02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

T 20 ŞUBAT PAZAR ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇ L NG RLER oyuncuların Arapça konuşan hallerini izlemek pek eğlenceli. Herkes dizilerde gösterilen yerleri görmeye can atıyor. Türkiye’ye ilgi öylesine artırmış ki Türkiye’den geldiğimizi öğrenen herkesin yüzüne bir gülümseme yayılıyor. Kimi “Kemal Paşa” diyor Türkiye’yi iyi bildiğini vurgulamak için, kimi “Erdogan”, kimi de “İstanbul”. Üç dil bir arada konuşuluyor gibi. “Merhaba” diyen birkaç kişi duydumsa da “selamünaleyküm – aleykümselam” diye selamlaşan hiç kimseyle karşılaşmadım. “Bonjour” diye başlayan bir konuşma, Arapça sürdürülüp İngilizce bitirilebiliyor. Anneler, adları Kemal ve Sami olan üç dört yaşındaki çocuklarıyla ve onların Asyalı bakıcılarıyla Fransızca konuşuyor. Her çocuklu ailenin Asyalı bir bakıcısı var. Bütün duyurular üç dilde yapılıyor. Arapça ilan ve reklamlardan daha çok, Fransızca ve İngilizce reklam var. Hemen herkes Fransızca ve İngilizce biliyor. Arap olmaktan pek de hoşlanmadıklarını düşünüyordum ki Ermeni bir aileden kendilerini Arap saymadıklarını, Fenikelilerden geldiklerine inandıklarını öğrendim. Yabancı dil bilmeleri hoş; ama bu, onları kendilerine yabancılaştırmış, kim olduklarını unutturmuş gibi de görünüyor. encileyin tipik bir Arap ülkesi görme beklentisiyle gidenleri şaşırtan bir ülke Lübnan. Arapça yazılar, tabelalar görmeseniz kendinizi Beyrut’ta değil, ABD’nin bir kentinde ya da Paris’te sanabilirsiniz. Şıklık, lüks, güzel ve bakımlı kadınlar, son model arabalar… Kadınlardan başlayayım. Alçak topuklu ayakkabı giyen, parmakla gösterilecek kadar az. Başı kapalısı da açığı da bir karış topuklu ayakkabılarla dolaşıyor. Vitrinlerde bile pahalı spor ayakkabılar, taşlı, tokalı, işlemeli sandaletler dışında alçak topuklu ayakkabı yok. Başörtülü kadın, bizdekinden az; onlar da çok süslü, çok bakımlı. Araba kullanan kadın çok. Sokakta sigarasını tüttüren kadınlar kadar, içkili mekânda nargilesini fokurdatan kadınlar da kimsenin garibine gitmiyor. Kadınların, genç kızların çoğu, kaşlarının tümünü yolmuş, kalemle son derece düzgün kaşlar çiz(dir)mişler. Saçlar, berberden o anda çıkmış gibi. Parmaklarda kocaman taşlı pırlanta yüzükler, kollarda markalı çantalar. İnsana, “Onlar kadınsa ben neyim?” diye düşündürecek bakımlılıkta kadınlar… Biri yaşlı, öbürü genç (yaşlı olan benim) iki kadının Beyrut’un kıyı köşe bütün mahallelerinde hiç rahatsız edilmeden dolaşmamızın nedeni, yine de ora kadınlarından daha paspal olmamız değil. Hırsızlık, yankesicilik olmadığı gibi, “taciz” de olmazmış Beyrut’ta. 20 yıl süren iç savaştan sonra Müslümanlar ve Hıristiyanlar huzur içinde yaşıyorlar. Caminin avlusunda kilise, kilisenin az berisinde cami olması kimseyi şaşırtmıyor. Kimi binalarda kurşun delikleri var hâlâ. İç savaş sırasında Beyrut’un bir semtinden öbürüne (Aşrafiye’den Hamra’ya) geçmek için, feribotla Kıbrıs’a gidip oradan uçakla dönmek gerekmiş. Pasaportunda İsrail ve Filistin damgası olanları Lübnan’a sokmamalarının nedeni hâlâ atlatılamamış olan savaş korkusu. Söyleşme olanağı bulduğumuz Beyrutlu Ermeniler, Tunus, Mısır ve Yemen’deki gibi bir kalkışmanın Lübnan’da olmayacağını düşünüyor. Gerçekten herkes yaşamından hoşnut görünüyor. Dükkânlarda Türk malı, çarşılarda Türk markaları, caddelerde Türk firmaları gözünüze çarpıyor. Türk dizilerinin hemen hepsi Lübnan’da izlenmekte. Bütün Türk kanalları çıktığı gibi, yerli kanallarda Arapça seslendirme ile gösterilen diziler de var. Bizim B ceza alarak çıkarılmasından sonra spikerin, “Gana bir kişi fazla oynuyor” demesini eleştirmiş ve sormuştu: “Karşı takımdan bir oyuncu atılınca rakip takım oyuncuları fazlalaşır mı?” Ben de yanlışları pek aramıyorum doğrusu. Onlar gelip beni buluyor. Çokaktaş’ınkine benzer bir mantık yanlışının gözüme takıldığı gazeteyi (Cumhuriyet değil) saklamışım örneğin. “Buzda ölüm” başlığıyla verilen haberde, “Eskişehir ve Kütahya’da buz tutmuş göletler 3 çocuğun ölümüne neden oldu. Buz kırılınca gözden kaybolan cesetleri dalgıçlar çıkardı” deniyordu. Üç çocuğun ölümüne neden olan, buz tutmuş gölet değil, göletin buz tutması. O bile değil. Çocukların buz tutmuş göletin üzerinde yürümeye kalkmaları. Bunu geçtik. “Buz kırılınca gözden kaybolan cesetler” ne demek? Buz kırılınca gölete düşenler, henüz ceset değil, çocuk. Buz kırılınca gözden kaybolmamışlar; buz kırılınca gölete düşmüşler. Buzun kırılması çocukların cesetlerinin gözden kaybolma nedeniymiş gibi gösterilmiş; oysa bu, çocukların gölete düşmesinin nedeni. Başka bir haberin başlığı şuydu: “Kavalalı’dan uzun kaldı”. Hüsnü Mübarek’ten söz edildiği belli. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan daha uzunmuş demek ki iktidarı, diye düşünüyorsunuz. Ama haber öyle demiyor. “Hüsnü Mübarek, Osmanlı’nın Mısır’a vali olarak atadığı Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır’da en uzun süreyle hüküm süren lider oldu.” Hadi bakalım. Hangisi daha çok kalmış Mısır’da? Hüsnü Mübarek mi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa mı? 23 ŞUBAT ÇARŞAMBA Türkân Erkin öyle dikkatlidir ki hiçbir şey gözünden kaçmaz. Aklına, gözüne takılan bir nokta olduğunda da haber verir. Bu anlamda derin bir işbirliği içindeyiz. “Tahliye” sözcüğüne o dikkatimi çekti. Libya’daki Türklerin Türkiye’ye getirilmesi haberi, galiba bütün gazetelerde “tahliye” sözcüğüyle verilmiş. Oysa tahliye, “1. Boşaltma 2. (hukuk terimi olarak) Tutukluyu serbest bırakma” anlamlarına geliyor. Türkçe Sözlük (TDK) “tahliye etmek” sözünün anlamını da böyle özetlemiş: “1) Boşaltmak; 2) tutukluyu serbest bırakmak”. Libya’da çalışan Türklere “eşya” imişler gibi davranmak ne kadar ayıpsa “tutuklu” imişler gibi davranmak da o kadar ayıp! “İlle Arapça kullanmak istiyorlarsa ‘tahlis’ diyebilirlerdi.” dedi Türkân Hanım. Doğru. “Tahlis: kurtarma. Tahlisiye: 1. Kurtarma, can kurtarma. 2. (denizcilikte) Kazaya uğrayan gemilerin yolcularını ve gemi adamlarını kurtarma işi”. Peki, ama niye “kurtarma, kurtarılma” demiyorlar. O cehennemden insanları çıkarmak, kurtarma değilse kurtarma nedir? [email protected] [email protected] 21 ŞUBAT PAZARTESİ Tanıtmam için bekleyen onca kitap varken bugün gelenlere öncelik tanımam, bekleyenlere haksızlık. Biliyorum; ama bayat ekmekleri bitirmeye çalıştığı için hiç taze ekmek yiyemeyenler gibiyim. Bunları sıcağı sıcağına duyuracağım. 25 27 Şubat 2011 tarihlerinde 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi toplanıyor. İşte bu kapsamda Türkiye Çocuk Vakfı dört tane kitap yayımladı. Çocuk ve çocukluk hikâye kitabının adı: “Resimli Alfabedir Çocuk”. Çocuk ve çocukluk şiir kitabının adı: “Aynam Çocuk Sesli Bir Deniz”. 9 12 yaş için hazırlanmış çocuk hakları şiir kitabı, “Sevinci Eksik Şiirler”; çocuk hakları hikâye kitabı da “Aynaya Gülerek Bak” adlarını taşıyor. 22 ŞUBAT SALI Kimi iletileri, fırsat düşsün de öyle değineyim diye ne çok bekletiyorum. Sekiz dokuz ay önce Altay Çokaktaş, Gana Avustralya futbol karşılaşmasında Avustralya takımından bir kişinin BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Mesut Aşkın’ın “Üç Ayın Kırk Ayini” adlı şiir kitabındaki bir şiirinin adın oluşturacak; bulmaca karelerinde ise, aynı şiirden dizeler ortaya çıkacaktır. Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 1 J 2 K 3 J 4 I 5 I 6 K 7 E 8 G 9 H 10 A 11 E 12 G 13 H 14 E 15 B 16 I 17 F 18 G 19 H 20 J 21 A 71 63 19 13 50 64 74 22 ? 23 H 24 G 25 K 26 B 27 F 28 B 29 I 30 A 31 F 32 J 9 23 54 52 51 33 I. “... Öcü” (Fakir Baykurt’un bir romanı.) 33 H 34 K 35 E 36 E 37 D 38 A 39 G 40 G 41 C 42 A 43 J 44 I 45 I 46 A 47 J 48 A 49 K 50 H 51 H 52 H 45 29 4 22 78 16 5 44 66 56 J. Kanama, Yeni Kuşbakışı ve Ölü Kitap adlı şiir kitaplarını da yaratan şair. 53 F 54 H 55 G 56 G 57 J 58 B 59 I 60 B 61 G 62 D 63 A 64 H 65 F 66 I 67 C 68 F 69 J 70 F 71 H 72 B 73 J 74 H Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Hanende Nedim Bey ki, gençliğinde Boğaziçi’nin ... en sevgili kulu iken artık onun da ihtiyarlamaya, sesinin bozulmaya başladığı söylenirdi.” (Abdülhak Şinasi Hisar) 43 47 3 79 1 75 F 76 F 77 G 78 J 79 J 80 C 81 D 82 B 83 B 84 F 20 73 57 69 32 K. İngilizce “roman”. 41 80 67 D. Erkek eşin karısına yanaşmaması için yemin etmesi. F. Vazgeçiriliş. 49 2 6 34 25 53 17 68 76 27 84 75 65 31 70 1097. sayının çözümü: A. ERÖZÇEG. Bir şeye işaret koyma. LİK, B. YOHİMBİN, C. ASUMANİ, D. YASA, E. ITIRLI BAHÇE, F. NAFİ, G. LOCA, H. ARGYROSOMUS, I. RÜMMAN BULUNUR, J. ISPASA. 10 48 30 42 38 21 46 B. Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer inceleme, araştırma. 81 37 62 E. Sıra ile yapılan görev, kesik. 12 18 24 8 40 61 39 56 35 77 H. “ Ancak bugün anlıyoruz ki Mithat Paşadan beri o kırk yıllık davada beyhude ... ... çekmişiz.” (Yahya Kemal Beyatlı) 3 58 28 26 60 82 83 72 15 C. “Rodop”un ünsüzleri. Şiir: “İçime bir saksafon ölüyonunuzun, olsun/ acılarımı amortisman hesabına geçiyorum, iyi sabahlar!” 35 36 11 7 14 CUMHURİYET K TAP SAYI 1098 MART 2011 SAYFA 43
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle