Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Elizabet Farrelly’den “Mutluluğun Sakıncaları” Yaşıyoruz ama mutlu muyuz? Elizabet Farrelly kitabında, dünden bugüne insanlığın ayak izlerini takip ederek, çevre kirliliğinden insan kirliliğine kadar uzanan bir alanda yarattığımız yıkımı gözler önüne seriyor. r Baran ÇAĞSU huck Palahniuk’un, artık bir klasik olmuş, beyaz perdeye de aktarılan kitabı Dövüş Kulübü’nün esas meselesi; çağımızın paketlenmiş mutluluk iksiri olarak satılan “tüketim kültürüne” bir başkaldırı aslında. Üstelik bu öyle bir baş kaldırı ki efsanevi kahraman Tyler Durden’ın felsefesine göre, tüketim kültürünün uyuşturucu etkisinden kurtulmanın yegâne yolu, fiziksel acıyla tanışarak yeniden doğmak. Kitabın adı da bu nedenle Dövüş Kulübü ya zaten... Yaşadığımız çağın normallerine uyum sağlayamayan “anormallerin” fiziksel acıyı tadarak, kendilerini yeniden ve çağın etkilerinden uzaklaşmış şekilde doğurma çabası Dövüş Kulübü’nün çeperini kaplayan gerçek düşünce. Durden’ın bu felsefesi ise kısa zamanda kendine yankı bulur ve öncesinde bir barın zemin katında başlayan bu “kavga”, sonrasında yayılarak tüm bir ülkeyi, hatta dünyayı sarar. Peki, Tyler Durden’ı yaşadığımız çağa karşı bu kadar huzursuz hissettiren ve çözümü fiziksel acıda aratan birikmişlik neydi? Roman şahaneydi, film efsaneydi ama esas mesele neydi? C Elizabet Farrelly YENİ BİR VAR OLUŞ... Evini her yeni IKEA ürünüyle süsleyen, iyi sayılabilecek bir işe ve “modern” hayatın dayattığı her türlü mutluluk objesine hemen hemen sahip Tyler Durden, birçok insanın da yaptığı gibi dayatılan her şeyi dayatıldığı haliyle yaşamına dahil ettiği için mutsuzdu. Mutluluk vaat eden her şeye sahip olmasına rağmen mutsuzluğu, kendisini huzursuz ediyordu ve işte tam da bu yüzden yeni bir var oluş şekli aramaya başladı kendine. Bu var oluş şekli ise bir çağın kara bir gözden eleştirisine dönüştü. Efsaneleşti. Efsaneleşti çünkü herkesin dayatılan hayattan mutlu olmadığı noktalar vardı. Dövüş Kulübü de bu mutluluk vaadinden doğan mutsuzluğun nitelikli bir eleştirisi olarak karşımıza çıktı. Bu, yaşadığımız çağın sanatla yaratılmış bir izdüşümüydü. Ancak bu bağlamda yaşadıklarımız elbette Dövüş Kulübü’nde anlatılanlarla sınırlı değil. Çağımız ve biz tüketim anlamında çok daha fazlasına gebeyiz. Gebelikten de öte bizatihi doğurduk, haberimiz yok. S A Y F A 2 2 n 1 6 N İ S A N 2 0 1 5 Elizabet Farrelly de bunun bilincinde olacak ki Türkçede yeni yayımlanan kitabı Mutluluğun Sakıncaları’nda, bir tüketim toplumu olarak “biz”in anatomisini çıkarıyor. Şöyle anlatalım: Her tarafımızdan muhteşem, süper lüks, akıllı ve adına ev, rezidans, konut ya da gökdelen dediğimiz beton yığınları yükseliyor. Alışveriş merkezleri, süperhipergross marketler, son tasarım ürünü kıyafetler, reklamlarla her yıl değiştirmemiz gerektiği hissi yaratılan beyaz eşyalar her yeri kaplıyor. Televizyonda birileri, birileriyle evlenmek için bu süperultramega lüks apartman dairelerinden birini öne sürüyor ya da iki yudum ekmek uğruna çekilen sefaleti bile izlerken başkalarına para kazandırıyor ve keyif alıyoruz. Çok da fazla söze gerek yok aslında. Yaşadıklarımızı hepimiz biliyoruz ama biz nasıl bu hale geldik? Bizi rahat ettirecek bunca konfor unsuru arasında biz niye hâlâ bir arayış içindeyiz? Yoksa Tyler Durden yeni bir var oluş aramakta haklı mıydı? Seçenek çok, imkânlar sınırsız. Tüm bunlar bağlamında ise Farrelly’nin bir sorusu var: “Neden mutlu değiliz?” Kitabında işte bu ana soru ekseninde ve bu sorunun türevleriyle konuyu daha da dallandırarak bu soruların yanıtlarını arıyor Farrelly. Birçok açıdan üzerine düşünülmesi gereken bir soru(n) bu. Sanırım Farrelly de tam bunu yapacak kişi. Estetikten etiğe, siyasetten tasarıma kadar birçok konuya yakınlığı nedeniyle çok yönlü kişiliğini kitabına yansıtıyor. Dünden bugüne insanlığın ayak izlerini takip eden yazar, çevre kirliliğinden insan kirliliğine kadar uzanan bir alanda yarattığımız yıkımı gözler önüne seriyor. Bu yıkımların nedeni ise bizim rahatımızdan feragat edemeyişimiz. Her şey dönüp dolaşıp bu noktaya bağlanıyor. Tüm bu özellikleriyle Mutluluğun Sakıncaları, mutlu olmaya çalışırken dikkat edilmesi gereken bazı kuralları düşünce sistematiğine sokup bizi bize gösteriyor. Çağımızı ve kendimizi tanımak için... n Mutluluğun Sakıncaları/ Elizabet Farrelly/ Çeviren: Erdem Gökyaran/ Yapı Kredi Yayınları/ 248 s. K İ T A P S A Y I 1313 C U M H U R İ Y E T