Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M.Hardt ve A. Negri’den ‘Ortak Zenginlik’ Ortak var oluşun zenginliği İmparatorluk yayımlandığında, küreselleşme çağının politik ve ekonomik meydan okuyuşlarını belirlemiş ve heyecan verici bir biçimde bunlarda toplumsal örgütlenmenin yeni ve daha demokratik imkânlarını bulmuştu. Michael Hardt ve Antonio Negri, İmparatorluk‘la başlayıp, Çokluk‘la devam eden üçlemeyi Ortak Zenginlik‘le sonlandırırken, ortak var oluş dünyamızdaki yaşam için bir özgürlük etiği öneriyor ve ortak zenginliğimiz için olası bir kurucu anayasayı tartışıyor. Mevcut dünya senaryolarını ayıklayıp ortak konu başlıklarını seçen Hardt ve Negri, bu kitapta, küresel ortak zenginliği anlamamıza yarayacak kurumsal mantıklar ve yönetişim modelleri üzerine yoğunlaşıyor. Kamu ve özel ayrımı yerine “ortak” fikrini savunan yazarlar ayrıca “devrimi yönetmek” dedikleri konunun teorik temellerine iniyor. Ë EflâBarış YILDIRIM rtak Zenginlik, A. Negri ve M. Hardt’ın İmparatorluk ve Çokluk çalışmalarının ardından modern zamanların devrim düşünü günümüzün “postmodern” dünyasında yeniden kurmaya soyunuyor. Yaklaşık on yıl önce İmparatorluk Türkçeye çevrildiğinde, hem akademik hem de muhalif siyasal çevrelerde büyük bir tartışmayı ateşlemişti. Bir yandan kitap, sahip olduğu perspektif ve (öz)eleştirel tavrıyla geleneksel Marksizmin en azından siyaset düzeyinde yaşadığı tıkanmayı aşmayı vaat ediyor, bir yandan da modern devrim düşünün, postmodern zamanlara yenik düşeceği korkusunu güçlendiriyordu. Dolayısıyla, kitabın yazarlarının tarafını belirleme konusunda farklı tezler öne sürmek oldukça mümkündü. Bu kitapta da yazarlar, bir yandan görünüşte “postmodern” düşüncenin mecrasında ilerleyip fabrikanın yerine metropolü koyarken, bir yandan Marx’ın pek bilinen nosyonSAYFA 14 22 EYLÜL larına ihanet etmemek için gösterdiği kaygıyı sıklıkla vurguluyor ya da daha da radikal bir şekilde, yirminci yüzyıl toplumsal mücadelelerinin en geleneksel biçimlerine, örneğin partizan kavramına, beklenmedik dönüşler yapabiliyor. NE ÖZEL MÜLKİYET NE KAMU MÜLKİYETİ! Kitap üzerine olası bir genel çerçeveyi üç ayak üzerine oturtmanın, okur için bir öndeğerlendirme olması anlamında, bu yazı için en uygun şey olduğunu düşünüyorum. Birinci ayak için söylenecek ilk şey, İmparatoruk ve Çokluk çalışmalarının ardından Ortak Zenginlik çalışmasının amacının çokluğun İmparatorluk içinde ve ona karşı geliştirilmesi, hazırlanması olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle daha önsözde, hem Machiavelli hem de Gramsci’yi sentezleyen bir terimle içinde olduğumuz dönem, “Çokluğun Prens Oluşu”, yani çokluğun özyönetim sanatını öğrenme, demokratik yaşamın araçlarını keşfetme süreci olarak tanımlanır. İkinci ayak, kitabın felsefesi boyutunu ele aldığımızda ilk dikkat çekici hedef, “nihilizmin fenomenolojisinin alt edilmesi.” Burada Foucault, Deleuze, Spinoza, Gramsci, Machiavelli, Marx, Guattari yazarların en çok başvurduğu ve yaratıcı bir şekilde günümüz dünyasını açıklamak ve “çayırı tutuşturacak kıvılcımı yakalamak” için yorumladığı isimler olurken, Heidegger, Kant [en azından ‘majör Kant’], Badiou gibi isimlerse daha çok yadsınarak çalışmaya dahil edilen düşünürler arasında yer alır. “Nihilizmin fenomenojisini alt etme” hedefi, tüm değerlerin değersizleştiği dünyamızda, çokluğun ‘kum taneleri’ne değer sunmak, onları “mümkün” bir devrimci kurtuluş yoluna seferber edecek felsefi ve ontolojik bir silah geliştirmek anlamına geliyor. Bu Hardt ve Negri’nin daha önsözde ifade ettiği biçimiyle, “Heidegger’in Varlık ve Zaman’ının Spinozacı bir şekilde okunması” olarak ifade edilebilir. Yine kitap boyunca dikkat çeken felsefi önermeler arasında Spinoza’nın felsefesinden hareketle geliştirilen sevgi, kötülük yorumu, Badiou’nun olay anlayışına karşı Foucault’nun olay anlayışının savunulması, Deleuze ve Guattari’nin “organsız beden” metaforunun çoğaltılması, minör Kant majör Kant ayrımı da bulunuyor. Ayrıca ortak olanın tanımı, tarihi, evrimi mülkiyet sorunuyla bağlantılı şekilde ele alınarak, ortak zenginlik, özel ya da kamu mülkiyeti ikiliğinin, dolayısıyla kapitalizmsosyalizm ikiliğinin ötesine konuyor, çokluğa Michael Hardt aslında en eski ama bugün artık yeni bir mülkiyet biçimi olarak ortak zenginliği sunuyor: Ne özel mülkiyet ne kamu mülkiyeti! Ne kapitalizm ne sosyalizm! Yine özellikle emlak piyasasında dışsal faktörlerin nasıl değer belirleyici hale geldiği, sermayenin bileşimindeki değişimler, sermayenin artık sadece işçinin bedenini ya da emeğini değil, ancak tüm zamanını yönettiği şeklindeki analizler de çalışmanın önemini perçinliyor. Üçüncü ayağa geçmeden önce söylenmesi gereken bir diğer şeyse, yazarların bu çalışmada Lenin’in devrim, devrimden sonra sosyalizmin inşası ve komünizme ilerleyiş, kitlelerle devrim ya da partinin ilişkisi gibi konulardaki fikirlerine yönelik eleştirel düşünceler. Negri ve Hardt’ın perspektifinden, kendi dışında herkesi ekonomist olmakla suçla O yan Leninizm düşüncesine bir ironiyle, öznellik üretiminin önemini kavramadığı için “ekonomist” denilebileceğini burada vurgulamak gerekiyor. Yeri gelmişken kitap aynı zamanda, İmparatorluk ve Çokluk düşüncesine karşı Zizek, Badiou, Laclau başta olmak üzere birçok önemli düşünürün yönelttiği eleştirileri hem özetleyip hem de cevaplamasıyla da dikkat çekiyor. Kitabın önemine ilişkin son nokta ise kitabın getirdiği tartışmaların güncelliği. Libya’ya NATO eliyle müdahale edildiği, tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasının isyanlarla adeta yeniden şekillendiği ve henüz kimsenin bu toz bulutunun arkasındaki şeyin ne olduğunu tam olarak seçemediği bir ortamda, üstelik finans kapital tarihinin en ağır krizlerinden biriyle boğuşurken, Negri ve Hardt’ın emperyal modeline ilişkin yeni ve derinlikli fikirlerini tartışmak tüm muhalifler için yararlı, dahası zorunlu görünüyor. SOL’A DÖNÜK TARTIŞMALAR Kitabı çok daha önemli yapan yön, Türkiye’de son dönemde büyük bir hızla yaşanan siyasal gelişmeler ve bunların “sol” içinde yarattığı farklılık ve ayrışmalar. Hem “Ergenekon”, Balyoz gibi davalar etrafında yaşanan ve “hükümetordu” ikiliği olarak ifade edilen süreç hem de Kürt meselesinde yaşananlar ve dillendirilen çözüm talepleri bakımından kitap, Türkiye’deki sosyalist ve sol muhalefet için “emperyalizm veya ulusalcılık”, “neoliberal demokrasi veya ulusdevlet” gibi ikilikler üzerinden eşsiz bir tartışma kaynağı. Hem Ergenekon davası hem ABD’nin Irak işgali sonrası Kürt meselesinin aldığı hal yoğun şekilde tartışılsa da burada kullanılan kavramlar ve bakış açıları genellikle klasik bir “her şeyin sorumlusu kötü emperyalist güçler” anlayışının ötesine geçmiyor. Ortak Zenginlik tam da bu konu üzerine konuşuyor ve kendi tartışmasını, bu toprakların tartışmasının adeta içine taşıyor. Bu konuda verilecek bir diğer örnek de kitapta sıklıkla vurgulanan ve önemi defalarca belirtilen metropol mücadeleleri. Yazarların ifadesiyle söylersek “endüstriyel toplumda işçi sınıfı için fabrika neyse, biyopolitik toplumda da çokluk için metropol odur.” Burada metropol, günümüz dünyasının çelişkilerini taşıyan ve üreten mekân olarak karşımıza çıkarak, yazarların Çokluk’un siyasal inşasında çok büyük önem taşıyor. Bu da Türkiye’de son dönemde Demokratik Kent Konseyleri ismiyle onlarca şehirde ve hatta ilçede konseyler kurulması ve milyonlarca insanın katıldığı gösteriler organize etmesi, daha da ileri giderek özerklik talep etmesi ise kitaptaki tartışmaların “salt teorik”, “postmodern ikame çabası”ndan çok bizzat kendi coğrafyamızda nasıl canlı ve somut problemler olduğunun; kendi coğrafyamızdaki sorunların da evrenselliğinin göstergesi. Ayrıca yazarların kimlik ve öznellik ekonomisi fikrinden yola çıkarak geliştirdiği paralel devrimci mücadeleler anlayışı da, kadın cinayetlerinden cinsiyet mücadelelerine kadar geniş bir yelpazeyi birleştirmenin biçimlerini yaratmaya çabalıyor. Belki de kitabın hakkını vermek için gerekli olan, tartışma kültürümüzde sıklıkla yaptığımız gibi dogmatik bir bakış açısıyla kitabın “niyetini sorgulamak” değil, kitapta hikâyesi anlatılan İtalyan partizan Luciano Bolis’in böylesi “postmodern” tartışmalarla örülü bir metinde ne işi olduğunu kavramaktır; Deleuze’ün partizanlığı ile Bolis’in partizanlığı arasındaki bağlantıyı kurmak, kontrolün delirtici çerçevesini kırmaktır; en “postmodern” gözükenin bile nasıl aslına dönerek, doğduğu topraklara biat ettiğini görmektir. Belki de Spinoza, Marx, Deleuze, Foucault gibi isimler arasında bir kolaj izlenimi bırakan bu çalışmanın bir yandan modernliğin enkazını kaldırmaya soyunurken, bir yandan da bu isimlere bağlılık söz konusu olduğunda o katı itikada neden tutkuyla sarıldığını görmektir. Ortak Zenginlik/ M. Hardt ve A. Negri/ Çeviren: Efla Barış Yıldırım/ Ayrıntı Yayınları/ 384 s. Antonio Negri 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1127