02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y 922 yılında, Lizbon’un 100 kilometre kadar kuzeydoğusunda, Ribatejo ilindeki Azinhaga köyünde, topraksız bir köylü ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Nüfus memuru, akıl edip, ailesinin köydeki lâkabı olan Saramago’yu eklemeseydi, babasının adı José de Sousa’yı taşıyacaktı ömrü boyunca. “Saramago”, yöredeki yoksulların yapraklarıyla beslendikleri, yabanî bir şifalı bitkinin adıydı. Adam, onun yıllar, yıllar sonra, kalemiyle “şifa dağıtacağını”, anamalcı düzenin de, Katolik Kilisesi’nin de ödünsüz karşısına di eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] José Saramago, soyadını, yoksulların beslendikleri yabani bir şifalı bitkiden almıştı 1 Komünist ve ateist kilen, uzlaşmaz, “yabanî” bir komünist ve ateist (tanrıtanımaz) olacağını bilmişti sanki. Edebiyat okurları, José Saramago’nun, tek çocuğu Violante’nin dünyaya geldiği 1947 yılında, kendisinin Dul adını verdiği, ama yayıncının Günah Ülkesi adıyla yayımlamayı yeğlediği ilk yapıtından başlayarak, onun kitaplarının “yapraklarıyla” besleneceklerdi… Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da topçu neferi olarak savaşmış olan babası, 1924’te ailesiyle birlikte köyden Lizbon’a göç edip, okumayazma bilmenin yeterli olduğu polislik mesleğini seçtiğinde, ilkin başka ailelerle paylaştıkları evlerde yaşamışlardı. Bakla sofa bir eve taşındıklarında, Saramago 1314 yaşlarındaydı. İlkokulda çok başarılı bir öğrenciydi, ama ailesi ortaokul giderlerini karşılayamayınca meslek okuluna verilmişti. Burada beş yıl boyunca mekanik eğitimi görürken, Fransızca ve edebiyat derslerinden yararlanma olanağı da bulmuştu. Meslek okulunu bitirdikten sonra bir araba tamircisinde çalışırken, akşamları da bir halk kütüphanesine giderek kitap okumaya başlamış; merak ve öğrenme tutkusundan başka hiçbir yol göstericisinin olmadığı bu akşamlarda kendi başına bir edebiyat beğenisi gerçekleştirmişti. 1944’te evlendiğinde, pek çok iş değiştirmiş bulunuyordu. O sıra sosyal yardım uzmanı olarak çalışıyordu. Demiryolu Şirketi’nde çalışan karısı İlda Reis ise yıllar sonra Portekiz’in en önemli oymabaskı ustalarından biri olacaktı. Saramago, 1949’da, siyasal tutumu yüzünden işsiz kalmış, ama meslek okulundaki eski bir öğretmeninin yardımıyla bir maden şirketinde iş bulmuştu. İlk kitabından sonra yıllardır kitap yayımlamıyordu. Yayın dünyasına, 1950’lerde, Estudios Cor yayınevine girerek dönecekti; ama yazar olarak değil de, yönetici olarak. Böylece Portekiz edebiyatının önemli yazarlarıyla tanışma olanağı bulacak, 1955’te hem aile bütçesine katkıda bulunmak, hem de çok sevdiği için çeviri yapmaya başlayacaktı. Arta kalan zamanlarını ayırdığı çeviri uğraşını 1981’e kadar sürdürecek; Colette, Pär Lagerkvist, Maupassant, Tolstoy, Baudelaire, Nikos Poulantzas, Hegel gibi yazar, düşünür ve şairlerin yapıtlarını Portekiz diline kazandıracaktı. 1960’lar ve 1970’lerde çeşitli gazetelerde çalışacak, Diário de Lisboa gazetesinin kültür ekinin editörlüğünü üstlenecek, edebiyat eleştirileri ve siyasal yazılar TÜRKÇE’DE JOSÉ SARAMAGO İsa’ya Göre İncil (Çeviren: E. Efe Çakmak/ Turkuvaz) Filin Yolculuğu (Çeviren: Pınar Savaş / Turkuvaz) Not Defterimden (Çeviren: Nesrin Akyüz / Turkuvaz) Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş (Çeviren: Mehmet Necati Kutlu / Turkuvaz) Küçük Anılar (Çeviren: İnci Kut / Can) Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl (Çeviren: Saadet Özen / Can) Körlük (Çeviren: Aykut Derman / Can) Görmek (Çeviren: Aykut Derman / Can) Ressamın Elkitabı (Çeviren: Şemsa Yeğin / Can) Umut Tarlaları (Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu / Can) Kısırdöngü (Çeviren: Soner Bilgiç / İş Kültür) Lizbon Kuşatmasının Tarihi (Çeviren: İpek Babacan / İş Kültür) Bilinmeyen Adanın Öyküsü (Çeviren: Emrah İmre / İş Kültür) Mağara (Çeviren: Sıla Okur / İş Kültür) Kopyalanmış Adam (Çeviren: Emrah İmre / İş Kültür) yayımlayacaktı. 1976’dan başlayarak yazarlığı tek uğraş olarak benimseyecek, din kurumunu kıyasıya eleştirdiği kimi kitapları yüzünden Katolik Kilisesi’yle başı sık sık belaya girecekti. 1991’de, Portekiz hükümetinin, İsa’ya Göre İncil adlı yapıtının Avrupa Edebiyat Ödülü’ne adaylığını, “Katolikleri aşağıladığı” gerekçesiyle veto etmesi üzerine, ülkesinden ayrılarak Kanarya Adaları’ndaki Lanzarote adasına yerleşecek, 1998’de de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülecekti. 18 Haziran 2010 günü yitirdiğimiz José Saramago, günümüzün soyu tükenmekte olan yazarlarındandı. Neden diye sorarsanız, komünist ve tanrıtanımaz görüşlerinden ödün vermekle kalmadığı, geçmişin pek çok toplumcu yazarının tersine edebiyattan da ödün vermediği için. Üç yıl kadar önce, New York Times’da yayımlanan bir söyleşide, “Özgürlüklerin giderek daraldığı, eleştirinin yer bulamadığı, çokuluslu şirketlerin, piyasanın totalitarizminin artık bir ideolojiye bile gerek duymadığı, dinsel hoşgörüsüzlüğün yükselişe geçtiği karanlık bir çağda yaşıyoruz,” diyordu. “Orwell’in ‘1984’ü çoktan gerçekleşti…” Haftaya, Saramago’nun yapıtlarından söz etmeyi düşünüyorum. Bir yazarın, siyasal tutumunu korurken, edebiyattan ödün vermemesinin ne kadar önemli olduğunu anlatabilirim belki… ? José Saramago MÜREKKEBİ KURUMADAN osé Saramago, Küçük Anılar adlı kitabında, çocukluk ve yeniyetmelik çağlarından anımsadıklarını kendine özgü bir anlatımla dile getirmişti. Babasının Lizbon’da polislik yaptığı yıllarda, zaman zaman doğduğu köye, anneannesiyle dedesinin yanına gönderiliyordu. Dedesini ne güzel anlatıyor: “… İp gibi yağan yağmurun arasında görüntüsü bulanarak yaklaşan bu adam benim dedem. Yorgun argın yürüyor yaşlı adam. Yokluklarla, cehaletle geçmiş yetmiş yıllık zor bir hayatı sürüklüyor arkasında. Yine de bilge bir adam, suskun, yalnızca kaçınılmaz olanı söylemek için açıyor ağzını. O kadar az konuşuyor ki, yüzünde uyarı ışığına benzer SAYFA 6 Çocukluk anıları J bir şey yandığında ona kulak vermek için hepimiz susuyoruz. Garip bir tarzda bakıyor uzaklara, hatta o uzaklar karşısındaki duvar olsa da. Yüzü sanki keserle yontulmuş, (…) keskin bakışlı küçük gözleri ara sıra ışıldıyor, sanki düşünmekte olduğu şeyi kesin olarak anlamış gibi… “O koca incir ağacının altında yattığımızda, yaşadığı hayatı, kafalarımızın üzerinde parıldayan Samanyolu’nu, yetiştirdiği hayvanları, ta uzaklarda kalmış çocukluğunun hikâyelerini ve efsanelerini anlatmasını dinlediğim o ılık yaz gecelerini hatırlıyorum… Neredeyse ellerimle dokunabildiğim bu yaşlı adam nasıl öleceğini bilmiyor. Son gününden birkaç gün önce sonunun geldiğini sezinleyeceğini, meyve bahçesinde ağaçtan ağaca dolaşarak gövdelerine sarılıp onlarla, dost gölgelerle, bir daha yiyemeyeceği meyvelerle vedalaşacağını henüz bilmiyor. Çünkü o büyük gölge gelmiş olacak, sular altındaki o yolda ya da gökkubbenin ve gök cisimlerinin o sonsuz sorgulamasının altında anılar onu hayata geri döndürmedikçe. O zaman ne diyecek acaba?...” ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1064
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle