25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O KU RLA R A Jean Echenoz’dan “Kraliçenin Huysuzluğu” Selçuk Altun geçen yıl yayım lanan “Sol Omzuna Güneşi Asmadan Gelme”deki hikâyeyi, yeni kitabı “Buraları Rüzgâr, Buraları Yağmur”da tamamlıyor. Gizemli bir ailenin heyecan dolu öyküsünü konu alan kitap, sürprizlerle başladığı serüvenine yine sürprizlerle noktayı koyuyor. Türkçe edebiyatta zor olan kısa roman (novella) türünün de üstesinden layıkıyla geliyor yazar. Erdem Öztop, Altun’la kitabını konuştu. “Refakatçi”, 1850’lerin ABD’sinde batıya göç etmiş ancak batının çetin şartlarına dayanamayıp aklını yitirmiş dört kadını ülkenin doğusundaki ailelerine geri götürmeyi üstlenen yalnız bir kadınla, onun ölümden kurtardığı ve bu yolculukta ona yardım etmeye söz vermek zorunda kalan bir suçlunun hikâyesini anlatıyor. “Refakatçi” aslında gerçek anlamıyla bir yol hikâyesi ancak bir yol hikâyesinden beklediğimizden fazlasını da buluyoruz romanda. Western kalıplarını zorlayan bir roman Glendon Swarthout’un kaleminden çıkan. Eray Ak tanıtıyor kitabı. Sherlock Holmes hikâyelerinin devamı niteliğini taşıyan ve yine Anthony Horowitz tarafından kaleme alınan ikinci kitap “Moriarty, Sherlock Holmes Öldü Karanlık Geri Döndü”. Bu ikinci kitapta Horowitz bakışımızı Holmes serilerinin sonuncu kitabı olan “Son Macera”da, Moriarty ve Holmes İsviçre’de Reichenbach Şelalesi’nde birlikte düşmesine çeviriyor. Kitabı Seval Şahın değerlendirdi. Thomas Mann’ın “Doktor Faustus”u tümüyle sanat, sanat felsefesi, özellikle de müzik felsefesi, sanatçı, besteci kavramlarının konulaştırıldığı bir roman. Roman kahramanlarının sanat, sanatçı ve sanatçılık kavramları üzerine yürüttükleri tartışmada belirtildiği üzere, sanatın ve sanatçının belirleyici özelliklerinden biri de “saflık” kavramı. Prof. Dr. Onur Bilge Kula bakıyor “Doktor Faustus”a. Bol kitaplı günler... İnekler, kraliçe, sandviç vd. Fransa’da daha önce çeşitli dergilerde ve kitaplarda yayımlanan yedi öyküsünün yer aldığı; Orçun Türkay tarafından Türkçeye çevrilen “Kraliçenin Huysuzluğu”, Jean Echenoz’nun ilginç ayrıntı ve bağlantılarla örülü yalın metinlerinden oluşuyor. r Ali BULUNMAZ eni Fransız romanı denince benim aklıma ilk olarak Jean Echenoz geliyor. Yalınlığı, kitaplarının kısa ve öz yapısı, bununla beraber vurucu cümleleri, onu çağdaşlarından ayrı bir yere koymamızı sağlıyor. Evet, Echenoz günlük sorunları, aslında zihnimizde dolanan fakat ağzımızdan çıkaramadığımız cümlelere döküyor. Başka bir şey daha var: Echenoz iyi bir romancı ve portre yazarı: Bir Yıl, Tesla’yı anlattığı Şimşekler, Ravel, Emil Zapotek’in hayatını romanlaştırdığı Koşmak ve Jerome Lindon... “Echenoz öykü yazmalı” diyenler vardı, o zaten bunu yapıyordu; Kraliçenin Huysuzluğu, o öykülerinden bir seçki. FOTOĞRAFÇI ECHENOZ Echenoz’nun en belirgin özelliklerinden biri, bakıp görmesi ve gördüğünü yazması. Beri yandan herkesin sürekli konuşma derdinde olduğu bugünlerde gözlemlerini aktarış biçimi, onun dinleyiciliğinin sağlamlığının kanıtı. Romanları, romanlaştırdığı biyografiler ve denemelerde hep o gözlemciliği fark ediyoruz. Kraliçenin Huysuzluğu’ndaki öykülerin bazıları öneri üstüne yazılmış da olsa Echenoz, yukarıda anlattığım tavrından asla vazgeçmiyor. Günümüzün aforizma üfürmeye meraklı “yazarlarına” Echenoz’nun verdiği incelikli ders, Kraliçenin Huysuzluğu’nda çok belirgin: Kısa ve net yazmak, zahmetli bir araştırmayı ve uzun düşünmeyi gerektirir. Ayrıntılar ancak o zaman anlamlı bir zemine oturur. Üstelik tarihten bir karakter de ancak o vakit sırıtmaz. Gülümsetmenin koşulu da üç aşağı beş yukarı bu: “İneklerin yaşamda otlamak dışındaki tek tasası, gölge aramalarına ya da aramamalarına göre, güneşin hareketiyle yer değiştirmek.” Hayır, “Echenoz’yu anlamak için onun kafa patlattığı kadar kendinizi yorun” demiyorum; yazar da böyle bir şeyin peşinde değil. İstediği, metne kendinizi bırakmanız, işte o anda ineklerin, eşsiz doğa manzarasının, karıncaların ya da bahçede sere serpe yatan hortumun, kraliçeyle bağlantısını kavrayabiliyorsunuz. Dilimize 1914 adıyla çevrilen 14 adlı kitap için yazdığım yazıda “Echenoz’nun küçük destanlar yazmada üstüne yok” demiştim. Kraliçenin Huysuzluğu’ndaki yedi öyküyü de bu minvalde değerlendirebiliriz. Mesela, Babil’i anlatan Herodotos’un hızını fark edip eksikliklerini, yine kendine has incelikle ve mizahla öyküleştirmesi, bu destan konusunu hatırlatıyor. Echenoz’nun öyküleri tarih kokuyor, o tarihin altında da çeşitli bulmacalar yatıyor. Onları çözmek için yazarın çektiği fotoğraflara bakmak gerek; o, iyi bir fotoğrafçı ve deklanşöre tam zamanında basıyor. Kareye giren eski Fransız kraliçelerinin heykelleri ise sözcüklerle herhalde ancak bu kadar iyi ve doğru anlatılabilirdi. Fazla mı iddialı? Hiç fark etmez, ne de olsa elinde makineyi tutan Echenoz. Burası önemli; keza yazar cep telefonu kamerası değil, fotoğraf makinesi kullanıyor, inatla ve itinayla. Echenoz, o fotoğraflarla yaşamdan kesitler yakalamaya uğraşıyor. Tıpkı “İnşaat Mühendisliği” öyküsündeki Gluck’ü anlatır ve “insan ancak kafasında bir amaç, bir eksen, bir yön, sabit bir fikir olduğu müddetçe hareket edebilir” derken olduğu gibi. Dünyanın bütün köprülerini keşfe koyulan ve köprülere yaklaştıkça insanlardan uzaklaşan Gluck’ü de kareye alıyor Echenoz. KONSANTRE ROMANLAR Dünyaya hangi pencereden baktığınız, bunu nasıl anlattığınız ve karşı tarafın onu ne şekilde anladığı önemli. Echenoz, cümleleri gibi sadelik ve dinginlikten yana. Sözcük seçimindeki titizlikten, ironiden ve ayağı yere basan ama hayal gücünü de es geçmeyen Kraliçenin Huysuzluğu’ndaki öyküler, her şeyi tam olarak getirip önümüze koymuyor, sonu (tabii bir son gerekliyse) bu yüzden biraz da biz yaratıyoruz. O değil de Echenoz’nun hayalden hakikate, kurgu içindeki kurgudan gerçeğe uzanan satırları (veya satır araları), Kraliçenin Huysuzluğu’nda öbür kitaplarındakine benzer biçimde metne, başka gözle bakmamızı sağlayan bir hava katıyor. Aynı Céleste Oppenheim’ın denizaltıyla yüzeye çıkışı ve oradan da anlatıcının odasında beliriverişi gibi. Bir diğeri, trene atlayıp La Bourget’ye sandviç yemeye giden adamı anlatışındaki küçük ama etkileyici ayrıntılar: Örneğin sandviçin türü, nerelerde satıldığı ve hangi koşullarda yapıldığı... Biz burada cambaz olarak kullandığı sandviç meselesine bakarken Echenoz da asıl mevzuya, ölülerin sessizliğinin ne çok şey söylediğine geliyor. Echenoz’nun ince ince kıydığı cümleler, kitaptaki öyküleri konsantre romanlar haline getirmiş adeta. Bu da bize hikâyelerin ağır ağır yazıldığını gösteriyor. O nedenle Kraliçenin Huysuzluğu, aynı şekilde, sindire sindire okunmayı hak ediyor. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Kraliçenin Huysuzluğu/ Jean Echenoz/ Çeviren: Orçun Türkay/ Helikopter Yayınları/ 62 s. Y turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap TURHAN GÜNAY Jean Echenoz’nun hayalden hakikate, kurgu içindeki kurgudan gerçeğe uzanan satırları (veya satır araları), “Kraliçenin Huysuzluğu”nda öbür kitaplarındakine benzer biçimde metne, başka gözle bakmamızı sağlayan bir hava katıyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 3 8 8 E K İ M 2 0 1 5 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle