Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nsan hakları ve hukuka felsefece bakış Felsefeetikinsan haklarıhukuk ilişkisi Yakın bir zamanda yayımlanan, İnsan Hakları: Evrensel Bildirgenin 60. Yılında İnsan Hakları başlıklı kitapla Hukuk Felsefesini Yeniden Düşünmek: Hukuk Teorileri, İnsan Hakları ve Anayasalar başlıklı kitap, bu ilişkileri, günümüzün çoğunlukla tekil nitelikli gereksinimlerini, tümel nitelikli etik değerlerle olan ilişkisi çerçevesinde ele alıyor. Ë Betül ÇOTUKSÖKEN aşlıkta yer alan terimler birbirleriyle olan sistematik ilişkileri göz önünde bulundurularak sıralanmışlardır. Bu sıralama aynı zamanda olması/ yapılması gerekene işaret etmektedir: Hukuk insan haklarına dayalı olmalı; insan haklarının etiğin bir alt başlığı olduğu gözden ırak tutulmamalı ve etiğin, felsefenin bir alt disiplini olduğunun iyice bilincinde olunmalı ve bunun da ötesinde, felsefenin hem bir düşünme bağlamı hem de bir bilgi bağlamı olarak temelde olduğunun farkına varılmalı. dır. Ancak böyle bir eğitimle yetişmiş olan kişiler kamusal alanın öznelerinin, karar vericilerinin yanlışlarını, uygulanan politikaların insanı ne denli göz ardı ettiğini anlayabilirler. Bu tür politikalardan biri de “gelişmeci/ kalkınmacı politika” yaklaşımıdır (s. 13). İoanna Kuçuradi’nin bu bağlamda, daha önceki bir konuşmasına göndermede bulunarak dile getirdikleri son derece önemli görünmektedir: “Gelişmeci/ kalkınmacı politikaların kendilerinden beklenen sonuçları vermediğini, dünyadaki yoksulluğu ortadan kaldırmadığı, üstelik hem ulusal hem de uluslararası düzeyde zengin ile yoksul arasındaki uçurumu daha da genişlettiğini; Batılı ülkelerde farklı, o zamanki adıyla üçüncü dünya ülkelerinde de farklı anlaşılan ‘kültürel gelişme’nin en çarpıcı sonuçlarından birinin köktendinciliklerin canlanıp yayılması, başka bir sonucunun da farkında olmadan, göreli olan kültürel normların evrensel olan insan hakları normlarının önüne geçirilmesi olduğunu, bunun sonucunda da, siyasal partilerin olabildiğince çok oy almak ve sözüm ona demokratik bir yoldan iktidara gelmek için, çok sayıda seçmenin hoşuna giden ama insan haklarına ve bu arada bu seçmenlerin de insan haklarına zarar veren işler yapmaya götürdüğünü örneklendirmiş; serbest pazarın ve ekonomik globalleşmenin ise insan hakları için tuzak olduğunu, ölçütsüz özelleştirmeye yol açacağını belirtmiştim. Çünkü ‘serbest pazar’ ifadesindeki ‘serbest’ (‘free’) kelimesi onu bazı kimselerin kafasında cazip kılsa da, serbest pazar ülkelerde ve ülkelerarası ekonomik ilişkilerin kurulmasında ve değiştirilmesinde insan haklarının belirleyici olma olanağını da ortadan kaldırıyor” (s. 16). Konuya bilgi eşliğinde, özellikle de in B İNSAN HAKLARINDA NEREDEYİZ? 2005 yılında kurulan Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’yle 2009 yılında kurulan UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü, insan hakları bağlamında, özellikle felsefi bakış açısıyla yapılan çalışmaları kitaplaştırıyor. Birleşmiş Milletler’in, Evrensel Bildirge’nin 60. yılında “Herkes İçin Onur ve Adalet” savsözüyle bir kez daha gündemimize taşıdığı insan hakları kavramı ve bu kavram çerçevesinde anlamlandırılabilecek olan sorunlar, merkezin 2008 yılındaki çalışmasının ana konularından birini oluşturdu ve merkez bu vesileyle uluslararası katılımlı bir toplantı düzenledi. Felsefecilerin, hukukçuların, hukuk felsefecilerinin, siyasetçilerin katıldığı bu toplantıda altmış yılda insan hakları bakımından hangi noktaya gelindiği tartışıldı. Durumun pek parlak olmadığı tüm katılımcıların ortak düşüncesiydi. İnsan hakları kavramı çoğun, devletle yurttaşlar arasındaki ilişkileri çerçeveleyen kavramların ortak paydasında yer alan temel bir kavram/ çerçeve olarak değerlendirilebilir. Elbette bu boyut son derece önemli. Ancak insan hakları sadece yurttaşın devletle olan ilişkilerinin eksen kavramı değil; insan hakları kavramı, yurttaşların/ kişilerin/ bireylerin/ insanların aralarındaki ilişkilerin de, insantoplum, insançevre/ dünya ilişkilerinin ve uluslararası ilişkilerin de temel kavramı/ çerçevesi durumundadır. Bu noktaya gelebilmek için konuya gerçekten de geniş bir görüngeden (perspektiften) bakmak gerekiyor. Tanınması, korunması ve geliştirilmesi gereken insan haklarının uluslararası boyutta da korunması ve geliştirilmesi için, UNESCO İnsan Güvenliği, Demokrasi ve Felsefe Bölümü Başkanı Moufida Goucha’nın da dediği gibi “evrensel bir insan hakları kültürü” yaratmak gerekmektedir. Bu amacı gerçekleştirmek üzere yine Goucha’nın üzerinde durduğu gibi insanı, soru sormaya, eleştirmeye, sorgulamaya, karşısındakini dinlemeye, diyalog kurmaya teşvik eden ve bunların yollarını öğreten felsefi nitelikli bir eğitime gereksinim varSAYFA 16 22 EYLÜL sandünyabilgi arasındaki ilişkilere odaklanan felsefe bilgisi eşliğinde bakmak büyük önem taşıyor. Böyle bir belirlemeye ek olarak, insan hakları konusunda verilecek eğitim, işin bir başka can alıcı boyutunu ortaya koyuyor. İnsan Hakları. Evrensel Bildirge’nin 60. Yılında İnsan Hakları başlıklı kitapta ilk bölümde “Neredeyiz?” sorusunun yanıtı aranıyor; ikinci bölümdeyse “Geleceğe Yönelik Beklentiler” üzerinde durularak bir bakıma “Neleri dikkate alırsak insan haklarında daha iyi bir noktaya geliriz?” sorusunun yanıtı aranmaya çalışılıyor. “Neredeyiz?” sorusunun yanıtı, dünyanın farklı bölgelerinde insan haklarının ne durumda olduğuna ilişkin saptamalarda kendine yer buluyor. Afrika’da, Asya’da özellikle yoksullukla ve çok farklı çerçevelerdeki yoksunluklarla birlikte, hakların ihlali çok somut bir biçimde ortaya çıkıyor. Bilgi eksikliği, yoksunluğu, insanların yerel değerlerin, törelerin aracı haline getirilmesi verilen örneklerle açıkça ortaya konuyor. Sağlıklı yaşama hakkı, eğitim hakkı, bilgiye erişim hakkı, çalışma hakkı yok sayılan, bu hakları ellerinden alınan insanların sayısının her geçen gün arttığı bir dünya tablosu… İnsan hakları kurumlarıyla, günlük politikayla da bağlantıları içinde durum İoanna Kuçuradi’nin felsefeetikinsan hakları hukuk çersaptaması yapan ve ardından da çeveli her iki kitabı da hepimize ayna tutuyor. yeni çözüm yolları da öneren yazıların ortak paydası, dünyanın tüm yörelerinde ciddi boyutta insan hakları ihlali olduğunu gösteriyor. Farklı deneyimlerin de yer aldığı kitapta belki de en ilginç deneyim, B’Tselem adlı insan hakları örgütünün yapmaya çalıştıkları olsa gerek. Michelle Bubis’in kaleme aldığı “Ortadoğuda İnsan Hakları” başlıklı yazıda yapılan açıklamaya göre, örgüt adını Kutsal Kitap’taki yaratılış öyküsündeki belirlemeyle, insanların Tanrı’nın imgesine göre yaratılmış olmalarına yapılan göndermeyle belirliyor: “B’Tselem İbrancada ‘bir şeyin imgesinde olma’ anlamına geliyor ve bu sözcük genellikle insan onuru ve eşitlik anlamında kullanılıyor” (s. 99). Söz konusu örgüt bir bakıma, öncelikli olarak İsrail halkının, sonra da uluslararası toplumun, kamuoyunun insan hakları bağlamında duyarlılık kazanması için çaba harcıyor. İnsan haklarının Türkiye’deki durumunu ise İbrahim Ö. Kaboğlu mercek altına alıyor. Kaboğlu’nun konuya ilişkin saptamaları zengin bir birikimin sonucu. Ona göre Türkiye normatif düzlemde önemli açılımlar ve ilerlemeler kaydetti. Bunlar büyük ölçüde Avrupa ve uluslararası standartlarla örtüşen açılımlardır. Fakat Türkiye, kurumsal anlamda ya statükoyu sürdürmeyi yeğledi ya da yeni kurumsal açılımları anayasal düzlemde gerçekleştiremedi. Mevcut durumu korudu, zira 1982’nin biçimsel anlamda erkler ayrılığı kapsamında oluşturduğu anayasal yapı, reform paketlerinin dışında kaldı. Bunun en önemli göstergesi şudur: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, sürekli şikâyet edilen bir konu olduğu halde, anayasal düzlemde iyileştirme kapsamı dışında tutuldu. Buna karşılık, insan hakları alanında kurumsal düzenleme arayışına 1990’lı yıllarda girilmişse de, bunlar, anayasal değil, yasal veya hatta çoğu zaman yasaaltı düzenlemelerle kotarılmaya çalışıldı. Yine bunlar genellikle uluslararası standartların dışında kaldı. En önemlisi de, mevcut yapılanma tarzı çerçevesinde insan hakları birimlerinin işleyişleri engellendi” (ss. 108109). Anayasa tartışmalarının tekrar gündemimizde birinci sırayı alacağı şu günlerde Fazıl Sağlam’ın yaptığı değerlendirme son derece önemli görünüyor. Çünkü bu tartışmalar yoluyla bir bakıma sosyal devlet kavramı bağlamında tartışmanın taraflarının, önemli bir sınavdan geçeceği açık. Özgürlük retoriğini öne çıkaranlar, sosyal devleti acaba ne ölçüde benimsiyorlar? Fazıl Sağlam, bu çerçevede Ergun Özbudun’un başkanlığında hazırlanan anayasa taslağına ilişkin şu belirlemeleri yapıyor: “Birincisi, Özbudun taslağı, sosyal devlet ilkesini şu veya bu ölçüde talep edilebilir haklara değil, siyasal iktidarların lütfuna ve hayır kurumlarının hayırseverliğine bağlı kılan bir anlayışı, yani dinsel ideolojiye uygun bir anlayışı yansıtıyor. İkincisi ise (…) Özbudun taslağı, kıyılar, yeraltı servetleri, tabiat ve kültür varlıkları gibi koruma alanları dahil olmak üzere, çevreye ilişkin tüm devlet ödevlerini haklar bölümünden çıkarıp, “Ekonomik ve Mali Hükümler” başlığı altına taşımaktadır” (s. 117). Fikret Şenses ise insan haklarını yoksullukla olan ilişkisi bağlamında ele almakta ve konunun gelişme, kalkınma, eşitlik kavramlarıyla olan ilişkisini ayrıntılı bir biçimde kurmaktadır. YOL GÖSTERİCİ: FELSEFEETİKİNSAN HAKLARI Daha önce de dile getirdiğimiz gibi insan hakları eğitimi, üzerinde en çok durulması gereken konulardan biridir. İnsan hakları eğitimini sağlıklı bir biçimde almış olan bireylerin sadece kendi hakları için değil, başkalarının hakları için de duyarlı olacağı açıktır. Bu bağlamda öyle bir noktaya gelinmelidir ki, örneğin kamu görevi yapmanın insan haklarını korumakla eşanlamlı olduğu belirlemesi herkesçe iç¥ selleştirilmelidir (Ayrıntılı bilgi için ¥ bk Fe 2010). H nin tem “(…) in ri öğret ne, b) y dırmaya ğerlend gisi de t yönelik yalnız m aynı zam eğitime (ss. 156 Sosya sosyal b Ayşe Bu ta üstün temelli işaret ed Gülri dengele insan ha de dura de kurm Ulusl yimleriy man Ha lantılı o konunu yaşanan alarak y yapan Ö ların öz ve kend saygı ve gin olum (s. 225) bu sapt de hatta sürekli kanıtlan Gelişme aynı zam SWOT larımızı ya koym Hiç h bir şey v duruml ları kav miz, eyl ilgisi içi miz, anc Öyleyse özellikle yasayı o ları ne ö nıtı veri karşımı 2009 Hakları zi’yle, U Kürsüsü kuk Fel kuk Teo lar” baş ma, ayn içeriğin en çok a alınmay maya ba ması ge di’nin d kavram dikkatli değerd üzerind nın ne o 13). Yeni kinden Hukuk Hukuk salar ba derece z lu’nun d reksinim daha faz arayışı, dan som 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1127 CUMH