25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nebil Varuy’la ’Türkiye şçi Partisi’ni konuştuk ‘Hoşça kal sosyalizm! Hoşça kal TİP’ Kendi deyimiyle “ne bir tarih yazıcısı ne de vakanüvis” olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) emektarı Nebil Varuy, 1 Mayıs 1962 tarihinde başlayan ve kapatılıncaya kadar süren TİP yaşamını, bir belgeselci titizliği ve tarafsızlığı içinde belgeler eşliğinde aktarıyor. On bölümden oluşan kitapta, 196171 TİP dönemiyle birlikte, halk ve gençlik hareketlerini izlemekle kalmıyor, TBMM içindeki amansız mücadeleye de tanıklık ediyoruz. Nebil Varuy’la Türkiye İşçi Partisi, OlaylarBelgelerYorumlar (19611971) adlı kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR “Sekiz yıl el birliği ile uğraştık, sosyalizmi Tanzimat taklitçiliği ile yorumlayanların elinden kurtarıp emekçi yığınlara götürmek için. Sonuç, mutaassıp kadrocu bir kliğin partiyi tekeline alması oldu. Bir yıllık yönetiminde parti halktan tamamen koptu.” bir siyasi harekette bulunmasını daima arzu ve ısrarla telkin de ediyordu. 27 Mayıs’tan önce, günümüzde olduğu gibi sendikacılar milletvekili olmak istediği zaman ki çok da arzu ederler partilere yanaşmak, onların listesinden bir yer kapmak için bayağı uğraş verirdi. Partiler de adeta lütfedip listelerinin orta yerlerinde onlara yer verir, bazıları seçilir, bazıları seçilmezdi. Bunu da sendikal mücadelenin bir gereği gibi gösterirlerdi. 27 Mayıs sonrası partiler kapatıldıktan ve yeniden açılmasına karar verildikten sonra sendikacılarda şöyle bir fikir gelişti: “İşçi oylarının büyük kısmı bize gelirse ki çok önemli bir sayıda, bir milyonu aşkın işçi vardı, bunların yakınlarını, ailelerini düşünün sayı katlanıyor bu şekilde diğer partilerin listelerinde yer almaktansa doğrudan milletvekili seçiliriz.” Bu gayeyle partiyi kurdular ve kurarken yalnız kalmayacaklarını aynı zamanda Türkİş’in desteğini de alacaklarını ve bu şekilde büyük bir güç olacaklarını hesapladılar. Taşımaz. İşçi sınıfı ideolojisine tam sahip bir parti değildi birinci kuruluşta. Dolayısıyla gerek kitle gerek daha dayandıkları güçler desteklemediler. Bunun üzerine ne yapacaklardı? Ya bu işten tamamen vazgeçeceklerdi ya da birisinin üzerine yıkacaklardı ki o süreci tüm yönleriyle yazıyorum kitapta. Bu yıkacakları adamı bulmak için çok kişiyle konuştular, Mehmet Ali Aybar’dan başka kabul eden olmadı doğrusu. Bir Orhan Arsal kabul edebilirdi ama onun da işçilerle arası bozuktu, çünkü Arsal’ın partisinde işçilerin aleyhine bir tutum vardı. Aybar burada da çok iyi bir sezişle hareket etti. “AYBAR HEP ANAYASAYA SIĞINDI” Bu noktada Aybar’ı getiren diğer koşulları da açmalı. Tamam bir nevi iş Aybar’a düştü ama.. Aybar da hakkını verdi, tek taraflı bırakmadı, damgasını vurdu. Türkİş’in desteği kalmadı ve parti konusu neredeyse bitti denirken bir darbe de seçim kanunundan geldi. Seçime girmek için en az on beş seçim çevresinde il ve ilçe teşkilatları kur Mehmet Ali Aybar’ın Samim Kocagöz’e yazdığı veda mektubundan… mak şartı getirildi ki TİP ancak sekiz ilde örgütlenebilmişti. Bu da fiilen bitmek demekti. O kadar bitti ki partinin Genel Başkanı Avni Erakalın bile bir başka partiden, YTP’den milletvekili oldu, düşünün. Oybirliğiyle 1 Şubat 1962’de TİP Genel Başkanlığı’na seçilen Mehmet Ali Aybar’ın gelişiyle TİP’te ilk kertede neler değişiyor? Aybar, doğru dürüst bir tüzük yaptı bir kere çünkü önceki tüzük yasa gereği usulen yapılmış bir tüzüktü. Tüzüğün amaç maddesi çok önemli. Tüzüğe “Türk işçi sınıfının öncülüğü etrafında toplanış” diye bazı, çok açık olmasa bile işçi sınıfı ideolojisine cevap veren hükümler koydu. Bunun yanı sıra tabii Aybar’ın şahsiyeti, kimliği de aydınlar arasında heyecan yarattı, partiye büyük bir ivme getirdi. Bu şekilde aydınlar gelmeye başladı ve öyle yavaş da gelmedi, akın etti adeta. Aybar, partinin ülküsünü doğru ortaya koyabildi ta işin başında yani bu anlamda. Evet, doğru ve doğrudan ortaya koydu; “Bir işçi partisi geliyor” söylemini kazıdı zihinlere. 141. ve 142. maddelere karşı bir yandan mücadele de devam ediyordu. Hayati bir konuydu tabii, 141 ve 142. maddeler özetle komünizmi ve komünist partileri yasaklıyordu. Tabii hükümet bunu bu kadarla bırakmıyor, sosyalist partileri de komünist partidir diye niteleyerek yasaklıyordu. Dolayısıyla bu gerekçeyle meşruiyeti kabul edilmezse hükmen yok sayıldığı gibi birçok üyesi de tutuklanacaktı. Sol bir felakete, büyük bir darbeye maruz kalacaktı. Onun için ilk savaşım 141 ve 142. maddelerin kalkması yönündeydi ve Aybar, “Anayasa partisiyiz” söylemini üstüne basa basa yineleyerek hep anayasaya sarıldı, sığındı. İNÖNÜ’DEN AYBAR’A “KOMÜNİST MİSİN?” SORUSU! Komünist olmak suçlamasıyla, kendi deyişiyle “sırtında beş yıllık mahkumiyet” varken genel başkan olan Aybar’a bunun sorulması ve bu kanaldan saldırılması sürpriz değildi. Dediğiniz gibi hâkim sınıflar partiyi bu kanaldan “komünist olmadığınızı söyleyiniz” söylemiyle sıkıştırmaya çalıştılar. Bunu bir konuşmalarında İnönü bile sormuş Aybar’a. Ama Aybar buna kesinlikle karşı durdu, komünist değilim demedi. Komünistim de demedi. Demedi, benim partim bellidir dedi. Anayasa partisidir dedi. Anayasanın verdiği hakları kullanıyorum dedi. 910 Şubat 1964’te yapılan TİP İzmir Büyük Kongresi iki grubun mücadelesi şeklinde gelişiyor Fethi Naci grubuyla Behice Boran grubunu karşı karşıya getiriyor. Hani başta demiştim ya bu kitap karakterleri ve bu karakterlerin gelişimi ve ilişkileriyle adeta bir nehir roman gibi diye. Tam burada da Behice Boran sahneye çıkıyor. Mehmet Ali Aybar daha ziyade partiyi genç aydınlarla bire bir ilişkilendirmek istiyordu ve onların fikirlerini daha çok benimsiyordu. Artık eski kadrolardan elini ayağını çekmek istiyordu. Bu da program meselesinde ortaya çıktı. Program meselesinde daha geniş bir parti düşünen genç aydınlar, Türkiye’nin gençlerini ve burjuvazisini de ittifakların içine sokmaya doğru bir temayül gösterdiler. Boran buna kesinlikle karşı çıktı. İşçi sınıfı ideolojisinin dışındaki ittifaklara yanaşmadı. Parti biraz sulanır diye korktu galiba. Yani küçük burjuva gelir, asker sivil bürokratlar girer ve onlar partiyi kendi ideolojilerine doğru kaydırır ve bu şekilde işçi sınıfı ideoolojisinden ayrılınır diye düşündü. Fethi Naci milli burjuvaziyle işbirliğini öneriyor, Behice Boran ise bizde böyle bir burjuvazinin olmadığını dile ge ¥ itap önce teksir baskı olarak 1975’te elli adet çoğaltılmış. Elimizdeki 1975 baskısının sizin tarafınızdan yeniden gözden geçirilmiş şekli. Teksir baskısı ham halindeydi, bir de bazı dokümanları çıkartmak gerekti. Son bölümü ekledik. Son dönemi yoktu. Bu bağlamda kitapta TİP’in ne şekilde ele alındığını da şöyle ifade ediyorsunuz: “TİP’in öyküsü, yapılan mücadelenin öyküsü; eleştirisi de bu mücadelenin ve uygulamanın eleştirisidir. Eleştirilerden de yeni akımlar doğmuştur.” Evet ve bugün bakıldığında bir nehir belgesel gibi denilebilir bu kitap için. TİP’in nehir belgeseli. Hatta nehir roman gibi de denebilir kurgu olmamasına karşın, karakterleri, kişilikleri var, satırlarında toplum dolaşıyor. İlerlemiş yaşıma rağmen bunu yapmamın en önemli nedeni de günümüzün ve geleceğin kuşaklarına doğru bir aktarımda bulunabilmek. Kitapta TİP’in ideallerinin yanı sıra sonrası da var. Hüzünlü sonu var. Ahmet Haşim’den bu anlamda TİP’in hüzünlü sonunu doğrudan niteleyen iki beyit koydum kitaba: “Sular sarardı yüzün perde perde solmakta/ kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.” Kapatılışa safha safha gidildi TİP’te. Pat diye olmadı, geliyorum dedi. DP iktidarının uygulamalarına daha doğru deyişle tek adam sultası ve faşizmine karşı oluşan ve sonradan da 9 Temmuz Anayasası’yla pekişen 27 Mayıs 1960 darbesi miladıyla başlıyor kitabınız. Bu dönemde özellikle işçilerin doğru ve doğrudan temsil ihtiyacı da yadsınamıyordu artık. Tabii hem de nasıl, işçiler tam anlamıyla kendini temsil edecek bir partisi yoktu. Batı’daki büyük sendikacılar da, işçilerin SAYFA 18 7 NİSAN K “TİP ÖLÜ DOĞARAK KURULDU” Fakat Türkİş’le işler hiç de öyle gitmedi. Yürümedi neredeyse, ta başından pazarlıklar yarıda kaldı. Böylece TİP’in kuruluşunda bir süre birleşen sendikacılar ikiye ayrıldı. Bir yanda Seyfi Demirsoy ve Nuri Beşer ile Türkİş’e bağlı ve konfederasyon ile partiyi bağlayacak olan sendikacılar; öte yandan İstanbul İşçi Sendikaları Birliği yöneticileri olan sendikacılar. Türkİş kendi yörüngesinde bir parti istedi, hatta alternatif olarak Çalışanlar Partisi’ni düşündü falan. O da çok ömürlü olmadı. Olmadı. TİP kuruldu yani ölü doğdu ama kuruldu. Neden, kitlelere neden nüfuz edilemedi? Yerleşmiş ideoloji Demokrat Parti ideolojisiydi çünkü. Hâkim ideolojiyi kıracak bir güç yoktu daha. Zaten kendilerinde de böyle bir güç yoktu çünkü onların siyasi bir motivasyonu yoktu. Bütün istedikleri “milletvekili olalım ve grev hakkını, toplusözleşme hakkını savunalım”dı. Evet, kitapta TİP, Birinci KuruNebil Varuy, “TİP’in öyküsü, yapılan mücadelenin öyküsü; luş Dönemi’nde siyasal bir nitelik taeleştirisi de bu mücadelenin ve uygulamanın eleştirisidir. şımaz diyorsunuz. Eleştirilerden de yeni akımlar doğmuştur” diyor. ¥ tiri oldukta Nitekim Behice B zılar kal koptu. Ayb yer alıyo Uzu kaybedi Bora bu deste acısını ç Feci Onu bu arad ruz. Taş da saldı ğiniz bu İşte cum edi den yür arkadaş na ilişki eklemek faktörü basan as oraya do yankı ya ilk örne rını vere rılar, tab hakkını sa’da ol ölüyor h kezi bas ediliyor 1966 Cu nında d nındaki yor. Burs davada, Ger da değe 1965 verdiği sistemin Tab le 60 mi kuruyor bar’day rekete d deri old tanınan etnam m Paul Sa ru’nu ge Tahkik dünyan nun yin alıyor. B gösterd 1965 maları g Dah deki güç onlar do Grubu Behice B sonra bi başladı. saygı gö biraz da taya çık ortam, b başlama bu. “BEH OYU İhtil Dör oldu. Ta tasfiyed Bora le bir no 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1103 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle