Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Orhan Tüleylioğlu’ndan “Yalnız Kitap” ‘Yağmuru ve kitapları al’dım yanıma Orhan Tüleylioğlu “Yalnız Kitap”ta, kitap düşmanlığına ışık tutarken kitap sevgisine, kitabın yaşamımızdaki yerine dikkat çekiyor. r Eren AYSAN klımda hiç ellenmeden duran film başlangıçlarından biridir: Bir itfaye eri koşarak itfaye aracına biner. Çan çan sesleri çıkartan kırmızı araç kent merkezine hızla ilerler. Hayat olağanüstü durumlarla karşılaşan insanla sınanır. Ray Bradbury’nin eserinden Truffaut’nun beyazperdeye aktardığı Fahrenheit 451’in en başında izleyiciyi rahatsız eden atonal sesler gelecek tasarımına kaotik bir göndermedir aslında. Filmle ilgili çok şey konuşulup tartışılabilir. Hatta pek çok sinema eleştirmeninin yapıtı başarılı bulmadığı düşüncesine yeni katkılar da sunulabilir: Bendeniz de uyarlamanın zihnimde yarattığı hayalkırıklıklarını sıralayabilirim. Ancak derdim bu değil. Amacım, kitap yakmakla görevli Montag’ı yeniden düşünmek... A ÜTOPYA HER ZAMAN UMUT VERMEZ İNSANA Montag gelen ihbarlara göre evleri basar, kitaplıkları yakar. Fahrenheit 451, kitap kâğıdının ateş gerektirmeden tutuşturan ısının derecesi, bir anlamda kızgın düzenin simgesidir. Fitil, bir kadının kütüphanesini basmalarıyla ateşlenir. Montag, kütüphaneyi yakmak üzere devirirken bir kitap, beyaz bir güvercin uysallığıyla kanat çırparak iner, titreyen belli belirsiz ışıkta bir sayfa açılır. Montag o telaş içinde tek bir satır okuyabilir: Ancak o satır kalbini dağlamaya yeter. Kitabı korkuyla alıp göğsüne saklar. Evi basılan kadının “Babil kulesi gibi kapandığı evinde” kitaplarıyla birlikte yakılmasını dehşetle izler. Bütün gece, zihninde yangını söndürmeye çalışır. Sakladığı kitap, ona yitirdiği bir insanlık mirasını hatırlatır. Ta ki karısı evdeki “yasak yayın”ı itfaiyeye ihbar edene kadar… Montag kaçar ve direniş örgütüne katılır. Kitapların yakılmasına karşı olan bilgelerin kurduğu bu örgüt, mirasın yokedilmesine direnmek için eşsiz bir yol bulmuştur. Her örgüt üyesi, insanlık tarihinin önemli bir eserini ezberler. Örgüt, her kitabın kimin hafızasında bulunduğunu bilir ve bu baskı dönemi bitinceye kadar bu “kitapadam”ları korur. Her adam bir kitaptır artık. Fahrenheit 451’i nerede izlediğimi hatırlamıyorum ama çocuk izleyici halimi, o anki korkumu biliyorum. Ütopya her zaman umut vermez insana. Ürkünç, sıkıntılı, demirden leblebi bir yaşam tasarımı da sunar. Orhan Tüleylioğlu’nun yazdığı C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I “Yalnız Kitap”ı elime alır almaz “Kitap Dolu Bir Silahtır” başlığı çıktı karşıma. Yani Ray Bradbury ile ilgili bölüm… Tesadüf mü? İnanmam… Yaşamlarımızın bize sunduğu aykırı kesişme noktasıdır bu olsa olsa… Oysa “Kitabın Ateşle İmtihanı”nın uzun vadede her zaman kitaptan yana çıktığı bilinci bize bir umut verebilir mi? Eskiden olsa evet derdim. Yine de Orhan’ın yazdığı gibi 12 Eylül’de kitapların yakılmasına karşı duran Süleyman Ege’nin direnişini duyumsuyorum. Benim canım ülkemde kitapların yakıldığı dönemden, kitapları yazanların da yakıldığı dönemlere gelindiğini yaşamışsak acımızı nereye yaslayacağımızı bilemiyoruz. Hele bunlardan biri canım babamsa… Bu ülkeye beş kitap armağan eden bir şairyazarsa… “Üstüne kan sıçramış” bir kitap bırakan babamın can arkadaşı, benim de canım Alaz’ımın, Türküler’imin babası İlhan Erdost’sa, kardeşimin, Zeynep’in babası Metin Altıok’sa, arkadaşlarım Özge ve Özgür’ün sıcacık gülümseyişiyle birleşen Uğur Mumcu’ysa, yılda birkaç kere de olsa her karşılaştığımda sıkı sıkı sarıldığım Naki’ciğimin babası Ümit Kaftancıoğlu’ysa, kızı Filiz Abla’nın yaşlı gözlerinden akan Sabahattin Ali’nin hiç bitmeyen direnme gücüyse, Dicle Abi’nin bakışlarındaki sevgiyle birleşen Musa Anter’se … Öyleyse, bizim kitaplarımız tarihte yalnız olabilir. Ama aslında ölümsüz bizim kitaplarımız… Çünkü çalar saat gibi uyandıracak babalarımızın yazdıklarıyla yeryüzünü ve onlara gökyüzündeki kardeşleri eklenecek, Nâzım’lar, A. Kadir’ler, Sevgi Soysal’lar, Victor Hugo’lar, Marquez’ler, Deniz Gezmiş’ler ve gezideki güzel çocuklar eşlik edecek. Karşılıksız bir iyilik, tertemiz bir bilinç ama acılar sunacaklar bizlere… Bilginin aslında bizim gibi toplumlarda acı verici olma gerçeğini… Ben yine babamın dizelerindeki gibi “yağmuru ve kitapları al yanına” diyeceğim. Sırılsıklam ıslanacağım, ne pahasına olursa olsun. Ray Braudbury’nin yazdıklarını hatırlayacağım yine de “Kitap yakmaktan daha kötü suçlar vardır, bunlardan biri de kitap okumamaktır.” n Yalnız Kitap/ Orhan Tüleylioğlu/ um:ag Vakfı Yayınları / 328 s. 1313 1 6 N İ S A N 2 0 1 5 n S A Y F A 2 5