Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mutlucan Güvendir’den “Şey” Aşklar ve acılar toplamı İlerlemiş yaşında ilk kitabını yayımlayan Mutlucan Güvendir’in ikinci çalışması “Şey” iki bölümden oluşuyor: ‘Su Kara’ ve ‘Akbaba Lokantası’. r Hülya Deniz ÜNAL utlucan Güvendir, 1970 doğumlu bir şair. İlk kitabı olan Şey, Yitik Ülke Yayınları tarafından 2014’te basılmıştır. Şairinin yazdığı ‘Şey için birkaç şey’ gibi uzun ve derin bir nehir olan önsözü geçerek kitaba girilebilir. Bir şey, yalnızca bir şey olamayacak kadar çok şey’dir. Ve şey’lerin bütünlüğüdür. Nesnenin çoğulu, eşyanın. Ama yeri gelir bir insan da bir eşyanın şey’i olabilir ki, en kötüsü budur. Şey, felsefi bir kavramdır. Hiçbir zaman tam olarak çözülemeyecek olan bir kelimedir. Sırdır. Mistik öğretide ise sonsuzluk ve vahdeti vücud kavramlarını bünyesinde bulundurur bu kavram. Zira şey; bir anlatıya göre, hiçbir şeydir, hiçbir şey olduğu için de her şeydir. Hiçlik kavramıyla arasında gizli bir bağıntı vardır dolayısıyla. Şey; insan, neden tek bir şey’le yetinemez sorusunun yanıtı ve incelikli açıklamasıdır biraz da. Kitap iki bölümden oluşuyor: “Su Kara” ve “Akbaba Lokantası.” İlk bölüm ve ilk şiirin Su Kara olması hiç de tesadüf değil. Neden mi? Çünkü şair, Sivas Kangal doğumludur. 2 Temmuz 1993’ten beri Sivas’ta akan bütün dereler nehirler, sular karadır. Kara akmaktadır. İki anlam içermektedir, kurumuş ve karaya dönüşmüştür. Su bile masumiyetini yitirmiştir. Karadır, kan bulaştığı için berrak rengini kaybetmiş siyaha dönüşmüştür. O coğrafyanın alnına sürülen leke, suyu bile kara yapacaktır. Yapmıştır. İşte o nedenle; “oteller karadır pir sultan ili yasta/ teller kara eller kara er kara/ vicdan bir yokuşta susuz kalmış söz hasta” der şair. Yastan almıştır rengini, karadır. Değil yüzeydekiler, Sivas’ın altından geçen ve yer altı nehri olan Tavra bile karadır, kara akmaktadır. Sivas’ta yakılmaktan kurtulan şair Zerrin Taşpınar, Tavra isimli kitabında bir nehir şiirle hem Sivas’ı hem Madımak’ı pek de güzel anlatır. Güvendir’in, Su kara demesi boşuna değildir, kitaba bu büyük utançla başlamaktadır, ki bu iyi bir şeydir. Çünkü utanmayı bilmek erdemdir. Utanmak demişken anmanın tam da sırası, utanmayı bizim kuşağımız Kemalettin Tuğcu’dan öğrenmiştir. Tuğcu, ayaklarındaki rahatsızlık nedeniyle, 30 yaşına kadar ne okula gidebilmiş, ne de doğru düzgün bir işte çalışabilmiştir. Kendi kabuğunda yaşamış, okumuş ve tercüme yapacak kadar Fransızca öğrenmiştir. Yürüyememiş, koşamamıştır. Ama içindeki yaşama sıkıntısını ezmek için tek bir çare bulmuştur: Hiç durmadan yazmak! Ve yazdıklarıyla C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I M düşünüyorum. Mutlucan Güvendir de utanmayı bilen bireylerden. Yeniden kitaba dönecek olursak Şey, apaçık bir ismin giden ikinci hecesinden geriye kalan yarım ve iyileşmeyi bekleyen yaradır. “Bütün bataklıkların tapusu/ iç cebimde” diyerek kendi yarasına bizi de ortak etmektedir şair. Hem şair bir yaraya parmak basarken, onunla yani işaret ettiği şeyle de vedalaşmaktadır. “Dalgıç battığı yerden çıkar” Çıkabilmek için batmalıdır iyice. Gömülmelidir. Toplumsal olarak da bu dizeleri okuyan okurla, buluştukları dizelerden başlayacaklardır ayrılmaya. Diyalektik süreç işleyecektir. İRONİK ÇELİŞKİ Aynı şiirde “Alaskada tanrı kapatmış kendini derin dondurucuya” derken Amerikanın Rusya’dan satın aldığı toprakları sömürmesiyle, Sivas’taki din bezirganlarının ironik çelişkisini çağrıştırmıştır. Bu dizeler arasında bir bağ kurmuştur. “Bilimle açıklanamaz aşk, şiirle açıklanabilir ancak!” diyen Akgün Akova’ya, “tek kişilik bir korkudur aşk” dizesiyle eklemlenecektir şair. Ne de olsa “aşk aklın üstündedir” ona göre. “Ey beni rahminde büyüten dünya/ aşk diye sunduğun tanrıya/ inanmayacağım bir daha” (İplant, s. 30). “Kar yağıyor azala azala umudun üstüne/ toprak bizi düşünüyor, buğday bizi/ gelecek yağıyor bağıra bağıra geçmişin üstüne/ mektuplar bizi düşünüyor, yaralı aşklar bizi” (Ateşi Söndür, Suyu Yak, s. 33). Nikolay Berdyayev’in, “tin, aşkın dünyasından sızan bir ışığın ürünüdür” demesiyle örtüşüyor Güvendir’in dizeleri. Bir özgürlük savaşçısı gibi konuşuyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, özgür olmak ve özgür kalmak dünyanın en zor işidir. Aşk ve şiirdir insanı özgürleştiren. Hele ki özne şairse değmeyin keyfine. Şey, belkide bir toplamdır. Acılar toplamı, aşklar toplamı, mutluluklar ve mutsuzluklar toplamı. Hepsinden biraz, hepsinden hiç, hepsinden şey… Kim bilir nedir? Birazcık da şeydir. Okuyun da görün… n Şey/ Mutlucan Güvendir/ Yitik Ülke Yayınları/ 72 s. 1338 8 E K İ M 2 0 1 5 n S A Y F A 9 kocaman bir kuşağı etkilemiştir. Yalan söylememeyi, insanı ezmemeyi, vicdan ve acıma duygusunu öyle güzel vermiştir ki yazdıklarıyla. Ona kocaman bir teşekkür borcumuz olduğunu