25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hüseyin Yurttaş’tan “Çanakkale İçinde” Yazar ve şair Hüseyin Yurttaş, Çanakkale Zaferi’nin 100. yılını yeni bir eserle selamladı. “Çanakkale İçinde” adlı destansı yapıtıyla hepimize bir armağan sundu. Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında Yurttaş’la yapıtının yaratım sürecini, savaşı, insanlığı ve bu büyük zaferi konuştuk. r Serap TELÖZ “Elsiz ayaksız bir yeşil yılan / yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal”. Yine de umudumuzu yitirmeyeceğiz. O günlerden daha zor koşullar içinde değiliz. Türkiye er geç, çağdaşlık yoluna döndürülecek ve rayına oturtularak onurlu kimliği doğrultusunda, aydınlanmaya doğru yeniden yol almaya başlayacaktır. Bir yanda savaşın acımasız soğuk yüzü bir yanda insan yanımız: “İki cephe arasında/ İnliyordu yaralı “düşman” askeri/ Dayanamadı Mehmet/ Süngüsüne takıp beyaz bir mendili/ Kalktı usul usul, teslim olur gibi/ Şaşırdı siperlerdekiler/ Kararlı adımlarla sakince yürüdü/ Kucaklayıp kaldırdı yaralı “düşman” askerini / Sakin, vakur / Götürüp bıraktı mevzilerine onların / Döndü sükunetle yerine / “Alın size insanlık,” der gibi!” O koşullarda bile insanlığını korumak, insana yakışır şeyler yapmak çok önemlidir. Askerimiz yokluğa, çaresizliğe, ölüme, hastalığa vb. rağmen insanlığın gereklerini yerine getirmekten sakınmamıştır. Bunun savaş sırasında yaşanmış birçok örneği vardır. “İNGİLİZLER VE ANZAKLAR DAHA FAZLA MEKTUP YAZMIŞ” Bu kitabı okurken Çanakkale adeta cephe cephe, mevzi mevzi canlanıyor gözümüzde. Zaman zaman askerlerin yüreğinden dinliyoruz bu destanı: “Yine yazıver benim mektubumu/ Bilmesin öldüğümü annem”. Yazarken asker mektuplarına da ulaşıp faydalandınız mı? Elbette ulaştım ve okudum. Ancak bizim askerlerimizin yazdıklarından elde olanlar çok az. Şunu da unutmamak gerekir: Askerimizin önemli bir bölümü okuma yazma bilmiyordu. Bu bir. İkincisi, bilse de, cephe koşullarında mektup yazmak için zaman ve olanak bulmak da zordu. Kâğıt bulmak bile sorundu örneğin. Bu yüzden İngilizlerin ve Anzakların mektupları daha fazla. Belki de bunun için ben “yazılmamış asker mektupları” ile düş gücüme sığındım. Eserin bazı bölümlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ten Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya Anzak askerlerinden kumandanlara kadar alıntılar görüyoruz? O alıntıları, savaşın öyküsünün, iskeletinin, eklem yerlerini göstermek için koydum kitaba. Tarihsel, büyük bir olayı anlatmaya kalkışınca, onun tarihteki ipuçlarını da anımsatmakta yarar gördüm. Son olarak bu destansı yapıtı kaleme alırken yaşadığınız duyguları almak isterim. Öncelikle, ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, ömrünü bir öksüz çocuk olarak sürdürmüş olan annemin, babasını anarken dudaklarını büke büke ağlamasını unutamam. Milyonla insan acı çekti bu savaşlardan ötürü. Emperyalizmin Osmanlı topraklarına çullanma, onları ele geçirme hevesinden çıkan Birinci Dünya Savaşı, insanlığa onulmaz yaralar açtı. Kitapla ilgili çalışma sırasında okurken ve yazarken çok gözyaşı döktüm. Birçok şeyi adeta bire bir yaşamış gibi oldum. Başka bir kavrayış, başka bir olgunlaşma, başka bir duygu ve düşünce yükü bu. O yükü ömür boyu taşıyacağım. n Çanakkale İçinde/ Hüseyin Yurttaş/ Tekin Yayınevi/ 128 s. K İ T A P S A Y I 1 3 1 3 B misiniz? Annemin babası, dedem Keleşoğlu Mustafa, Çanakkale şehididir. Benim böyle bir çalışmayı çok önceden yapmam gerekirdi. 100. yıla kalması nedeniyle üzüntü duyuyorum ama eninde sonunda şehitlerimize bir damla gözyaşı yerine geçebilecek bir kitap ortaya koyabildiğim için de, bir nebze olsun, görevini yapmış olmanın huzurunu tadıyorum. ”Çanakkale, / Yeni Türkiye’nin önsözüdür” diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca ve 18 Mart 1965’te tarihe not düşüyor “Çanakkale Destanı”nı. “Çanakkale İçinde”yi nereye koymalıyız? Kitap oylumunda bazı çalışmalar var daha önce ama çoğu hamaset sınırlarını aşamamış. Tek tek şiir ise çok. Fazıl Hüsnü Dağlarca ustamızın 18 Mart 1965 tarihinde, yani Çanakkale Savaşı’nın 50. yıldönümünde yayımladığı Çanakkale Destanı’ndan sonra olayın 100. yıldönümünde Çanakkale İçinde’nin çıkması bana ayrı bir onur veriyor. Bu 18 Mart’a yetiştirerek kitabı tam zamanında yayımladığı için Tekin Yayınevi’ne teşekkür borçluyum. “İNSANİ DEĞERLERİ ÖZELLİKLE VURGULAMAYA ÇALIŞTIM” Tarihi edebi eserler aslında biraz bıçak sırtıdır, en ufak bir hatayı kaldırmazlar. Kitabın sonunda bir kaynakçayla karşılaşıyoruz, özel bir okuma yaptınız mı ve bu destanı yaratım sürecinizde çekinceleriniz oldu mu? Bu kitap için hummalı bir biçimde çalıştım. Yoğun bir okuma, araştırma S A Y F A 1 0 n 1 6 öyle destansı bir eser kaleme alma düşüncenizin oluşum sürecinden bahseder ‘Toprağın selamı, rüzgârın kelamıyla’ dönemim oldu. Okuduklarımdan bazılarını defalarca gözden geçirmem gerekti. Tarihle ilgili bir çalışma yapsam, oylumlu bir kitap ortaya koyabilirdim ama şiiri seçtim ben. Gülten Akın, “Şiir seçe seçe azaltılır,” diyor. Ben de öyle yaptım. Bu kitap ortaya çıktı. Yazma sürecinde insani değerleri özellikle vurgulamaya çalıştım. Olaya biraz daha uzaktan, iki yanı da görecek biçimde bakmaya çalıştım. O bıçak sırtında kalemin sürçmesi mümkündür ve insanı yanlışa sürükleyebilir. Bunun için dikkatli olmak zorundaydım. Bunca okuma sonucunda gördüğüm en önemli gerçek şu: Askerimiz, Çanakkale’ye Osmanlı Ordusu mensubu olarak girmiş, orada kimliğini bulmuş ve Çanakkale’den Türk askeri kimliğiyle çıkmıştır. Çünkü tebaası, milliyetçi akımlarla, bağımsızlık hareketleriyle, isyanlarla artık Osmanlı’dan uzaklaşmıştır. Kala kala ana damar olarak yalnızca Türkler kalmıştır. Onun için, sekiz buçuk ay süren Çanakkale Savaşı, “Türk kimliği”nin dünyaya gösterildiği farklı bir süreçtir. Kitapta sadece Çanakkale Cephesi’ni yaşatmakla kalmayıp o dönemde “hasta adam”olarak anılan Osmanlı’dan söz ederken, onun bilgiden ve bilimden uzak yaşamını, geri kalmış toplumun halini, buna karşın (borç batağında olduğu halde) debdebe içinde yaşayan “İçi çürük, kof hanedan”a göndermelerde bulunarak N İ S A N 2 0 1 5 anlatıyorsunuz. Tam 100 yıl oldu bu destanı yazalı dedelerimiz. Bu dizeleri okurken insanın hayretle bugüne bakmaması mümkün değil. Bu dizeleri yazarken ne hissettiniz? 100 yıl oldu, peki ne kadar yol aldık bu zihniyetten? GERÇEKLERİ SAPTIRMAK Unutmamak gerekir ki Çanakkale’de kazanmış olmak genel zafer için yetmedi. Müttefiklerle birlikte mağlup olup Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldık. Yurdumuz paramparça edilerek yağmalanmak istendi. Çanakkale’de yıldızı parlayan Mustafa Kemal, halka gitti ve Kurtuluş Savaşı’nı örgütledi. Bu savaş kazanıldı. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Büyük devrimlerle taçlanan bir aydınlanma dönemi yaşadık. Sinsi sinsi örgütlenen çağdışı zihniyet; Osmanlı’yı mehter takımıyla ülkeleri talan eden güç olarak görmekten öte bir kavrayışa sahip olmayan zihniyet, bugün karşıdevrim peşinde ve bunu adım adım da gerçekleştiriyor. Öyle bir cühela grubu var ve hiçbir isnadı olmadan atıp tutuyor, esip yağıyor. Tarihi ve gerçekleri saptırıyor. (Unutulmasın, ibretliktir: Dolmabahçe Sarayı borçla yaptırılmıştır…) Yalan ve iftiralarla kafalar bulundırılıyor ve halkımız, daha geniş anlamda ulusumuz, kimliğinden sıyrılmaya zorlanıyor. Attilâ İlhan’ın dediğini yinelememek mümkün değil: C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle