19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y stos Yayın’ın birkaç ay önce yayımladığı “Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 67 Eylül 1955” adlı belgesel albümü daha yeni gördüm. Daha doğrusu, bir arkadaşımdan ödünç aldım. Gecikerek yazdığımın farkındayım ama 67 Eylül Olayları’nın altmışıncı yılının üstünden uzun bir zaman geçmiş değil. Kaldı ki birlikte yaşadığımız Rum dostlarımızın canına, malına ve ibadethanelerine karşı girişilen ve benim de sekiz yaşında Büyükada’da tanık olduğum bu gözü dönük saldırının her dönemde ve her fırsatta gündeme getirilip anımsatılmasında yarar olduğu kanısındayım. Öte yandan, yola çıkış nedenleri ve hedefleri çok farklı olsa da yönlendirilmiş kitlelerin böylesi saldırıları arasında bir “akrabalık” yok mu? 67 Eylül Olayları’ndan çok değil, on yıl önce, sol eğilimli günlük Tan gazetesinin kışkırtılmış kitlelerce basılıp yağmalanması da belleklerden silinmemeli. İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde, daha sonra Cağaloğlu’ndaki Tan gazetesinin önünde gazetenin yayın politikasının protesto edilmesini gazetenin binasına düzenlenen saldırının, gazetenin yönetim bölümüyle matbaasının tahrip edilip eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 67 Eylül 1955 Siyahı ağır basan siyahbeyazlar İ yağmalanmasının ardında, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Türkiye’nin dış politikasının uluslararası güç dengelerine göre yeniden düzenlenmesi yatmıyor muydu? SALDIRGANLARIN AKRABALIĞI Bugünlerde de, Hürriyet gazetesinin camlarını indirip kapısından içeri dalan kışkırtılmış kitlelerde ve aynı gazetenin yazarı Ahmet Hakan’a karşı fiziksel saldırıya kalkışan dürtüşlenmiş lumpenlerde de aynı “akrabalığı” saptamak olası değil mi? Yalnız onlarda mı, Tan Olayı’nın, 67 Olayları’nın, Hürriyet’e ve Ahmet Hakan’a saldırıların öngünlerinde kitleleri yönlendiren, kışkırtan, dürtüşleyen yayın organları arasında da kuşaklardır süregelen bir “akrabalık” gözlemlenmiyor mu? O yüzden, 67 Eylül Olayları ortak belleğimizden silinmiyor. Nikolaos Manginas’ın katkılarıyla, Laki Vingas’ın danışmanlığında, Serdar Korucu tarafından hazırlanan “Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 67 Eylül 1955” albümü, dönemin Ekümenik Patriklik özel fotoğrafçısı Kalumenos’un olay gecesi ve sonrasında çektiği 1500 fotoğraflık arşivinden 60 kareyi gün yüzüne çıkarıyor. Bu yayının, Kalumenos’un kızı Marina Kalumenos’un aile arşivini açmasıyla mümkün olduğunu vurgulayan Serdar Korucu, “67 Eylül 1955’teki pogromun, büyük bölümü Türkiye’de ilk kez yayımlanacak fotoğrafları ile o gece zarar görenlerin, sorumlu tutulanların, olayları uzaktan izleyenlerin ve mağdurlara yardım edenlerin şahitliklerini de bir araya getiriyoruz” diyor. KALUMENOS’UN YAŞAMÖYKÜSÜ Albümde, 67 Eylül Olayları’nın fotoğraflarını çekmenin bedelini, hem doğduğu İstanbul şehrinden uzaklaştırılması ve sınır dışına çıkarılmasıyla, hem de kitabının Türkiye’ye girmesinin yasaklanmasıyla ödeyen Kalumenos’un, Atina Teknoloji ve Eğitim Kurumu Fotoğraf ve Görselİşitsel Sanatlar Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Aristidis Haralambos Kondoyoryis tarafından kaleme alınmış ayrıntılı bir yaşamöyküsü de yer alıyor: “Dimitrios Kalumenos, Fotoğrafın ‘Patriği’”. Kalumenos’un 1958’de yurt dışına çıkarılmasını linç mantığıyla veren gazetelerin haberleri ve kupürleri ise, günümüzün yanlı gazetelerinin muhalif gazetecilere karşı tutumunun “ağababalığına” tanıklık ediyor. Kalumenos, ölümünden birkaç ay önce Patriklik’in bugünkü fotoğrafçısı gazeteci Nikolaos Manginas’la yaptığı söyleşide, 67 Eylül’de yaşadıklarını anlatıyor: “Ertesi gün, 8 Eylül’de, gazeteci Yorgo Karayorgas, muhabiri olduğum Ethnos’un temsilcisi olarak geldi. Birlikte Zapyon Lisesi’ne ve mezarlıklara gittik. Şişli Mezarlığı’nda resim çekip filmleri Yorgo’ya teslim ettiğim esnada, polisler ve askerler beni tutukladı. Çektiğim resimleri kontrol etti (Ertesi gün resmi makamlar fotoğrafları yayımladıkları için tüm Türk gazetelerini topladı). Beni Harbiye’deki Askeri Mahkeme’ye götürdüler. Bir saat tuttular. Gazete muhabiri olduğumu söyledim. Beni Güvenlik Kuvvetleri Başkanlığı Şubesi’ne götürdüler. Çektiğim resimler için sorguya çektiler. Patrikhane’nin fotoğrafçısı olduğumu söyledim. Fotoğraf makinelerime el koymak istiyorlardı, ama sonra bıraktılar. 18 Haziran 1957’de polis tarafından tutuklandığımdaysa 56 saat işkence çektim…” Evet, bu albümdeki ibretlik fotoğraflar, çektiği fotoğraflar kadar işkence çekmiş bir foto muhabirinden bize kalan tanıklıklar. 67 Eylül’ün bir görgü tanığının objektifinden çıkan, ama siyahı ağır basan siyahbeyazlar. 67 Eylül Olayları’nın 50. yılında Karşı Sanat’ta düzenlenen bir sergide, o günlerde yayımlanması yasaklanmış olan fotoğraflara yer verilmişti. Şimdi Kalumenos’un çekmiş olduğu fotoğrafların yayımlanmasıyla o iki kara günün görsel tanıklığı yeni bir boyut kazanıyor. Belki de zaman aşımı, 67 Eylül’ün ve Tan Olayı’nın kitaplar, albümler ve sergilerle gündeme getirilip ardında yatanların gün ışığına çıkarılmasına olanak tanıyor. Peki, günümüzde muhalif basına ve gazetecilere uygulanan baskıların, yapılan saldırıların aydınlığa çıkarılması için elli yıl, altmış yıl beklememiz mi gerekecek? n K İ T A P S A Y I 1 3 3 8 MÜREKKEBİ KURUMADAN Tanıkların gözünden 67 Eylül İ stos’un yayımladığı “Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 67 Eylül 1955” albümünün en çarpıcı sayfalarından bazıları tanıklıklara ayrılmış. O günlerde sekiz yaşında olan Kostas Triandafilidis yıllar sonra anlatıyor: “67 Eylül’ü izleyen Pazar günü, her Pazar olduğu gibi Balıklı’daki Rum kilisesine gittik. Kilise de yakılıp yıkılmış, demir kapyısına zincir vurulmuş, papaz linç edilerek öldürülmüştü. Tüylerim diken diken olmuştu… “İÇİMDE KİN VE NEFRET YOK” Bu olaylardan sonra bir de ‘Vatandaş Türkçe konuş’ sloganı çıkınca, ister istemez doğup büyüdüğümüz, anavatan bildiğimiz, askerlik yapıp, vergi ödediğimiz ülkede kendimizi yabancı hissetmeye başlamıştık. Hiç unutmam, rahmetli babam bu olaylardan hemen sonra ilk kez ‘Buralardan göçüp gitmenin zamanı yaklaştı’ demişti. Yunanistan’a bu olaylardan 15 sene sonra, 1970’te göç ettik. Hâlâ gider gelirim. İçimde kin ya da nefret duygusu yok. Ancak bir burukluk var. Niye diye sorarsan, biz İstanbul’dan buralara göç etmeyi hiç düşünmüyorduk.” NUBAR TERZİYAN ANLATIYOR 1994’te yitirdiğimiz Nubar Terziyan’ı çoğumuz iyi yürekli aile reisi rolleriyle anımsarız. 400’den fazla filmdeki nur yüzüyle belleklerimize kazınmış olan Terziyan, 67 Eylül Olayları sırasında papazı öldürülmüş olan Balıklı Rum Kilisesi’nin mezarlığında yatıyor. Onun anılarında ise, Taksim’deki Aya Triada Kilisesi’ne düzenlenen saldırının tanıklığı var: “Taksim Meydanı’na geldiğim zaman büyük bir insan topluluğuyla karşılaştım. Bunlar bizden evvel gelen grupların birikmesi olmalıydı. Yan tarafımdaki kalabalığa bakınca ellerindeki tenekeleri gördüm. Ne idi bu tenekelerin içindeki? Bağrışmalar giderek artarken, grubun ön tarafındaki bazı kişilerin ‘Şu karşıdaki ibadet yerini yakalım’ diye bağırdıklarını duydum. Her şeyi anlamıştım. Ellerindeki tenekelerde dükkânlardan aldıkları gazlar vardı. Tenekelerin içindeki gazlarla bu binayı tutuşturmaktı istedikleri…” n S A Y F A 6 n 8 E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle