Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YUNUS NADİ ARMAĞANI K O N f f i K A D I N Ö y k ü rimiz gerilerde kaldı artık. Babatna pek belli etmek istemiyor, ama ben biliyorum, annetni üzen bir şey var. O gece, benim kendisini acılar içinde bırakıp gidişimi hâlâ unutamıyor. Bir yıl önceydi, babamla birlikte en son gittikleri doktor ona artık kesinlikle çocuk sahibi olamayacağını söyledi. Benden sonra gerekli tedaviyi göremediği için... Bir yıldır daha da çok üzüldüğünU biliyorum. Annemi bırakıp gidişimi duşündükçe, ben de kendimi bağışlayamıyorum. Onun, bu parka her gelişinde, ağaçların ardına saklanmam da bundan. Yüzüne bakmaya utanıyorum. Yıllar dır her fırsatta buraya gelip benimle söyleşmeyi bir alışkanlık haline getirdi. Ne kadar saklanırsam saklanayım, o eninde sonunda bulur beni. Ben de kolayca bulsun da söyleşmeye daha çok zamanımız kalsın diye, hep aynı ağacın ardına saklanırım. Bcni bulur bulmaz, soluksuz anlatmaya başlar. Her gün dcğişir anlattıkları. Bazen gazeteye yazdıgı bir yazıdan söz eder, bazen yalnızca duyduğu güzel bir fıkrayı, bazen de sıkıntılarıru anlatır. Aslında, altı yıldır değişen çok fazla bir şey yok. Yine bana düşen, susup susup, sessiz sedasız onu dinlemek. Biliyor musunuz, onu dinlemeyi öyle çok seviyorum ki! Az sonra gelir, demiştim. Işte geldi. Söz veı* mişti, bu gece bana bir masal anlatacak. Bu gece sana bir bebeğin gözlerini anlatacağını. Maviye çalan, iri, kocaman gözlerini anlatacağım bebeğimin. Yıllar var yitirdim orılan. Otası ölümlerden kaçırıp karanhklara saldım. Ne zaman, nerede bulurum bir daha bilmem. Her gece gelir, biraz daha biiyür uykusuzluğumda... Uykusuzluğunu çoğallır, deniz olur, su olur gözleri... Bu gece sana suyun ve kumsalm öyküsünü anlalacağım. Çokça da kum taneciklerinin öyküsünü. .. Aslında sana bu öyküyü çok önceleri, gözlerini karanlıklar içinde gözlerini yilirdiğı gece anlalmak istedim. Ama daha kum taneciklerini bile lammıyordun ve karanlığm rengini öğrenmemiştin henüz. Bir özlemdir kum taneciklerinin öyküsü. Yenilmişliğin onasında hüzünlü bir direnişin uçsuz bucaksız örgüsüdür. Çığlık çığlığa bir suskunluktur... Bir başkaldındır cıvıl cıvıl... flle de ille de bir tutkudur kum taneciklerinin öyküsü... Yavaş yavaş, birer birer, adım adım gelip suyun kıyısına yerleştiler. Hepsi sevdalıydı, detı doluydular ve dalgalar patladığında suyun pınltısını görmekte kararlıydılar. Karanlıktan kaçıp gelmişlerdi buraya. Alacakaranlığa da razı olmamışlardı. önce zayıf, cılız ateşler yakıp alevlerin dansına katlılar ayak seslerini. Kol kola girip şarkılar söylediler. Şarkılarla bıiyüdu alevler, alevler şarkıları çoğalttı. Dalgaların sesi geliyordu uzakıan; durup kulak verdiler. tnan bana, inanmaltsm bebeğim; hepsi deyürekliydiler. Gençtiler, gençlikterini ve geleceklerini istiyorlardı hep bir ağızdan. Ama ortalığı ilk karıştıran dalgaların sesi oldu. Sonra geceyarısı kavgaları başladı. "Uzaklardan, çok uzaklardan geceyarısını muştuluyor dalgaların sesi". "Geceyarısına beş var." "Hayır, daha çok erken!.. " "Siz daha uyuyun, geceyarısını başlallık bile bizL." Kıyıdaki ihliyar balıkçı gördü... Kum taneciklerinin kavga kıyamet ortasında, dağıla birleşe, ufala küçüle nasıl kum tepeciklerine dönüştüğünü... ' 'Kockoca bir dağ olmalıydınız oysa... Bir uçtan bir uca kumsal olmalıydınız. Kocaman bir atesyakıp dağıtmalıydınız karanlığı.'.." Duymadılar ihtiyar balıkçı, ses vermedi kum tepecikleri... tnan bana, inanmalısın bebeğim; hepsi de bir geceyarısı karanlığm sesi sussun, sussun ki bu kavga kıyamet durulsun istediler. Yürekten inandılar suyun ışığına. Suya bakıp yalnız kendilerini görduler ve hepsi de 'gerçeği buldum' sandılar. Sımsıkı sarıldılar gerçeklerine, gerçekleriyle konuştular durmaksızın. Söyleşmeyi unuttular sonunda... Duyabilselerdi, ah bir sesini duyabilselerdi ihtiyar balıkçının... Karanlığm cılız ateşleri söndüre söndüre, ağır ağır suya yürüdüğünü göreceklerdı. Küçücüktün, seni yeni soğuklardan korumaya çalıştığırn günlerdi. Bir geceyarısı ansızın yağmurla, doluyla bastırdı karanlık. Bir geceyarısı... dalgaların sesi tyice yaklasmıştı... suya yansıdı zifıri karanlık. Kum tanecıkleri darmada&n, unufak oldular. Suyun karanlığı çekip aldı içlerinden bazılarını. Sonra duş acıları, yürek acıları, beden acıları... Dağlandı, kum laneciklerine mezar oldu ihtiyar balıkçınır, ytireği. Maviye çalan, iri, kocaman gözlerin olmalıydı senin. Ama ellerin tutsaktı, sımsıkı bağlıydı gözlerim. Yitirdiğim karanlıklar içinde gözlerınin mavısini... Dalgalar kıyıda patlamadı. Suyun pırıltısın. da göremedi kum tanecikleri. Kimi umudunu kesti dalf>alardan, kimini karanlık aldı götürdu. Bazıları yavaş yavaş kum tanecikleri olduklarını anladılar... Ve öyle çok inandılar ki buna, bir kumsal olduklarını unuttular sonunda... Ama dalgaların sesi durmadı. Çoğu da tutmadı yürek acılanna, beden acıtarını sardı, dalgaların sesine verdi kulağını yenıden. Dalgaların sesini çözüp çözüp yeniden sardılar. Çözdükçe sarıldı dalgalar, sardıkça çö~ züldü su... Sudan gelip, eninde sonunda suya varacaklarını biliyorlardı. Suyun ışığına inananların kırık dökük, paramparça, ama rengarenk, ama yaşayan bir tablosuydu onlar... tşte böyle bebeğim... Kimseler, hiç kimseler bilmesede, kıyıdaki yaralı, ihtiyar ve gözüyaşlı balıkçı tanığıdır kum taneciklerinin... Onu dinlemeyi öyle çok seviyorum ki!... Bir de kokusunu duyabilseydim... LJ Mansiyonlar Semra Aktunç Istanbul 1949 doğumlu olan Aktunç, ilk ve orta öğrenimini ktanbul'da lamamladı. tstanbul Üniversıtesi Edebıyat Fakültesi Felsefe bölümünden mezun oldu. 1988'de yayımlanan "Başkalarımn Fotoğrafı" adlı öyküsü bir derginin açtığı yarışmada ödiil kazandı. I 'zkan. 1951 doÖz ğunılu. Galatasuray Lisesi, Ankara Oniversitesı Sıyasal Bılgiler Fakültesi ve Boğazıçı Üniversıtesi'nde okudu. Halen bir özel sektör kuruluşunda yönetıcilik yapıyor. I988'de Yeşil Dayunijina Grubu'nun düzenlediği I. Uluslararası "Güzel tstanbul" Kara Mizah Yarışmast'ndaseçiten "Bir Kentsoylunun tstanbul tçin Ansiklopedik Sözlüğü" adlı çalısmasınm yayımlanmasını bekliyor. 1988'de senaryodalmda YunusNadi Armağam'nda "Buharda3 Gün"adlı çalışmasıyla mansiyonalâyık görüldü. Doğan Özkan Buket Uzuner Jiuzey Amerıka, Kuzey Avrupa, Kuzey AJ'rıka ve Türkiye'deki çevrebılım eğitimmi Haceıtepe, Bergen (Norveç), Mıchigan (ABD). Tampere (Finlundıya) universitelerinde tamamlayan Uzuner > Tampere Teknik ve Ortadoğu Teknik Ünıversıteiı'nde ogretmt görevlisi olarak çalıştt. Norveç'te garson, asçı, bulaşıkçı, gazeıe satıcısı, ABD'de tüp temizleyicisi, Finlandiya'da lngilizce öğretmenliği ve Türkiye'de gazete yazarı ve reklamcı olarak görev aldı. öyküleri edebiyat ve sanata dergilerinde yayımlandı. 36