25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Deniz Arslan’dan “Rehavet Havası” Taşradan insan manzaraları “Rehavet Havası”nda Deniz Arslan, tanıdığı yüzlerin, aşina olduğu seslerin, mahallelerin, taşra sıkıntısının, işsizlerin, tembellikle flört edenlerin, kendi evinde mağlup olanların, taşrada yapacak bir şeyleri olmayanların, büyük şehirde tutunamayanların öykülerine yer veriyor. r Can ÖKTEMER aşta Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasından aşina olduğumuz, merkezle taşranın çatışmasını, sıkışmışlığı, arada kalmışlığı sahici bir dille anlatan bir çok filmle karşılaşır olduk. Benzer mevzular son dönem Türkiye edebiyatında da işleniyor. Yönetmenlerin ve yazarların taşraya bu kadar ilgi göstermesinin en önemli sebeplerinden biri de küreselleşme ve internetin de etkisiyle birlikte taşranın son sürat değişen kimliği olsa gerek. Arın Kuşaksızoğlu, bu değişimini şöyle açıklıyor: “Zaman artık taşrada da dünya saatiyle akıp gidiyor, o yüzden hiçbir şey eski yerinde değil.” Taşranın bu değişen kimliği, beraberinde anlatılmayı bekleyen bir sürü hikâye getiriyor kuşkusuz. Sinemacıların ve yazarların iştahlı bir şekilde taşrayı anlatma heveslerinin altında yatan durum bu olabilir. Son dönem Türkiye edebiyatında taşrayı en iyi anlatan yazarlardan Mahir Ünsal Eriş ise taşraya olan bu ilgiyi, taşradan büyük şehre okumaya gitmiş olanların artık kendi hikâyelerini anlatmalarına başlamalarını ve Cumhuriyet sonrası Türkiye edebiyatındaki görülen taşraya dair “oryantalist” bakışın yerine taşraya daha içerinden daha tanıdık bir bakışın ete kemiğe bürünmüş anlatıların ortaya çıkmasına bağlıyordu bir röportajında. Deniz Arslan’ın (Kendisinin aynı zamanda 2013’te vizyona giren, farklı anlatımı ve mizahıyla dikkat çeken Gözümün Nuru filminin senaristlerinden biri olduğunu da belirtelim) geçtiğimiz günlerde yayımlanan ilk öykü kitabı Rehavet Havası da taşraya hakiki bir bakış atan kitaplardan. Rehavet Havası’nda Deniz Arslan, tanıdığı yüzlerin, aşina olduğu seslerin, mahallelerin, taşra sıkıntısının, taşrada zorunlu ikametgâhın, işsizlerin, tembellikle flört edenlerin, kendi evinde mağlup olanların, taşrada yapacak bir şeyleri olmayanların, büyük şehirde tutunamayanların ve Nurdan Gürbilek’in harikulade anlatımıyla tarif edecek olursak “Taşradayken bir başka dünyanın hayali asılı kalanların, yaşamak C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I zorunda kaldıkları sınırlılıkları aşmak isteyenlerin” öykülerine yer veriyor. Rehavet Havası’nda sade bir anlatım var, edebiyat numaralarına pek rastlamıyoruz, öykülerin bilindik taşra anlatılarıyla akrabalık bağları var ama Deniz Arslan, Abdullah Ataşçı’nın şu sözünü hatırlatırcasına “Ne anlatılırsa anlatılsın, ne yazılacaksa yazılsın önemli olan bunun nasıl anlatıldığıdır ve edebiyatın yegane merkezi dildir” taşra gerçekliğine muzip bir bakış atarak öykülerinin klişeye dönüşme tehlikesinden kurtarıyor bir bakıma. YEREL MOTİFLER Arslan, taşra sıkıntısını, hüzünlü ama neşesini bir an olsun kaybetmeyen bir dille anlatıyor. Uşak’ın Banaz ilçesinde yapılacak hiç bir şey olmadığından, etraflarındaki çemberi kırıp dünyaya temas etmek ve hayallerini bir kez olsun gerçek kılabilmek için kendi sıkıntılarını en iyi anlayacak olan müzisyene; Bruce Springsteen’e “hayal kırıklılarının başkenti” Banaz’da konser vermesi için ulaşmaya çalışan bir grup gencin hikâyesine, okuduğu üniversitede tanıştığı Polonyalı sevgilisini romantizmin doruklarına çıkarmak için Erzurum’a götüren Erdal’ın sonu pek de romantik bir şekilde bitmeyen gezisine, İsveç’teki akrabasının hediye ettiği Ingmar Bergman filmlerini izledikten sonra kendisini bambaşka bir dünyanın içerisinde bulan ve fellik fellik yaban çileği aşermeye başlayan kırtasiyeci Reşat’ın varoluşsal krizle imtihanını ve jilet gibi takım elbisesi, özenle taranmış saçlarıyla bütün mahalleliyi hazır ola çeken Canti Fuat’ın, büyük şehirden gelen Nurhayat’a deliler gibi meftun olmasını ve Mecnun misali çöllere düşüp karşılıksız aşkından kendi yiyip bitirmesi gibi trajikomik hikâyelere tanık oluyoruz kitap boyunca. Hüzünlü, kırık öyküler bunlar fakat Arslan okuyucuya mendillerini çıkarma fırsat vermeden, mizah dozunu yükselterek durumu dengeliyor bir anlamda. Yazar taşraya özgü yerel motifleri ve argoyu kullanmaktan hiç çekinmiyor. Bu motifleri büyük bir iştahla yer veriyor metinlerin içinde. Hikâyelerinin ve karakterlerinin samimiyeti, doğallıkları da yazarın yaratmış olduğu bu sıcak atmosferden geliyor kanımca. Arslan bildiği, gördüğü, aşina olduğu toprakları, durumları, Emir Kusturica filmlerini hatırlatan cümbüşüyle ve naifliğiyle büyük laflar etmeden, taşraya bir takım romantik anlamlar yüklemeden, nostalji bayatlığına düşmeden, sakince ve mizahı bir an olsun eksik etmeden anlatıyor. n Rehavet Havası/ Deniz Arslan/ İletişim Yayınları/ 124 s. 1338 8 E K İ M 2 0 1 5 n S A Y F A 1 5 B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle