03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ë Ceylan KORYÜREK zrail’in namlusundan çıktı mı kurşun, ölüm karşısında sıfır yerine geçen hayat, işte denkleşti her şey. Roberto Bolaño, ölü bir ozana verilen ödülle, alkışlarla dünyada kendini “suskunluğa adayan” ölüme karşı. “Katil Orospular” kitabının ismi beni dehşete düşürdü, ilerleyen sayfalarda ismin hayatın acımasızlığıyla özdeşleştiğini gördüm, sanki insanlar buharlaşıyor gölgeleri kalıyor, gölgeleri onların katili oluyordu. Yaşama kavgası içinde ilerleyen zamana karşı kuşkuyla bakarken ikna edilmeyi bekleyen düşünceler ile yalnızlık denizinde açılıp karadaki insanları gözleyen Roberto Bolaño’yu görüyorum. Kıyıdaki yalnız ve sürgün insanlara bakıyor. Hikâyeleri sanki fotoğraf karesinde canlanan karakterler, söylemek istediği yarıda kalmış şeyler, yalnızlığı A Roberto Bolaño Roberto Bolaño Şilili bir yazar. Pinochet’nin darbesinden sonra direnişe katıldı, tutuklandı ama kurtuldu. Hayatının geri kalanını sürgün yaşadı. Yazları bağbozumu, gece bekçiliği, bulaşıkçılık, satıcılık gibi çeşitli işlerde çalıştı. “İnfrarealist şiir hareketi”ni başlattı, sonra düzyazıya döndü. İlk romanları kırk yaşında basılmaya başlandı. Katil Orospular‘la beraber Türkçeye çevrilmiş üç kitabı var. Roberto Bolano’dan şiirsel bir anlatım Katil Orospular uyuşturan aşksız seksler, sonrasında soğuk duvarlar. Peki, bu hikâyeleri bu kadar canlı kılan ne? Sürgündeki insanların yaşama çabasında, hayatlarına karşı oynadığı kumar. Ölüm acısı gibi taşıdıkları geçmiş, yeniden sıfırdan kimsesiz başlayan öyküler, doludizgin yaşamın içinde filiz vermeye çalışan duygular. İtirafsız uzaktan, gizli aşklar, yeri boş kalan sandalyelerde hissedilen sıcaklıklar, kavuşan ellerdeki veda anları, sürgünde başka sürgünlere gebe, yitime uğramış duygular. Kitap on üç çarpıcı öyküden oluşuyor. İlk öykü “Göz Silva” vedalaşmadan ayrılan, unutulmayan, yıllar sonra karşılaşılan bir arkadaş. Değişmiş, geçmişle ilgili anlattıkları bir fotoğrafçının karesine sığanlar değil sadece. Fuhuş sektörünü fotoğraflamaya Hindistan’a görevlendirildiğinde erkek çocuk genelevinde geçenler, çekilen fotoğrafların, görüntülerin açtığı yaralar, nefes kesici bıçağın ucundaki iyilik ve kötülükler. Aslında Roberto Bolaño şiiri hiç bırakmamış, kalbe giden damarlarını tıkamış ama şiirsiz kalamamış. Bundan sonraki gelen öykülerdeki “B” karakteri özellikle Roberto Bolaño ile örtüşüyor. Sürgünün, bitimsiz yalnızlığın, yok olup gitti dediği edebiyatçıların anısı, kırık kalbiyle hayatın geri kalanı. Doyumsuz merak uyandırıcı öyküler. Lalo Cura’nın Tasavvurları, porno sektörünün ibretlik öyküsü, vahşet, tiksinti ve sanki cehennemden çıkmış anlatılar. Dehşet verici ve hepsi canlı görüntüler. İnsanlığı insanlıktan çıkaran bu sektörün, oyuncuları da ya genellikle öldürülüyor ya da AIDS’in pençesinden kurtulamıyor. Hepsi de genç ölü. Olegario daha annesinin karnında porno sektörüyle tanışır. “Bazen rüya gördüğümde, kimi zaman karabasanlarda, kendimi uçurumun kenarında buluyorum, o zaman önce uzaktan zarların yere düştüklerinde çıkardıkları sesi duyuyorum.” (s. 90) Porno oyuncuları sektör tarafından uçuruma atılan zarlar, çığlıklar içinde uçurumun dibinde, karanlıktaki insanlar. “Ruhsal sarsıntılar üzerine bir film. Bir aziz hapishanede doyum ve sevişme gecelerini hatırlıyor” (s. 91). Porno sektörü ruhsal sarsıntıdır, aşksız seks gerçeği insanı daha çok yalnızlaştıran, kendi tatmininde kendini öldüren yalandır. Kitaptaki yaratıcılıkla vahşet ve acımasızlıkla bütünleşen öyküler. Bolaño anlattığı dehşeti sanatın raylarına oturtmayı biliyor. Ona göre hayat meydanın ortasında, çöplüğü, barı, fahişesi, sürgünü, yalnızı. Herkes arayış içinde, ölüm ise gölgelerden gövdelere dolaşmakta, hayatımın geri kalanı diyemiyor Bolaño yitip gidenlerin farkında. “Katil Orospular” öyküsünde her şey doruklarda. “Kara kutuda” dans eden adam öyküdeki Max’e benzeyen, onu isteyen bir kadın. Stadyum çıkışında bir bakışla ayartılan erkek. Adamı Max diye seviyor kadın. Max diye ilişkiye giriyor. Özlem ve tutku var, nefret akla gelmiyor okurken. Kimliği ve sıcaklığı yitmemiş o gölgede Max’de kilitleniş. Kayıp aşkını hissetmek için seks tuzak. “Sen ve ben, tünelin iki ucundan, sadece siluetlerimizi görüyor olsak da birbirimize doğru yürüyoruz, buluşmaya kararlıyız” (s. 108). Hayattaki kimi tutkular gözün göremediği tünel karanlığıdır farklı özlemlerde “buluşmaya kararlı” iki kişide geceden doğan sabah karanlığı, birkaç derin nefes. Bolaño’nun oynadığı kumar durağına gelmeden inen aşırı kişiler. Bolaño’nun nefes alıp verişinde bile şiir aşkı var, eski şairler, fotoğrafları, yüzlerindeki anlamlar hepsini tek tek inceliyor. Kayıp şairleri bulup sanki yerlerine oturtuyor. Neden gittiklerini sorguluyor. Şairler korumasız ölüme yelken açanlar. Kimileri ateşler içinde yanarken, soğuk duvarlar arasında tükenir. Bolaño şiirin bütün acılarını yaşamış, düz yazıya geçse de hâlâ unutamamış, aslında şiiri bırakan şairler de şiiri unutamaz. Çünkü şiir sonsuz düşler yatağıdır. Bu yüzden gökyüzüne yazılı binlerce mısra geçer bulutlardan. Son öykü, şair ve yazar “Enrique Lihn’le Buluşma”; bu öyküyü okurken artık emin oldum, Bolaño Katil Orospular’ı yazarken yakında öleceğini seziyordu. Ölüm, boy ölçüşemez seninle hiçbir şey, tutkulu bir âşık gibi alırsın. Geriye duvarları yıkan yazılar kalır. Bolaño, uçtaki sıra dışı insanları anlatırken çok doğal, öyküleri güzelleştiren abartısızlık, şaşırtıcı merak uyandırıcı ve hiçbir fazlalık yok.? Katil Orospular/ Roberto Bolaño/ Çeviren: Peral Bayaz/ Metis Yay./ 196 s. Güler Yalçın ve Filiz Kamacıoğlu’ndan Tarihin sayfalarına açılan bir albüm Marmara Üniversitesi Köy Enstitüleri Araştırma Merkezi Müdürü ve KAVEG Başkanı Güler Yalçın ile yine Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Filiz Kamacıoğlu’nun birlikte hazırladıkları Beşikdüzü Köy Enstitüsü Hikâyesi Bitmedi adlı yapıt, 1940 yılında Trabzon’da kurulan Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nü anlatıyor. çalışmalardan farklı olarak, son zamanlarda toplumsal sorumluluk projelerinin yanı sıra bilimsel çalışma, toplantı ve etkinlikleriyle dikkat çeken Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği (KAVEG), Köy Enstitülerine bakışı çok farklı bir tarzda ele alarak bir albüm çalışmasıyla okuyucularla buluşuyor. Marmara Üniversitesi Köy Enstitüleri Araştırma Merkezi Müdürü ve KAVEG Başkanı Prof. Dr. Güler Yalçın ile yine Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve KAVEG üyesi Prof. Dr. Filiz Kamacıoğlu’nun birlikte hazırladığı Beşikdüzü Köy Enstitüsü Hikâyesi Bitmedi adlı yapıt, 1940 yılında Trabzon’da kurulan Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nü anlatıyor. Enstitünün eğitiminden günlük yaşamına, ziyaretçilerinden döner sermayesine kadar her türlü işleyiş ve etkinliği hakkında özlü bilgi veren bu yapıt, etraflı bir arşiv çalışması, özenle korunmuş bir koleksiyon ve zengin bir kaynakçanın ürünü. Kitabın her iki yazarının da Köy Enstitülü aile çocukları olması kültürel mirasın taşınması ve aktarılması açısından ayrı bir öneme sahip. Yapıtta, “Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nün Genel Yerleşim Projesi” ve Köy Enstitülerinin bölgesel dağılımıyla ilgili bir harita da yer alıyor. Şüphesiz, yapıtın Güler Yalçın Ë Gülşah ESER T SAYFA 18 ürkiye’de eğitim geleceğinin tartışıldığı bu dönemde, “Köy Enstitüleri” eğitim tarihimizde bir devrim ve Cumhuriyetin günümüzde de canlılığını koruyan bir eğitim modeli olarak nitelendiriliyor. Kuruluşunun üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen değeri çok sonraları anlaşılan Köy Enstitüleri üzerine anı, kitap, tez ve belgesel gibi sayılamayacak kadar çok çalışma bulunuyor. Ancak, bu en can alıcı yanı albüm bölümündeki fotoğraflar. Enstitüdeki yaşamın deyim yerindeyse her anını gözler önüne seren yaklaşık 150 özgün fotoğraf. Bu fotoğrafların bir bölümü, Filiz Kamacıoğlu’nun babası Beşikdüzü Köy Enstitüsü müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu’nun özel kolleksiyonundan derlenmiş ve albüm Beşikdüzü Köy Enstitüsü mezunu birçok öğretmenin özel arşiv ve koleksiyonlarıyla zenginleştirilmiş. Bu bağlamda, enstitüden gelen “imece” usulünün, nesilden nesile aktarılmaya devam ettiği göze çarpıyor. Kitabın yazılış amacını yazar Güler Yalçın’ın kendi sözlerinden okumak gerek: “Elinize aldığınız albüm, Atatürk’ün önerisiyle, 1936 yılında Saffet Arıkan’ın Kültür Bakanlığı döneminde açılan eğitmen kursları ile başlayan, 1940 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitülerini açmasıyla süren, 1946’dan sonra yıkıma uğrayan eğitim devrimini Beşikdüzü Köy Enstitüsü özelinde tüm ayrıntılarıyla anlatmak ve günümüze ışık tutmak amacıyla hazırlanmıştır.” Yapıt yazar Filiz Kamacıoğlu’nun kısa ancak özlem dolu sözleriyle sona eriyor: “Selam, Köy Enstitülerindeki eğitim sistemine ve Beşikdüzü Köy Enstitülülere...” ? Bu yapıt için [email protected] internet adresinden sipariş verilebilir. Filiz Kamacıoğlu Beşikdüzü Köy Enstitüsü Hikâyesi Bitmedi/ Güler YalçınFiliz Kamacıoğlu/ Köy Enstitüleri Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği/ 192 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1064
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle