27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Édouard Levé’den “Otoportre” Bir kusma kitabı “İntihar” adlı kitabıyla yayıncısına ve okurlarına son notunu bırakan Édouard Levé, “Otoportre”de hem bu yola gidişi hem de büyük gelgitler yaşayan ruhunu anlatıyor. Levé’nin kitapta bize açtığı bu karmaşıklık, aynı zamanda kendisiyle ilgili eğlenceli ve sıkıntılı durumu da gözler önüne seriyor. Cümlelerin hızı Levé’nin telaşını da yansıtıyor. r Ali BULUNMAZ “Kılavuzum yok, kimsenin de kılavuzu değilim.” “Ölümüm hiçbir şeyi değiştirmeyecek.” (Kitaptan) douard Levé’nin bir önce yayımlanan, daha doğrusu son kitabı İntihar, tam bir tasarı metniydi. Kendini o sona götüren süreci, yayıncısına teslim ettiği dosyada ayrıntılarıyla anlatmış ve ardından bu diyardan gitmişti. Levé, İntihar’da kendisi mi yoksa kurmaca mı olduğu tam anlaşılamayan bir kahraman üzerine oluşturduğu metinle ölümünü nasıl gerçekleştireceğini aktarmıştı. Zaman, mekân ve kişi muğlaklığı yaratan Levé, hem gizemli bir kitap yazmış hem de eşine benzerine az rastlanır bir işe imza atmıştı. İntihar’ı okuyanlar, Levé’nin hangi ruh haliyle nasıl bir eyleme giriştiğini anlamak için resmen iz sürmüştü. Bir başka deyişle hayatını sonlandırışını, büyük bir açıklıkla önce yayıncısına ardından da bize sunan yazar, kendini olduğu gibi ortaya atmıştı. Aynı çıplaklığın bir benzeri Otoportre’de de devam ediyor; kitap, bir bakıma filmi geriye sarıyor, Levé’nin bilindik sona nasıl geldiğini anlatıyor. “KENDİMİ SÜREKLİ EŞELERİM” Levé’nin, İntihar’da ve Otoportre’de izlediği yol hemen hemen aynı: Yazar iki kitapta da kendini büyük bir titizlikle okura aktarıyor. Kesik kesik cümleler kurması, anlatacaklarının fazlalığından ve zaman darlığından ileri geliyor sanki. Kitabın böyle bir havası var. Elbette eksik bıraktığı şeyler bulunuyor ve bunu “Yaşamımı tam olarak anlatmaya kalksam yaşadığımdan daha uzun süre gerekirdi” cümlesiyle hissettiriyor. Levé, kendiyle didişir gibi yazıyor. Bundan keyif alıp almadığını anlamak güç ama kafasının dolu olduğunu rahatlıkla kavrayabiliyoruz. Direksiyonu çok keskin biçimde kırıyor, aniden hızlanıp birden frene basıyor. Derine inmeyince bu tavır, derine inmeyince belki sabuklama gibi görünebilir. Fakat Levé, kendini dünyadan bir an evvel dışarı atmak istiyor. Bunun en kestirme yolu da kafasında gezinenleri boşaltmak. Otoportre böyle bir kusma kitabı. Panik atak gibi veya manik depresif geçişlerle döktüren Levé’nin kendini duvardan duvara vurduğu ve beğendiği anlar da mevcut. Ancak genel durumu sıkıntılı. Yaşlıları seven, gençlerden sıkılan; kıçıyla başıyla sorunu yokken uzayan sakalından sıtkı sıyrılan Levé, herhangi bir terapiste fırsat vermeyecek ölçüde iyi ve kötü yönlerini sıralıyor. Otoportre’de, yazdıkları ve düşündükleri üstüne üstüne gelen, bunları biraz deneme biraz da çözümleme şeklinde anlatan bir adam var yanıbaşımızda. Tam kavradım derken elinizden usta “Otoportre”de ortaya çıkan bir başka şey, Levé’nin zabir manevrayla kayıp gidiyor. man zaman eğlenceli olabilen gıcıklığı. Hemen her şeyle Sağa sola savrulmaktan ve yailgili söyleyecek bir sözü var ve bunları içinden geldiği gibi abartısız şekilde söylüyor. pısına aykırı şeyleri gerçekleştirS A Y F A 4 n 1 6 N İ S A N 2 0 1 5 É mekten tuhaf bir keyif alan Levé’nin neden böyle davrandığı “kendimi sürekli eşelerim” cümlesinde gizli sanki. Onun bir distortion pedalı (gitarda sesleri değiştirip bozan mekanizma) olduğunu söylesek abartmayız: Yazar, görüp yaşadığı pek çok şeyi zihninde bozup kırıp yeniden üretiyor, yeri gelince bunlardan vazgeçebiliyor ve hızlıca başka faza geçiyor. Buradan bakınca onun yaşamı gibi kitabının da baş döndürücü bir hali var. Büyük bir lunaparkta, bindiğinizde midenizi bulandıran hıza ulaşan bir araçta gibisiniz Otoportre’yi okurken. “İNCE İNSANLAR HERKESE KARŞI İNCEDİR, HER ŞEYİ SEVER” Otoportre’de ortaya çıkan bir başka şey, Levé’nin zaman zaman eğlenceli olabilen gıcıklığı. Hemen her şeyle ilgili söyleyecek bir sözü var ve bunları içinden geldiği gibi abartısız şekilde söylüyor. Hatta fazla samimi: “Ağzım açıkken iyi solurum. Bana alık bir hava kazandırmasa sık sık ağzım açık dururdum (...) Genel pisuvarda, yanımda birinin olması işememi geciktirir.” Levé’ye, söylediği veya düşündüğü şeyin bir başkasını çağrıştırdığı, bu yüzden kendi hızına yetişemediğini görüyoruz. Savruk, kimi anlarda umursamaz ve bazen de gayet incelikli yönleri öne çıkıyor. Levé, hem kendisi hem de çevresindekiler için zor bir adam anlayacağınız. Kitabı okurken beyninizin su kaynatmasının nedeni de bu. Yazar, kitapta yapabildiği kadar ken dini çözümlüyor. Neredeyse bütün benliğini okura açıyor ama bazı yorumlara ya da sonuçlara ulaşmamızı da bekliyor. Levé’nin içtenliği, okuryazar mesafesini aşınca adeta kendi kendimizle konuşuyormuşuz gibi bir izlenim bırakıyor. Levé acele ediyor ve bu arada gizlenmeden ilerliyor. Bir yandan da okura “Acaba bunları neden yazdı?” türünden bir düşünme payı bırakıyor; onu özel kılan da bu. Bir yazar olarak Levé, hem yazma hem de okumayla ilgili bir şeyler demese Otoportre eksik kalırdı herhalde. Metnin belli yerlerinde dağınık olarak bunları yakalıyoruz: “Okumaya çok zaman ayırırım ama ‘büyük bir okur’ olduğumu sanmıyorum. Yeniden okurum. Kitaplığımda, okunmuş kadar bitmemiş kitap vardır. Okuduğum kitapları sayarken hile yapıp bitmemiş kitapları da sayarım (...) Kendi kendime sürekli olumlu şeyler yazmam gerektiğini söylerim, bunu başarıyorum başarmasına ama olumsuz şeyler yazmaktan daha güç oluyor.” Levé’nin eleştiriye bulaştığı ve bununla ilgili çıkmalar yaptığını da bir kenara iliştirmek lazım. Zaten o da öyle yapıyor, Otoportre’de bundan birkaç tutam var. Mesela sanata dair söyledikleri her daim geçerli: “Çağdaş sanat alanında, ince insanlara yönelmeye eğilimli olabilirdim ama ince insanlar herkese karşı incedir, her şeyi sever, bu da görüşlerinin değerini azaltır.” Bu satırları yazarken onları okuyanların zevk almasını beklemediğini, zevk alanlar bulunursa da mutsuz olmayacağını açıkça söylüyor. LEVÉ’NİN CESARETİ Levé’nin Otoportre’deki konu yelpazesi o kadar geniş ki herhangi birinden en fazla iki cümleyle bahsedebiliyor. Bu tempo, okuyana yorucu gelebilir ama dikkatinizi toplarsanız eğlenceli yanlarını bulmanız işten değil. Hemen bir örnek: “Perhizden yana değilim. Araba kullanırken kasketlerini çıkarmayan sürücülerden çekinirim.” Levé’nin tüm yazdıkları ve yaptıklarını o trajik sonla bağlamanın herkesin işine geldiği belli. Fakat Otoportre’nin tamamını bu gözle okursak çok şey kaçırabiliriz. Evet, Levé intihar etti ama yaşadığı dönemde kafasının içinde, kuyrukları birbirine değmeyen kırk tilkinin dolandığı ve bunları da çoğu zaman komik biçimde dışavurduğu belli. İntiharının ardından bazı arkadaşları Levé’nin “güçsüzlüğüne” vurgu yapmış, sorunlarıyla baş edemediği için kolay yolu seçtiğini ima etmişti. Tabii konuya buradan bakmak da mümkün ama Otoportre’de Levé, dünyaya bakışını anlatarak gücünün sınırlarını çizmeye uğraşıyordu. Çoğu insanın kendine bile söyleyemediği gerçekleri kâğıda döküp bütün dünyayla paylaşıyor. Peki, bu cesarete ne demeli? n [email protected] Otoportre/ Édouard Levé/ Çeviren: Orçun Türkay/ Sel Yayıncılık/ 112 s. K İ T A P S A Y I 1313 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle