02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nın n fareğilim . Çüns’la aşk ylu ka. Süni keşmaya sadece olmabunun aktercak Süiz bıranı tanınun var tauyurgiı şekil a bırakıda ırım ha farkailen ve en hiç esi ise üsteyla ne ğin ve la eşikınlaryükuğu ne yöcak adığı ¥ sa onun travmaları da hatırlamak ve konuşmak istemediği çocukluk yıllarında mı saklı? Bir 68 kuşağı üyesi olarak o da değişimlere mi ayak uyduramıyor? 68 kuşağı hep çok ilgimi çekti. Diyebilirim ki Klaus figürü bu ilgim nedeniyle doğdu ve Süheyla ile böylesi bir aşk yaşadı. 68 kuşağının ortak özelliğini özgürlük ve bağımsızlık talebi, gelenekleri sorgulama kavramları altında toplayabiliriz. Ama başkaldırı güdüsü her toplumda farklı olmuş. Örneğin, Alman 68 kuşağını Nazi rejimini onaylamış ve yaşamış ebeveynlerine bir başkaldırı olarak da tanımlayabiliriz. Artık yaşlanmaya başlayan Klaus’un yaşadığı ise daha çok hayal kırıklığı: Hem inançlarını yitirmiş olmanın hayal kırıklığı hem de bir çeşit yılgınlık ve yorgunluk. Süheyla’nın peşine düşmesinin nedeni ise içinde yeniden filizlenen heyecanı, yaşama sevincini yakalama isteği daha çok. “Mesela bir kadın sevmediği bir adamla sırf evlendiği için o adam tarafından tecavüze uğramış olmuyordu sanki.” Bunu söyleyen ablası Süheyla’nın hastalığı ve evliliği üstüne düşünen Aziz oluyor. Bunu özellikle mi Aziz’e söylettiniz? Cümleyi biraz daha açar mısınız? Bu kitabın en önemli meselelerinden biri… Aziz, Alman ve Türk kimliğini özümsemiş, ailenin ayağı sağlam yere basan tek üyesi gibi. Ama yine de tam değil. Çünkü aslında bizler ailelerimizin hafızalarını, yaşadıklarını genetik birer kod gibi devralırız ve Aziz de ailenin dramından payını almış bir genç. Aziz, ablası Süheyla’nın psikolojik hastalığı üzerinde kafa yorarken bir anlık bir aydınlanma yaşıyor. Çünkü Süheyla yıllarca istemediği bir evliliği sürdürmeye çalışmış, sonra da ondan kurtulma savaşını vermiş ve bütün ailenin düzenini alt üst etmiş bir kadın. Aziz o güne kadar ablasının bu evlilikten neden kaçmak istediği üzerinde hiç düşünmediğini akıl ediyor ve ilk kez evlilik kavramının kutsallığı altında gerçekleşen tecavüzlerin kimse tarafından sorgulanmamış olduğuna şaşırıyor. Bunu özellikle Aziz’e söyletiyorum, çünkü Aziz, dünyayı, kadınları, ilişkileri yeni yeni anlamaya çalışan bir genç. nda üketbireyleor. Süeki gü rgısı, i nesle m. 68 p ettikdı. dilebaşka ca n, k ¥ “İNSAN BAŞKASINI NE KADAR ANLARSA ANLASIN, SON KERTEDE BENCİL” Yine Aziz, ablalarını düşünürken “onların birer kadın olarak kendisinden, ağabeyinden farklı, bambaşka şeylerle baş etmek zorunda olduğunu” geçiriyor aklından. Bunu ilk kez düşündüğüne de şaşırıyor. Bunun bu kadar geç farkında olmasının nedeni, ailesinin çevresine kurduğu korunaklı ortam mı? Nedir? Aslında geç fark ettiğini söyleyemeyiz. Henüz yirmi yaşında bir delikanlı Aziz ve o güne kadar Türk kadınlarına cinsel açıdan hiç yaklaşmamış. Ama ilk kez Meltem adında bir kıza ilgi duyuyor. O güne kadar farkına varmamasının diğer bir nedeni ise aslında için için düzenin bozulmuş olmasından rahatsız. Nihayet, bir sonraki adımda, ablasının evinin kadını olmasını diliyor. Çünkü insan başkasını ne kadar anlarsa anlasın, son kertede bencil ve kendi düzeninin ve huzurunun peşinde. Romanın kahramanlarından biri de Ankara… Aysu ilk gördüğünde zamanın ve kavramların donmuş olduğunu düşündüğü bu şehri, neden bu kadar çok seviyor? Çünkü Aysu ilk geldiğinde ürkün tüyle izlediği Ankara’da yaşamaya başlıyor, orada ilk kez âşık oluyor, kendine ait mekânlar keşfediyor. Bir şehri sevmek için çok önemli nedenler değil mi bunlar? Bu arada Ankara’yı ben de seviyorum, en azından on yıl öncesine kadar bu böyleydi. Ben ilk gençlik yıllarımı Ankara’nın Yenimahalle ilçesinde geçirdim. Bahçeli, tek veya iki katlı evlerle dolu, mahalleliğin yoğun bir şekilde yaşandığı bir yerdi Yenimahalle. Benim için yerleşikliğin ifadesiydi. Ama şimdi o evler yıkıldı, yerlerine apartmanlar yapıldı. Öğrencilik yıllarımızda kitapçılarıyla, kahveleriyle ve sessizliğiyle tanıdığım ve çok sevdiğim Yüksel Caddesi mesela gürültülü barlarla, dükkânlarla doldu. Bence Ankara hakkı yenmiş bir kent. Yazar ve sanatçı biyografilerine bakın, nicelerinin yolu oradan geçiyor. Size iddialı gelecek ama bence Ankara “insan” yetiştiriyor, İstanbul onu oburca alıyor, kullanıyor, tüketiyor ve tükettiriyor. Bu öyküde yalnız kadınlar değil erkekler de son derece duygusal ve kırılgan yaratıklar olarak çıkıyor karşımıza… Gençliğinde esen gürleyen baba karakteri bile yaşlılığında duygusallaşıyor. Erkekleri neden bu şekilde anlatmak istediniz? Edebiyatın görevi eğer insanı anlatmaksa, bunu bütün çelişkileriyle ve büyütecini insanın değişen ruh hallerine yönelterek yapmalı. Ben erkek ve kadın figürlerime eşit mesafede bakmaya çalışıyorum. Hem erkeklerin kırılgan ve duygusal olmadığını kim iddia edebilir ki? Romanımdaki erkeklerin en az kadınlar kadar duygusallığının öne çıkması ise hepsinin bir kırılma anı yaşaması ve Süheyla’nın trajedisine ortak olmasıyla ilgili. Üstelik pek çok kişinin içsel hesaplaşmaya girdiği bir yılbaşı gecesi yaşanıyor. Ayrıca yaşlanmaya başlayan Klaus’un ve Sabri Beyin kendilerine acıdıklarını da unutmamalı. Romandaki bir söz de dikkat çekiyor: “Kız çocuklarının o suçluluk duygusu, aciz görünen her erkek karşısında kapıldığı o garip vicdan azabı.” Kız çocukları hâlâ geniş çapta erkeğin hem annesi hem de ona tâbi, onun iktidarını kabul etmesi gereken “öteki cins” olarak yetiştiriliyor. Erkek egemen toplumlarda annenin vicdanı daha çok erkek çocuk karşısında sızlar. İçselleştirilmiş bir iktidara ihanet ederken de suçluluk duygusu içinde olmaz mıyız? Mesela boşanmalarda kadınların yaşadığı en yoğun duygu, kocasının onsuz ne yapacağına dair kapıldığı suçluluk duygusu ve vicdan azabı. Romanda pek çok aşk hikâyesi ve ilişki var. Sizce en gerçeği, en derini, en dokunaklısı hangileri? Bu öyküde aşkın gerçek yeri nedir? Burada anlatılan aşk hikâyelerinden hangisinin en gerçek olduğunu belirlemek bana düşmez. Yazarın görevi bunu yaşayan insanların ruh hallerini, davranışlarını, çelişkilerini inandırıcı biçimde okuyucuya sunmaktır bence. Ama romandaki en dokunaklı aşkın Süheyla’nınki olduğunu söyleyebilirim. Çünkü Süheyla, aşkı ve buna bağlı cinselliği geç keşfediyor ama sevdiği adam tarafından yüzüstü bırakılıyor. Bu romanda aşk, Aysu örneğinde olduğu gibi yaşamda dengeyi bulma ve bir yere ait olma işlevini görüyor. Çünkü gövdenin de aradığı aslında aşk ve buna bağlı cinsellik ve tamamlanma isteği değil mi? Aşkın tavsadığı yerde ise gövde yuvayı, memleketi de yitirmiş oluyor. Temmuz Çocukları/ Menekşe Toprak/ Yapı Kredi Yayınları/ 256 s. 3 MART 2011 SAYFA 23 1098 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1098
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle