30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YUNUS NADI ARMAĞANI KONU: m S A N HAKLAifl Röportaj V aşamın anlanıı nevdı, ya ölum, mullak ölüm karşısında vaşaının luıumu nc olmalıydı' "Ben >aşarken olum olmayacuk ve oldugum zaman nasıl olsa a>ırdına varamayacagım icin, olum bcnim icin hiç olmayacak" dıye ölum ustuııe duşuncc uıetcn Sokrul veya bıı başka antıkçaji lılo/olı; muydu? Ölum nasıl bıı şey acaba, tanı bu olum anında onıı anlayabılecek mıydım'' Acaba Sokrat bu duşuncelennde haklı mıydı ve boyle duşunduğu ıçın ıtıı baldıran zehırinı hıç kaışı koymaksı/ııı n,ıp oldu? Yoksa, olumıın ! • >ı>ınııı kuıtuluşu oldıığu duşuncesiyle nıı bıı kadar rahal kabııllendı onıı? Ya Hegel, "tnsan bire>sel varoluşunu, kıırlıılıışıınıı ve o/gurlugunu olıımde de gerçekleşlirir" nıı diyordu ? I Iem ne demek istiyordu vc hem de haklı mıydı? Ya da laboratuvarında çalışırken, radyasyon tehdıdı alundayken, ıster ıstemez olum ustune duşuncn Joliut C'urie, "Aslolan yaşamaklır ve ben uldukten sonra da >a>a\aca(>ım, çunku yaşadıgıın hcr vcrde, hiç olma/sa, bvnden i/ler kalacak," derken dah.1 nıı anlamlı ve doğru şeyler soyluyoıdu 9 .. Curıe'yı ölüm ustune duşunceleııyle kendime yakm bulduğumu, Sokrat'ın ya da bıı başka antikçag filozofunun söyledikle^ ııııın doğıuluğuııa da ıkna olduğumu anımsıyoıum . Ama yıııe de olduğumde neler hissedeceğimı dehşecli meıak etmeklen kendimi alamıyordum. Kendımden izler kaldı mı, nerelerde ve nasıl? Bır ömur adadığım duşüncelerım doğrultusunda bır yerlere varabildim ve yaşamın gcrçek anlamını yakalayabıldım mi? Devamında; şımdıkı ölUmllmle bıle hıç olmazsa, taşızmın teşhırıne bıraz da olsa katkı yaparak yaşamıma mutlaka anlam kazandırmış olacağım duşuncesiyle rahatladığımı hıssedıyorum. Tam bır dıngınhk ıçındeyım... O aııda çok garıp ve çelışkılı bir şeyın daha farkına varıyorum; havasız kaldıkça daha derınden soluyorum, daha deıın soludukça daha çok zehırli gazı ciğerlcriıııe dolduruyor ve daha çabuk ölüme koşuyorum. Ve bunun karşısında trajik bir boşvermişlik duygusu her yanımı sarıyor, tam bir kayılsı/hk ve tepkisizlik.. SöndüğümU hissediyorum. RUŞEN: Hâlâ kapılar açılm<yor, değil mi? Kapatılmışlıgınız sürtiyor... ZOZAN: Evet açılmıyor. Ama o anda bir şey oluyor, grimsı görüntüler ve aydınlık... Yeniden doğmuş gıbı hıssediyor ve yaşamaya devam cttığimi anlıyorum, yavaj yavaş çekilmekte olan grırnsı görüntüler ve aydınlık arasındaki belırgin çutışma, bana yaşam kaynağı gibi geliyor... O gün tstanbul'da bir lodos yaşanmış ve daha sonra porılşçülerimizden öğreniyoruz, genel bir katliunıın olmaınasıııın nedeni olarak, kuvvetle esen rüzgârın zehirli ga/ın dağılmasındaki belirleyici rolunü... O rüzgâr bizi kurtarmış. RUŞEN: O anda kofcıışu ve yaşananları hira/ anlalır mısın, neler gorıiyordun? ZOZAN: Yerde, ranzalarda, boylu boyunca serili iıısan görüntüleri vc pcnccre demirlerinc öylccc asılı kalmış insanlar... Temız havanın verdiğı bır canlanma ve tam o anda, yanımda ikı dava arkadaşımı bana bır şeyler söylerken görüyorum. Dıkkatımi yoğunlaştırmaya çalışırken bu yüzlerin verdiği dehşet duygusunun tüm benlığimı sardığını ve o anda nefes almakta oldu ğumu bile unutuyorum. Ister istemez ben de bu halde mıyim düşüncesine kapılıyor ve bu duyguyla olsa gerek, onları daha bir dıkkatle incelemeye çalışıyorum. llk ve çarpıcı yanlar olarak muthış büyümüş ve kızarmış gözlerini ve pcşpeşe dökülen gözyaşlarım görüyor ve mııtlıiş etkileniyorum. Sonra dehşetten çarpılmış, simetriği bo/ulmuş, tuhaf bir renge bıırunmuş yüzler... Neler konuştuk ya da mantıklı şeyler sorduk veya söyledik mi, şimdi anımsayamıyorum. Bir sure sonra etrafımıza ve diğer arkadaşlara baktık, o anda herhangı bir tilmden, Hiller'in tcmcrküz kamplanndan bir görüntü gelip çakıldı beynıme ya da bır yarulsamaydı yaşadığım, bu görüntüler filminkiler mı yoksa o ankiler miydı, birbirinc karıştırdığımı anımsıyorum. Acıyla çarpılmış yüzler, salyasümük ve durmadan akan gözyaşlarıyla yüzler ve yüzleı... Gömlekleri açılmış vücutlar, pantolonları sıyrılnuş, yırtılmış ve yerdeki su birikintileri içine oturmuş çömelmiş, yatmış insanlaı, insanlar. . RUŞEN: Yerdeki su birikintilerinin anlaını ne? ZOZAN: Meğerse bazı aıkada'îlar her ihtinıale karşı kovalarla su getırnıişleı ve o arada korunmak için havlularını talan ıslatmışlar; ama ya kullanamamışlar ya da hıçbir yararı olmamış, çunkü sonradan anladık, bombalar yalnızca göz yaşartıcı değil, aynı zamanda zehirli gazlar da ıçerıyorlarmış. RUŞEN: Nasıl anladınız? ZOZAN: Sonradan koğuşa döndüğümüzde, bır ara arkadaşlardan bırısı iki elinde bırer konserve kutusu benzerleriyle geliyor, askerler bulamamışlar ve bunların görevlerini büyuk bir tiiızlıkle yerine getiren bombalar olduklarını hemen anlıyoruz. Uzerlerindeki garip şekilleriyle gözümüze çarpan ilk şey "Bogucu, yakıcı, goz yaşarlıcı" ve bir de tngilizce olan " N o use warprisoners" sözcukleriydi. Bu da, "Savaş esirleri için kullanılmaz" demekti. RUŞF.N. Ama size karşı kullandılar... ZOZAN: Ilem de onlarcasını bırdcn. Bu gerçek bıle ontarın bizi aynen Hitler yöntemlerıylc hcr zaman toptan ımha etmc istck vc arzularının somut bır ıtadcsı oluyor... Sonra bu kutuları el altından dışarıya gönderdik. tstcdık kı bıze yapılan vahşetı teşhır edelım; ama nedense bir tıırliı kullanılmadı. RUŞEN: Yeniden koguşa donsek... ZOZAN: Evet... O ara havalandırmaya çıkmamız söylendi. Kapıların açıldığını hiç fark etmemiştik bile. Birbirimize destek olarak, yardım ederek, yalpalayarak, cansız bir kütle halindc havalandırma mcrdivcnlerıne yöneldik. !şte hiç de şaşırtıcı olmayan bır görüntü daha; ellcrindc coplan bir sürü asker rastgele önlerınden geçen herkesi copluyorlardı. RUŞEN. Ne diyorsıın! Bir de o halinizle size dayak mı atılıyor? ZOZAN: Evet. RUŞEN: Nlçin ama? ZOZAN: Belki saldıracağımi7dan çekiniyorlar, belki bızi sağsalim ayakta görunce alıştıkları davranışı sergilıyorlar. Kinısede ne bir ses, ne bir tepki; önee bir anlam vcrcmiyorum, tam o anda coplann üzerime yağdığını görüyorum. Fakat hiçbır şey hissetnıiyoruın ve buna oldukça şaşınyorum. Eski coplanmalann acısı geliyor aklıma... Aldırmıyor ve hiçbir tepki göstermeden ilerliyorum. Havalandırma kapısına vardığımda, yüzbaşının yanındaki binbaşıya, "Komulanım coplamanın bir yararı yok, olacakları kadar olmuşlar zaten!" dedığını duyuyorum. Havalandırmaya gırıyorum Arkadaşların, duvar dıplerınde çökmüş ya da uzanmış ve çoğunu da kusarken görmek, beni yeniden etkiliyor. Aklıma bir başka filmden benzer görüntüler geliyoı. Yemyeşil ve korkunç iğrençlikteki görıinümüyle ben de kusmaya başlarken sanki beynim boşalıyor ve hiçbir şey düşünemez hale geliyorum. Havalandırmaya bir kez daha bakıyorum, her taraf bu kusmuk birikintileriyle dolu, tüm arkadaşlar belli bir tiksinti ve nefreti yansıtan gerilim dolu yüzleriyle öylece duruyorlar. Birden bir şey oluyor, bir arkadaş havalandırmanın ortasına yürüyor ve bağırıyor: "Kalkın ayaga arkadaşlar! Kalkın duşmana inal, halay çekeceğlz!" diyor. RUŞEN: Ciddi misin? Nasıl karşılanıyor arkadaşın bu giızel önerisi? ZOZAN: O öfke ve coşku dolu ses hepimizdc yankı buluyor, bır kısmımız başlangıçta kayıtsı/lıkla karşılassa da sonunda hemen herkesin yanıtı bir ve aynı oluyor: "Çekelim! Halayaduralım!" Ve üçer beşer orta yere koşuyorlar... O anda akıl alına/ bir enerji ve coşkuyla caıılanan ve halaya duran arkadaşları, gerilimın kaybolduğu gülümseyen aydınlık yüzleriyle görüyorum. RUŞEN: Beni duygulandmyorsun... Bi/im en guzel yanımı/ bira/ da bu değil mi? Ölumlerden çıkıp sıcagı sıcagına halaya durmak! Roylcsi gorkemli bir duyguyu paylasabilmek kaç ki>iyc duşer? Peki sen de halaya katılıyor musun? ZOZAN: Keşke katılabılseydım, ama yaşamımda hıç halay çekmedım kı! Fakat scyrcdcrken o coşkuyu oturduğunı yerden paylaşıyorum. Oyundan oyuna geçiliyor, halkımın dılıylc söylenen şarkılar cşliğinde coşkulu, ritmık, kararlı ayak seslerinin havalandırmayı sardığını göluyorum ve ıçımi, tanınıı çok zoı, buyük bır mutluluk kaplıyor. Birden pencerelere bakıyorum. Salkım saçak! Şaşkınlık içinde bizi seyreden yüzlcrcc asker!.. Bınbaşı ve yanındaki yüz başıya bakıyorum; durumumu/a hiçbir anlam veremedıkleri bellı, onlar da şaşkınlık ıçınde vc hiçbir tepki göstermeden bızi ızliyorlar... RUŞEN. Peki Zoıan dosl, bu olayın devamında ne var? ZOZAN: Devaınında yurek sızılarımız var... ölüm var!.. Ölülerimiz var! . RUŞEN: Seni üzmeyeceksem anlatır miMiı, nasıl öldüler? ZOZAN: Anlatayım... Bahçede halay çekilırken battaniyelere sarılı ikı arkadaşımızı getirıyorlar. Duvar dibıne oturtuluyorlar, tabii he mcn yanlanna koşuyoruz. Bırı Hakan Mermeroluk, dığcrı Şerif Yazar ısimlı arkadaşlar... Ölü gıbılcr, gözlcn kapalı, dış dünyayla cn küçük bır ılgilerı yok. Aklımıza ılk gelcn şey, doktor ıstcmek ve hastaneye gölurülmelcrı ıçın zorlamak oluyoı. "Taınam", dıyorlar; "Golureccgiz". Ama ne gelen.vaı ne giden. "Doklur bleriz!" diye sayısız slogan atıyoruz, ama zaman hızla geçiyor, dostlarımız an be an uzaklaşıyoılar bizden ve nice 7üman sonra götüruluyorlar. İki gün hep onlardan iyi bir haber gelecek umuduyla beklıyoruz, zaman geçtikçe yaşayacaklarına dair beklentılerimiz artıyor. Ama sanıyorum Uçüncü gün Hakan'ın, bırkaç gün sonra da Şerif'ın ölüm haberlerini alıyoruz. RUŞEN: ölduklerini duyunca neler yaptını/? ZOZAN: Her defasında cezaevı slogan seslerımizle inledi durdıı. Onların anılarını içimizde yaşatacağımırı, dosta düşmana duyurduk Bir de sanki dışardaymışız gibi, sanki faşi/mi lanetleme mitinglerinden birine gitmişiz gibi, öfke dolu sessizliğimiz içinde kolkola girdik, havalandırma bahçesinde protesto yürüyüşü yaptık. Bunu, gorkemli sessizlik ve düzenli ayak sesleri 'arasındaki mUthiş etkileyici bir an olarak hcp hatırlanm. RUŞEN' Peki bu iki dost insan dışında yeni kayıplarını/ oldu mu? ZOZAN: O aylar içinde bır üçuncü arkadaşın tahliye olduktan hemen sonra öldüğünu duyduk. . RUŞEN: Suç dııyurusunda bulundunuz mu, bu olayda kimi ya da kimleri suçlu göruyorsunuz? ZOZAN: Suç duyurıısu dılekçeleri verdık, ama ne kamuoyundan ne de basından bır ses çıktı. Sıkıyönetım Komutanlığı nezdinde, bınbaşı hakkında sözümona başlatılan soruşturma tanı bır tıyaskoyla sonuçlandı ve bu koıkunç olay dönemin bır yüz karası olarak, Hitler yöntenılerine benzerliğiylc, aldığı canlarla tarihe geç ti. Sorumlulara gelınce: Binbaşı vc diğerlerinin anlatımlaı ından aslıııda bu bomba türünü keııdilerinin de bilmcdığı, emrın bızzat Haydar Sallık'tan ve o donem göıev yapaıı alay komuıanı albaydan yazılı olarak geldığı, bombaların da özel olarak bu olayda kullamlmak üzcrc onlar tarafından gondertildığı bılgılerıne ulaştık. Binbaşının nispeten liberal ve ışkencecı olmayan gencl yapısı ve tıinı anlatılanlardan sonra esas sorumluluların Haydar Saltık ve albay olduğu sonucuna ulaşmıştık. RUŞEN: Farklı duşunenleriniz var mıydı? ZOZAN: Kinıi arkadaşlar, binbaşının da sorumlu olduğuna ınanıyorlardı... RUŞEN: Merak elliğim bir konu daha var: Polislerin almak istedikleri arkadaş emniyele gö 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle