18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D E eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN Dokunulmazlık leştirel okuma sıradan bir okura bile ayrıntıları görmeyi öğretebilir. Edebiyatın gizleri ayrıntılardadır. Yaratıcı yazarlığa alıştıran çalışmalar var. Yazarlık önce okuduğunu değerlendirmek işidir. Sözün büyüsünü anlayan yazarın önünde bir yol uzanır. Yaratıcı yazarlık çalışmaları bir kapıyı aralamak ister. Artık kendinden kurtulan yazar o yola nasıl baş koyacağına bakar. Cengiz Gündoğdu’nun yönetiminde İNSANCIL, Aydın Şimşek’in yönetiminde DELİLER TEKNESİ ile ÖYKÜ TEKNESİ yaratıcı yazarlık çalışmalarını bu dergilerde değerlendirirken yazar adaylarını özendirmiş oluyorlar. Öyle bir yazarlar, ozanlar ormanı uzanıyor ki önümüzde, tek tek ağaçları seçmek kolay olmuyor. Belki de yürüyen bir ormandır bu! Köklerinden kurtulmak isteyen bir ağaç öne geçmeye çalışıyor. Binlerce ozan var günümüzde. O kalabalıktan koparak ipi göğüsleyenler dokunulmazlık kazanmış mı sayılacak? Edebiyatın değişik alanlarını bir yana bırakıp şiir üzerine yoğunlaşalım. Kimi usta ozanların kendini kurtarmış olması dokunulmazlık kazandığı anlamına mı gelecektir KUTSAL KİTAP BİLE YORUMLANABİLİR Oğuz Atay’ın eleştirilmesi dokunulmazlık sorununu yeniden gündeme getirdi. Bu çok boyutlu sorunu daraltıp şiirdeki dokunulmazlık üzerinde duralım. düzenlemiş. Beşir Ayvazoğlu “Edebi eser kutsal bir kitap mıdır ki dokunulmaz olsun” diyor. Özellikle şu iki ozan üzerinde duruyor: “Bir de ideolojik kesimlerin ikonlaştırarak dokunulmazlaştırdıkları isimler var: Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl gibi. Bir şaire, bir yazara hayran olmak başka, onu hatalardan, kusurlardan, yanılgılardan ‘münezzeh’ görmek başka...” Nâzım Hikmet’e “Kocalmaya Alışıyorum” şiirinin bir dizesinden bakarsak; “Anlamaya çalışıyorum inanmayı yitirmenin pahasına” diyor. Mayakovski etkisiyle yazdığı o ilk şiirlerine üzgün bir gülümseyle mi bakıyor? İyi şiirlerini gözden çıkaran Necip Fazıl Kısakürek gizemci bir dünyaya sığınmaya mı çalışıyor: “Ver cüceye onun olsun şairlik Benim gözüm büyük sanatkârlıkta.” Toplumun şiire bakışında şiir dışı anlayışların da payı var. Bu anlayışı Ahmet Ümit şöyle yorumluyor: “Bizde dokunulmazlığın ya da kutsallaştırılmanın altında hâlâ grup olarak hareket etme güdüsünün yattığını düşünüyorum. Özellikle de inanç, ideoloji ve dünya görüşü ekseninde gruplaşmalar... Bazıları Mehmet Âkif’in şiirini kutsal metin gibi algılayabilir, bazıları da Nâzım Hikmet’in.” Geniş okur topluluklarının ilgisine sunulan şiirin değerlendirilmesinde düşünsel nedenler de var, duygusal nedenler de. Ama eleştirel okumaya özenen bir kişi ozanın şiir dilini nasıl geliştirdiğini de anlamaya çalışmalıdır. Mehmet Âkif’i yerenler de, övenler de duygusal, siyasal nedenlere takılıyor, şiir dilini nasıl değiştirdiğinin ayrımına varamıyorlar. “Safahat”taki insan manzaraları olmasaydı Nâzım Hikmet “Memleketimden İnsan Manzaraları”nı yazabilir miydi? Belki de bu yüzden Nurettin Eşfak’ın ağzından “Kuvayi Milliye”de Nâzım Hikmet şöyle diyecektir: “Âkif inamış adam Büyük şair.” ESKİYEN ŞİİR DİLİ Dize yoğunluğuna önem veren şiirden anlatı şiirinin bütünlüğüne geçerken Yahya Kemal Beyatlı, Orhan Veli’yi anlamaya çalışacak, şunları söyleyecektir: “Ben eskiden tek bir türlü şiir yazılır sanıyordum. Demek başka türlü şiirlir de yazılabilirmiş.” “Garipçiler” aruzla hecenin sıkıdüzeninden geçtikleri halde dokunulmaz olmaktan kendilerini kurtarabilmiş değillerdi. Kimi ozanları baş üstünde taşır, “şairi azam”, “sultanı şuara” gibi sanlarla yüceltiriz. Dokunulmaz olsa bile, “Çıktın mı Huzuru Kibriya’ya Gördün mü nedir o tıflı ekber” diyen Abdülhak Hâmid’ten ne kaldı geriye? 2011 Yahya Kemal’de bile nice aruz yanlışları yok mu? Nice söyleyiş biçimlerini yadırgamıyor muyuz? O ünlü “Ses” şiirindeki: “Ardında vatan semtinin ormanları kuytu.” dizesinde “vatan semti” sözünü yadırgamıyor muyuz? Eski sevi ilişkileri de ilgimizi çekmez oldu. Yahya Kemal’in o “Şarkı”sını düşünün. Hani, “Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden” diye başlayan “şarkı”yı. Yalı güzeli sabahlara dek eğlentinin tadını çıkarmakta, gönlünü ona kaptıran ozan bütün gece körfezde kürek çekmektedir. Üzgünlüğe kapılmanın değişik yolları var. Ozan dediğin inanılmazı inandırıcı kılmalıdır. Ne diyordu Nedim Efendi: “Sen bîhaber, hayalin ile kuşelerde biz Tâ subh olunca her gece ayş ü dem eyleriz.” Demek ki insanın kendini kederde sınamasının değişik yolları var. “Edebiyatımızdaki Dokunulmazlar” dosyasının da değişik boyutları var (KİTAP Zamanı, 5 Eylül 2011). Sadık Yalsızuçanlar, “Hak ettiğinden fazla ilgi görenler çok” diyor. Bu durum nice ozanın hakkı yenmişliğini gündeme getiriyor. Şiir dışı çabalarla, itekaka öne geçmeye çalışan ozanlar da var, yalnız şiirle uğraşıp kendini tüketenler de. Cemal Süreya, o ince gülümsemesiyle; “Edip Cansever çok yazmaktan öldü” derken, bir ozanın şiirde nasıl yoğunlaşması gerektiğini düşündürüyor. DEĞİŞİK GÖRÜŞLER Çok yazmak ozanı dokunulmaz kılmıyor. Fazıl Hüsnü “Dağlarca Şiir” yazdı. Yalnızca şiir kitaplarının sayısı 100’e yakındır. Özleşme Türkçesini şiirde yaşatmak istemesi ancak Fazıl Hüsnü gibi usta bir ozanın çabasıyla gerçekleştirilebilirdi. Ne var ki bu çaba onun dokunulmazlığını da zedeledi. Belli bir siyasetin ozanı olmaktan kurtulmak isteyen Hilmi Yavuz gibi, İsmet Özel gibi ozanlar da var. Ama bu kurtuluş bir başka siyasetin tutsağı olmak anlamına gelmemeli. Onları daha geniş bir çevre mi tutuyor, yoksa o şiirler artık ilgi çekmiyor mu? Abdülkadir Budak bu soruyu Cemal Süreya’nın yorumuyla açıklıyor: “Cemal Süreya sözgelimi, İsmet Özel için ‘solcuyken ne yazıyorsa, sağcıyken de aynı şeyleri yazıyor’ mealinde birşeyler demişti. Bu şair ‘Amentü’ den sonra bile uzunca bir süre solun gözdesi olmayı sürdürmüş, İslami kesimde kendine yer ararken şiirlerini Memet Fuat’a yollamaya devam etmişti.” “Dokunulmazlık”ta siyaset anlayışının pek de geçerli olmadığını, Hilmi Yavuz’a bakışında Abdülkadir Budak şöyle yorumluyor: “Hilmi Yavuz’un İsmet Özel gibi sert geçişler göstermemesine karşın bugünkü yeri, düşünce yapısı ortadadır. Buna karşın soldan çok sert eleştiriler almaz kolay kolay, ilk üç kitabıyla bile o kesimdeki değerini korumayı sürdürür.” SİNCAN İSTASYONU’nda bu konuyu bir başka başlık altında, “Putları Yıkmak Değil de...”, anlayışıyla dokunulmazlığa değinirken nice ozanın önünün nasıl tıkandığını açıklıyor: “ ‘Nâzım aşılamadı, İkinci Yeni aşılamadı’ demek, buna inanmaya devam etmek şiirin geleceğine gönüllü kurulan bir tuzaktır. Parlamaya meyilli nice şair, biraz da bu gölgelerin karanlığa dönüşmesinden ötürü heba olup gitmiştir.” Yaşanmış duyarlıkla şiire kişilik kazandıran “Kırk Kuşağı” bile dokunulmazlıktan kurtulamadı. BİR SELAM Eleştirel okumanın gizlerine varmak için şiir dilindeki sözcüklerin gücünü anlamak gerek. Bir öykünün, bir romanın dokusu konusuyla sınırlı değildir. Kişiliklerin oluşmasındaki ruh yeteneği; davranış özellikleriyle konuşmalardaki ayrıntılarla da gösterilebilir. Yaratıcı yazar yetiştirme çalışmaları eleştirel okumanın özelliklerini anlatadursun, sözün büyüsüne sözcüklerin gücüyle erişebileceğimizi bilelim. Bir dize kurmanın sıkıdüzenini düzyazıda sınamayan yazar dokunulmazlıktan kendini kurtaramaz. Yaratıcı yazar yetiştirme aldatmacasını bir yana bırakıp Demet Işık’ların evindeki okuma topluluğuna bir selam göndererek yazıyı sona erdirmek istiyorum. Demet Işık, içi sevinç dolu, coşkulu bir arkadaşımız. O “Okuma Topluluğu”nda 12 kadar arkadaşız. Onları tek tek tanıtmak belki ayrı bir yazı konusudur. Bir çeviri kitap mı konuşulacak? Onu çeviren yazarın çeviri serüveni de dinlenir. Bir romanın konusunu anlatmak, o romanın gizlerine varmak anlamına gelmediğini onlar iyi bilir. İç gerçeklerin gizlerine ulaşmak ister. Okuma topluluğunda bir yayınevi “editör”ü bile vardır. Bir kitabı yayına hazırlamak, önce dilin gizlerini çözmeyi gerektiren bir eleştiri anlayışından geçer. Kimi zaman ödül kazanan bir ozan, şiir serüvenindeki gizleri anlatarak bize görmeyi öğretir. Siyaset ortamının dokunulmazlığı bizi sıkıntıya sürüklerken, eleştirel okumanın gizlerine vardıkça, kitapların dünyasında yaşamanın mutluluğunu duymalıyız. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Zamanla değişiyor toplumun koşulları. Bu değişen koşullar dili de etkiliyor. Dildeki yenilikler şiire de yansıyor. Ama bütün bu değişen koşullara karşın, anılarda yaşayan, eskimeyen bir şiir, o uzak yalnızlıktan gülümsüyor gibidir. “Hani bir şiir vardı” diye anarız onu. İnsan şiire yalnız anılardan mı bakar? Yaşamayı kendince yorumlamaya çalışırken bir siyaset edinir, bir inanca bağlanır. Ona uymayan şiir, şiir değildir artık. “KİTAP Zamanı”, bu konuda bir dosya SAYFA 22 22 EYLÜL Oğuz Atay Nâzım Hikmet Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1127
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle