02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K n beş yıl oluyor, “Ormanı Kadınlar Kurtaracak” adlı bir belgesel çekmiştik… İnsan, başlıktan kalkarak ormanın görece kadınlar tarafından kurtarılacağı düşüncesine ulaşabilir… Ama öykünün kadınlar tarafından kurtarılacağını öne sürmenin dayanağı ne olabilir acaba başlıktan kalkarak? Demek deşilerek ya da çok yönlü bir yaklaşımla buna göz atılarak, farklı düzlemde, usa takılabilecek pek çok soru üretilerek ele alınması gerekiyor konunun… Ormanı kadınların kurtaracağı varsayımı, bir eyleme karşılık gelecek biçimde odağa yerleştirilebilir sanıyorum. Burada orman emekçiliğinden kadının üretkenliğine dek pek çok nitelik göz önünde bulundurulabilir. Herhangi anlam bulanıklığına yol açmaz o zaman söylem. Peki öyküyü kadınların kurtaracağını savlayan dile getiriş için ne söylenebilir? Yazınsal türleri getirelim gözümüzün önüne… Kadınların öteki türlerden daha çok öykü sanatında mayalanıp kabarışına, nicelik olarak da nitelikçe de baskın hale gelişine bakarak öykü sanatı ile kadın varlık arasında bir bağ kurmaya girişilebilir mi? Bu soruya yanıt ararken “öykü yazmak” ile “öykülemek” sözcüklerine kısaca değinmekte yarar var. Öykülemek, öykü kaleme almak anlamına gelmiyor. Öyküde “gibi” yok, ama öykülemede var. Gerçekten de öykü sanatı içinde bu yazınsal tür, kendine eksiksiz yer açmak zorunda. Oysa öyküleme dediğimizde, bundan öykü sanatıyla örtüşme zorunluluğu bulunmayan ama öykü gibi kurulan herhangi anlatım anlaşılmalı. Buna bakarak yaratan, üreten kadının öyküleme geninin, erkeğe oranla masal anlatımından dedikoduya, deyişlere vb. pek çok alanda daha üstün olduğu öne sürülebilir… O halde iş, kadının öyküleme eyleminden öykü yazma eylemine geçebilmesinde yatıyor herhalde. Öte yandan kadın öykücü sayısının çokluğuna bağlı olarak böylesi zengin bir ortamda öykü sanatının da nitelikçe yükseleceği kestirilebilir pekâlâ. Yukarıdaki başlığın bu çerçevede yorumlanması, kadının doğal öyküleme özelliğiyle kazandığı ivmenin, sonuçta öykü sanatımız için kılavuz olmaya dönüşerek çığır açıcı nitelikte etkiler doğuracağı kestirimine götürebilir bizi… ANA TANRIÇA ÇAĞINDAN ÖYKÜLEYEN TANRIÇALARA... Azımsanmayacak kadın öykücüye sahip olduğumuzu bilmekle birlikte bunu ele veren herhangi atlasa, haritaya sahip miyiz? Kadın yazarlarımızın sayısı, öykü ya da kitap dağarları, ödülleri, öğrenim, iş durumları, ülke coğrafyasındaki dağılımı, yaş eşiği ayrıntıları gibi konularda ne biliyoruz? Yönetim Kurulu Başkanlığını Sevim Korkmaz Dinç’in üstlendiği, kırkı aşkın üyesiyle bir “Kadın Yazarlar Derneği”miz var, ama örneğin kadın yazarlar sözlüğümüz ya da ansiklopedimiz yok henüz… Ülkemizin pek çok yerine dağılmış, özellikle kadınların yer aldığı ciddi öykü kolonilerine de sahibiz… Nitekim hemen her yerde SAYFA 32 3 MART 2011 itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Öyküyü kadınlar kurtaracak... O dikkati çeken bir öykü atölyesi çalışmasının hummalı biçimde sürdüğü görülebiliyor… İzmir’deki EKYAZ (Egeli Kadın Yazarlar Platformu) bir yana, Ankara’daki um:ag yazarlık kurslarına katılan, Kanguru Kültür Merkezi çevresinde toplanan kadın öykücüler… İstanbul’da farklı öykü atölyelerinde bir araya gelen her yaştan yazar adayları… Bu etkinliklere katılanların çok büyük bölümünü kadınların oluşturduğunu söylememe bilmem gerek var mı? Son olarak Zeynep Aliye’nin yönetiminde BESAM tarafından düzenlenen öykü atölyesinin bir çalışmasına katıldığımda bir kez daha gözledim bunu. Ayrıca Lacivert dergisinin, yerinde yaklaşımla bir kadın yazarlar, ama özellikle de “kadın öykücüler dergisi”ne doğru dönüşmekte olduğunu gözlemlediğimi ekleyeyim bunlara. Bütün bu buluşup birleşmelerin öykü yazınımızda ciddi bir kamuoyu yarattığı, bunların öykü sanatımızda birer sivil örgütlenme bağlamında alınabileceği görmezden gelinebilir mi? Üstelik yukarıda andığım sivil öykü örgütlenmelerinin kendilerini kitaplarla da somutladıkları, bu yönde de yoğun çaba gösterdikleri söylenebilir. Nitekim İzmir’de EKYAZ’ın Lacivert Yayıneviyle işbirliği içinde yayımladığı Kentinsan (2010), Ankara’da Kanguru Kültür Merkezince yayımlanan Öykü Teknesi /Ortak Kitap 1 (2009), İstanbul’da beş öykü yazarının, Jale Sancak yönetimindeki atölye çalışması sonucu ortaklaşa yayımladığı Büyülü Yolculuk (Artshop, 2009), bu tutumun süreğeni olarak uç veren örnekler. Emel Kayın’ın yayına hazırladığı Kentinsan’ın yazarları şu adlardan oluşuyor: Abide Özgüle, Ayşe Aysel Güntürkün, Ayşe Yamaç, Ayten Kaya Görgün, Azime Akbaş Yazıcı, Emel Denizaslanı, Emel Kayın, Esengül Kutkan, Esma Zafer Ertan, Feride Cihan Göktan, Filiz Gülmez, Gönül Çatalcalı, Gülseren Engin, Gülsüm Cengiz, Güzin Oralkan, İclâl Kankale, İncilâ Çalışkan, Neşe Karel, Nevin Konuk, Nevzat Süer Sezgin, Nüket Hürmeriç, Oya Uslu, Saime Bircan, Seviye Merih, Sultan Su Esen, Suna Güler, Tülin Çetin Bektaş, Zehra Ünüvar, Zeliha Akçagüner, Zübeyde Seven Turan. Otuz kadın yazar. Öykü Teknesi’nde on yazar var. Erkekler (Ali Günay, Mustafa Albayrak, Tarık Güney, Murat Darılmaz) beni bağışlasın, ama kadın yazarlara yoğunlaştığımıza göre yazıda, öteki altı kadın yazarı anmak istiyorum: Ü.Gülsüm Bülbül, Filiz Bilgin, Birsel Kurt, Mine Hoşcan Bilge, Zeynep Sönmez, Asya Türkan Coşkun. Büyülü Yolculuk’ta ise beş kadının öykücülüğüne tanık oluyoruz: Fatma Burçak, Gülru Pektaş, Mine (Karakuş), Münire Özgencan, Sema Balaban. İzmir’e, Ankara’ya, İstanbul’a yayılmış, öykü temelinde aralarında örgütlenmiş kırk bir kadın… Öykücülüğümüz adına kırk bir kere maşallah dedirtecek bir bereketi yansıtmıyor mu? Üstelik bunlar, yayımladıkları ortak kitaplardan kalkarak adlarını andıklarımız. Kimbilir daha nice kadınımız var öykü yazarak, öyküde direnerek kendilerini gerçekleştirip kanıtlayan, bunun savaşımını veren… KADINLAR ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZDE ÇITAYI YÜKSELTİRKEN... Yazı başlığından kalkılarak şöyle de sorulabilir: Öykü sanatı düşmüş ya da zayıflamış da mı kadınların veya birilerinin kurtarması gerekiyor onu? Böyle bir çıkarsamadan yola çıkmak öykücülüğümüze haksızlık etmek anlamına gelmez mi? Gerçekten Türk öykücülüğü, geçmişten günümüze hep yüksekte tutulan bir çıtaya göre ürün vermiş, bu yüksekliği hep korumuş görünüyor. Böyle olunca öykücülüğümüzün bütün zamanlar boyunca yansıttığı, süregiden bir başarıdan da söz edilebilir. Bu arada kadın yazarlarımızın şiirde, romanda, oyunda, denemede vb. sergilediği bireysel başarının yanında öyküde gösterdiği başarı ise hem kitlesel yayılma hem de niteliksel sıçrama yansıtıyor bana göre. Nitekim kadın öykücülerimiz geçmişte yalnız öykücülüğümüz içinde değil, yazınımızın bütününde önemli erke merkezi olarak kendini koydu hep. Bunlar arasında Nezihe Meriç’e öykücülüğümüzde apayrı bir yer açıldığı unutulmamalı. Sonra kadın öykücülerimizin öykü sanatına kazandırdığı dinamik yapı da iyi çözümlenmeli derim. Leylâ Erbil’in tek başına öykü devi olarak özgün bir yere sahip olduğu anımsanabilir sözgelimi. Sonra Peride Celal’den Sevim Burak’a, Sevgi Soysal’dan Tomris Uyar’a, Füruzan’dan Adalet Ağaoğlu’ya, İnci Aral’dan Ayla Kutlu’ya, Nazlı Eray’dan Aysel Özakın’a, Ayşe Kilimci’ye, Pınar Kür’den, Nursel gibi yazınsal türler kadar resim, müzik, tiyatro, sinema vb. çeşitli sanat alanlarında da kadınların görece öne aatılabilmelerini sağladılar. Bu da yine Anadolu aydınlanmasıyla bağlantılı olarak sanatsal, ekinsel yaşamımızda nitelikçe ciddi yükselmeye yol açtı. YAZINSAL EKİN İÇİN BİR DİNAMO: KADIN ÖYKÜCÜ Yukarıda andıklarımın üzerine onlarca kadın öykücü daha ekleyebilirim son yirmi beş yılda adlarını duyurmuş olan. Kırk bir kere maşallah diyerek öpüp başımıza koyduğumuz son dönem kadın öykücülerimiz arasında şu son yirmi beş yıl içinde değerlendirmemiz gereken yazarlar yok değil elbette. Ancak başlangıçtan günümüze, ne ilk evrede ne de bu yakın zamanda kadın öykücülerimiz, yalnız bilinçlilik sergilerken bedensel, ruhsal yabancılaşmayı kırdıkları gibi öykü sanatına dönük yabancılaşmayı da enikonu yıkmış oldular. Bu çerçevede andığım her üç kitapta da hem geleneksel çizgiyi koruyup sürdüren örneklere rastlanıyor hem de biçimce, biçemce yenilenmiş öykülerle karşılaşılabiliyor. Egeli Kadın Yazarlar Platformunun hazırladığı Savur Saçlarını Ege (Hazırlayan: Ahmet Zeki Muslu, AfrodisyasSanat, 2008) başlıklı öykü seçkisi üzerinde durmuştum daha önce. Kentinsan, yalnız öykü seçkisi de değil; anlatıdan anıya, hatta denemeye farklı verimler yer alıyor yapıtta. Kitabın bölümlenişi de bunu kışkırtıyor zaten. İlk kitaptaki öyküler, daha çok bireysel özgürlere yer açma vurgusu taşıyordu belki, ikinci kitap kentle ilişkilenişten çok boyutlu kesitler taşıyor daha çok. Gerçekten de binlerce yıldır insanoğlunun ana rahmi olan kent, artık sarsılmış, bozulmuş, zedelenip işlevini yitirmeye koyulmuş, üretemez olmuş, duyarlığını, barınaklığını, korunaklığını yitirmiş. Buna yalnızca kentsel bozulma denemez elbette. Kitap, bu çerçevede diyelim kentsel onarıma dönük olduğu denli insana dönük sağaltıcı yanı, müşfik tutumuyla da dikkati çekiyor. Demek ki artık masal anlatan kadından, suyun başına geçip öyküler kaleme almaya başlamış kadına geldik şunca yıl içinde. Bu, önemli bir aşama elbette. Bunun yansıması, etkileri önümüzdeki yıllarda çok daha parlak örneklerle ortaya çıkacak bana göre. Nitekim kadın yazarlarımızın öykücülüklerine değgin toplu ipuçları olarak da bakılabilir andığım yapıtlara. Gerçekten yukarıdaki kırk bir kadın öykücümüzün azımsanmayacak bölümü kitaplı birer yazar aslında. Önemli bir bölümü ise ilk öykü kitaplarıyla öykücülüğümüzde kendilerine yer açma çabası sergiliyor henüz. İlk öykü kitaplarını yayımlayan kadın yazarlarımız şu son yıllarda sayıca erkek yazarları aşmış durumda. Geçen haftalarda değindiğim ilk öykü kitapları bunu örnekliyor bir bakıma. O halde devam! Önümüzdeki hafta dört kadın yazarımızın daha ilk öykü kitabına bakalım istiyorum birlikte. Bu arada 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun efendim! Sizin de öykü emekçisi kadınlarımız… Duruel’e, Feyza Hepçilingirler’e çok sayıda farklı kadın öykücümüzün bambaşka ormanlardan taşıdığı farklı beslenmeler de getirilebilir göz önüne. 1980’lere dek kabaca yukarıda adlarını andığım böyle geniş bir yelpazeye dağılmış kadın öykücülerin ardından son çeyrek yüzyılda kendilerine yer açmış, ürettikleri yazınsal erkeyle öykücülüğümüzü yüceltmiş kadın yazarlarımıza sıra gelmiş değil üstelik… Oysa bu süreçte de öylesine göz kamaştıran örnek var ki… Peki kadın öykücülerimizin yazımıza kazandırdığı erke için neler söylenebilir acaba? Bir kez kapsanık dil mantığında ayrıntıları işleyip yerleştirmenin yetkin örneklerini vererek öykümüzün niteliksel yanını güçlendirdi kadınlar. Böylelikle öykümüzün çağdaşlaşmasında doğrudan pay almakla yetinmediler, yanısıra bunu deneysel, uç ufuklara taşımanın öneminin, değerinin topluca kavranılmasında da öncü rol üstlendiler. Kendilerinden sonra gelen kadın yazarların önünü açtılar, onlarda öykücülümüzdeki çıtayı sürekli yükseltmeleri gerektiği bilincini uyandırdılar. Ayrıca şiir, roman, oyun, deneme, eleştiri CUMHURİYET KİTAP SAYI 1098
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle