02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D aşamanın anlamını cinsellikte arayanlar için sıradan ilişkiler anlamını yitirir. Her insanın kendine göre belli bir yaşama anlayışı vardır. Belli bir zamanı tamamlayıp bir bilinmeze doğru göçecektir. Demek ki şu yeryüzünde yaşadığının anlamına varmak, sonra da yavaşça öte dünyaya göçmek gerekecektir. Yaşamanın yoğunluğu içinde öyküye dönüşen nice sesler, nice renkler var. Bir yazar, düşlem gücünde bunlara biçim vermek isterken yaşamanın akışını kendince yorumlamaya çalışır. İnsan ilişkilerindeki sonsuzlukta öyle ayrıntılar var ki, bunların bir teki bile roman boyutu kazanabilir. Yaşamanın akışı belki de insanın kendini keşfetme sürecidir. Ne kadar ölçülü yaşamaya çalışsanız da yarının neler getireceğini bilemezsiniz. Günümüz nasıl geçti? Yarından neler bekliyoruz? Yaşamanın akışına yön verebilir miyiz? Sıradan yanıtlarla bu soruları geçiştirmek olanağı bulunabilir. Ama insanı cinsellik ele geçirmişse, yaşamanın akışı değişik bir ivme kazanır. İnsan ilişkilerindeki o yapay denge korunamaz. Yaşamanın akışına kapılırken belli dengeleri korumaya aldırmayız. GEVŞEYEN İLİŞKİLER Hanif Kureishi İngiltere’de Kent’te doğan, Doğu kökenli bir yazar, Roman kahramanı, “Yakınlık” kurduğu Susan adındaki kadından, biri 3, öbürü 5 yaşındaki iki oğlundan kurtulup bir başka yaşama düzenine geçmenin iç ödeşmesi içindedir (YAKINLIK, roman, çeviren Dost Körpe, Everest Yayınları 2006). Bu birlikteliği ”Yakınlık” olarak nitelendirişinin bir anlamı var. Çünkü kayıtlara geçmiş bir “evlilik” söz konusu değildir: “Susan’la hiç evlenmedim. Bunu defalarca istedi, çeşitli ruh hallerindeyken, sanırım bunlardan herhangi birinin bana hitap edeceğini umarak.” Roman kişisi evlenmenin gerekli bir başkaldırı olduğunu düşünür. Ertesi sabah bir daha dönmemek üzere “Yakınlık” kurduğu evden ayrılacaktır. Arkadaşı Victor’un evine sığınacaktır. Susan; bir yandan yeni bir yapılanma içinde olan bir yayınevinin, öte yandan iki çocuklu bir evin, belki de çocukça bulduğu davranışları yüzünden sevdiği bir erkeğin sorumluluğunu taşıyan bir kadındır. Sorumluluklar cinsel ilişkiyi görev haline getirdiği için, roman kişisi, Susan’ı uzak bir kadın olarak düşünüyor. Oysa roman kişisi için “cinsel rahatlaSAYFA eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN ‘Yakınlık’ Y Daha önemlisi Nina’nın erkeğin onurunu okşayan sözleri roman kişisini ona bağlayan incelikli yalanlardır: “Öyle ince ve kibarsın ki, sesin yumuşacık. Benim için her şeyin en iyisini bu kadar çok isteyen biriyle hiç karşılaşmamıştım. İnsanlarla konuşmayı biliyorsun. Sana en derin şeyleri söyleyebileceklerini hissettiriyorsun.” Böyle düşünen Nina gibi bir genç kadının roman kişisine bağlanması beklenmez mi? Yaşamanın baskısını hafifletecek birini ararken, roman kişisine başka ilişkilerini anlatmak kışkırtıcı bir çelişki değil mi? “Yakınlık” romanında Hanif Kureishi bize sevi ilişkilerinin gücünü anlatıyor. Sevi ilişkisi olmayınca yaşamanın ayrıntıları gizli kalacaktır. Ama hiçbir gizlilik sevi gibi büyüleyici bir etki bırakmayacaktır. Hanif Kureishi, roman kişisinin şöyle bir düşünceye varmasını istiyor: “Sağduyu, insanın her güdüye uymak, beğendiği her kadının peşine düşmek zorunda olmadığını söylüyor. Ama bir kısmının peşinden koşulabilir herhalde, belli olmaz ki, belki muhteşem şöyler yaşanacak.” gidecektir, o düzenli dünyayı arkasında bırakacaktır. Anlatıcı kendi iç dağınıklığından ev içi düzenine bakarken şöyle düşünmektedir: “Ama evlilik bir savaştır, korkunç bir yolculuktur, cehennemde bir mevsimdir ve bir yaşama sebebidir. Her alanda donanımlı olmak gerekir, sadece cinsellikte değil.” SEVİ İLİŞKİSİNİN ŞİİRDEKİ İZDÜŞÜMÜ Hanif Kureishi, bencilliğimizle alay eder gibi, kendi içimize doğru bir yolculuğa çağırıyor bizi. Evliliğin değişik aşamalarında insan kendini sınamasını bilmelidir. Kendinden kurtulmak isteyen kadın da, erkek de bu yakınlığa yazar gibi bakmaya çalışmalı: “Parçalanmasa bile hafif çatlamış bir kalbin eğitimi”. Gizli bir ülkedir gövdemiz. Bir kadın gövdesini yeniden keşfetmek belki de bir devrimdir. Kendini önemseyen Gülümser Çankaya’nın dizelerini bu anlamda yorumlamak gerek (ŞİİR SAATİ, Ocak Şubat Mart 2011): “biri rüyasında okşuyor beni ben bunu örtüyorum üstüme ben bunu düşündükçe büyüyorum.” Cinselliğin gücünü bir kadın daha iyi anlasa da, Edip Cansever, o kendini beğenmişlik içinde; “Çünkü beni sevdikçe Sen kendini tanıdın” diyebilir. Oysa kadın “Beni yanlış anladınız” aldırmazlığı içindedir. Bu yüzden ertelenir ilişkiler. Behçet Necatigil de bu anlamsızlığı anımsatır: “Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı.” Hanif Kureishi’nin “Yakınlık”ını da anlamakta zorlanacağız. Cinsel ilişkinin ayrıntılarına girmek için çıplak sözcüklere gerek yoktu. Örtülü sözler düşlem gücümüzde çoğalabilir, daha etkili olabilirdi. Çünkü Hanif Kureishi cinselliğin özgürlüğünü anlatırken açıksaçık bir roman yazmak eğiliminde değildi. Biz gene de alışkanlıklarımızın izini sürecek, nice toplumsal sorumluluklarımız varken cinselliğin tuzağında mı yaşayacağız? Oysa o alışkanlıklar bizi kendimize yabancılaştıracaktır. Nurullah Ataç’ın dilinden düşürmediği, Hataylı Âkif’in beyitini anımsayalım: “Gönül muhabbeti bir âdet eylemiş, yoksa Ne bende aşk, ne sende cemal kalmıştır.” Hataylı Âkif diye bir divan ozanı var mıydı? Divan edebiyatı döneminde Hatay adı geçer miydi? Hatay, cumhuriyet döneminin adı değil miydi? Artık bu soruların önemi yok. Hataylı Âkif diye bir ozanın olup olmaması da önemli değil. Ama bu dizelerdeki öyküyü yaşamanın gerçekliğini bilmektir önemli olan. Sevi yorgunu insanların umutsuzluğuna düşmektir. Nasıl bir töreye kapılırsak kapılalım, Hanif Kureishi, cinselliğin insanı yeniden yaratan gücünü anlatıyor bize. O gücü kullanmasını bilmeyenin silinip gideceğini de... Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Hanif Kureishi yış, çoğu zaman mistisizmde ulaşacağı nihai bir noktadır.” Roman kişisi bu doyumu sevgilisi Nina’da tattığı için, evindeki tekdüze alışkanlıklar artık katlanılması kolay olmayan bir usanmışlığa dönüşüyor, yıllardır süren bu “Yakınlık” anlamını yitiriyor. Genç bir kadının gövdesini yeniden keşfetmek, Nina’yla evlenerek özgür kalmak özlemi içindedir. Ama Nina evliliğe aldırmayan, kendi başına buyruk genç bir kadındır. O zaman roman kişisi gerçek özgürlüğü sorumlulukta aramanın ikilemi içinde kalacaktır: “Mutlak özgürlük seçebilmektir mutlaka, insanı hayata bağlayan yükümlülükler uğruna özgürlüklerden vazgeçmektir...bağlanmaktır.” BİR EVİ GERİDE BIRAKMAK Roman kişisini kaygılandıran başka olaylar da vardır. Arkadaşı Victor da eşini bırakmış, özgürlüğü değişik cinsel doyumlarda aramıştır ama, eşi ona artık çocuklarını göstermemiştir. Oysa roman kişisi iki oğlunu da sever. Özellikle küçük oğlunun kakalarını bile temizler. Onların suçsuz yakınmalarını özleyecektir. Ama bütün bunlar ertesi sabah çekip gitmesine, bir daha o eve dönmemesine engel olmayacaktır. Çünkü o genç kadını, Nina’yı sevmektedir. Böyle bir sevi ilişkisinin kendini koruyacağını ummaktadır: “Başka kadınları arzulamak beni tek bir kadını sevmenin yol açtığı ifşadan ve duygusal zayıflıklardan koruyordu.” İNSANI KORUYAN YALANLARDIR Böyle görkemli bir ilişkiyi yaşamak özgürlükse, sürekli sevgili değiştiren Nina da bu özgürlüğü yaşamaktaydı. Üstelik bu ilişkiler, roman kişisine acı çektiren bir özgürlüktü. Belki de sevi ilişkisini bir başka kadının gövdesini keşfetmekte aramak kendi bencilliğimizi yatıştırmak anlamına gelecekti. Ama o kadın, Nina gibi, erişilmez bir kadınsa, daha çekici olacak, kendi içimizde yitip gideceğiz. Oysa roman kişisine göre Susan, feminist olduğunu sanan, evini gereksiz eşyalarla dolduran huysuz bir kadın. “Yakınlık”, birbirinin canını sıkmak, acı vermek için midir? Roman kişisi, Nina’yı, yatakta düşünüyor: “Yatakta çıplaktı. Bir pirinç tanesi gibi bembeyazdı.” Anlatıcı bir gece kulübüne gitmiştir. Orada gömleğini çıkarıp atmıştır. Susan, onu sorgulamaya girişir. Unutur gibi görünmek, belki de yalanlara sığınmak gerekecektir: “Yalanlar hepimizi korur; önemli şeylerin sürmesini sağlar. Yalan söylemek iyiliktir. Bunca yıl iyi biri olsam kim takdir edecekti ki? Tanrı mı? Yalansız bir dünya olamaz; yalana kötü gözle bakılmayan bir dünya da imkânsızdır.” Roman kişisi, düşlem gücünü yazıda yaşatmasını bilen, usta bir yazar. İngiltere dışında olan bir arkadaşının çalışma yerini kullanıyor. Sonra da gece kulüplerinde, barlarda rastlantısal ilişkilerin tadını çıkarmaya bakıyor. Dudağı halkalı kadınların, paltoları ilikli, şapkaları eğik “talepsiz zombi” gibi gençlerin dağınık ortamında kendi erdemlerini arayan bir gençlik vardı. Romanı anlatan kişi, yaşamanın sorumluluk olduğuna aldırmayan bir dağınıklık içindedir. Belli bir sıkıdüzenle evini korumaya çalışan bir kadın varmış. Buna aldırdığı yoktur onun. Ertesi sabah çekip Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 34 3 MART 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1098
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle