03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ULRICH ALEXANDER BOSCHWITZ’DEN ‘YOLCU’ Tutsaklığın sınırsızlığı... “Boschwitz’in Yolcu’su bu acımasız yok oluşun sancılı romanlarından biri olarak günümüzün mülteci sorunlarına, insanların ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, haksızlıkları sineye çekerek yeryüzünü nasıl bir kapatılmaya sürüklediklerine, ışık tutan, zarif, acıklı bir başyapıt.” EMRE ERBATUR Ö rnek bir yurttaşsınız. Büyük Savaş’ta ülkeniz için savaşmışsınız, savaştan döndükten sonra dostlarınızla güçlerinizi birleştirip bir şirket kurmuşsunuz. Güzel bir eşiniz, aklı başında bir çocuğunuz var. Acılı, zalim çocukluğunuzu hafızanızın derinliklerinde kış uykusuna yatırmışsınız. Hayatınızın önünüzde engin bir okyanus gibi size esenlik duyguları vererek serildiğini düşünüyorsunuz. Kimi zaman sevinciniz içinize sığmıyor. Her sabah soğukkanlı bir doygunlukla tıraşınızı oluyorsunuz. Beklentiniz dirlik düzenlikten, dostluktan, sevgi ve güzellikten başka bir şey değil. Etrafınızda olup bitenleri, kimi insanların mutluluğunuza yönelik bakışlarında çöreklenen imrenmeyi fark etmiyorsunuz bile. Ama hayat böyle sade mutluluklar kurmanıza izin vermez. ‘DÜŞMANINIZ SİZİ BAŞTAN YARATIR!’ Bir gün, tanımadığınız birileri, onlarınkinden farklı bir inanca ve ırka doğduğunuzdan, aslında şu ya da bu şekilde ulaşamadıkları ama hak ettiklerini düşündükleri refaha ulaştığınız için ya da sırf var olduğunuz için evinize dalıp yağmalarlar, sizi de tutuklarlar. Birden, doğduğunuzdan beri yurdunuz bellediğiniz ülkede bir yabancıya, bir ava, itilip kakılan, damgalanan, hiçbir insani değer atfedilmeyen bir yaratığa dönüştürüldüğünüzün farkına varırsınız. Hatta o zamana kadar hiç önemsemediğiniz inancınızın, ırkınızın bile farkına varırsınız. Düşmanınız sizi baştan yaratmıştır. O, kendi yenilmişliğinin acısını çıkarmayı sizi günah keçisine dönüştürerek kendi hakkı saymaktadır. ‘YAPIT ÖZYAŞAMÖYKÜSEL AYRINTILARLA BEZELİ’ Kitabın sonundaki, İngilizce baskıyı yayıma hazırlayan Peter Graf’ın Son Söz’ünden de anladığımız kadarıyla Alman yazar Ulrich Alexander Boschwitz’in 713 Kasım 1938’de, Nazi Almanyası’ndaki olaylara dair ilk edebi belge niteliğindeki Yolcu’su böyle bir baştan yaratılma, avlanma ve imha sürecini, sıfır noktasını, maddi olanaklara karşın hakkın ve adaletin olmadığı yerde özgürlükten söz edilemeyeceğini, yirminci yüzyılın ortasında tüm Avrupa uygarlığının gözleri önünde, tüm Avrupa ülkelerinin kapılarını Yahudi mültecilere kapısını kapattığı, Yahudiler’in kendi ülkelerinde tutsak olduğu o büyük kapatılmayı, görünümüyle Ari zannedilen ama Yahudi olduğu Nazilerce bilinen baş karakteri Otto Silbermann, onun ailesi, dostları, bir trenden ötekine zorunlu yolculuğu sırasında rastladığı kimi insanlar üzerinden bazı özyaşamöyküsel ay rıntılarla bezeyerek belgeliyor. USUL USUL, SİNSİ İHANET! Otto Silbermann’ın büyük kapatılmasına usul usul gelişen, sinsi bir ihanet duygusu sızıyor. En yıkıcı darbeyi, Büyük Savaş’taki silah arkadaşı, Alman iş ortağı Gustav Becker’den alıyor. Bec ker, Almanlar’ın Büyük Savaş’taki yenilgisinden sonra toparlanmaya çalışan, Nazizim’in zalimliğinde bir kur tuluşun izdüşümlerini bulan, tüm insanlık değerlerini hiçe sayarak Yahudiler’in sermayesine el koyan Alman orta sınıfını temsil ediyor. Silbermann’ın kötü geçen çocukluğunun sandık odasında tuttuğu Yahudiliği’nin, ötekileştirilmesinin, “varlığının gerçekliğini yitiri[şinin],” Yahudi değilmiş gibi yaşamanın zorunluluğuna tanıklık etmesinin, bir zamanlar emrinde çalışan Almanlar’ın insafına kalışının kilidini açan ve bütün yurdu aslında hem Yahudiler hem de Almanlar için bir toplama kampına dönüştüren bu ihanettir. Hangi ihanet bir dostun dostuna ihanetinden daha yıpratıcı ve kirletici olabilir ki? ‘BOSCHOWITZ’E GÖRE, İNSAN KENDİSİNİN DE KURDU!’ İnsanın yalnızca insanın kurdu olmadığını, kendisinin de kurdu olabileceğini, kendisini düşmanına dönüştürebileceğini de yazıyor Boschwitz. Eski dostu Hamburger Heinz sağırlığı, bağıra çağıra konuşması, tipik bir Yahudi görünümüne sahip olmasıyla Arilere benzeyen Silbermann’ı zor durumda bırakacak, Silbermann ise tipik bir Nazi destekçisi gibi, aç kalmış, yaşlı dostunu neredeyse kovacaktır yanından. Artık Silber mann da ötekileştirmiştir kendi yurttaşını. Onunla aynı kabileden olmayı kabullenememiştir. Bencillik tüm varlığını ele geçirmiştir. Ortamdaki insansızlaşma, kendisinin “düzgün biri” olduğunu lütfeden ama “ailesinin işe yaramadığını” hissettiren o kibir ideolojisi onu da zehirlemiştir. Çığırından çıkmış bir dünyanın dehşetiyle tüm yenilgilerinden sonra elinde kalanın çaresizlik olması çok sarsıcıdır. Bu çaresizliğe karşın birlikte kaçacakları avukatı Löwenstein’i son anda yalnız bırakmayacaktır. Tutsaklığının sınırsızlığına tanıklık etmiş, sıfır noktasına ulaşmıştır artık. Kaçışının anlamsızlığı bir türlü kabullenemediği av oluşunu perçinlemekte, sonuna kadar hak ettiğini düşündüğü insani değerleri savunusunu köreltmektedir çünkü. Her şeye karşın, parası çalındığında karakola gidip şikayette bulunacaktır. Bu, kendisini insan gibi hissetmesi için attığı son adım olacaktır. ACIMASIZ YOK OLUŞUN SANCILI ROMANI Bir roman fısıldayarak yazılabilir mi? Öfkeli bir fısıltı ama bu. Çatlak, gırtlaktan gelen, aslında haykırılmak istenenleri anlatan ama nedense, ironik bir biçimde zaman zaman çekingenleşen, kısık bir sesle yazılmış bir romanla karşı karşıyayız. Bence romana direnç noktasını kazandıran da gerilimini içine akıtan, kimi zaman durağanlaşan bu fısıltılı iç ses. Av, zorunlu yolcu, kaçak olmanın sıkıntısı anlatının durağanlığıyla pekişiyor. Silbermann’ın mutsuz çocukluğu, sevgisiz ev ortamı Nazi Almanyası’nın zulmüne bu dille eklemleniyor onun benliğinde. Son çözümlemede, varılacak bir yer varsa gidilecek yola niye çıkılmasın. Oysa Otto Silbermann’ın yolculuğu kendi içine kapaklanan, tüketici, içbükey, yolsuzluğa, çıkışsızlığa tutsak bir yolculuktur. Delilik tutuklulukla birlikte gelecektir. Ülkenin sınırlarını aşamayan bireye aklın sınırlarını ihlal etmekten başka yol kalmayacaktır. Yol yoktur aslında, belki yolcu da. Boschwitz’in Yolcu’su bu acımasız yok oluşun sancılı romanlarından biri olarak günümüzün mülteci sorunlarına, insanların ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, haksızlıkları sineye çekerek yeryüzünü nasıl bir kapatılmaya sürüklediklerine, komşuların bile birbirine düşman olabileceğine ışık tutan, zarif, acıklı bir başyapıt. Yolcu / Ulrich Alexander Boschwitz / Çeviren: Suzan Geridönmez / 284 s. / 2019. 7931 Ekim 2019 ENDOTERBEI.YDAAMTEÖDDE SÜIOLNÜ 11.YILINDA 38. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda düzenlediğimiz “50 Kuşağı Öykücülüğü ve Şiiri” konulu panele davetlisiniz. Yöneten: Doğan Hızlan Konuşmacılar: Adnan Özyalçıner Cevat Çapan Ayşe Sarısayın 2 Kasım 2019 Cumartesi 15.1516.15 TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi, Marmara Salonu NDS Edebiyat Ödülü, bir yıl Türkçe yazan bir yazarın kitabına, ertesi yıl yabancı bir yazarın Fransızcadan Türkçeye çevrilmiş kitabına verilmektedir. Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2009 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2010 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2011 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2012 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2013 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2014 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2015 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2016 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2017 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2018 Notre Dame de Sion EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2019 www.nds.k12.tr www.ndsliler.com ? [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle