Katalog

Meriç Mekik’ten “Ahh Kalbim” Aşk özgür kılar! “Ahh Kalbim” eşi tarafından aldatıldıktan sonra boşanan, dört yaşındaki kızını annebabasıyla büyüten, sakar ve neşeli bir kadının aşk ve hayat ile imtihanı. Meriç Mekik’in kendi yaşamından izdüşümlerin de yer aldığı romanı, okurları, tüm çekincelerine rağmen aşkla yıllar sonra bir kez daha buluştuğunda yenilenen bir kadının sevda türküsünü dinlemeye davet ediyor. Mekik ile şu sıralarda devam romanını yazmaya başladığı “Ahh Kalbim”i konuştuk. r Gamze AKDEMİR omanınızın genel anlamda ilişkilere yaklaşımı nedir? “Ahh Kalbim”, başımdan geçen bazı olaylardan esinlenerek yazdığım bir roman. Hayatımda o dönemleri atlatmama yardımcı olan çok yakın dostlarım var. Kitabı onlarla sohbet eder gibi yazmak istedim. Roman Aylin’in boşanmasının gerçekleştiği tarihte başlayıp dört yıl sonrasını anlatıyor. Kızı biraz daha büyümüş oluyor. Kendisi de boşanmanın yasının ardından tekrar hayata başlamaya karar veriyor. O yas sürecini çok görmüyoruz, odaklanılan o değil. Kendi hayatımda da onu çok net yaşadım çünkü. Üzül üzül bir yere kadar diye düşünüyorsunuz bir noktadan sonra. “When Harry Met Sally”nin senaristi, “Heartburn”ün yazarı Nora Ephron’u çok severim. Kocası tarafından aldatıldıktan sonra “Heartburn”ü yazıyor ve şöyle diyor: “Eski kocadan intikam almanın en güzel yolu kitabını yazmaktır.” Ben de yazdım ama intikam almak için değil, hayatıma devam edebilmek için. Bir okur “Karakterlerin hiçbirine çok da kızamıyorsunuz, eski kocaya bile” dedi mesela. Romanın evreninde genel bir öfke ve nefret hissi yok. Öfke çok kuvvetli bir duygu, böyle hissedilmesi bir süre için doğal olsa da uzatmak öyle değil, zarar veriyor. Çekilen acıyı, o yıkılma duygusunu ele alış biçiminiz de dikkat çekici. Kahrolup yerlere yıkılmak yok. Hayır ama vurdumduymaz da değil. İlk başta daha fazla acı çekiyor ama bir süre sonra onu rafa kaldırıyor. Gündelik hayatta elinden geldiğince kendine acımamaya çalışıyor. Evet, süreci olumlu yönde ilerleten bir yapı var romanda. Trajik bir roman değil. Hayır, değil. Ben hayata öyle bakmıyorum. İşte ben düştüğüm zaman en çok kendim gülerim. Romanın diğer kadınları hayatta birbirinden farklı farklı duruşlara sahip. Aylin’in eksik yanlarını tamamlayan can dostları çok kollu bir makine gibi. Çok yakın üç kız arkadaşı var; dediğiniz gibi çok farklılar. Hiçbiri Aylin’e S A Y F A 8 n 8 R ve birbirine benzemiyor. Defne, romanın en şefkatli, kalbini en çok dinleyen insanı. Aylin’in her zaman güvenebileceği, yargılamayacağını bildiği arkadaşı. Şebnem, aşırı derecede organize, çok planlı, akıllı, işbitirici, problem çözücü, dobra, dominant, Aylin’i tam anlamıyla çekip çeviriyor. Yani bir telefon hakkınız varsa Şebnem’i ararsınız, o derece. Asu ise çapkın, acar bir kadın. Hayatında seçilmeyi değil seçmeyi seviyor. Aylin kararlarını tamamen onlara dayanarak vermiyor ama akıl alıyor, enerji alıyor, yalnız olmadığını hissediyor. Bu açıdan çok şanslı. Aşkın yanı sıra arkadaşlık duygusuna kendi yaşamımda da çok önem veriyorum. İyi ki varlar. ÇOK YÖNLÜ BİR YAŞAM Aldatıp terk eden eski eş ve âşık olan erkek arasındaki farklar da Aylin’in bir diğer şansı. Aynen öyle. Adnan, Eski eşi, akademisyen, karizmatik bir adam. Vicdanını çok uzun süre devreye sokmayan bir adam. Adnan da temelde iyi bir insan ama zaafları var. Hayatta herkes öyle olsa da Adnan’ın bazılarından daha fazla zaafı var ve çok daha bencil ve rahat. Sonuçlarını çok düşünmeden böyle paldır küldür hareket edebilen, egosu da çok yüksek, benmerkezci bir tip. Aylin’in âşık olduğu adama gelince çok daha şefkatli, yakışıklı, koruyucu bir adam. Temelde özellikle böyle yaralı bir ilişkiden çıkan bir insanın sırtını dayayabileceği, kendini güvende hissedebileceği biri. Bir kadının çeşitli kimlikleriyle karşılaşıyoruz okuma boyu. Evet, hepimizin yaşamı gibi çok yönlü. Aylin’inki de öyle; aile, evlat, anne, yalnız kadın, iş kadını... Âşık olduktan sonra ise asıl kendini buluyor. BİTİŞLER ASIL KADINI VURUYOR Hayata katılmaya karar verilen andan itibaren kimi reflekslerin devreye girişini de sunuyor hikâye. Özgüven konusuna sıkça yakın plan yapıyorsunuz. Tabii, Aylin’in kendine çok ciddi bir güvensizliği var. Aldatılıp sonunda boşanan hemen her kadında benzer duyguların olduğunu düşüyorum. Hayatta yol alırken bir kadının sorumlulukları ve hele ki yükü düşünülürse bitişler asıl kadını vuruyor. Bırakın erkek konusunu, çocuğunu büyütürken bile kendisine değil annesine güveniyor, “Ben annem gibi nasıl yetiştirebilirim, benim ne haddime” diyor. Hiçbirşeyi doğru yapamazmış gibi hissediyor. Sonra fiziksel ve ruhsal çekinceleri hayatını ele geçirmiş durumda. Aylin dönüp kendisine bakıyor ve şişman bir kadın görüyor. Daha güzel, daha zayıf versiyonuyla değiştirilmiş çirkin bir kadın gibi hissediyor. O yüzden birileriyle tanışırken tüm o flört aşamalarında ve sonra bir adama âşık olurken onların kendisinde sevilecek bir şey göreceklerini düşünmüyor. Kendisini çok farklı, daha aşağı bir ligde görüyor. Bana bakmaz bile diye düşünüyor. Bu, çok önemli bir tepki. İlk olarak hep kendiyle ilgili özür dileyen bir hali yaşıyor. Bu arada Aylin sadece özel hayatta değil iş hayatında da kendine güvensizlikleri olan bir kadın. İş hayatı bu halinden beslenen karakterlerle çevrili; Saruhan, Batuhan, Ziynet. Asistanı giydiğini beğenmiyor ondan çekiniyor, patronu her gün onu kovacak endişesiyle yaşıyor, çaycısının dedikodularından çekiniyor. Bir şekilde kurnaz, işini bilen karakterlerin yanında aslında çok saf. Sürekli kendini tehdit altında hissediyor ve de her geçen güne işte bugünü de oh kazasız belasız atlattım diye bakıyor. En iyi arkadaşlarından Şebnem’le ilişkisi mesela... Evine eşya seçecek, Şebnem’e bırakıyor kararı, teslim oluyor hemen. Bir şekilde herkese teslim oluyor, kimseyi kırmamaya, üzmemeye de çalışıyor. Hayatında her şey bu anlamda ters, sakat giderken âşık oluyor ve hayatı değişiyor. İnsan hayatı öyle bir şey. O sabah ağlayarak uyanıyorsunuz, sonra âşık olacağınız kişiyle tanışıyorsunuz ve hayatınız değişiyor. Aşk, özgür kılıyor, zincirlerinizden boşanıyorsunuz. Âşık olması o yüzden çok önemli bir kırılma noktası. Sadece, başlı başına özgürce aşık olmaya karar vermesi, buna cesaret etmesi bile çok büyük bir adım. Evet, bu açıdan tüm içine attıklarından kurtulmasını sağlıyor aşk. Roman tüm varlığıyla bir genç kadının bunlarla imtihanı da. Ama kalmıyor bu sınavdan... Kesinlikle öyle. Aylin’in en olumlu özelliği hani tamam kendine güvensiz falan ama öğrenmeye çok açık. İyi bir şeyler yapmaya çalışıyor, kendini değiştirmeye çalışıyor, hayatının her alanında o bahsettiğimiz aile, evlat, anne, yalnız kadın, iş kadını kimliklerini, tüm kimliklerini daha iyiye taşımak, üstesinden hakkıyla gelmek anlamında mücadele ediyor. Umudunu hiç yitirmiyor. Arkadaşları onu birileriyle tanıştırmadan önce tabi ciddi bir duvarı var. Kimseyle tanışmak istemiyor, kafası hiç oralarda değil, kalbinin tekrar kırılmasından ödü patlıyor. Ama aşk onu hiç tahmin etmediği bir yerden yakalıyor. Çünkü aslında siz ne yapmaya çalışırsanız çalışın, ne tür planlar yaparsanız yapın gerçekten âşık oldunuz mu kalbiniz kimseyi dinlemiyor. Bu da iyi bir şey. Kendi hikâyemle de bağdaştırdığım için düşünüyorum da eğer cesaret etmemiş olsaydım hâlâ çok mutsuz bir insandım. O yüzden cesaret etmeyip sürekli kırılacağınızı düşünürseniz o zaman hep mutsuz ve kırgın kalıyorsunuz. Şu anda kitabın ikincisini yazıyorum. Orada hem çocuğuna daha iyi bir anne olduğunu, hem iş hayatında daha çok sesinin duyulduğunu göreceğiz. Çünkü âşık olmak kendine güvenini yerine getiriyor ve her şeyin daha iyi olabileceğine ikna oluyor. Gerçek hayatta da öyle değil mi? Mutluysak potansiyelimizi sonuna kadar kullanabiliriz mutsuzsak ise tersine enerjimiz düşer. Romanın genelini kuşatan mizah da enerji veriyor. Espriler gerçek hayata yakın. Gerçek hayatta ne varsa o diyebilirim mizahi anlar için. Ne de olsa hayat tabi sürekli güldüğümüz bir şey değil ama sürekli ağladığımız bir şey de değil. n [email protected] Ahh Kalbim/ Meriç Mekik/ DEX/460 s. K İ T A P S A Y I 1 3 3 8 Meriç Mekik “Öfke çok kuvvetli bir duygu, böyle hissedilmesi bir süre için doğal olsa da uzatmak öyle değil, zarar veriyor” diyor. E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T