Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YUNUS NADI ARMAĞANI : K A D I N Ü yük bir acı duyardım. Onun gizlice gözlenni sildiğini, her sabah özenlc kıvırdığı saçlaruıı düzelterek bir başka sokağa yürüdüğünü görmemek için gözlerimi yumardım. O yorgun ve vaşlı bacaklarını sürüklerken peneereler ardına kadar açılır, çıngıraklı kahkahalar, işaretler, acı sözler ardında kalırdı. Bir saksı feslcğendi, durmadan hoyrat ellcrde ezilirdi. HUznü eğlence sanan bu kadınlaıa karşı içindc bir haykırış buyürdü biliyorum: Beni bu öldürücU yabancılıktan, yabancıhğın yalnızlığından, korkularımdan, gençliğimin güzel anılarından, terkedilmişliğimden, biri tarafından çok sevilmişliğimden kurtarın! Beni, yakamı bırakmayan bu allahın cezası hüznümdcn kurtarın! Gıcırtılı kapılar çoğunlukla açılırdı. Çünkl) o, hiç farkedilmeden yaşanıp giden günlcrin bekleneneğlencesiydi. Hiçyabaneılık bilmeyerı kadınlar, oralı kadınlar, soruyla kuşatıı lardı onu. Acımasızdılar. Onlara göre bir delinin kendinc saklayacuk sırları olaına/dı. Hem onlara görc bütün anlallıklan uydurmaydı, yalandı. hayaldi. Çok zamaıı geçti aradan, Ariık ben dı ayıramıyorum. Belki de süslü yengenin her evdc başka tüılü anlaltığı hayatına başka şeylcı ekliyorum. Hangisi benim hikâyenı, hangisi onun, karıştırıyorum. Bana ail, zihnimdc saklanmış, pamuk helva, pos bıyıklı Arnavul macuncu, iki on beş matineleri, hıdrellcz ateşleri, faytonlor çouıkluğuınun albumiınden boş !ıi rer fotoğraftırlar, çocukluğum aklıma geldik çe gö/leriınin önunden geçen. Ama suslü yeıı ge başkadır, ayndır. O güzel lisanıyla anlatırdı. Yabancılığından kurlulınanın, oralı kadmlardan biri olmanın yolunuıı bu olduğunu sanırdı. llk sevdiğinin onu ııasıl terkettiğini, zembilli göçmenin onu ııasıl sevdiğini doyulmaz bir tadla anlatırdı. llk sevdiği o adamın yeri başkaydı hayatında. Zembilli göçmeni de seviyordu, ama aşk değildi bu, bir tilrlü olmuyordu. Bir gün mullaka o ilk sov gili ile karşılaşacaklardı, oııa bir çift sö/ü vaı dı çünkü. Hikâyenin aslını kimseler bilmiyor. Ne zamaıı geldi bu yabancı olduğu şehre, göçmen kim, nerede, nasıl tanıştılar, kimseler bilmiyor. Sııslu yengc her kapıda başka tıırlü anlatiı bu hikâyeyi. Güzel şehirlerde oturmuşlar, ge/ilere çıkmışlar, hepsi başka turlu. Şimdi anlıyorum, süslü yenge asıl hikâyesini kendine sakladı. Bir tck o vc göçmen bildiler. Zembilli göçmen pazarlara vurmuştu keııdini. I lattanm yedi güııü pazara giderdi. Komşu kasabalardaki pazarlara, bazcn daha uzak yerlere. Doğduğu yerlerin bcreketli topıaklarmı o/ lüyordu. Onlar iki saksı çiçektilcr. Uoğdukları pencercnin önünden alınmış, kırgın, yabancı. Her geçen gün solmuşlardı. llk karısının bir Yugoslav kızı olduğunu duşunurüm göçmenin. Bosna'nın bir köyünden. Sarı saçlı, yuvarlak yüzlü. Bembeyaz boynunda sıra sıra altınlar diziliydi mutlaka. Düğünlerde ortaya çıkıp oynardı; kırmızılar, ycşillcr giymiş. Güzel kumaşlar, ipekler, tüller satan bir adamla kaçmıştı. Göçmeni oğluyla bir başına bıraktı. Göçmen işte o zaman sustu. Şeftali bahceleıini, ayçiçeği tar lalannı dolaşlı günlerce, mısırlann arasında uyudu. Duramadı. Bir gün bir yığın alay, hakaret, güluş ve bir oğul bırakıp arkasında, çekti gitli. O günden beri insanların yüzlerine hınçla, öfkeyle bakar, çiçeklere, meyvalara düşkündür, bir de süslu yengeye. Yabancılığın ne olduğunu büyük şehirlerde yaşayanlar bilemezler. Bir büyük şehirde bir yabancı, her gün girilecek yeni bir sokak, her ge ce girilecek yeni bir meyhanc bulabilir. Grrdiği her sokakta, her parkta, her meyhanede kendi yabancılar bulabilir. Ama küçük yerler.. Hele dağların arasına sıkışmış küçük şehirler.. Oralarda akşamlar bir yabancıyı yavaş yava; öldürür. Kapılann hepsi kapaııır, kepenkleı iner. Gece gclirken kurbağa sesleri büyür, küçük dağların arasında avuç içi kadar bir ovaya yayılmış küçük bir şehirde yabancı, azaptan ölebilir. Geceler uyuyup uyanmakla bitmez, hep sabaha daha çok vardır. Oysa insanlar konuşmaktadır. Kedi sobanın başında kıvrılıp yatmıştır, anneler dantel örer, babalar kahveden dönerken süslü yenge ilc zembilli göçmen di/dizedir. Göçmen onun iki mavi çakıl taşı gözlerine dalmış, süslü yengc kendi aleminde o ilk sevilene söylenecek bir çift sözü düşünmektedir. Zamanı kaybetmiştir. ölümün yakımnda olduğunu bilmez. Ama göçmen hâlâ umutludur, süslU yenge onu aşkla, hasretle sevecektir. lerde dolaşan bir hüzünlü insana deli diyerek eksiğini tamamlardı. Süslü yenge her gün kuşluk vakti giyinir, kuşanır, sokaklara düşerdi. Rastgele bir kapıyı çalardı sonra. Bazen kapı açılmazdı. Süslü yengc ncdcnini bilirdi bunun. Ya ev sahiplerinin keyfi yoktu, gülecek halde dcgildilcr, ya da acı bir ölüm vardı, cğlenmek zamanı değildi. Ama daha da kötüsü, onun ne yapacağmı seyretmek için açmazlardı kapıyı. Üst kal pencerelerinin arkasından bakarlardı. Süslü yenge biraz beklerdi. Asla iki kez çalmazdı kapıyı, o mağrur başı yavaş yavaş eğilir, etraftaki pencerelerder. tutulamayan kahkahalar sokağa taşarken, o, boynu kırılmış bir kuş ölüsiine benzerdi. Bü 30