Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA İstanbul’un renkleri Bu yazıda İstanbul için değindiğim kitap sayısı sekizon… Geçmişte sözünü ettiklerimle hadi kırkelli kadar kitap etsin… Oysa öteki adlarıyla birlikte İstanbul üzerine farklı dillerdeki kitap sayıca kaça varmıştır dersiniz? Bunlara her geçen gün yenileri de eklenirken… arc Levy’nin Bay Daldry’nin Tuhaf İstanbul Yolculuğu adlı romanıyla (L’étrange voyage de Monsieur Daldry’den çev.: Can Belge, Can, 2013) İstanbul’a girilebilir... Bu çerçevede 1950’lerden bir anı demeti olarak okunabilir roman. Daldry ile Alice, Londra’da kapı komşusudur. Gittiği falcı “Sende iki hayat var Alice, biri senin bildiğin hayat, diğeri de uzun zamandır seni bekliyor.”, “Sen artık var olmayan bir imparatorluktan geliyorsun, binlerce kilometre uzakta, çok eski bir ülkeden” (47, 48) der. Kadının kafası karışır, durduk yerde bir Türkiye sayfası açılır önünde. Hayatının erkeği ise hemen arkasındadır falcıya göre. Bir yakın arkadaşı ise “Seni orada neyin beklediğini, git kendi gözlerinle gör,” der. (81) Daldry de falcının, “kökleri(n) in Türkiye’ye uzandığı” (126) sözünü anımsatır kendisine. Derken ikili, bir anda İstanbul’da bulur kendini… İsteyen gökyüzünde süzülerek de kentin renklerine katılabilir elbette… Alp Alper’in yaptığı gibi: 1000 Feet’den Dört Mevsim İstanbul (2010). Görkemli albümünde Alper, İstanbul’u “1000 Feet”ten sunarken Ara Güler kısa, özlü sunuş notunda şöyle diyor: “Alp Alper’in uzun yıllar boyunca gökyüzünden çektiği fotoğraflara bakarken acı ve hüzünle şunu fark ettim. İstanbul’un zaman içinde ne kadar çok bozulduğunu ve bu süreç içinde estetikten ne kadar çok uzaklaştığını… / İstanbul artık bir zamanların o güzel ve S A Y F A 40 n 16 N İ S A N 2015 M cazibeli kraliçesi değil…”; “…[G]üzellik duygusundan nasibini alamamış bir zihniyet, uzun zaman içinde bu şehrin dokusuna ve ruhuna saldırmış ve halen de saldırmaya devam etmektedir.” “İşte bu kitap bize bunu kanıtlıyor.” (9) YAZARLARA GÖRE İSTANBUL’UN DÖRT MEVSİMİ... Alp Alper’in albümüne kimi yazarlar eşlik ediyor. Sunay Akın, “İstanbul Üstüne Uçmak” başlıklı yazısıyla uçan kuşların, kuş adamların belleğinden, bilincinden akarak kentin bilinçaltına sızıyor. Onu, ilkbaharda Yusuf Eradam, yazda Nemika Tuğcu, güzde Mario Levi, kışta Mehmet Zaman Saçlıoğlu izliyor, bunları bütünleyen fotoğraflarla… Yusuf Eradam’a göre kent, “çok kültürlü birlik beraberliği ya da gayrimüslimler ya da yurdu(n) güzel mozaiğini oluşturan bütün parçalar bir arada olmadan bir şeye benzemeyecek bir İstanbul”dur… “İlkbahar gelince İstanbul’a, Boğaz’da erguvanlar düşer ya yollara, ben başka mevsim yaşamıyorum,” der Eradam. “Sevinci ile, hüznü ile, İstanbul artık hep ilkbahar”dır onun için. (13, 14, 16) Nemika Tuğcu, “Taşralı Kız” başlıklı anı öyküsünde 1963’te babasının tayini nedeniyle Kayseri’den İstanbul’a taşınan ilk gençlik çağındaki anlatıcısının İstanbul’unu aktarır bize, yakıcı duygularla. Yeni okulundaki arkadaşları, hatta öğretmenleri edebiyata düşkün, durmaksızın okuyan bu “Taşralı Kız’la konuşm(az)”, hatta dışlarlar onu… O da çareyi, “okulun son günlerinde K İ T A P S A Y I 1313 C U M H U R İ Y E T