25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ali Akay’dan ‘Sanatın Gramları’ Gerçek ve kurgu arasında bir şimdi tutarak yaratmasındaki sorunsalı, yine klasik söylemden hareketle bireyin varlığını bu “an”lardan oluşan, oluşacak olan çokluluk, yapıtın, serginin yaratıcısı dışında ilişki halinde olduğu dünyayı da herkese açacak. Sanatın gramları bu herkes’in, bütün halinde oluşu yanında, bir “an” gibi ilişkisiz duruşuna da vurgu yapar. İçerisidışarısı arasındaki ilişkide mekânsal zaman kavramının pozitivist belirlenimi ele alınırken “çoğulculuk” kavramı bir yer değiştirmeyle bireyin inşasında bir unsura dönüşür. Her yerden gelen duygulanımların, çokkültürlülüğün yerini alması, birey sanatçı kavramını yaratma eylemi içinde genel kurucu noktada değil, bir “küçük” noktada tutar. Kitapta yer alan bu “küçük” kavramı yaşamın içindeki küçük sahnelerin kavranışı gibi bakılan sanata, yazıların birer küçük algı örneği gibi toparlaması, bir öncelik ve sonralık ilişkisinde, bireyi “oluş” kavramı içinden ele alınarak nasıl bir bütünden bağımsız şekillenişine dikkat çekilir: Küçük ve gram arasındaki ilişki bir tamamlanmamışlıktan geçer. Bu noktada Akay, birey ve oluş arasında çağdaş sosyolojide kurulan ilişkide aslında bireyin unutulmuş, görmezden gelinmiş noktasına dikkat çeker. Kitabında adından anlaşılacağı gibi gramlar, aslında oluşan bütüne giden yolda, yol üzerinde bulunuşun hikâyesidir: Sanat bir hikâye etmedir. Yapıtların çoklu okumaya, farklı disiplinlerden bakışa olanak vermesi, bireyin bireyselleşmesindeki ön bireysellikte olduğu gibi bir olanak taşır. Akay sanatın çağdaş toplumu okumada, topluma alternatif sunmadaki önemini, gezdiği, katıldığı sergilerdeki işler üzerinden ele alırken hem bir sanatçı gibi yapıta yakınlaşır hem de bir teorisyen olarak yapıtlarda barınan, yüzeyde duran okumayı sunar. Bu noktada dikkat çeken her yapıtın, her makalenin içinde yer alan işler ve teoriler arasındaki ilişkinin bir kuru ilişki değil bir canlılık taşıması. SANATIN İÇİNDE YAŞAYAN TOPLUM Akay sanatı toplumun içinde görür. Yazı aralarında isimleri anılan teorisyenlerin bire bir sergi mekânındaki işlerin içinde canlanması aslında belki de yazarın isteyerek ya da istemeden yaptığı bir seslenişi düşündürür: Sizler bu işlerin içinde yaşıyorsunuz. Burada “siz” kavramı hem bir tikellik hem de bütüne işaret eder. Yapıtların taşıdığı bu olanak yanında ayrıca sanata dair şu zorunluluk önemli: Sanat yoluyla ortaya çıkacak her türlü arınmanın, aynı zamanda insanın varoluşunda yer alıyor olması, hem bir zorunluluk gibi durur hem de bundan kurtulma arzusu, sanatları merkeze yerleştirir. Burada sanatın rolü üzerine bir düşünce gizlidir. Bu zorunluluk, modernitenin içinde barınan karşıtlıkların milliyetçilik, kimlik politikalarının getirdiği durumdan çıkmasıyla geçecektir: Sanat bu noktada durur. Kitap tam da bu noktada bu meseleyi aşmanın olanağı olarak sanatın görüldüğünü gerekçelendirir: Çoklu formlar, çoklu anlatımlar, kolektif düzenlemeler bireyselleşmenin “birey dışılık” oluşuna bizi götürür. Kitapta dikkati çeken diğer bir nokta, yeni kavramlara ve yeni pratiklere ihtiyaç duymamız yanında eski kavramların da bir bileşke ve içerik oluşturması. Örneğin sınır kavramı coğrafi, topoğrafik değil doğal bir afetin etkisiyle değişebilecek, belirlenebilecek bir bilinemez ansından çıkararak sosyal bilimleri estetik olana yakınlaştırarak, sanatın bu alanlar içinden farklı okunuşlarına olanak verir, bilimsellik tartışmasını da gündeme getirir. Sanat bir olanaklar alanı olarak kendini sunar. Dışarısı ve içerisi ilişkisinde mekân bir araç olarak kullanılır. Bu, hem sosyal hem de teorik oluştaki çeşitliliği sağlarken estetiği bir rejim olarak, bir “olanak”, yeni, değişim “olanağı” olarak sunar. Kamusal ve özel noktasında, dışarısı ve içerisi ilişkisi, disiplinlerin de bir “melezleşmesini” sağlar. Akay, bilimsel dilin estetik rejimin kulvarında ilerleyişini aslında bir zorunluluk olarak verir. Bu durum mekânsal çözülmeyi temellendirmenin, anlamlandırmanın bir olanağıdır. Diğer toplumsal karşı duruşlar, sanatların bir dil olarak disiplinlere girişiyle yeni biçimler alır. Sanatın kurgu ve gerçeklik arasında salınması, bilimlerin gerçeklik alanına kurguyu sokarak, gerçek ve kurgu noktasında öznelliklerin ifade aracı olarak sanatı toplum bilimlerindeki özne kavranılışıyla karşı karşıya getirir. Sanat toplumsal olanı içinde barındırdığı ölçüde, öznellikleri, ön bireyselliği oluştururken toplumsal karşı çıkış alanını da inşa eder. Öznellik sadece bir hayat hikâyesi değil, içinde bulunulan zamanı ve mekânı hayat hikâyesinin parçası yaparak bellek, hatıra, şimdi arasında, belge ve kurgu arasında bir geçişlilik sağlar. Sanat yeniden bir köprü olarak eski ve yeniyi birbirine bağlarken kurgu kavramının bir gerçeklik olarak nasıl verilebileceğini gösterir. Burada bilimsel bir kavranılışla sorunlu gibi duracak olan bir kurgunun gerçek olma hali sanat yoluyla bir gerçeklik kazanarak, aksine gerçeklik kazanmanın aracının da sanat oluşuyla yeni bir bilimsellik gösterilir. Kitapta en önemli noktalardan biri bu yeni bilimselliğin sanatın araç olarak kullanılan bir bilimsel dil değil, sanatın inşa ettiği gerçeklik dilinin bilimsel dil olarak kullanıldığı bir bilime vurgudur: Hatıraların bir canlı olarak şimdi içinde yaşamın gerçeklik planını oluşturması. Kitapta diğer bir dikkat çekilen nokta gerçek kavramına yeni bir bakış getirilmesidir. Sanatın Gramları’ndaki her metin, kendi içinde birçok olanağı “duyurur”; okuyanın sanat dünyası içinden bir haber alışı, yapıtların tarihsel, mekânsal, felsefi bağıntılarıyla bir buluşma. Sergiler teorik yaklaşımları bu sergilere yerleştirerek her sanatçıyı, her izleyiciyi, her yapıtı, her okumayı birbirine yakınlaştırır. Sanatın Gramları/ Ali Akay/ Bağlam Yayınları/ 280 s. Sanatın Gramları, Ali Akay’ın gezdiği, yaptığı sergilerdeki yapıtların ele alınışında hem yapıtların hem sanatçıların hem de sergi mekânlarının birer rehberi gibi durması yanında, yapıtları okurken sadece bir sanatçı, bir sanat düzenleyicisi olmanın ötesinde bir teorisyen olarak bu yapıtlarda saklı duran, yüzeyde duran okumaları da vermeye çalışıyor. Ë Zeliha BURTEK ram, kilogramın yanında hem küçük olan hem de aslında temelden gelenin ifade edilişlerinden biri. Ali Akay’ın Sanatın Gramları kitabının önsözünde yer alan son tümce, bizim başlangıcımız olsun: “Bir yazara karşın içindeki onlarca kişiyle birlikte olan an’ların neticesinde ortaya çıkan bu yazılar, belli ki, bir belleğe ait olarak ortaya çıkmıştır.” Bu satırlarda hatıralar, birliktelikler, yan yanalıklar taşınırken bunların bir öznellik olarak ifadesinin de sanat olduğuna dikkatleri çeker: Dostluklar ve bir yapıp etme alanı olarak sanat. Onlarca ve bir arasında bu dostane ilişki tam da yazarın gram kavramında vurgulamaya çalıştığı, dikkat çektiği çokluk, bugünün sanatının içeriğini, yolunu oluşturan tecrübelerin, yaşamların içeriklerini bizlere, yaşayanlara hissettirir ama öğretmez. Çokluk nelerden oluşur, sanat nelerden oluşur, işte bu noktada kilogram ile gram arasındaki fark ortaya çıkar: Kilogram genel olarak, bir yekunu ifade eder, gram ise olmamış olanı, olacak olanı, yolda olanı, her zaman olabilecek olanı. Akay, sanat sergileri üzerine yazdığı yazıların büyük bölümünde bu durumu olmamışlık, tamamlanmamışlık ile ilişkilendirirken an ve çokluk arasındaki ilişkiyi kullanır. İÇERİSİ VE DIŞARISI Modernizmin bireyi inşa sürecindeki özgürlük kavrayışının, bir sözde özgürlük adına bireyi, bireycilik ilişkisinde SAYFA 20 7 NİSAN G lamı taşır. Sanatın bu önce ve sonra arasında gizli kalmış, bilinçli olarak, politik olarak gizlenmiş olanı çıkarttığına dikkat çeker. Bir yan yanalık meselesi, sadece eski ve yeni arasında değil mekânsal olarak içerisi ve dışarısı arasında da verilir. Bu nokta, serginin bir düz çizgisel değil, eşsüremli sergileme noktasında ortaya çıkar. Sergi zaman kavramının, bir genişlik, yayılmadan, bir “sıkışarak işlenme” noktasına taşındığının göstergesidir: Gramların sıkışması. Tek bir merkezlilik değil birçok öznelliğin bir arada yan yana durabildiği bir olanak olarak sanatın heterojenlik birlikteliği taşıması bir anlamıyla kamusal ve özel alan dışında bir komün alanının varlığına ihtiyaç duyulduğuna da dikkat çeker. Bu ihtiyaç sanat aracılığıyla duyurulur, hem zorunlu hem de bir ifade aracı olarak sanat. Sanatın klişelerden çıkıp, hem malzemesel hem de biçimsel bir yaratı alanına dönüşmesi, estetiği güncel sanat içinde yeniden düşündürür. Sanat için temsili ve refleksif ayrımında estetik uyum taşımayan bir sanat, kamusal alanı kat ettiği nispette sosyal bilimleri, bilimsellik paradigma 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1103
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle