği kaydedildi. TEMA Vakfı'ndan yapılan açıklamada, "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun amaç doğrultusunda etkin uygulanması, etkin 'doğal varlık ve kaynakları koruyarak verimli kılmayı temel ilke edinen' doğru kalkınma ve doğru tarım politikalarının oluşturulmasına bağlıdır. Kanunun amacına ulaşması ancak, 'toprağın bir tüketim ve kullanım aracı olmadığını' anlayan ve yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan temel bir yaşam kaynağı olduğunu kavrayan kalkınma stratejileri oluşturulmasıyla sağlanabilir" denildi. Yeni yasanın çıkmasında emeği olanlara teşekkür edilen açıklamada, hükümet tarafından atılacak adımlara destek olunacağı ifade edildi. 30
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle