27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Ehrengard Karen Blixen “Ehrengard”da zamanının Don Juan’ı olarak tanınan orta yaşlı ünlü bir ressamın evlenmek üzere olan genç, güzel bir kızı baştan çıkarmaya çalışmasının öyküsünü anlatıyor. Panait Istrati’nin daha önce nedense “Sokak Kızı” adıyla yayımlanmış olan “Nerantzula”sı Faruk Ersöz çevirisiyle yayımlandı. “Nerantzula” bir ilk gençlik öyküsü. hrengard” (İkinci Baskı, Çev. Fatih Özgüven, Ekim 2014, Dedalus Yay.) peri masalı havasında kısa bir anlatı. Kitabın kapağında yan ve küçücük puntoyla yazıldığından yazarın adını kolayca göremiyorsunuz ama “Ehrengard” adının üzerinde “Küçük Bir Romans” yazısı oldukça dikkat çekici bir biçimde yer alıyor. Tamamı 80 sayfa. 1800’lü yıllar. Henüz Alman birliği kurulmamış. Küçük Alman prensliği Leuchtenstein’ın prensi Lothar’ın yeni evlendiği genç prenses Ludmilla doğum yapacak. Ama bu vâris “yasanın ve adabın hoş gördüğünden tam iki ay daha erken dünyaya gelecektir.” Doğum olayı çok gizli gerçekleştirilmeli, iki ay erken doğduğunu kimse bilmemelidir. Bu amaçla gözden ırak güvenli bir yer ve prensese genç, yumuşak başlı ve tabii ağzı sıkı bir nedime bulunması gereklidir. En uygun aday Ehrengard von Schreckenstein’dır. Kızın tek handikapı nişanlı olmasıdır. Nişanlısına yazacağı mektuplarda bu sırrı ağzından kaçıracağından korkulur ama başka da uygun aday bulunamaz. Genç Prens Lothar’ın en yakın dostu 45 yaşındaki ressam Cazotte’dir. Cazotte Avrupa’nın birçok kraliçe ve prensesinin resimlerini yapmasının yanında onların gönlünü fethetmesi ile de ünlüdür ve “körpe ve dupduru çıplakları” resmettiği eserleri yüksek fiyatlarla alıcı bulmaktadır. Cazotte bu gizli doğum olayında genç çiftin yanında bulunacak ve destek olacaktır. Orta yaşlı Don Juan Cazotte ile “genç, yumuşak başlı” Ehrengard’ın aynı mekânda geçirecekleri günlerin nelere gebe olduğu ise bu küçük anlatının konusu. Kapakta yazarın adının olağanüstü küçük ve de neredeyse görülmeyecek şekilde yazıldığını belirtmiştim. Karen Blixen’in yaşam öyküsünü okuyunca bu tavrı biraz anlamlandırmak olası. Tam adıyla Karen von BlixenFinecke soylu bir kişi, bir barones. Belki de bu nedenle S A Y F A 1 2 n 1 6 “E Karen Blixen eserlerini yayımlatırken başta Isak Dinesen olmak üzere Tania Blixen, Osceola ve Pierre Andrézel adlarını kullanmış. Kitabın iç kapağında da yazar adı olarak “Karen Blixen (Isak Dinesen)” yazıyor. “Ehrengard” Karen Blixen’in 1963 yılında, ölümünden bir yıl sonra yayımlanmış. Yayınlanır yayınlanmaz da edebiyat çevrelerinde büyük bir ilgi ile karşılanmış. Bu ilginin nedeni “Ehrengard”ın Soren Kierkegaard’ın Türkçede “Baştan Çıkarıcının Günlüğü” adıyla yayımlanan “Forforerens Dagbog”ına cevaben yazılmış olması. 1903’te yayımlanan “Baştan Çıkarıcının Günlüğü”nde Kierkegaard baştan çıkarmanın insanlık tarihi kadar eski bir şey olduğunu belirterek “bir aşk ilişkisinin doğuş ve bitiş süreçlerini” mektuplarla anlatırken “aşk”, “nişan”, “evlilik” gibi kavramları baştan çıkarıcının bakış açısından ele alır. “Ehrengard” da anlatının baştan çıkarıcı’sı Cazotte’nin bir mektubu ile başlar. Cazotte, “Baştan çıkarma, sonsuz zahmetlerle, sabır ve ısrarlarla, zihninizi üzerinde yoğunlaştırdığınız şeyin, kendi isteğiyle ve hazla, çekirdeğine, özüne kadar size açılması demek değil midir? Ve bunu yaparken de zihnin farklı koşullar altında ulaşmayı umabileceğinden çok daha yüce bir güzelliğe ulaşmak değil midir?” diye sorarak baştan çıkarıcılığı savunur. Yayımlanışının hemen ertesi yılı “Ehrengard” ve “Forforerens Dagbog” arasındaki bağlantıları araştıran Robert Langbaum’un “The Gayety of Vision” (1964) adlı kitabı yayımlanmış ve günümüze dek iki eserin arasındaki metinlerarası ilişkiyi inceleyen onlarca makale yazılmış. Royal Danish Library’deki Karen Blixen arşivinde “Ehrengard”ın yedi ayrı versiyonu olduğuna da dikkat çekiliyor NİS AN 2 0 1 5 (Bkz. Mads Bunch, “Ehrengard,” Kierkegaard, and the Secret Note”, Scandinavian Studies, Vol. 85, No. 4 , Winter 2013). Karen Blixen’in “Ehrengard”ı hem duru anlatımlı hoş bir aşk öyküsü olarak hem de kadın erkek ilişkileri ile aşk hakkında sorduğu sorular ve Kierkegaard’ın eseri ile kurduğu metinlerarası ilişkiler açısından okunabilecek bir modern klasik. NERANTZULA Panait Istrati, 1884 doğumlu bir Romen yazarı. “Balkanlar’ın Maksim Gorki’si” diye tanınmış gerçekçi bir yazar. “Sefalet, hastalık ve yalnızlık”la geçen yıllardan sonra 1921’de intihara kalkıştığında üzerinden çıkan Romain Roland’a yazdığı mektup alıcısına ulaşınca kaderi değişmiş. Roland’ın yardımı ile 1923’te ilk romanı “Kira Kiralina”, yayımlanınca hem üne hem de servete kavuşmuş. 1935’te ölene kadar da art arda romanları yayımlanmış. Eserleri dünya dillerine çevrilmiş. Panait Istrati, Türkiye’de de çok sevilen çok okunan bir yazar. “Kira Kiralina” 1939’da Remzi Kitabevi’nden çıkmış. 1940’lı yıllardan itibaren özellikle Yaşar Nabi’nin çabaları ile neredeyse tüm eserleri Türkçeye çevrilmiş. Ülkemizde “Romanya’nın Orhan Kemal’i” diye anılan bir yazar. Panait Istrati’nin daha önce nedense “Sokak Kızı” adıyla yayımlanmış olan “Nerantzula”sı Faruk Ersöz çevirisi ile Helikopter Yayınları’ndan çıktı (Şubat 2015). “Nerantzula” bir ilk gençlik öyküsü. Marku komşu evde yaşayan “Saka Kız”ı tanıdığında 16 yaşındadır. Henüz su tesisatı olmayan mahalledeki evlere su taşıyarak geçimini sağlayan “Saka Kız” da 1415 yaşlarındadır. Bir ailesi, karışanı görüşeni yoktur, yalnız yaşar. Anne babasının, ailesinin adını da kendi adını da söylemeyi reddeder. “Tıpkı çingene gibi esmer, gür saçlıydı. Kalın saç örgüsü özenle örülmüştü. Keskin iri gözleri, etli dudaklarıyla pek ciddi duran uzunca yüzü, elleri, bacakları ve ayakları gibi her zaman tertemizdi” diye anlatır. Saka Kız “Nerantzula”ya ilk aşkın saflığı ile bağlanan Marku onun Epaminondas adında bir sevgilisi daha olduğunu öğrenince yıkılır ama yılmaz. Marku ve Epaminondas bir yandan Nerantzula’nın tek sevgilisi olmak için rekabet ederken diğer yandan genç kızı tehlikelerden, saldırılardan beraberce korur. Bir süre sonra evlere su tesisatı bağlanıp sakalık işi bitince Nerantzula ortadan kaybolur. Marku ve Epaminondas da kaybettikleri sevgiliyi beraberce ararlar. Artık aralarında bir kader bağı vardır. İki arkadaş ve rakibin aşkları hiç sönmez ve ısrarla Nerantzula’yı ararlar. Nerantzula’yı bulduklarında ise artık çok şey değişmiştir. Onun için Marku ve Leo çocukluk aşkı olarak hoş bir anıdır. Artık genç bir kadın olan Nerantzula’nın şimdi yaşamında bir omurilik felçlisi olan Aurell vardır ve hayatını ona adamıştır. Kırık aşk öyküleri, çekilen çileler, bol acı... 60’lı yılların Türk filmlerini hatılatan bir atmosfer. Romanın hazin bir sonla olsa da İstanbul’da Boğaz sularında bitmesi de ilginç bir ayrıntı. Panait Istrati’nin Gorki ya da Orhan Kemal’e benzetilmesi boşuna değil. Istrati’nin gerçekçi bir anlatımı var. Ama bu gerçekçiliği kuru değil. Yani aynayı sokağa tutup bizim yaşadıklarımızı bize aksettirmekle yetinmiyor içten bir anlatımla okunaklı kılıyor, edebi bir eser haline getiriyor. “Nerantzula” Istrati’nin başyapıtlarından değil ama keyifle okunan bir roman. İyi bir anlatımı, akıcı bir öyküsü var. Bize çok yakın gelecek ortamlarda geçen bir aşk üçgenini ve sonrasında yaşananları anlatıyor. n “Balkanlar’ın Maksim Gorki’si” olarak tanınan Panait İstrati. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1313
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle